İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan vata Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 36
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 20,822

vata

Zirve
Mesajlar
1,376
Tepkime Puanı
360
Yer
İZMİR
Bu yaz tatil planımda Ege Denizi’nin kuzeyini gezmek vardı.Saros Körfezi,Gökçeada ve Bozcaada yıllardır görmeyi çok isteyip de gidemediğimiz yerlerdi.Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve Ağustos ayında Mecidiye,Erikli ve Bozcaada’da ummadığım kadar yüksek otel fiyatları(üç kişi için 450TL/gece) ile karşılaşınca planıma sadece Gökçeada’yı dahil edip diğerlerinin istediği fiyatların üçte birine bir yunan adası olan Thassos adasında tatil yaptım.

Gökçeada,eski adıyla İmroz Türkiye’nin en büyük adası ve Türkiye toprakları üzerinde güneşin en son battığı yerdir.Kuzey-güney uzunluğu 13,doğu-batı uzunluğu 30 ve kıyı şeridi uzunluğu da 95 kmdir. Gökçeada içme suyu bakımından kendisine yeterli potansiyele sahip nadir adalardandır.Tatlı su kaynaklarının çokluğu bakımından adalar arasında Ege Denizi’nde birinci,dünyada ise dördüncü sırada yer alır.Adayı gezerken fark edeceğiniz bir baraj ve dört gölet bu durumun açık kanıtıdır.

Osmanlılar tarafından 1455 yılında fethedilen ada birinci dünya savaşından sonra kısa süreli yunan ve İngiliz güçlerince işgal edilse de Lozan antlaşması sonrası yine bizde kalmıştır.Antik çağdaki tarım tanrısı İmbrassos’tan aldığı düşünülen ve zamanla değişim göstererek İmroz olan adı 1979 yılında çıkarılan kararname ile Gökçeada olarak değiştirilmiştir.Adada uzun yıllar süregelen rum nüfus yoğunluğu giderek azalmış ve son sayımda yaklaşık 10.000 nüfuslu adada sadece 200 kadar ileri yaştaki rum vatandaşın ikamet etmekte olduğu saptanmıştır.

Gökçeada’nın korunaklı coğrafi yapısı ve uzun yıllardır tarım yapılırken ilaç ve kimyasal madde kullanılmamış olması sebebiyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2002 yılında Gökçeada’yı organik tarım yapılması amacıyla pilot bölge seçmiştir.Bunun bir sonucu olarak adada organik zeytin ve zeytinyağı üretimi,organik arıcılık ve organik bağcılık yapan pek çok üretici bulunmaktadır.Ayrıca belediyenin 2008’de başlattığı ve uzun yıllardan beri agro-turizm konusunda haklı bir üne sahip olan İtalya’nın Sardunya Adası’nın örnek alındığı bu proje italyanların deneyimlerinden faydalanarak Gökçeada halkının organik tarıma dayalı turizm ile kalkınmasını ve Gökçeada’yı organik üretime dayalı agro-turizm konusunda geliştirmeyi ve örnek merkez haline getirmeyi hedefliyor.İşte bu çabaların bir sonucu olarak Gökçeada’da Temari firması Saklı Cennet markası altında organik zeytinyağı, bal, domates ve biber salçası,Elta-Ada firması ise organik süt ve süt ürünleri üretiyor.

 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

İzmir’den sabah 04’te yola çıkıp Edremit’te kısa bir dinlenme molası verdikten sonra saat 09’da Çanakkale’ye vardık.İskeledeki gişe görevlisine Gökçeada’ya gideceğimizi belirttim ve 29 TL ödeyerek Gestaş feribotu ile yaklaşık 30 dakikada Eceabat’a geçtik.Bilet alırken Gökçeada yönüne gideceğinizi mutlaka belirtmeniz gerekiyor.Çünkü aynı biletle Gökçeada feribotuna da binebiliyorsunuz.Kabatepe’den Gökçeada’ya hafta içi saat 08-21 arasında 6 sefer,hafta sonu ise 08-22 arasında 8 sefer düzenleniyor. Gökçeada’dan Kabatepe’ye ilk sefer ise saat 07’de başlıyor.Her iki limanda da temiz,tertipli kafe mevcut.



Saat 10’da Kabatepe Limanı’ndan Gökçeada’ya 1.5 saat sürecek feribot yolculuğumuz başladı.Gemi yeni ve güçlü bir gemi olmasına karşın bir hayli hareketli olan dalgalar arasında güçlükle yol alabildi.



Ağustos ayında deniz böyle oluyorsa kışın nasıl olabileceğini varın siz tahmin ediniz.
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Kuzulimanı iskelesinde feribottan inince çıplak tepeleri ile çorak bir görüntü ve ıssız bir ortam ile karşılaştık.Merkeze giden yol da iyi sıkıştırılmamış çakıllarla kaplı bir yol olunca açıkçası biraz hayal kırıklığı yaşadım.Bozcaada’nın aksine Gökçeada sahilde değil limandan yedi kilometre kadar içeride kurulmuştur.Eski adı Panagia olan ada merkezinin bildiğimiz ilçe merkezlerinden farkı Gökçeada’nın bir yavaş şehir olmasıdır. İtalya’da 1999 yılında başlatılan yavaş şehir(=citta slow) hareketi ; küreselleşmenin şehirlerin dokusunu ve yaşam biçimini değiştirmesini engellemek ve yerel,yöresel özelliklerin ortadan kalkmasını durdurabilmek için ortaya çıkmış bir uluslararası kentler birliğidir.Dünya genelinde 23 ülkede aralarında Türkiye’den İzmir Seferihisar ve Gökçeada’nın da bulunduğu toplam 141 şehir bu listede yer alıyor.

Gökçeada ilçe merkezinde bulunan Kale Palace Oteli(***)’nde üç kişi oda-kahvaltı seçeneğiyle 200TL/gece ödeyerek konakladık.Otel yeni,oda geniş ve iyi donanımlı idi. Bunun dışında adada her keseye hitap eden butik oteller,pansiyonlar yanı sıra Adalet,Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı’na ait dinlenme tesisleri ve kamp yapmak isteyenler için alanlar mevcut.Eşyalarımızı odaya bıraktıktan sonra adayı gezmeye başladık.
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları



Gökçeada,rum halkının yüzyıllardır yaşam sürdüğü bir ada.Adada 1960 yılında 5487 rum, 289 türk yaşarken, bu yıldan itibaren hızlanan göçlerle günümüzde yaz-kış yaşayan Rum nüfusu 200'e kadar düşmüş.Rum köylerinden Zeytinli,Bademli, Tepeköy ve Dereköy sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmış.Kaleköy ise koruma kapsamına alınmamış.Bu köylerde günümüzde çok azalmış olan nüfusun çoğunluğunu rumlar oluşturuyor.Kaleköy’de ise günümüzde hiç rum yaşamıyor.Köyler korsanlardan korunmak için genellikle yüksek tepelere veya denizden uzak bölgelere kurulduğundan Kaleköy’ün aşağısındaki limanda bulunan az sayıdaki ev hariç deniz kıyısında yerleşim bulunmuyor.
Göçlerle birlikte yapısal işlevini kaybeden köy evlerinin çoğu günümüzde bakımsız durumda.Dünyanın dört bir yanına dağılmış ev sahiplerinin, yazın evlerini ziyaret etmesi köyleri biraz olsun eski canlılığına kavuştursa da bir zamanlar günlük hayatın bayağı hareketli olduğu anlaşılan köyler, şimdilerde oldukça ıssız görünüyor.Köylerin çoğunda taş kaplı yollar, kahveler, kiliseler, çamaşırhaneler sağlam. Restore edilen ve yazlık ev olarak düzenlenen evlerin sayısı her geçen gün artıyormuş. Her köyün ibadete açık bir kilisesi var ve her köy meydanında en az bir kahve açık oluyor.Rum köylerindeki restoran- kafeler, güzel manzaraları ve nostaljik ortamları ile vakit geçirmesi keyifli yerler. Rum köyleri, özellikle fotoğrafseverleri cezbedecek özelliklere sahip.









Merkezden kalkan minibüsler ile Rum köylerinin tümüne ulaşılabiliyor.Köylerin ara sokaklarında dolaştıkça bir çok detay yakalamak mümkün.
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

İlk durağımız merkeze 2-3 km. uzaklıktaki Zeytinli=Aya Theodori köyü oldu.Köy dağın eteğine kurulmuş ve önündeki geniş ovada zeytinlikler yer alıyor.Köyün girişinden sola dönerek Madam Evstratia’nın Cicirya Evi adlı bir kafede oturduk.



Burada bir çeşit peynirli pide-börek olarak adlandırabileceğimiz cicirya ile buzla servis edilen ve vişne-karadut özlerinden yapılan vişnadayı tattık.Cicirya güzeldi,vişnada ise biraz sıradandı.Fiyatları ise son derece makuldü.



Cicirya



Vişnada



Kafenin balkonundan çevredeki zeytinlikleri ve verimli ovaları seyretmek denizi seyretmek gibi huzur ve keyif veriyor.

Zeytinli’de adaya özgü tatlıları bulabileceğiniz pek çok kafe var.Bunlardan Panayot usta ve eşinin yaptığı dillere destan dondurmalı sakızlı muhallebiyi çok istememize rağmen usta emekliliği seçtiği için deneyemedik.Biz de köyün üst tarafında bulunan ve değişik bir vitrini olan başka bir kafede oturduk.





Limonlu irmik tatlısı-tiramisu-vişneli ve sakızlı muhallebi
 



Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Zeytinli’nin ardından çok güzel manzaralar sunan baraj gölünü izleyerek yaklaşık 5 km kadar sonra Tepeköy=Agridia’ya ulaştık. Oldukça bakımlı olan evler hemen dikkatimizi çekiyor.Her sene 15-22.Ağustos’ta kutlanan Meryem Ana şenliklerine bu köy ev sahipliği yapıyormuş.Bu köyde ise Barba Yorgo’nun yerinde kısa bir dibek kahvesi molası verip hem çevreyi yüksekten bir kez daha seyretme hem de biraz soluklanma fırsatı bulduk.Daha iri taneli olan dibek kahvesinin aroması içene gerçekten keyifli bir lezzet sunuyor.
Bundan sonra Tepeköy’ün çıkışından sola devam eden yolu takip ederek Çınaraltı’na vardık.Burası tepe üzerine kurulu olduğu için sıcak yaz günlerinde bile bunalmadan vakit geçirmek için ideal bir yer.625 yaşında olduğu belirtilen çınar ağacının kocaman dalları çok etkileyici idi.Ağacın dibinde Jandarma Alay Komutanlığı tarafından buradan çıkan içme suyu için yeni bir çeşme yapılmış ve çevresi piknik alanı olarak düzenlenmiş.Tabelada yazılı bilgiye göre Gökçeada'da anıt niteliğinde koruma altına alınan 6 çınar ağacı belirlenmiş.Yaşları 175-400 arasında değişen diğer ağaçlar ise Eski Bademli, Zeytinli, Tepeköy,Dereköy ve ilçe merkezinde bulunuyor.





Çınar ağacından denize doğru yürürseniz önce tüm ihtişamıyla Semadrek Adası, sonra yemyeşil bir vadi ve masmavi Ege Denizi’nden oluşan tablo gibi çok etkileyici bir görüntü ile karşılaşacaksınız .
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Bundan sonra inişli çıkışlı yaklaşık 8 kmlik bir yolla önce bir iskan köyü olan Şahinkaya sonra da Dereköy=Shinudi’ye ulaşıyoruz.



Bu köy bir zamanlar barındırdığı 500 hane ile ülkemizin en büyük köyü imiş.Köyün devasa çamaşırhanesi bu durumun en açık kanıtı.Dereköy’den Gökçeada’ya dönüş yolumuzun aksi istikametinde biraz ileride bulunan Marmaros koyu ve şelalesini ise aniden bastıran şiddetli yağmur nedeniyle gidemedik.

Gökçeada’da herhangibir yırtıcı hayvan bulunmadığından koyun ve keçilerini kendi çiftliklerine özgü renklere boyayan çiftçiler onları özgürce otlanmaları için doğaya salıyorlar.Bu sevimli hayvanlar da başlarında köpek ya da çoban olmaksızın deyim yerinde ise kafalarına göre takılıyorlar ve en önemlisi de bol bol kekik yiyorlar ki etleri tek kelime ile enfes.




 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Kaleköy=Kastro ise hem köydeki evlerin güzelliği hem de manzarası ile göz dolduruyor.





Kaleköy’de diğer köyler gibi dağ eteğinde kurulu ve çok verimli bir ovaya tepeden bakıyor.Buraya adını veren kale cenevizliler zamanından kalma.



Güzel taş evler arasında dolaşıp yemek öncesinde aslen Kaleköy’lü girişimci bir genç olan Mustafa’nın kendi emeğiyle yoktan var ettiği Mustafa’nın Kayfesinde kısa bir mola veriyoruz.Çok nadiren kahve içen birisi olarak kahvesini çok beğendim.





 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Adada gezdiğimiz son rum köyü ise Kaleköy’ün tam karşısındaki tepeye kurulmuş olan Eski Bademli=Gliki oldu.



Eski Bademli denmesinin sebebi, aşağıdaki ovanın bir bölümüne Yeni Bademli köyünün kurulması.Eski Bademli’de bulunan taş evlerdeki güzellik ve estetik çok hoşumuza gitti.Güzel evlerin arasında tepeye doğru çıkarak tarihi çınara ve yine hemen yanındaki çeşmelere ulaşılıyor.Eski Bademli’de Kaleköy’de gördüğümüze benzeyen ve verimli bir ova,Kaleköy Limanı,deniz ve Semadrek Adası’ndan oluşan bir manzara ile karşılaştık.

 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Bundan sonra hem güneşi batırmak hem de akşam yemeği için Kaleköy limanına indik.



Kaleköy Limanı ve arka planda Semadrek adası



Akşam yemeğimizi Son Vapur isimli sevimli bir restoranda yedik.Bu restoranın liman dışında Yukarı Bademli Köyü içinde de bir şubesi var.Yemeklerden sütle marine edilmiş levrek,keçi peyniri ve baharatla yapılmış bir yunan mezesi olan krikofteri ve deniz ürünleri böreği gerçekten lezzetli idi.Ortam ve güneşin batışını izlemek ise ayrı bir keyif veriyordu.



Ancak bunca güzel sözden sonra restorandaki fiyatların adanın el değmemişliği ile kıyaslandığında bayağı bayağı görmüş geçirmiş durduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ne diyelim olacak o kadar…
Bundan sonra limanda kurulan tezgahları gezip birkaç hediyelik eşya aldıktan sonra otelimize döndük.
 



Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Tüm gece yoğun bir şekilde devam eden yağmur sonrası yeni güne elektrik kesintisi ile başladık.Ancak kahvaltı biterken elektrik de gelmişti.Otelin kahvaltısı yeterince iyi.Bundan sonra aracımızla adanın diğer taraflarını keşfetmek üzere yola koyulduk.
Kuzulimanı'nın hemen solunda yer alan Kaşkaval'da Peynir Kayalıkları adı verilen deniz dalgalarının biçimlendirdiği, ilginç bir kaya yapısını bulunmaktadır. Bu isim halk tarafından üst üste dizilmiş peynir kalıplarını andırdığı için verilmiş olup bölgenin tamamını ancak denizden tekne ile görmek mümkündür.
Bu ilginç kaya oluşumlarının bir de hikayesi var;sayısız keçi ve koyuna sahip olan zengin, inatçı, cimri ve yaşlı bir kadın cennete gidebilmek amacıyla bir çok yuvarlak kalıp peynir yapmış ve bunları üst üste sıralamış ama kimseyle de paylaşmamış. Tanrı,buna kızmış ve Mart ayının birinde, yaşlı kadının üzerine yağmur, kar ve şiddetli rüzgarlar göndermiş.Kadın ve peynirler donmuş ve taşa dönüşmüş. Daha sonra insanlar bu kayalara, peynir kayaları demişler.



Peynir kayalıklarının başlangıcı

Bu sahil kesimi Türkiye'nin ilk ve dünyanın en güzel Sualtı Milli Parkı'nı oluşturmaktadır. Gökçeada Sualtı Milli Parkı, balık çeşitliliği açısından dünya'nın en iyi yerlerinden birisidir.Bu bölgede çok değişik balık çeşitleri yanında Akdeniz Fokları da yaşamaktadır.Burada çok miktarda sualtı sıcak ve soğuk kaynak suyu çıkmakta ve sayısı bilinmeyen sualtı mağaraları bulunmaktadır.
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Adanın güney kısımlarına doğru yol aldığımızda,karşımıza çıkan ilk yerleşim yeri merkezden 10 km uzaklıkta bir iskan köyü olan Eşelek’tir.Adadaki Türkler genellikle Muğla,Konya,Trabzon gibi şehirlerden iskan ettirilmişler.Eşelek’den önce bir baraj gölü ve geçtikten sonra da uçsuz bucaksız koylarla karşılaşılır.Aydıncık (Kefaloz),Güzelcekoy,Laz Koyu,Kokina koyları sahil ve deniz temizliliğinde mavi bayrak almaya adaydırlar.Aydıncık göletinin sağ tarafına düşen Raksodos Vadisi ise harika bir manzaraya sahiptir.Güzelcekoy,Çanakkale Boğazına bakar ve güneşin doğuşu en iyi buradan izlenebilir.
Kefaloz ve Güzelcekoy mevkii I. Dünya Savaşı'nda İngilizlerin deniz ve kara üssü idi. Türk gemileri burada bulunan donanmayı doğal limanda demirliyken batırdı. Bu zamandan kalma batıklara su üstünden de, su altından ulaşabilirsiniz.İngilizler burada içme suyu için bir baraj inşa etmişlerdi.
Gökçeada, poyrazın nerede ise hiç durmadığı bir yer olup yılda ortalama 300 gün esen rüzgarı sayesinde sıcak günlerde bunalanlar için sığınılacak bir liman ve sörfçüler için bulunmaz bir cennet olma özelliğine sahiptir.Başta Romen ve Bulgarlar olmak üzere bu durumun farkına varan yabancılar Aydıncık sahilini çadır ve karavanları ile adeta işgal etmişler.



Anlatıldığına göre uzun ve tenha olan plaj sörf ve kite surf yapmak için idealmiş.Aydıncık’da konaklama imkanı da sunan iki tane sörf okulu mevcut.Burada saati 30€’dan ders almak ya da sörf yapanları izlemek mümkün.



Aydıncık'da (Kefaloz) yine Tuz Gölüne girerek eklem ve cilt hastalıklarına iyi geldiği söylenen çamur banyosu yapabilirsiniz.



Yaz aylarında Aydıncık'taki tuz gölünde Flamingolar konaklar.Onların gelmesini takiben bir çok araştırmacı ve fotoğrafçı da adayı ziyarete gelir.Flamingolar zarif ve insandan ürkmeyen yapılarıyla görülmeye değerdir.Adanın plajlarında deniz suyu genellikle soğuk ve berraktır.Kefaloz(Aydıncık) ve Yuvalı plajları dışında kalanlarda tesis bulunmamaktadır.

 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Aydıncık köyünü geçtikten yaklaşık 15 km. sonra Laz Koyu’na ulaştık.Burada deniz çok sakindi.Plajda şemsiye ve şezlong kiralayıp denizin keyfini çıkardık.Plajda makul fiyatlı küçük bir büfenin de bulunması deniz keyfini arttırıyor.Bundan sonra adanın batısına devam edip bakanlıklara ait kampların olduğu Uğurlu Köyü’ne geldik.Adalet Bakanlığı kampı dışarıdan gelenlere kapalı ancak Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı kamplarından kontenjan müsait ise yararlanmak mümkün.Her ikisi de iskan köyü olan Şirinköy ve Uğurlu Köylerini de geçip ülkemizin en batı ucundaki İnce Burun’a varıyoruz.



Türkiye’nin en batısındaki Suzuki

Bundan sonra göletlerin yanından geçerek Dereköy ve Şahinkaya üzerinden merkeze ulaştık ve merkezdeki Sarıyer Börekçisi’nde güzel bir börek ziyafeti çektik.
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Akşam yağış iyice şiddetlendi.Böyle olunca Kaleköy’deki Yakamoz Restoran’da yapmayı planladığımız akşam yemeğini iptal edip otelin hemen karşısında bulunan bir aile lokantasına oturarak kebap ve oğlak tandır yemeyi tercih ettik.Etler gerçekten çok lezzetli hesap da bir o kadar ucuzdu.Yemek bittiğinde yağmurun hafiflemiş olmasını fırsat bilip merkezde benim ilgimi çeken Meydani Pastanesi’ne doğru yürüdük.Bu pastanede efibadem adını verdikleri bademli un kurabiyesi ve patlıcanlı börek gerçekten ustaca hazırlanmış tatlardı.Efibadem kurabiyesi Efi isimli bir rum hanımın verdiği tarife sadık kalınarak tereyağ,un,şeker,badem ve pudra şekerinden yapılıyor ve ağzınızda dağılıyor.En önemli özelliği ise uzun süre bozulmadan saklanabilmesi.600 gramlık kutusu 17 TL.Buradan kendi ürettikleri zeytinyağ,kızılcık-böğürtlen benzeri tadı olan apruna marmeladı ve efi kurabiyesinden satın aldık.






İzmir’e dönünce hepsini denedim.Hepsi de iyi çıktı.Merak edenler şuradan girip inceleyebilirler.
http://www.efibadem.com.tr/
Yemek ve tatlı üzerine biraz da yürümek bahanesiyle pastanenin karşısındaki sokağın içinde bulunan hediyelik eşya satıcılarını dolaştık.Böylece Gökçeada’daki ikinci günümüzü tamamladık.Üçüncü günkü hedefimiz Yunanistan’ın Kavala kenti ve onun karşısında bulunan Thassos Adası idi.Sabah ilk feribot 07’de olduğu için en geç 06’da iskelede olmamız gerektiğinden geceyi erken noktaladık.
 

Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Sabah Gökçeada'dan 07'de kalkan feribot bizi Kabatepe’ye saat 08.30’da indirdi.Buradan İpsala sınır kapısına olan 136 kilometreyi 1.5 saatte geçtik.Saat 10’da bizim sınırımızı beş dakika ve yunan sınırını da yirmi dakikada geçtikten sonra Via Egnatia olarak adlandırılan MÖ 2.yüzyılda romalıların yaptığı ve Arnavutluk’a dek uzanan otoyola çıktık.Tüm araçlar güvenli takip mesafesinde ve sınır olan 130’a yakın hızlarda seyrediyor.Otoyolda bazı tabelalar dikkatimi çekiyor.

Yunan hükümeti sürücülere söz geçiriyor ama ineklere geçiremiyor olmalı.
Kipi sınır kapısından Kavala yönünde 189 km. ilerledikten sonra Kavala’ya yaklaşık otuz kilometre kala Keramoti levhasından döndük.Buraya kadar otoyola sadece bir kez 2.30€ ödedim.Bundan sonra Yunanistan’ın önemli kuş cennetlerinden biri olan Nestos Nehiri’nin deltasını takip edip 20 dakika süren bir yolla deniz kıyısındaki Keramoti’ye ulaştık.Yaz aylarında iskeleden Thassos’a her yarım saatte bir arabalı vapur kalkıyor.Yolculuk yaklaşık yarım saat sürüyor ve üç yolcu ve araç için 23€ ödedim.Bunun dışında Kavala’dan da Thassos’a belirli saatlerde kalkan arabalı vapur mevcut.Ancak yolculuk 1.5 saat sürüyor ve daha pahalı.

Arabalı vapurda araçların kaza sonucu denize düşmelerini önlemek için yapılmış basit ama akıllıca bir engel var.Bizde de en kısa zamanda olmasını dilerim.

Geminin daimi misafirleri uyanık martılar ve denizdeki balıkların yolcuların cömert ikramlarını birbirlerini yemeden paylaşmaları dikkat çekiciydi.
 



Ynt: İki Ada;thassos Adası Ve Gökçeada Gezi Notları

Yarım saatlik bir yolculuktan sonra saat 13’de adanın kuzeyindeki Limenas kasabasına ulaştık.Limenas,yunancadan dilimize geçmiş liman anlamında bir sözcük olup Yunanistan’da limana sahip pek çok yere verilen bir isimdir.Ada nüfusu yaklaşık 14.000 ve yönetim olarak Kavala’ya bağlıdır.Kuzey-güney uzunluğu 45 km. olan adanın çevresi toplamda 125 km kadardır.En yüksek yeri 1200 metre olan adada ormanlar önemli bir yer tutuyor.Antik çağdan günümüze varlığını sürdüren ada 450 yıldan fazla süre osmanlıların yönetiminde kalmış.O dönemde Taşoz ya da misket üzümü denilen üzümü ile meşhur olan adanın günümüzdeki başlıca geçim kaynakları zengin mermer yatakları,zeytincilik ve turizm.Bulgar,sırp,romen ve italyanlar adanın müdavimleri.Adada tahminimin üzerinde Türk plakalı araçlar gördüm .
Adada yaklaşık yetmiş kadar plaj ile bunların çevresine konumlanmış ve her bütçeye hitap eden otel,pansiyon ve kampingler mevcut.Bu konaklama noktalarından Limenas,Golden Beach ve Limenaria en popüler ve güzel olanları.Booking.com’dan rastgele bulduğum otelimiz Elli Maria,Limenas’ın tam merkezinde konumlu,Elli ve Maria adlı iki kız kardeşin çalıştırdığı iki yıldızlı mütevazı bir oteldi.Oda yeterli donanıma (klima,mini bar,tv,balkon,vs) sahip ve Yunanistan’da oda fiyatı bizdeki gibi odada kaç kişi kaldığıyla değil oda başına belirlendiğinden rakamlar gayet makul.Bu üç kişilik oda için geceliği 60€ dan üç gün için toplam 180€rşılığı 500TL ödedim ve istedikleri astronomik fiyatlar nedeniyle bu yolculuğu yapmama neden olan Erikli ve Bozcaada’daki otellere içimden teşekkür ettim.
Osmanlılar döneminde han ve kervansaray çalıştıranlar gözlerinin tutmadığı adamlara oda vermezlermiş.İşte o zamanlardan kalma “onlar yolcu ben hancıyım” mantığı ne yazık ki bazı turistik işletmelerimizde günümüzde de geçerli.Oysa bu mütevazı oteldeki üç günlük konaklamamızda otel sahipleri her gün gitmek istediğimiz yerler hakkında bizi bilgilendirdiler,tavsiyelerde bulundular ve güler yüzlerini hiç esirgemediler.Yunanistan'ın bizden daha az beş yıldızlı tesisi olmasına rağmen turizmde ilerimizde olmasının sebebinin bu anlayış olduğunu düşünüyorum.
 

SON KONULAR - FORUM