.
Bekir beyin yukarıda topladığı başlıkları ilgiyle tekrar okurken aklıma düşenler şunlar oldu:
* Forumda umarsızca olur olmaz her telden çalıp, her konuya maydanoz olduğum halde seneler boyunca yanımdan gelip geçen bu başlıkların birine, ona da kenarından ve sadece bir kere konu dışı bilgi verme amacıyla bulaştığına şaşırdım.
Sanırım insan ne kadar öğrenip, tecrübe sahibi oldukça, bilmediklerine ve yaşamadıklarına olan saygısı daha da artıyor olmalı ?
* Karavanın ev olmadığı düşüncesi başlıklarda nedense kolaylıkla göz ardı edilmekte.
Halbuki tecrübelerimizle ikisi de meyve olduğu halde elma ile armudu karıştırmamayı biliyor olmalıydık ?
Yani en azından karavanın ev gereksinimlerimize cevap veren ama aslında gezme amaçlı bir araç olması atlanmamalıydı. Barınma sorununa cevap arayanların çoğu, içinde yaşanılıyor olması açısından galiba karavanı da ev olarak algılamaktalar ?
Bence aralarında ince değil, bilakis orta kalınlıkta bir fark var.
Karavanla gezmek ile evde yaşamak arasındaki kadar olmasa da içinde devamlı yaşamakla da en azından getirdiği ruhsal durum açısından oldukça farklı olmalı ?
Bu düşünce ile bir ev değişimi değil, düpedüz paradigma değişimi yapıldığı göz ardı edilmemeli.
Başlıklarda devamlı karavanda yaşamayan, yani bu konuda uzman olmayanlarca iyi niyetli de olsa normal kullanım ağırlıklı öneriler ve hükümler verilmekte.
* Önce örnek gösterilen ülkelerden başlayarak uygulananlara bakarsak:
Avrupa’da çok ama çok az kişi devamlı olarak karavanda yaşamakta.
ABD’de ise özellikle emekliler arasında bu yaşama, 7,5 tona kadar izinli karavanları ve kamping olanakları yüzünden daha sık rastlanılmakta. Üstelik Amerikalılar göçebe tarzı yaşama daha alışkın ve karavan için gerekli iç ve dış fiziksel yaşam alanları da çok daha geniş durumda.
Fakat bu farklar Türkiye ile de karşılaştırılamaz düzeyde. Ayrıca yangınlar yüzünden bizde de tüm ormanlık alanlara giriş artık yasaklandı, bazı yerleşimler ise sıra beklemekte. Böylelikle daha ulu orta ve gereksinimlerimizi de zaten daha zorlu karşılayarak yaşamayı kabul etmek durumundayız.
Kısaca karavancının Türkiye’de hala birçok ülkeye göre daha fazla istediği yerde durabilme özgürlüğü, otomatikman daha fazla ve kaliteli kamp yapabilme anlamına gelmemekte ! Bir de bu devamlı olarak düşünülmeli.
Başlıklarda ise bu farka değinen tek bir gönderi bile yok..
Bizde karavancı kamp olanakları için şimdilik sadece sürümden kazanıyor olmalı, kaliteden değil.
* Konuya yazanların bazılarının karavan tecrübesi olmaması bir yana, iyi niyetle yazan tecrübesi olanlarının da en az üç aylık aralıksız ayni yerde ve farklı mevsimlerde karavanda yaşamamış olduğu görülmekte. Devamlı karavanda yaşayıp başlığa yazanların sayısı ise örnek verilerek karavanda yaşadığı söylenenlerin yanında çok az sayıda kalmakta.
Fakat en önemlisi, başlıklarda karavanda artık devamlı olarak “neden yaşamadığını” yazan tek bir karavancı bile bulunmuyor. Bu, sağlam bir fikir için ciddi bir bilgi eksikliği. Halbuki böyle kimselerin gerçekte var olduğu bilinmekte. Bir yaşam tarzının dışarıdan, tek taraflı ve sadece teori ile kavranılmaya çalışılması pek sağlıklı bir yol olmamalı ?
Bence ilgilenenlerin bu açıdan damdan düşen kimselere gereksinimleri var..
* Dikkat çeken son bir nokta da; hiç karavan tecrübesi olmadan karavanın kendisi için tutku olduğu söylenip, hemen ayni cümle içersinde, karavanda devamlı yaşanmak istenildiğinden bahsedilmesi olmakta.
Tam tanınmayan bir şeye tutku yani diğer bir deyişle aşk ile başlamak, o işin gerçeğine daha yakın, yani her yönüyle tanımış sağlıklı bir sevgi ile başlamaktan daha az ciddiye alınır olmalı ?
Her aşık olduğumuzla evlenseydik, bu gün halimiz dumandı..
Emekli taifesi olarak karavanda senede 3-4 aya kadar, o da mutlaka aralıklarla yaşamayı salgın başlangıcına kadar uyguladık. Daha yoğun bir yaşam tarzınının bize uymadığına en başta akla bile baş vurmadan sadece sezgilerimizle karar versek de böyle bir yaşamın kendimiz için olmasa da temelde olabilirliği hep ilgi alanımda kaldı.
Az sayıda olsa da tecrübelerini okuduklarım ev yaşamına programlanmış kişilerin bu tarz bir göçebelikten nihayetinde el-ayaklarını çekmelerine, sanıldığı üzere karavanın fiziksel gereksinim yani hardware sorunlarından çok, sıklıkla software, diğer bir deyişle kendi ruhsal gereksinimlerinin yol açtığını söylemekteler.
Yazılanlar genellikle;
* Mahremiyetin kayboluşu. Ulu orta yaşamın kaçınılmazları.
* Devamlı değişim ve yollarda olmanın zamanla hedefsizlik duygusuna hatta strese veya apatiye yol açması.
Ayrıca herkez için olmasa da,
* Köklü dostlukların oluşum, gelişim ve bakım zorluğu ile,
* Aidiyet duygusunun kayboluşu şeklinde olmakta.
Biz benzeri tarz ve yoğunlukta olmasa da iki ayı geçen gezilerde duyumlarımızın değişmeye başladığını şaşırarak farkettik. İnsan en azından yollara çıktığından farklı bir ruh durumuna geçiyor. Bu bilmiyorum, belki sadece bizim için geçerlidir ? Tecrübelerini yazan olursa fena olmaz.
Umarım bu iletim, karavanda devamlı yaşamaya karşıt olmaktan ziyade (ki yeteri kadar tecrübem yok), böyle bir konuya daha ciddi yaklaşılması gerektiği şeklinde bir uyarı olarak anlaşılır.
Çünkü sonuçta çıkılan yeni bir ev değil, yeni bir yaşam tarzı..
...
“Neden, karavanda devamlı yaşamak üzerine olan yazılara, onu artık bırakanların yazılarına göre daha çok rastlanmakta ? “sorusu, zamanımızın selfie tarzında yatıyor olmalı ?
Üstelik kim ulaşamadığı şeyden heyecanla bahseder ki ?