Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 130,048
Ynt: Hikayeler




BIR HIRSIZIN PORTRESI

Genc Macar Sanatci Arpad Sebesy multimilyoner Elmer Kelen'in
portresini yapmak icin gorevlendirilmisti.Gorev ozellikle zordu,
cunku Kelen sadece uc kisa poz vermeye razi olmustu.Sonucta,
Sebesy portrenin cogunu ezberden yapmak zorunda kalmisti. Kisitlamalara
ragmen, Sebesy portrenin Kelen'e yeterince benzedigi gorusundeydi.Ancak,
Kelen ayni fikirde degildi.Kibirli milyoner resmin kendisine
benzemedigini one surerek portrenin parasini odemeyi reddetti.Genc ressam resmini
yapabilmek icin saatlerce titizlikle calismisti, ve birdenbire bunu
gosterecek hic bir seyi olmadigini fark etti. Milyoner studyodan ayrilirken,
sanatci bir ricada bulundu," Portreyi size benzemedigi icin reddettiginiz
belirten bir mektup yazabilir misiniz?"
Kelen bu kadar kolay kurtulduguna sevinerek razi oldu.Aylar
sonra, Macar Sanatcilari Dernegi, Budapeste Guzel Sanatalar Galerisinde sergi
acti.Kelen' in telefonu calmaya basladi.Biraz sonra galeriye
geldiginde Sebesy'nin yaptigi portresinin, uzerinde "Bir Hirsizin Portresi ''
etiketiyle teshir edildigini gordu. Magrur milyoner resmin
indirilmesini istedi.Mudur reddedince, Kelen resim kendisini topluma alay
konusu edecegi icin dava acmakla tehdit etti.Bunun uzerine mudur Kelen'in
resmin kendisine benzemedigi icin almayi reddettigini belirten imzali
mektubunu cikardi. Milyoner artik resmin parasini odeyip almaktan baska
care kalmadigini anlamisti.Genc sanatci sadece son gulen olmakla
kalmamis, ayni zamanda guclugu karli bir alisverise dondurmustu.Cunku milyoner
resmi almaga kalktiginda fiyatin eskisinden on kat daha fazla oldugunu
gormustu.

Gordugunuz gibi, gucluklere teslim olmayi kabul etmemisti.Bunun
yerine ofke ve aciya teslim olmaktansa yaratici ve yararli bir kapi
acacak bir yol dusundu.Kisaca ressam degerli bir prensip kesfetmisti :

Yeni firsatlar bizi genellikle sikintili anlarda ziyaret eder,
cunku bir kapi kapanirsa, baska bir kapi acilir.
 

Etiketler


Ynt: Hikayeler

Ben anne olmasaydım eğer...

Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim.
Hamileliğim esnasında 80'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa
bir alanda rekorumu kıramayacaktım.
O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının
bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Kan yapsın diye dana dili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da
uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın
sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.
Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı
buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama
atacak kadar kendimden geçmeyecektim.
Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz
kardeşlerde olduğunu sanacaktım.
Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü
kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım.
Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla
girmeyecektim.
Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.
Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak
eğlenmeyi hayal edemeyecektim.
Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başkabir
boyutuna giremeyecektik.
Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.
Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.
Annesinden zorla ayırdılar diye 'Uçan Fil Dumbo!' çizgi
filminde böğürerek ağlamayacaktım.
Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte
kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı
ısıtmayacaktı yüreğimi.
Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer biryerin
kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım.
Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.
38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.
Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen
birlokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda
peçetedansı yapmayacaktım.
Çisini yapti, disi çikti, aman da piyano çaldi şeklinde kücücük seylerin kocaman gurur kaynagi oldugunu anlayamayacaktim..
Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı
öğrenemeyecektim.
Sen olmasaydın eğer ben asla 'anne' olmayacaktım.
Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna
inanmayacaktım!

Bir insan bu kadar çok nasil sevilir anlamayacaktim...



(yazarı bilinmiyor :smiley: )
 




Ynt: Hikayeler

ekiNoks' Alıntı:
Hava raporunu takip et. raporda çorlu, çerkezköy yağmurlu ve şimşekli yazıyor ise sen ziyaretimize gel :smiley:, şantiyede sana yatacak yer ayarlarım ben ;)
Fatoş bunu anlayamadım sagol yinede boş yer var yani sen tam şantiyecisin maş.
 


Ynt: Hikayeler

''Fatoş'' Atmasyon dediğim şey senin t.dağ hava durumuna yönelik sözüne degildi. :smiley:
Şu teldeki adamlar hikayesine idi. eh biraz sen yanlış anlamısın
 







Ynt: Hikayeler

Havuç, Yumurta ve Kahve

Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış . Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığını ve bunlarla nasıl başedeceğini bilemediğini söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında.

Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve "gel, sana birşey göstereceğim!" diye kızını mutfağa götürmüş. Baba ünlü bir aşçı imiş.

Ocağa 3 tane eşit büyüklükte kap koymuş, 3'üne de eşit su doldurmuş ve 3'ünün de altını aynı miktarda yakmış. İlk kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise de bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş.

Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya iki tabak ve boş bir bardak koyarak, ilk önce haşlanmış havucu bir tabağa almış. Sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahve'yi de bardağa boşaltmış.

Kızına şu soruyu sormuş: "Kızım ne görüyorsun?"
Kızı demiş ki: "Havuç, yumurta ve kahve."

Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve hissetmesini istemiş. Kızı demiş ki:"Ne görüyorum.. Haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bi tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve. (Biraz içmiş) "Hatta tadı oldukça iyi""

"Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun? " diye sormuş.

"Bak demiş, hepsi aynı tür kapta, aynı sıcaklıkta, aynı süreyle pişti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. Havuç ilk başta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler, ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu eşsiz lezzet taşıyan bir kahve'ye çevirdiler."
"Kızım sen hangisisin?" diye sormuş adam. "Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? "

Siz hangisisiniz? Havuç gibi sert bir kişi misiniz, ama sorunlar yaşayınca, yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi, içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişimisiniz? Sorunlar karşısında (ölüm, ayrılık, krizler, vs.vs,), güçleniyor ve sertleşiyor musunuz?

Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet en belirgin haline ulaşır.
Eğer bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tadlar, duygular katarsın. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışırsın.

Siz hangisisiniz?

(alıntı)
 


Ynt: Hikayeler


Büyü Dükkanı

Geçmişi ile barışmak isteyenlere;
Hayata yeniden başlama arzusu içinde olanlara…

Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında, kışın bembeyaz bir kar ordusu ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı. Ortasından bir ırmağın geçtiği bu vadi “Büyülü Vadi” olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç bir dükkan ile, bu dükkanda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkanın adı “Büyü Dükkanı” idi. Her yerde olduğu gibi bu dükkanda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı. Bu bedelin ne olacağı, dükkan sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya çıkardı. Ancak, Büyü Dükkanı’nda maddi bedellerin hiç bir hükmü yoktu. Bazı müşteriler bir şeye sahip olmak için denenebilecek tek bedelin para olabileceği düşüncesiyle, cepleri kabarık gelirlerdi. Oysa burada yapılan pazarlıklar, günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi şaşırtırdı.
Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş olmalıydı. Kapının önüne gelinceye kadar, gözlerini hiç ayırmadan izledi onu. İyice kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdı. Beklediği kişinin ayak sesleri ikinci basamakta kesildi. Müşteri çalmadan, kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı adam. Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir kez daha düşünürdü. Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu. Sonunda kapı çalındı.

“Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya… İstediğim şeyi, bir tek sizin dükkanınızda bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım.”
“İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?”

“Bakın, ben ellibeş yaşındayım. Yani yolun yarısını geçeli çok oldu. Söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe tahammülüm yok. Ben bugune kadarki hayatımı geri istiyorum. Mümkün mü?”

“Elbette mümkün. Biliyorsunuz, dükkanımda her şey mevcut. Ancak tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için, bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?

Dükkan sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü. Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri, yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi:

“Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum… Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım. Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim. Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım etmeye çalışsalarda faydası olmadı. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Derken, bir gün birisi bana sizden ve Büyü Dükkanı’ndan söz etti. Bunu duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen elli beş yılımı bana geri verin.”

“Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?”

“Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım.”

“Herhalde bunu çok istiyorsunuz.”

“Evet, hem de her şeyimi verecek kadar.”

“Peki, benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?”

“Ne isterseniz”

“Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz.”

“Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin.”

Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendini sallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Müşterisinin, sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi. Büyü dükkanına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek için acele ederlerdi. Bu nedenle, yaşlı adam, pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da, sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu. Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı:

“Beyefendi, her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her şeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey isteyeceğim.”

“Dileyin benden ne dilerseniz.”

“Belleğinizi…”

“Anlamadım?”

“Belleğinizi dedim… Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran belleğinizi istiyorum.”

“Ah evet anladım. İlginç bir bedel… Kabul ediyorum. Tamam alın belleğimi.”

“Emin misiniz?”

“Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım.”

“Belleğinizi, içindeki her şeyle birlikte bu dükkanda bırakıp gideceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız. Buraya neden geldiğinizi bile…”

“Daha iyi ya! Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki!”

“O halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii o zaman benim yerime, bir başkası size yardımcı olur.”

“Hayır, hayır… Emin olun ki, şu dakika belleğimi size barıkıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir daha dönmemek üzere terk edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiç birini tekrar etmeyeceğim.”

“İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü, az sonra, belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz.”

Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı.

“Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarımızı bile, öyle mi? Yani hiçbir şey mi? Buraya neden geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta…!”

“Ne yazık ki !”

Yaşlı adam, şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu. Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü. Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı için, sessizliğin içinden çıkacak sesli bir çoşkunun habercisi gibiydi. Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı.:

“Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum. Eğer elli beş yılın bedeli bu ise, pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları karşılığında satın almasına… Çok ilginç bir insansınız. Bana, Büyü Dükkanı’ndan almak istediğimden çok farklı bir şeyle çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben, bugune kadarki yaşamımı almak için gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. Size teşekkür ederim.”

Bir şey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşçakalın.”

Yaşlı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken, aklından Santayana’nın bir sözü geçiyordu:

Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar.”

Düşünmek ama mantıklıca
Kızmak ama keyifle
Şakalaşmak ama kırmadan
Gülmek ama kahkahayla, dolu dolu
Paylaşmak ama büyük haz duyarak
Hissetmek ama ta içimizde
Anlayış ama hiç esirgemeden
Dostluk ama en güzeli
Sonra dönüp geriye bakmak ama onurla…
 



Ynt: Hikayeler

Geriye bakmamak üzerine...

YAŞAMI

OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettim anıt kabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çetlek bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söylemedim

bindim irene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falına baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçümle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan falan olacağım da yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir

Nazım Hikmet Ran
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,778
Mesajlar
1,523,710
Kayıtlı Üye Sayımız
166,595
Kaydolan Son Üyemiz
anilcanats

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst