vroomontheroad
Ana Kamp
- Mesajlar
- 26
- Tepkime Puanı
- 33


Herkese merhaba,
Londra’da yaşamaya başladığımızda aldığımız kararlardan biri motorumuzu alır almaz her haftasonu, her tatili değerlendirip, bu adayı olabildiğince keşfetmekti. Kendi motorumuzu maalesef buraya getiremediğimiz için onu satıp burada yine bir Triumph sahibi olmayı kafaya koymuştuk. Mart ayında dileğimiz gerçekleşti. Khaki dedikleri namı diğer Haki yeşili Triump Tiger Explorer’a burada da kavuştuk. Türkiyedeki motorumuz en baz olan XR versiyonuydu. Bu sefer en üst ve offroad versiyonu modeli olan XCAyı tercih ettik. Temel şase ve motor aynı olsada elektronik oyuncakları oldukça faydalı. Hele bu ülkede çok fazla işe yaradığını söyleyebilirim.
Easter dedikleri Paskalya Bayramını fırsat bilip 4 günlük bir rota oluşturduk. Hedefimiz adanın güney doğusununda bulunan birkaç yeri gezmekti. Motorumuzu Londra’dan 1 saat uzaklıktaki Guilford’da bulunan Triump bayisinden aldık. İkinici el satışları İngiltere’de çok kolay. Tek bir imza ile satış yapılıyor fakat asıl sorun motosiklet hırsızlığının fazla olması nedeni ile size çıkartılan kasko ve sigorta ücretleri. Türkiyede alışılmışın çok dışında bir sistem var. Sigortayı bir yerdem kaskoyu başka bir yerden yapmıyorsunuz. Sigorta + kasko ücretleride motor bedelinin %5i değil. Ben yaklaşık olarak bedelin %30una sadece sigorta yaptırabildim. Garajlı eviniz yoksa bazı yerler sigorta dahi yapmıyor. Neyse biz gezimize geri dönelim.
GUILFORD
Sabah 9 gibi Guilford trenine binmek için yola çıktık. Yaklaşık 1 saat süren tren yolculuğundan sonra Guilford’a varmıştık. Motoru teslim alacağımız bayi şehir merkezinde olmadığı için taksi ile bayiye gittik. Şansımıza yağmur yavaştan atıştırmaya başlamıştı. Motor gittiğimizde hazırdı. Top box hariç. (Topcase e İngilizler top box diyorlar) İmza işleri tamamlandıktan sonra giyinip, yolculuğumuza başladık.
İlk durağımız benzin istasyonuydu. İtalya’da olduğu gibi burada da benzin almak gayet kolay. Benzin alırken yağmur daha da hızlandı. Bir Londra klasiği yağmur. Ada’ya geliyorsanız her zaman yağmur ile karşılaşabilirsiniz. Tüm ekipmanlarımız yağmura hazırlıklı olduğu için hiç aldırış etmedik ve yola çıktık.

Km ve Mil kavramları farklı olduğu için ilk yola çıktığınızda tabelalarda 10 mil yazan yere gitmek yaklaşık yarım saat sürünce bir garip gelse de kısa sürede adapte oluyorsunuz. İngiltere’de mutlaka navigasyona ihtiyacınız var. Yolda bulunan tabelalar bazen yeterli olmayabiliyor. Genelde tabelalarda şehir adı yerine köy kasaba isimleri yazıyor. Bizde o küçük yerlerin ismini ve nerede olduklarını bilmediğimiz için nereye gideceğimizi bulamadık. Nitekim 1 saatlik yolumuz olan Brighton’a yağmurla yaklaşık 2 buçuk saatte anca gidebildik. Intercom Türkiye’de kaldığı için onsuz ilk yolcuğumuzdu. Uzun yolda artçı ile gidiyorsanız bir kere daha intercomun ne kadar rahat ve gerekli bir araç olduğunu da bu gezi de anladık.
BRIGHTON
Yaklaşık 2.5 saat süren yolculuğun ardından sonunda Brighton’a vardık. Burası İngiltere’nin güney doğusunda Manş denizine kıyısı olan büyük bir şehir. Eskiden bir balıkçı kasabası olarak bilinse de turizm ve üniversitesi sayesinde gelişip büyümüş. Genellikle sezon Mayıs – Ağustos ayları arasında açılsa da nisan ayında da oldukça kalabalıktı. Yazları İngilizlerin denize girebildikleri ender tatil beldelerinden biri burası. Rengarenk şezlong ve bunglovları ile meşhur diyebiliriz.

İngiltere’de her araba otoparkının içinde motorlar için ayrılmış yerler bulunuyor. Ayrıca yol kenarlarında da motosikletler için özel ayrılmış otoparklar mevcut. Baştan belirteyim bir italya veya avrupa değil. Motorun her mevsim kullanıldığı şu güzel ülkede maalesef park alanları avrupadaki gibi yeterli değil. Motoru Pavillion karşında bulunan bir yere parkedip, Brighton Pier karşısında kendimizi hemen bir Fish&Chips dükkanına attık. Gerçekten gore-tex ekipmanlar olmasa halimiz ne olurdu bilemiyorum. Yemek sonrası kalkarken tüm ekipmanların altı ufak bir göle dönmüştü. Yağmur hala dinmemiş olmasına rağmen otele gitmeye karar verdik. Yağmurun çok yorması ve ekipmanlarımız artık ıslandığı için gezmek çok keyif vermeyecekti. Brighton’dan yaklaşık yarım saat uzaklıkta bulunan sevimli bir butik oteli kalmak için tercih etmiştik. Buranın Sunday Roast’u çok meşhur. Şayet bir pazar günü giderseniz ya da yolunuz düşerse denemenizi tavsiye ederiz.

Otel Bilgisi: Highdown Hotel & Restaurant