orsaalabanda
Zirve
- Mesajlar
- 3,490
- Tepkime Puanı
- 71
Ynt: Karavan Yaşamında Eşlerimiz Haklı mı?
Bu konuya ''yemek-bulaşık işlerini eşimizin başına yıkmak'' şeklinde tek yönlü yaklaşmak istemiyorum. Normal günlerde bu işleri ağırlıklı olarak eşim yapsa da gündelik ev yaşamımızda onu hiç bir zaman yalnız bırakmam, daima yardım eder, hatta bazen işlerin tümünü üstlenip dinlendiririm. Karavan yaşamında ise elbette çekincelerim olduğu için bu konuya ekstra özen gösteriyorum. Eşim yemek yapmışsa, bulaşık işini ''mutlaka benim görevimmiş gibi'' üstleniyorum. Ya da ancak ben yemek yapmışsam bulaşıktan kaytarmaya çalışıyorum. Görünüş itibarıyla tam bir uyum ve iş bölümü varmış gibi... Peki ama yeterli mi?
İşte burada eşlerimizin, kadınların tatil anlayışını biraz sorgulamak gerekiyor. Kadınlar tatilde her ne kadar iş bölümü olsa da bu işleri yapmak istemeyebilir. Herkesin görüşüne saygılıyız. ''Tatil yan gelip yatma yeridir'' de diyebilirler... Çok cengaver olanlar hemen atılacaktır: ''Gerekirse bütün işleri üstlenirim!'' Ama kazın ayağı öyle değil. Çünkü onlar bizim düşündüğümüz şekilde düşünmüyor. Onlar şezlongda ayaklarını uzatıp kokteylini yudumlarken sizin ''Sebastian'' rolünü oynayacağınız bir tatil de onlara göre olmayabilir. Onlar sizin daha zor koşullarda olmanıza asla razı değildir. Olsa olsa ''siz çok istiyorsunuz diye'' bir süreliğine bu alışık olmadıkları duruma katlanırlar, hepsi o kadar. Galiba bunun adına da ''vicdani gelişmişlik'' deniyor. Unutmayın, fiili olarak çocuk sahibi olsun ya da olmasın, onlar herşeyden önce ''ana''dırlar.
Öyleyse ne yapacağız? Bu sorunun yanıtı öncelikli olarak onlara hak ettikleri değeri her yerde ve her koşulda vermekten geçiyor. Buradan bir uyum yakalayabilirsek işler büyük ölçüde kolaylaşacaktır. Dünyanın en aptal kadını bile ''kocası karavanla tatile çıkmayı çok seviyor diye tüm işleri üstlenmesi'' durumunun sonsuza kadar sürmeyeceğini bilir. Boşuna kendimizi kandırmayalım. Her insan karşılaştığı durumları artıları ve eksileriyle değerlendirmeyi bilir. Kantarın topuzu kaçarsa kadın olsun, erkek olsun bu duruma katlanamaz.
Karavan yaşamının büyük keyifleri olduğu gibi büyük zorlukları da vardır. Kadınlar belki ömür boyu beş yıldızlı otellerde konaklamanıza yetecek miktarda parayı karavana gömmenizi de anlamayabilirler. Önemli olan bu yatırımınız karşılığında fazladan neler alabildiğiniz... Daha önce gitme imkanı bulamadığınız yerlere gitmek? Canınızın istediği, beğendiğiniz yerde kalabilmek? Hayatın biraz daha içinde gözlem imkanı? Entellektüel bakış açısı? Macera? Doğayla iç içe olmak?... Peki ama bütün bunlar kadınlar için ibreyi artı yöne kaydırmaya yeterli mi? Bu biraz da kişilik yapısıyla ilgili. İlgi duymayan, alışık olmayan, sevmeyen birilerine kadın olsun, erkek olsun bu yaşam tarzını benimsetemezsiniz...
Bu yaşam tarzını seven eşler her koşulda yola çıkar ve uyum içinde yol alırlar. Sevmeyen taraf erkek ise, asla onunla bu yola çıkılmaz. Kadın ise, ibreyi artı yönüne taşıyabildiğiniz sürece ''katlanır'' ya da ''razı olur''. Ama ona hakettiği değeri her koşulda veriyorsanız sizinle cehennemin kör çukuruna bile gelir!
Bu konuya ''yemek-bulaşık işlerini eşimizin başına yıkmak'' şeklinde tek yönlü yaklaşmak istemiyorum. Normal günlerde bu işleri ağırlıklı olarak eşim yapsa da gündelik ev yaşamımızda onu hiç bir zaman yalnız bırakmam, daima yardım eder, hatta bazen işlerin tümünü üstlenip dinlendiririm. Karavan yaşamında ise elbette çekincelerim olduğu için bu konuya ekstra özen gösteriyorum. Eşim yemek yapmışsa, bulaşık işini ''mutlaka benim görevimmiş gibi'' üstleniyorum. Ya da ancak ben yemek yapmışsam bulaşıktan kaytarmaya çalışıyorum. Görünüş itibarıyla tam bir uyum ve iş bölümü varmış gibi... Peki ama yeterli mi?
İşte burada eşlerimizin, kadınların tatil anlayışını biraz sorgulamak gerekiyor. Kadınlar tatilde her ne kadar iş bölümü olsa da bu işleri yapmak istemeyebilir. Herkesin görüşüne saygılıyız. ''Tatil yan gelip yatma yeridir'' de diyebilirler... Çok cengaver olanlar hemen atılacaktır: ''Gerekirse bütün işleri üstlenirim!'' Ama kazın ayağı öyle değil. Çünkü onlar bizim düşündüğümüz şekilde düşünmüyor. Onlar şezlongda ayaklarını uzatıp kokteylini yudumlarken sizin ''Sebastian'' rolünü oynayacağınız bir tatil de onlara göre olmayabilir. Onlar sizin daha zor koşullarda olmanıza asla razı değildir. Olsa olsa ''siz çok istiyorsunuz diye'' bir süreliğine bu alışık olmadıkları duruma katlanırlar, hepsi o kadar. Galiba bunun adına da ''vicdani gelişmişlik'' deniyor. Unutmayın, fiili olarak çocuk sahibi olsun ya da olmasın, onlar herşeyden önce ''ana''dırlar.
Öyleyse ne yapacağız? Bu sorunun yanıtı öncelikli olarak onlara hak ettikleri değeri her yerde ve her koşulda vermekten geçiyor. Buradan bir uyum yakalayabilirsek işler büyük ölçüde kolaylaşacaktır. Dünyanın en aptal kadını bile ''kocası karavanla tatile çıkmayı çok seviyor diye tüm işleri üstlenmesi'' durumunun sonsuza kadar sürmeyeceğini bilir. Boşuna kendimizi kandırmayalım. Her insan karşılaştığı durumları artıları ve eksileriyle değerlendirmeyi bilir. Kantarın topuzu kaçarsa kadın olsun, erkek olsun bu duruma katlanamaz.
Karavan yaşamının büyük keyifleri olduğu gibi büyük zorlukları da vardır. Kadınlar belki ömür boyu beş yıldızlı otellerde konaklamanıza yetecek miktarda parayı karavana gömmenizi de anlamayabilirler. Önemli olan bu yatırımınız karşılığında fazladan neler alabildiğiniz... Daha önce gitme imkanı bulamadığınız yerlere gitmek? Canınızın istediği, beğendiğiniz yerde kalabilmek? Hayatın biraz daha içinde gözlem imkanı? Entellektüel bakış açısı? Macera? Doğayla iç içe olmak?... Peki ama bütün bunlar kadınlar için ibreyi artı yöne kaydırmaya yeterli mi? Bu biraz da kişilik yapısıyla ilgili. İlgi duymayan, alışık olmayan, sevmeyen birilerine kadın olsun, erkek olsun bu yaşam tarzını benimsetemezsiniz...
Bu yaşam tarzını seven eşler her koşulda yola çıkar ve uyum içinde yol alırlar. Sevmeyen taraf erkek ise, asla onunla bu yola çıkılmaz. Kadın ise, ibreyi artı yönüne taşıyabildiğiniz sürece ''katlanır'' ya da ''razı olur''. Ama ona hakettiği değeri her koşulda veriyorsanız sizinle cehennemin kör çukuruna bile gelir!