Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan MK51 Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 146
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 36,702

MK51

Zirve
Mesajlar
3,971
Tepkime Puanı
5
Yer
Istanbul
Yaşamla ilgili dersler verecek, unutulanları hatırlatacak, gözardı edenlere gözlük gibi gelecek anı ve alıntılarımızı yazarız diye düşündüm...

Belki çoğumuzun bildiği, her okuduğumda beni etkileyen ilk alıntı:

DÖRT DERS
Bir hava limanının bekleme salonunda, genç bir bayan uçağa binmek üzere bekliyordu...
Uçağın hareketini beklerken, zaman geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı.
Dinlenmek ve kitabını okumak için, salonda bir koltuğa yerleşti...
Kurabiye paketinin durduğu sehpanın yanındaki koltuğa bir adam oturdu. Dergisini açıp okumağa başladı...
Genç kadın ilk kurabiyesini aldı. Adam da bir tane aldı.
Bayan çok rahatsız hissetti kendisini ve: "Sinir bir şey! Havamda olsaydım, bu cüretinden dolayı onu yumruklardım!" diye düşündü.
Bayan bir kurabiye alıyor, adam da bir tane alıyordu. Çıldıracak gibiydi bayan. Ama olay çıkarmak istemiyordu.
Nihayet son kurabiye kalınca kadın: "Bu küstah adam şimdi ne yapacak?" diye düşündü.
Adam son kurabiyeyi aldı; onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi.
Aaaa! Bu kadarı da fazla! Çok öfkelenmişti şimdi!
Kadın sinir içinde kitabını ve diğer eşyalarını alıp bir fırtına gibi giriş salonuna, oradan da uçağın içine yöneldi...
Uçaktaki koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı. Ne görsün? Kurabiye paketi açılmamış, orada duruyordu.
Çok utandı. Çok büyük bir yanlış yaptığını anladı. Kurabiyelerinin paketini hiç açmadan çantasına koyduğunu unutmuştu.
Oysaki adam, kendi kurabiyelerini hiç sinirlenmeden ve yüksünmeden kadınla paylaşmıştı.
Kadın ise tam tersi, çok sinirlenmişti. Ve şimdi, bu durumu telafi edecek şansı yoktu. Özür dileme olanağı da kalmamıştı.

Telafi edemeyeceğiniz dört durum vardır.

1. TAŞ... ATILDIKTAN SONRA!

01.jpg


2. SÖZ... AĞIZDAN ÇIKTIKTAN SONRA!

02.jpg


3. FIRSAT... KAÇTIKTAN SONRA!

03.jpg


4. ZAMAN... GEÇTİKTEN SONRA!

04.jpg
 

Etiketler
Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Çok güzel bir başlık açmışsın Mustafa abi eline saglık ,Bir alıntıda benden....Her türlü yoruma açık ;)



Lider Kimdir?..

İngiliz gazeteci, Sina dağında karşılaştığı bir Bedevi'ye sorar:

"Sence lider kimdir?.."

Bedevi;

"Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim" der Gazeteci; "Elbette, anlat öykünü" diye yanıtlar.

Bedevi anlatır;

"Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.

Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.



Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rügarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:

'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin' der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Pekii, başını çadıra sokabilirsin' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.



Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır; 'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Pekii' der Bedevi.



Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver...' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...'



'Lider kimdir?' demiştiniz; bu hikayeyi mesnet alarak cevap vereyim; Lider; devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır... "
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)


Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ;ama sonunda başardılar.
İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa; onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ;ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri,hiçbir şeyi umursamadılar.
Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de, ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar
olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...
Günler günleri,yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü,büyüdü…Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı.Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olamayınca:
‘Bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek bencillik olur!’ diyerek devam ettiler hayatlarına.Çocuk yerine sevgilerini büyüttüler.
‘Senin için ölürüm derdi kadın,sımsıkı sarılıp adama, adam da ‘Hayır ben senin için ölürüm’ diye yanıt verirdi hep…
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın:
"Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak!" Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu: "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma!"
Mutfaktaki masadan salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten…
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ;ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.
Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.

Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız.Projeyi kafamda çizdim bile.Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edebileceğimiz bir deniz evi yapalım burayı…’
‘Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?’ diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı. Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık!"
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken.Her gün, her sabah konuştular telefonla.Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında; fakat birkaç gün sonra kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın.
Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu.Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ;ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut!"
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. derdini söylemesi için yalvardı adama, "senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton
duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım!" diye sözünü kesti arkadaşı.
"O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."
"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları!" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi
gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı...
Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden.
Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol!" dedi ‘defol!’ ,nefretle!


İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini,en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen ‘zaman’ bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun?" diye bağırmak istedi ;ama sesi çıkmadı.
"Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor!" dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:
"Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm; ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını! Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu;ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..."
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı ‘neden sonra’ akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem!" diyordu. Sırayla okudu:
"Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim; fakat benim için ölmeni istemedim"
"Şimdi bana söz vermeni istiyorum." , "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı,benim için yaşayacaksın!’

Son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın. Son kağıtta şunlar yazılıydı:
"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni,seni izliyor olacağım......"(

Demek ki, hiç bir şey göründüğü gibi olmayabiliyormuş....

gurcantakaileev.jpg
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Kahvenin 40 yıl hatırı....

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve
içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine
şaşırdı ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki
şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından
konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...

"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken,
delikanlıbirden garsonu çağırdı.

"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahvemekoymak
için."

Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya
baktı.Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve
içmeye başladı.

Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var." dedi..
Delikanlı anlattı:"Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve
denizde oynardım.
Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu
tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne
zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki
evimizi ve mutlu
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz
kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..."

Bunları söylerken gözleri nemlenmişti
delikanlının...Kız dinlediklerinden
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini,
ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı.
Evini düşünen, evini
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri...
Kız da konuşmaya
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...

O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu...
Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı
olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu
gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu
yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz
koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...

40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra
aç" diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu,
satırlarında:"Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir
yalan üzerine kurduğum
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan
söyledim.. Tuzlu kahvede.

İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı
ve gergindim ki,
şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan. Sen ve herkes
bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim.
Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana
gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan
vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir
sebepyok...

İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve
rezilbir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi
içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak
hayatımın
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu
kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni
yeniden
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek
isterim,
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda
kalsamda..."

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam
ıslattı.Lafı açıldığında
birgün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey?" diye
soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!..dedi...
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

benim edebiyat yönüm çok iyi diildir ama kısa da olsa bir iki hikaye paylaşmak istedim
aşağı yukarı 70 yaşındalardı
ellinci evlilik yıllarını kutlacaklardı o gün
sabah güzel bir güne uyandılar
evin hanımı bu güzel güne balkonda güzel bir kahvaltı masası kurarak eşlik etmek istedi
adam uyandı, her sabah olduğu gibi eşini öptü ve masaya oturdu
eşi her zaman olduğu gibi çayları doldurduktan sonra 50 yıldır her sofrada yaptıgı gibi ekmeğin içini çıkarıp eşine verdi dışını kendine aldı
ve adam o günün özelliğinden kuvvet alarak
_ hanım
dedi
_ 50 yıldır her gün her sofrada sen bu ekmeğin içini çıkarıp bana verirsin, dışını kendine alırsın ve ben 50 yıldır gayet mutlu bir şekilde ekmeğin içini yerim ve hiç sormam neden diye
dedi
kadın da şu cevabı verdi
_ ben ekmeğin içini çok severim ve seninde sevdiğini düşündüğüm için hep sana verdim
dedi
adam sa
_ hanım
dedi
- bende ekmeğin dışını çok severim ve seninde çok sevdiğini ve kendine aldığını düşündüğümden 50 yıldır ses çıkarmadım ve ne kadar çok sevsemde ekmeğin dışını senin yemenden mutlu oldum
dedi

artık dersi siz çıkarın ;)
 



Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

gayet normal düzenli bir aileydi onlar
hergün iş çıkışı buluşup evlerine beraber giderlerdi
eve giderken kadın hep aynı mağazanın önünde durup o kırmızı ayakkabılara bakardı
adam bunun farkındaydı ama bütçeleri için fazlaıdı
bir gün adam işten geç çıktığı için eve yanlız dönüyordu ve gayri ihtiyari o mağzanın önünde durdu ve düşündü
- bu kadar istiyorsa biraz zorluk ta çeksem ?
- ama özel bir gün de diil ki bugün ?
- olsun bugünün özelliği de bu olur
dedi
ve mağzadan içeri girdi
ayakkabıları aldı
eve gittiğinde eşi ayakkabıları gördü ve ne kadar mutlu olduğu gözlerindeki parıltıdan belli oluyordu
adam da eşinin bu mutluluğundan çok mutlu olmuştu
aradan aylar geçti
fakat adam merak içindeydi
eşi o ayakkabıları hiç giymemişti
bi gün dayanamadı ve sordu
- yaa hanım o ayakkabılara hergün bakıyordun bende çok zorlansamda san onları aldım peki neden hiç giymiyorsun ?
eşi cevap verdi
- bey, o ayakkabılar benim için çok özeller o yüzden özel bir günde giyecem
dedi
ve adam sustu
bunun üzerine sabah kalktılar
işe gitmek için hazırlandılar
yola çıktılar ve bir süre sonra ikiside kendi yoluna dopru ayrıldı
bu birbirlerini son görüşleriydi
çünkü yarım saat sonra adam eşinin trafik kazasında öldüğünü öğrendi
yıkılmıştı fakat ilk aklına gelen kırmızı ayakkabılar olmuştu
eşi özel bir gün için saklıyordu fakat hiç giyemeden ölmüştü

sizce sizi mutlu edecek şeyler için özel günleri beklemeye gerek var mı
veya sevdiklerimizi mutlu etmek için
???

unutmayalım
her gün insan hayatında özel bir gündür
veya o günü özel yapmak bizim elimizdedir

:D
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)


Benim alıntım sizinkiler kadar romantik değil ama ...




Aaron Hacker'in emlak burosunun onunde New York plakali kirmizi, spor

bir araba durdu. Arabadan inen sisman adam, buroya dogru yurudu.

Sicaktan ter, ince elbisesinin ustune kadar cikmisti. 50 yasinda

gorunuyordu. Yuzu heyecandan kizarmis, fakat kisik gozlerindeki

kararli,

donuk bakis degismemisti. Iceriye girince basiyla Aaron'a selam verdi.

"Bay Hacker?"

Aaron gulumseyerek,

"evet benim, sizin icin ne yapabilirim. Bay..? "

Sisman adam,

"Dill"

diyerek kendisini tanitti.

"Zamanim cok az, hemen konuya girsek iyi olacak."

dedi.

"Benim icin de iyi olur Bay Dill. Ilgilendiginiz belli bir yer var mi?"

"Dogrusunu isterseniz, evet. Kasabanin kenarindaki eski bina."

"Sutunlu ev mi?"

"Ta kendisi. Yanilmiyorsam uzerinde SATILIK tabelasi var. "

Aaron kuru bir sesle,

"Evet." Dedi. Bizim satis listemizdedir."

Kalinca bir defterin yapraklarini karistirdi. Sonra daktilo ile

yazilmis

bir sayfayi isaret etti: "160 yillik bina. 8 odasi, 2 banyosu, otomatik

gaz firini, genis teraslari, cevresinde agaclari var. Carsiya, okula

yakin. 750.000 dolar."

diye okudu ve ekledi:

"Hala ilgileniyor musunuz?"

Adam oturdugu yerde rahatsiz olmus gibi kipirdandi.

"Neden olmasin . Olumsuz bir yani mi var?"

Aaron,

"Aslina bakarsaniz, bu evi defterime yalnizca yasli Sade Grim'in hatiri

icin kaydettim. Ev asla onun istedigi kadar etmez. Uzun zamandir onarim

gormemis cok eski bir binadir. Kirislerden kimi birkac yil icinde

cokecek durumda. Bodrumu ise yilin yarisinda su ile doludur."

"Oyleyse sahibesi neden bu kadar cok istiyor."

Aaron omuz silkti.

"Herhalde kendisi icin manevi degeri olacak. Cok eskiden beri ailesine

aitmis. "

Sisman adam gozlerini yerde gezdirdi.

"Bu cok kotu."

dedi. Basini kaldirip Aaron'a bakti ve cekingen bir bicimde gulumsedi.

"Hosuma gitmisti. O, nasil soylesem bilemiyorum, tam aradigim evdi."

Aaron guldu.

"100.000 dolara belki iyi bir alisveris olurdu ama, 750.000 dolara...

Sanirim Sade'in dusuncesini de anliyorum. Hic bir zaman fazla parasi

olmadi. Kendisine kentte calisan oglu bakiyordu. Sonra adam 5 yil once

oldu. Onun icin evi satmanin akillica bir is olacagini biliyor. Fakat

gonlu bir turlu evden ayrilmaya razi olamiyor. Bu yuzden eve kimsenin

almaya yanasamayacagi bir fiyat koyuyor. Boylece kendini avutuyor."

Uzgun bir ifade ile basini salladi.

"Dunya ne kadar garip degil mi?"

Dill soguk bir sesle

"Evet."

dedi. Sonra ayaga kalkti.

"Kendisini bulup fiyati biraz dusurmesini isteyecegim."

Otomobilini Bn Grim'in evinin onundeki yikik dokuk curumus tahta

parmakliklarin onune park etti. Evin cevresini tumuyle yabani otlar

kaplamisti. Kapiya cikan kadin kisa boylu, beyaz sacli idi. Yuzundeki

hatlar, kucuk inatci gorunuslu cenesine kadar iniyordu. Havanin sicak

olmasina karsin sirtinda kalin, yun bir orme hirka vardi.

"Bay Dill olmalisiniz. Aaron Hacker buraya gelmekte oldugunuzu

telefonda

soyledi. Iceri girmez misiniz?"

Dill,

"Icerisi korkunc derecede sicak."

Diye soylendi.

"Oyleyse iceri girin. Buzluga biraz limonata koymustum. Iceriz."

Icerisi los ve serindi. Pancurlar kapatilmisti. Eski tarz genis

koltuklarla dosenmis buyuk bir salona girdiler. Yasli kadin ellerini

siki kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu. Sisman adam oksurdu.

"Bn. Grim, az once emlakciniz ile konustum. "

Kadin,

"Tumunden haberim var."

Diye sozunu kesti.

"Aaron fikrimi degistirebilecegini z dusuncesi ile sizi buraya yollamakla

akilsizlik etmis. Dogrusunu isterseniz amacimin bu olduguna da pek emin degilim."

"Bayan Grim, sizinle biraz konusabilecegimi sanmistim."

Bn. Grim sallanan sandalyesini gicirdatarak arkasina yaslandi.

"Konumsak icin para alinmaz, ne istiyorsaniz soyleyin."

"Evet,haklisiniz."

Adam beyaz bir mendille yuzunun terini sildi.

"Izin verirseniz anlatayim. Bir is adamiyim. Bekarim.Uzun yillar

calistim ve iyi bir servet yaptim. Artik dinlenmeyi hak ettim.

Yasamimin

sonlarini gecirebilecegim sakin bir yer ariyorum. Burayi sevdim. Bir

kac yil once Albany'ye giderken buradan gecmistim. O zaman bir gun

buraya yerlesebilecegimi dusunmustum. Bugun kasabadan tekrar gecerken,

burayi gordum. Tam istedigim yerdi."

"Burayi ben de severim, Bay Dill. Boyle oldukca yuksek bir fiyat

isteyisimin nedeni de bu zaten."

Dill gozlerini kaldirip yasli kadina bakti.

"Oldukca yuksek bir fiyat degil mi? Kabul etmelisiniz ki Bn.Grim, bu

gunlerde boyle bir ev en fazla..."

"Yeter."

Diye bagirdi kadin.

"Bay Dill bu konuda sizinle kesinlikle tartismak istemiyorum. . Eger

istedigim parayi vermeyecekseniz, uzerinde durmayalim."

"Fakat, Bn. Grim."

"Iyi gunler Bay Dill."

Adamin da ayni seyleri

Yapmasini belirten bir tavirla ayaga kalkti. Fakat adam kalkmadi.

"Bir dakika bayan, delilik oldugunu biliyorum ama, istediginiz parayi odeyecegim."

Yasli kadin uzun sure adama bakti.

"Emin misiniz, Bay Dill?"

"Kesinlikle, yeterince param var. Eger evi satmanizin tek yolu buysa, parayi alacaksiniz."

Grim hafifce gulumsedi.

"Sanirim limonata iyice sogumustur. Size getireyim. Siz icerken ben de evi anlatirim."

Kadin elinde tepsi ile geriye dondugunde Dill yine mendille alnindaki

terleri siliyordu. Limonatayi zevkle yudumlamaya basladi.

Yasli kadin sallanan sandalyesine yaslanirken

"Bu ev." Diye soze basladi.

"1902'den beri aileme aittir. Kasabadaki en saglam ev olmadigini da

biliyorum. Olgum Michael dogduktan sonra bodrumum su basti. O

gunden bu yana da bir turlu kurutamadik. Aaron bazi yerlerin curudugunu

de soyluyor. Yine de bu eski evi severim. Bilmem anlatabiliyor muyum?"

Dill, "Evet." dedi.

"Michael 9 yasinda iken babasi oldu. Ondan sonra sikintilar basladi.

Michael belki de benden cok babasini ozluyordu. Cok vahsi ve hasin

bir cocuk olmustu. Liseyi bitirince kasabayi terkedip kente gitti. Cok

hirsli bir insandi. Kentte ne yaptigini bilmiyorum. Fakat basariya

ulasmis olmaliydi. Bana duzenli para gonderirdi." Gozleri nemlenmisti.

"Kendisini 9 yil gormedim. Dokuz yil sonra geldiginde basi dertte idi.

Zayif ve yaslanmis bir durumda bir gece yarisi cika geldi. Yaninda

ufak,siyah bir valizden baska bir sey yoktu. Valizi elinden almak

istedigim zaman bana vurdu. Bana, annesine vurdu. Ertesi gun bir kac

saat icin evi terketmemi soyledi. Ne yapmak istedigini aciklamadi.

Dondugumde valiz ortadan yok olmustu. "

Sisman adam gozlerini limonata bardagina dikmis oylece dinliyordu.

"O gece evimize bir adam geldi. Iceriye nasil girdigini bilmiyorum.

Michael'in odasindan sesler duydum .Olgumun icinde bulundugu tehlikenin

ne oldugunu ogrenmek istiyordum. Kapinin arkasindan dinlemeye calistim.

Fakat yalnizca bagrismalar tehditler ve... "

Bir an durakladi. Omuzlari sarsiliyordu.

"...ve bir silah sesi duydum."

Diye devam etti.

"Iceriye girdigim zaman yatak odasinin penceresi acikti ve yabanci

gitmisti. Michael'im da yerde yatiyordu. Olmustu. Tum bunlar bundan 5

yil once oldu. Ondan sonra polis bana olanlari anlatti. Michael ve

tanimadigim o adam bircok suc islemisler. Bir suru yerlerden bir kac

milyon dolar calmislar. Michael parayi alip kacmis. Parayi bu evde, hala

bilemedigim bir yerde saklamisti. Sonra diger adam hissesini almak icin

oglumu arayip bulmustu. Paranin yok oldugunu gorunce de olgumu oldurmustu."

Basini kaldirip adama bakti.

"Iste o zaman evimi 750.000 dolara satisa cikardim. Bir gun oglumun

katilinin donecegini biliyordum. O bir gun gelip fiyati ne olursa olsun

evi almak isteyecekti. Butun yapacagim, yasli bir kadinin kohne evine bu

kadar cok para vermeye razi olacak adami buluncaya kadar beklemekti."

Sandalyesini agir agir salliyordu. Dill bardagi yere birakti, diliyle

dudaklarini yaladi.

"Uf!"

dedi.

"Bu limonata cok aci..."

Bakislari canliligini kaybetti, hafif titreme ile basi, omzunun uzerine

ve cansiz dustu.
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Kıssadan hisse

Eşekler köydeki semerciden çok şikayetçilermiş.
Hiç iyi semer yapamıyormuş. Eşeklerin sırtları kanlı yaralarla doluymuş.

Toplanıp yeni bir semercinin gelmesi için dua etmişler.
Hikaye bu ya duaları kabul olunmuş ve gerçekten köye yeni bir semerci gelmiş.
Ne var ki bu semerci de eşekleri rahatlatacak semerler yapamıyormuş, yaralar azalacakken artmaya başlamış.

Eşekler yine toplanıp, köye yeni bir semerci gelmesi için dua etmişler.
Ve gerçekten mevcut semerci köyden ayrılmış, yerine başka bir semerci gelmiş.
Eşekler her semerci değişikliğinde olduğu gibi yine çok sevinmişler.
Ama çok zaman geçmeden yeni semercinin de çok farklı olmadığını, semerlerin gittikçe daha da kalitesizlestiğini, yaralarının ise kötüleştiğini görmüşler.

Semerci gitmiş, semerci gelmiş. Her seferinde eşekler yeni semerci gelmesi için dua etmişler.
Bu hikaye kaç semerci değişene kadar böyle devam etmiş bilmiyorum ama...

Nihayet eşekler toplanıp, eski semerciden kurtulmak için değil de, eşeklikten kurtulmak için dua etmeye başlamışlar...

(Not: Bu hikaye seçim döneminde daha iyi olacaktı)
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

KARTALIN YENİDEN DOĞUŞU!

Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır.
Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır.
Kartalın yaşı 40'a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir.
Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.
Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır.
Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir...

Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız.
Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundadayız.
Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz.

"Geride kalanları unutmak ve önümüzde bizi bekleyenlere ulaşmak için hedefime doğru ilerliyorum."
Graciela
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Azıcık Güven - Azıcık Zaman!!!

Bir zaman gelmiş, kaplumbağalar ülkesinde su tükenmiş. Napıcaz ne edicez diye düşünürken aralarında en yaşlı, en bilgin olanı demişki:
"Şu dağı görüyormusunuz... o dağın arkasında büyük bir göl var. Gidip oradan su getirelim."
Ee, koca dağı hepsi birden aşamazlar. Aralarında çok yaşlı olanlarda var.
Bunun üzerine oraya gidip su getirmeleri için en genç 2 kaplumbağa seçilmiş.
Genç kaplumbağalar 25 yıl sonra göle ulaşmışlar.. ohaa demeyin. Anca çıkmışlar dağa. (Hem nasıl olsa uzun yllar yaşıyorlar).
Ve o anda farketmişler.. Suyu alıp götürmek için yanlarına kap almayı unutmuşlar..
Kaplumbağalardan biri; ee napıcaz şimdii?? Birimizin gidip kap alması lazım..
Diğerimiz de burada beklesin ki kimse gelip içmesin sudan!!
En iyisi sen git!
Olmazz.... Ben gidince sen ya suyu içersen?.. O zaman köy susuz kalır ve hepimiz ölürüz susuzluktan!
Yok valla bak yemin ederim ağzımı sürmiycem.. sen git al gel kabı beklicem.. Söz veriyorum.
Bunun üzerine diğer kaplumbağa yola çıkmış. Orada kalan da beklemeye başlamış.
Aradan 30 yıl geçmiş. 50 yıl.. 60 yıl..
Sonunda bekleyen kaplumbağa, bu böyle olmayacak demiş. Galiba gelmeyecek bu..
Köydekiler de öldü herhalde susuzluktan.. En iyisi ben biraz su içeyim de bari ben hayatta kalayım..
Kaplumbağaların soyu devam etsin..
Tam eğip kafasını göle doğru bir yudum alacakken çalıların arkasından bir ses duyulmuş.
Bak böyle yaparsan gitmem amaaa!!!!!!!!!!

Evet... Azıcık güven, azıcık zaman lütfen...
 





Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Usta'ya başarının sırrını sormuşlar.
İki kelime demiş:
- Doğru kararlar.

Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar.
Tek kelime demiş:
- Tecrübe.

İyi de bu tecrübe denen şeyin sırrı nedir?
Usta, deriiin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş:
- Yanlış kararlar!
 

Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Mustafa abi o zaman ben baya tecrübeliyim ;D
hatta bu giidişle daha da tecrübe sahibi olacam ???
 




Ynt: Hayat Bilgisi (Ders Çıkartılacak Anılar, Alıntılar...)

Anlatacağım şey bir öykü değil,yaşanmış we halen dewam eden çok güçlü bir aşk...(izin almadım ama kahramanları o kadar mutlu ki kızacaklarını hiç sanmıyorum)
"Bunlar sadece dizilerde olur" diyebileceklerden biri de benim ama o kadar gerçek ki buna saygı gösterip "aşk warmış" demekten başka seçeneğim kalmadı...
Kahramanlardan biri çalıştığımız finans kuruluşlarından birinin üst düzey yöneticilerinden bir hanım.Tanıştığım ilk günden beri hayranlık duyduğum güzel,akıllı ve enerjik olan bu hanımla daha sonra arkadaş olduk ve fırsat buldukça görüşüyoruz.
Yaklaşık altı ay kadar önce bir mail gönderip "epeydir görüşemediğimiz için hayatında neler olduğunu bilmediğimi" sitemle ima etmişti.
Aklıma bir sağlık sorunu olabileceği geldi,telaşla aradım ama hiç beklemediğim birşeyle karşılaştım : arkadaşım yaklaşık 25 sene önce aşık olduğu insanla tekrar karşılaşmış we ewlenmeye hazırlanıyorlarmış....
Düşünebiliyor musunuz,ömrünün en güzel yıllarını özetleyen aşkı istemeyerek bırakmak zorunda kalıyorlar,tahsillerini tamamlıyorlar,hayatlarına başka insanlar giriyor,çocukları oluyor,çalışıyorlar,uğraşıyorlar....Yani hayat tüm hızı ile dewam ediyor we neredeyse bir çeyrek yüzyılı ayrı geçiriyorlar...Fakat bu ayrı geçen senelerde anılarını,hayallerini,sewgilerini hep canlı tutmayı başarıyorlar...
Aşklarını akıllarının en kıymetli yerinde saklamış olmalılar ki bunca zaman sonra bile kaldıkları yerden dewam edebiliyorlar...Sanki hiç ayrılmamış gibi...

("AŞK " sözcüğünü çok fazla kullandım,bu kadar romantizm bünyeme zarar werir,sadede geliyorum)

Bu pazar günü yapılacak geziye katılmayacağım we bunun için ilk defa üzüntü duymuyorum çünkü onların ewlilik törenlerine katılacağım...Şimdiye kadar beni çok sıkan bu tür bir toplantıya ilk defa gönüllü gidiyorum...Enteresan dawetiyelerinde de "gerçekleştirmek istediğiniz düşünüzle birlikte gelin" notu war...

Artık kim ne ders çıkarırsa... :smiley:
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,682
Mesajlar
1,522,152
Kayıtlı Üye Sayımız
166,528
Kaydolan Son Üyemiz
yusufkaptan41

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst