Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan mayıstosböce Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 191
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 107,046
Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

melihbozkurt' Alıntı:
Arkadaslar kullanmadiginiz esyalarinizi bence kesinlikle satmalisiniz. Bu bir kultur ve bu kultur bizde yok. Bunun gelismesi icin bir yerden baslamak gerekiyor. Eminim sizin elinizi surmediginiz seylere ihtiyaci olan cok insan vardir. Burada belki bilirsiniz Carboot sale dene bir hadise var. Yazin iyi havalarda (mart tan ekime kadar) her pazar bir alanda insanlar bulusuyor. Araclarinin arkasina doldurduklari esyalari satiyorlar. Bunlarin icin giysiden tutunda, elektronik aletlere her sey var. Ve fiyatlar cok komik rakamlar. Ama cunku kar degil hem onlardan kurtulmak hemde ise yaramasi. Turkiyede kermeslerde gordugum fiyatlar cok ucuktular. Cunku genelde kermesler bir hayir kurumuna kar amacli duzenlenir.

Ikinci alternatif ise belki duyanlariniz vardir Freecycle. Bu bir organizasyon Avrupanin her yerinde ve Turkiye'de sanirim Ankara,Istanbul ve Izmirde var. Aslinda basit bir yahoo grubu uye oluyorsunuz her gun size insanlardan emaillar geliyor. Elimde bu var almak isteyen mail atsin vs. Tek prensip hersey parasiz veriliyor yani isine yaracaklara yardim amacli. Ben burada uye oldum gunde 200-250 tane mail geliyordu ve artik bakamadigim icin iptal ettim. Ama sizler en azinda bilincli insalar olaral buyuk sehirlerdeki Freecycle lara uye olur ve cevrenizdekileride uye olmaya cagirirsaniz ayni kultur bizdede olusabilir. Hem yukerden kurtuluruz hemde ihtiyaci olanlarin isine yarar.

Buyrun buda organizasyonun sitesi

http://www.freecycle.org/

Merhaba Melih Bey, açıkçası böyle bir olaydan haberim yoktu. Öğrendiğim iyi oldu.

Benim kermesten kastım öyle uçuk fiyatlar değildi, mesela benim elden çıkartmak istediğim ürünler için koyacağım ücret, “sıcak bir merhaba”dan başka bir şey olmayacaktı :smiley:

Bizler için sıcak merhabalar çok kıymetli olduğundan elimizdeki ürünlerde boş yere gitmemiş olacaktır :smiley:
 

Etiketler
Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Eminim ki Gezenbilir kermes yapsa sadece paylasim olurdu. Para bile istenmiyecegine eminim. Ama ben yukarda Turkiye'de katildigim diger kermesleri kastetmistim. Ayrica freecycle sadece vermek icin degil urunde talep edebiliyorsunuz. Diyelim tasinacaksiniz ve karton kutu lazim. Bir email ile yeni tasinmis birilerinden bir cok kutu bulabiliyorsunuz. Ya da akvaryum almak istiyorsunuz bir mail atiyorsunuz elinden cikarmak isteyen varsa gidip aliyorsunuz. Bu sekilde dunyamiza ekolojik yonden zarar veren maddeleri defalarca kullanarak bu maddelerin tuketimini azaltiyorsunuz. Yani bu hem sizin icin hemde cevre icin yararli bir durum. Bence bunun icin freecycle i olabildigince yaymamiz gerekir. Dediginiz kermes guzel olacaktir fakat sadece gezenbilir uyeleri arasinda ve yilda birkez ile sinirli kalacagi icin sadece insanlarin ellerindekini cikardiklari bir yer olarak kalir ve cevresel bir donusumu olmaz. Eger freecycle buradaki kadar yayilirsa goreceksinizki paylasimin sonu yok. Akliniza gelecek herseyi bulabiliyorsunuz yada verebiliyorsunuz birilerine.
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

3-4 ay önce bilgisi abim den gelen bir müzisyeni dinliyordum bu aralar ,geçen gün onun hakkında aramızda konuşurken çok ilginç bir yaşamı olduğunu ve bu 2010 da kanserden 37 yaşında öldüğünü söyleyince dün araştırma yaptım.
Öğrendiğim bilgiler den biri çok ilgimi çekti sizle bunu paylaşayım dedim.İmkan ve şartlarım uygun olsaydı çocuğumu(şu anda yok)okula göndermeyi düşünmeyen biri olarak birde üstüne ,karavanda-doğada yaşamı koyun,ne kadar ilgimi çektiğini anlayabilirsiniz.

Lhasa de Sela ya da daha bilinen adıyla, kısaca: Lhasa.-Hayatta aslında hiçbir şeyin kendini tekrar etmediği, onu bir yerden sadece tek kez geçtiğiniz bir yol olarak düşünür ve yaşarsanız nasıl özgür kalabileceğiniz ve hiçbir şeyin aslında sıradan olmadığı felsefesi üzerine müzik yapan Lhasa...


Meksikalı ve Yahudi – Amerikalı atalarından miras kanı damarlarında dolaşan Lhasa, New York doğumlu. Bu büyük şehrin Big Indian bölgesinde doğan Lhasa, geleneksel yapıdan hayli uzak olan ailesinin aynı yerde fazla kalmama ve “hayat seni nereye götürürse oraya git” prensibi dolayısıyla buradan kısa süre içinde ayrılmış. Okul otobüsünden bozma araçlarıyla ABD ve Meksika sınırları içinde yer alan çeşitli yerleri gezip durmuşlar. Aslen yazar ve öğretmen olan babası, inşaat işçiliğinden meyve toplayıcılığına kadar her türlü işi yapıyormuş. Annesi ise fotoğrafçıymış. Ebeveynleri ve kardeşleri ile birlikte yaptığı bu yolculuklar, Lhasa’nın geniş hayal dünyasını besleyen deneyimler olmuş. Babasının seçtiği Amerika ve Meksika yerel şarkıları, Latin, Arap, Doğu Avrupa ve Asya müzikleri de ileride çizeceği yolun kapılarını açmış diyebiliriz.

Şarkı söylemeye, on üç yaşındayken San Fransisco’da bir Yunan kafesinde başlamış. Düşük tempolu Billie Holliday şarkıları ve Meksika ezgileriymiş tercihi. Kendi sesinin gücünü ve şarkı söylemenin onda uyandırdığı yoğun duyguları burada keşfetmiş.

19 yaşına geldiğinde yolu biraz kuzeye, Kanada’ya kaymış. Gitaristi ve yapımcısı Yves Desrosiers ile burada tanışmışlar. Beş sene boyunca birlikte Montreal’de çeşitli barlarda canlı performanslar sunmuşlar. Buralarda edindiği deneyim, onu 1998 tarihli ilk albümü “La Llorona”yı çıkarmaya kadar götürmüş. Aztek mitolojisinde yer alan bir denizkızı karakteri çevresinde şekillenen, geleneksel Meksika müziğinden alternatif rock’a kadar çok çeşitli tınıları sentezlediği bu albüm, Lhasa’ya hak ettiği ün ve başarıyı getirmiş. Bu gizemli ses, yürek burkan melodiler ve ilginç hikâye, dünyanın pek çok yerinde ilgi çekmiş ve albüm tahminlerden çok fazla satmış, platin plak derecesine ulaşmış. Felix Award’da ve Juno Award’da “En İyi Evrensel Müzik Sanatçısı” olarak ödüllendirilmesi de cabası!

Birkaç yıl boyunca grubu ile birlikte Avrupa ve Kuzey Amerika’da turnelere çıkan Lhasa’nın seyircisiyle iletişimi ve sahne performansı da eşsizmiş. Gelin görün ki bu turlar sonrasında enteresan bir karar almış Lhasa: Müziği bırakmak ve Fransa’daki üç kız kardeşinin yanına giderek sirkte çalışmak! Çocukluk rüyası olduğunu söylediği bu işi, 1999 yazında “Pocheros” isimli bir şov düzenleyerek hayata geçirmişler ve hep birlikte bir tura çıkmışlar.

Tabii ki kanına müziğin bu kadar derinden işlediği biri için müziği bırakmak, bunu söylemek kadar kolay olamaz. Durum bu olduğu için Lhasa tekrar şarkı yazmaya başlamaktan kendini alamamış. Tindersticks’in “Waiting for the Moon” albümüne bir düetle konuk olmuş. Bir süre sonra Kanada’da eski bir liman kenti olan Marseille’ye gitmiş ve yeni şarkıları için çalışmaya başlamış. 2002′de Montreal’e dönerek, ilk albümünde birlikte çalıştığı François Lalonde ve Jean Massicotte ile buluşmuş ve ikinci albümü “The Living Road”u 2003′te çıkarmışlar. Bu albüm, hayatı yola benzetme kavramı etrafında şekillenmiş. Nereye giderse gitsin kendini evinde hissetmesini sağlayan güce adamış şarkılarını. Çocukluk ve gençliği göçebe kıvamında süren bir insan için doğal bir sonuç değil mi?

Bu arada ilk albüm, içindeki şarkılar İspanyolcaya çevrilerek yeniden raflardaki yerini almış. İkinci albümünde İngilizce’nin yanısıra Fransızca ve İspanyolca şarkılar olması da onun evrensel müzisyen kimliğini güçlendiriyor zaten.

Bir yanda çekingen ve sakin bir yanda cömert ve bilge bir tavır taşıdığı konser performanslarında hemen belli olan Lhasa, seyircisi ile bir bütün olabilmeyi başaran sanatçılardan. Şarkılarının her birinin kendi başına bir öyküsü var ve dahası, Lhasa bunları konserlerinde kendine özgü tatlılığıyla anlatıyor izleyicilere. Gittiği ülkenin dilini öğreniyor bir parça, oranın geleneksel enstrümanlarına ilgi gösteriyor, yeri geliyor bunları konserlerine malzeme ediyor. 2005′teki caz festivali kapsamında düzenlenen İstanbul konserinde de bunların tadını aldı Lhasa severler.

Evet, şarkıları genellikle acılı, melankolik, dramatik ama asla mızmız, insanı süründüren tipte değil. Tam tersine umutlu, heyecanlı, tutkulu ve içten. Hangi türe sokacağınızı bilemediğiniz, dünyanın hangi parçasına ait olduğunu kestiremediğiniz, Küba’dan da gelmiş olabilir Balkanlar’dan da, Fransa kökenli de olabilir Ortadoğu da diye düşünebileceğiniz şarkıları müziğine daha bir zenginlik ve renk katıyor. Müziğini bir kategoriye sokamıyorsunuz ama önemli olan şu ki kendinizi çok iyi hissediyorsunuz.

Lhasa’nın sesi genizden geliyor ama yumuşak ve kadife gibi, kısık ama güçlü de bir yandan. Söylediği her dili anlam ve aksan olarak iyice kavramış. Müziğin ona her zaman ilham verdiğini, onu yalnızlıktan kurtardığını ve diğer insanlar tarafından derin bir düzeyde anlaşıldığını hissettirdiğini söylüyor.

Lübnan’da yaşanan acıyı derinden paylaşan ve ülke halkına bir nebze olsun yardım edebilmek ve ümit verebilmek için yardım konseri düzenleyen Lhasa’nın sınır tanımayan kişiliği, sesine ve yazdığı sözlere de yansıyor, onları zamansız ve mekânsız kılıyor. Eski Fransız şansonlarından İspanyol kökenli flamenkoya uzanıyor şarkılarının ritimleri.

Hayatta aslında hiçbir şeyin kendini tekrar etmediği, onu bir yerden sadece tek kez geçtiğiniz bir yol olarak düşünür ve yaşarsanız nasıl özgür kalabileceğiniz ve hiçbir şeyin aslında sıradan olmadığı felsefesi üzerine müzik yapan Lhasa, yeni şeyler denemeye açık müzikseverler için eşsiz bir kaynak



[attachment=1]

lhasa-de-sela.jpg
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Onüç yaşında hayata Billie Holliday ezgileri ile başlamış ve yöneldiği yaşam tarzı ile hep de kafamızdaki "gerçekleştirmekten korktuğumuz bölümleri" yaşayan bu şanslı
"alternatif yaşam mimarı" nın kısa öyküsünden etkilenmemek mümkün değil...
Hani insana "jazz dan değil caz yapmaktan korkun" diyesini anımsatan bir arkadaş. :smiley:
Yaşamınında esen rüzgarların dağıttığı saçları ile ruhununun çalkantılarını pek bir güzel vurgulamış fotoğraf.

Böylesine yumuşak tonda paylaşımların şu sıkıntılı günlerde biraz nefes aldırıyor insana... :D
Teşekkürler "mayıstosböce".

Not; Acaba olananaklı ise bir CD yapabilirmiydin diye düşündüm bir an. ;)


Rüzgar
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Müziğin yerelliği gibi evrenselliği de ne denli önemli diye düşündüm bir an..; sağolasın Bülent!...

Cavid Sezen
 



Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

RÜZGAR' Alıntı:
Onüç yaşında hayata Billie Holliday ezgileri ile başlamış ve yöneldiği yaşam tarzı ile hep de kafamızdaki "gerçekleştirmekten korktuğumuz bölümleri" yaşayan bu talihl
"alternatif yaşam mimarı" nın kısa öyküsünden etkilenmemek mümkün değil...
Hani insana "jazz dan değil caz yapmaktan korkun" diyesini anımsatan bir arkadaş. :smiley:
Yaşamınında esen rüzgarların dağıttığı saçları ile ruhununun çalkantılarını pek bir güzel vurgulamış fotoğraf.

Böylesine yumuşak tonda paylaşımların şu sıkıntılı günlerde biraz nefes aldırıyor insana... :D
Teşekkürler "mayıstosböce".

Not; Acaba olananaklı ise bir CD yapabilirmiydin diye düşündüm bir an. ;)


Rüzgar

Zaten vardı Sayın Rüzgar eğer adres verirseniz yollarım yada hangi geziye gelirseniz orada veriririm.

Evet Cavid Hocam aynı şeyleri düşünmüşüz,Lübnan da ki acıya çok üzülmesi ,birde sesinde ki güzellikle birleşince samimiyetini de anlayabiliyorsunuz.

Bu şarkı sözleride hayatının bitiş şekline baktığımızda daha bir anlamlı-hüzünlü oluyor.

rising up

bir fırtınaya tutuldum ve uzaklaştım döndüm, döndüm etrafımda

bir fırtınaya tutuldum işte bu bana olan bu yüzden arayamadım ve bu yüzden bir süreliğine göremedim kendimi


yükseliyordum yere düştüm ve kırıldım ve kırıldım

bir fırtınaya tutuldum eşyalar etrafta uçuyordu ve kapılar sertçe kapanıyordu ve camlar kırılıyordu ve ne dediğini duyamıyordum ne dediğini duyamıyordum ne dediğini duyamıyordum

yükseliyordum yere düştüm ve kırıldım ve kırıldım

yükseliyor yükseliyor
 


Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

[attachment=1]


FARKINDA OLMALI İNSAN…

Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.

Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.

Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.

Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
İşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.

Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.

Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.


Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Fark Etmeli.

Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.

Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.


Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.

Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Fark Etmeli.

Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Fark Etmeli.


Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.

FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti, Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O da Bu gündür
.

CAN YÜCEL

MH Beklentiler ve Mutluluk.jpg
 


Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

> AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ?
> Doç .Dr. Erol ERÇAĞ
>
> Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır.
> Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
> Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı
> bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı
> büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun
> tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama
> yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır.
> Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar
> geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu
> tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü
> tutsak etmiştir. Yapması gere-ken tek şey, elini açıp yiyeceği
> bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan
> kurtulan maymun çok nadir görülür.
>
> Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey,
> arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Yapmamız
> gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest
> bırakmak ve dolayısıyla hür olmaktır!
> Bu örnekle benzeştirirsek; ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her
> şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmediğimizi düşünüyorum:
> -- Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son
> model cep telefonlarına sahip olmak,
> -- Ortalama 15 m2´sini kullandığımız ama kullandığımız alandan 10-20
> kat büyük evlere sahip olmak,
> -- Belki bir kez giydikten sonra çok uzun sure dolabımızın bir
> köşesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,
> -- Okumadığımız kitaplara sahip olmak,
> -- Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en süratli arabaya
> sahip olmak,
> -- Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına sürekli zenginliğimizi
> gösteren kol saatlerine sahip olmak,
> -- Vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten çok uzak;
> tabiri caizse yorgunluktan haşatımızı çıkaracak deniz kenarına yakın
> bir yazlık, bir din-lence evine sahip olmak,
> -- Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile bir futbol
> ta-kımı taraftarlığına sahip olmak,
> -- Oturmadığımız koltuk takımları, izlemediğimiz dev ekran
> televizyonlar; kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha nelere sahip
> olmak... Ya da sahip ol-duğumuzu sanmak...
> O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile)
> sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? Ve ancak parmaklarımızı gevşetip
> bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi
> kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?
> Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz. Ah
> bunu bir anlayabilsek.

****************************************************************
Daha önce de paylaşmıştım; buraya da uydu. :smiley:
(Netten geldi...)

Cavid Sezen
 



Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Onların deyimiyle amaçları göçmen sanatçılar olmak.Karavnları yapım hikayesi ve düşüncelerini aşşağıda ki linklerde bulacaksınız.


[attachment=1][attachment=2]

Sayfaları burada http://blog.homemadespaceship.net/

Videoları burada yine biz detaycı,düzenci karavancılara örnek olacak bir iç dizayn ve yaşam şekilleri var.

http://www.youtube.com/watch?v=aUe-TYCjZz0&feature=player_embedded

Tam ekran yakalama 12.05.2011 100943.jpg


Tam ekran yakalama 12.05.2011 101409.jpg
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Derin kırsalda beş yıl...

Metin Münir mmunir@milliyet.com.trmmunir@milliyet.com.tr

Neil Ansell 30 yaşında, “bütün köprüleri yakıp” Galler ülkesinin en ücra köşelerinden birinde, elektriği, gazı, akarsuyu, telefonu olmayan küçük taş bir evde beş yıl yaşadı.
Etrafı koruluklar, ağaçlıklarla çevriliydi ve evinden fazla uzakta olmayan bir yerde bir dere akıyordu. Kimseye rastlamadan herhangi bir yöne doğru otuz-otuz beş kilometre yürüyebileceği kadar ıssızdı Penlan. Haftalarca bir insanla karşılaşmadığı olurdu.
Suyunu kuyudan çekiyor, gecelerini mumla aydınlatıyor, ocağı yakarak ısınıyordu. Olduğunca az alışveriş yapıyordu. Markete gitmesi gerektiğinde kilometrelerce yürüyerek asfalta varıyor, otostop yapıyor, aynı şekilde geri dönüyordu. Gıdasını daha çok bahçesinden, meyve ağaçlarından, mantarlardan, böğürtlenlerden elde ediyordu. Bir aylık çöpü bir süpermarket torbası dolduruyordu.
Gündüzleri vaktinin çoğunu zengin yaban hayatını, mevsimlerle gelip giden, yavrulayan ve yavrularını büyüten kuşları izleyerek geçiriyordu.
Bulutsuz gecelerde gökyüzünde yıldızlar inanılmaz derecede parlak ve yakındı.
Bir gün yarışan iki şahin gördü. Bir süre sonra arkadan gelen ters uçmaya başladı, önde uçanın altına geldi, altlı üstlü pençe tutarak uçtular.

Kuşları izlemekten hoşlanırız
Kuşları izlemekten hoşlanırız çünkü güzeldirler, diye yazdı Deep Country/ Derin Kırsal (Türkçesi yok) adlı kitabında. Ama hepsi bu değil. “Onları, ayrıca, bize kendimiz hakkında anlattıkları, vahşi ve özgür olmanın ne anlama geldiğini gösterdikleri için izleriz.”
Başlangıçta acaba sıkılır mıyım diye endişeliydi. Ama çok geçmeden yapmak istediklerinin tamamını yapmaya vakit bulamadığını keşfedecekti.
Canı sıkılamazdı. “Yalnızlık insanın hür iradesi ile seçmediği bir tek başınalığın sonucudur. Kucaklanan tek başınalık yalnızlığın tersidir.”
Zaman zaman “Neden bir köpek edinmiyorsun, yoldaşın olur” diye soran arkadaşları neyin peşinde olduğunu anlamaktan uzaktı. O, yoldaş aramıyordu. Yoldaşsız yaşanan hayatın anlamını arıyordu.
“Geriye ne kalır, soyup attıktan sonra, kim olduğunuzu anlamanıza yardımcı olduğunu sandığınız şeyleri?”

Geriye ne kalır?
Arkadaşlarınızı, ailenizi, toplumdaki yerinizi, mesleğinizi, sosyal ve kültürel statünüzü, özetle, toplum coğrafyasında yerinizi belirleyen her şeyi attığınızda, geriye ne kalır?
Bu soruyu Penlan’a gelmeden öce sorsaydınız Ansell’e, “Gerçek benliğiniz” diye cevap verecekti.
Doğru cevabın bu olmadığını yılların geçişiyle öğrendi. Bir başınalığı uzadıkça dikkati içe değil dışa yöneldi. İçine baktığı zaman gördü ki bulunabilecek gerçek, sabit bir benlik yoktur. Ne vardır onun yerinde?
Zamanla, gittikçe daha güçlü bir biçimde, çevresinde kanat çırpan kuşlardan farklı olmadığını hissetti. Onlarla arasındaki sınır sanki ortadan kalkmıştı. Egosu, Penlan’ı zaman zaman saran sise karışıp yok olmuştu. “Bu tepelere kendimi bulmaya geldim ama bulmak yerine kaybettim. Ve bu ölçülemez derecede daha iyi oldu.”
Gittikçe münzevileşerek ve garipleşerek hayatının geriye kalan kısmını Gal tepelerinde geçirebilirdi. Ama, daha çok kadınlarda görülen bir şey onu kalabalıklara geri döndürdü. Aşerer gibi şiddetli bir istekle çocuk sahibi olmak istedi. Bir kadınla tanıştı, evlendi, iki kız sahibi oldu.
Hâlâ ve zaman zaman tek başına Penlan’a geri dönüyor. Kendini daha iyi öğrenmek değil unutmak için.
Ansell YouTube’da: http://www.youtube.com/watch?v=mURg1DjO8p8

********************************************************************************************************
Alıntı: http://ekonomi.milliyet.com.tr/derin-kirsalda-bes-yil-/ekonomi/ekonomiyazardetay/09.07.2011/1412169/default.htm

Cavid Sezen
Not: Bugün okudum; buraya yakışır diye düşündüm...
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Gördüğüm halde okumadım öteledim,yine Cavid hocam sarsacak dedim keyifli saati mi bekledim,okudum ve oldu mu şimdi Cavid hocam.Okuduğum bir çok benzeri hikayeden faklı bir sonuç çıkardı,kendini bulmak değil de kendini unutmak ...Umarım en yakın zamanda Tükçe ye çevrilir.
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

mayıstosböce' Alıntı:
Onların deyimiyle amaçları göçmen sanatçılar olmak.Karavnları yapım hikayesi ve düşüncelerini aşşağıda ki linklerde bulacaksınız.

Karavan çok düzenli olmasa anlarım da Dikişci bayanın karavanında it eniğini kaybeder.
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Satın alıyorum o halde varım

Metin Münir mmunir@milliyet.com.trmmunir@milliyet.com.tr

Berberde saçlarımı kestiriyorum. Son gelişimden bu yana önünde tıraş olunan aynaların arasına küçük, yassı, dizüstü bilgisayarlarınkini andıran televizyon ekranları yerleştirmişler. Görüntüler şaşırtıcı derecede berrak. Bir posta reklam gösteriyorlar. Ardından çoğumuzun hiçbir zaman bulunamayacağı yerlerden, görmeyeceğimiz manzaralar. Uçarken yakından çekilmiş kuşlar, sularda yürüyen flamingolar, suya ağ atan koyu derili balıkçılar, yavaş yavaş yürüyen filler, rüzgârda eğilen buğdaylar, ayak değmemiş kumlara vuran narin dalgalar.
Bulunduğunuz yerden daha güzel, havası daha temiz yerler. Doğaya yakın. Ayağınızın kumları, ılık suları tadabileceği sahiller. Biraz önce içinden geçerek geldiğiniz ve çok geçmeden içine geri döneceğiniz kalabalık, dar, sıkışık, sinirli pis, egzoz dumanlı, yerlere zıt yerler.
Niye bize bunları gösteriyorlar? Yumuşayıp satın alma havasına girelim
diye mi?
“Telefon hattı üzerinden yayın yapıyor,” diyor berber gururla.
Sanki dünyaya tüketici olmak için geldik. Satın alıyorum o halde varım. Ne aldım deme, ne alacağım de. Kurda sormuşlar ensen niye kalın, kendi alışverişimi kendim yaparım demiş.

‘Ekslusif’ bayilik...
Yanımdaki koltuktaki adam tıraş olurken önemli bir sesle cep telefonundan birisine talimat veriyor. “Bize ekslusif bayilik versinler biz de mallarını satmak için iyi bir gayret sarf edelim de. Oldu mu? Öyle anlat.”
O da satıcı.
Berber, şampuan yaptıktan sonra, otların arasına düşürdüğü pırlanta yüzüğü bulmaya çalışan ama bulamayan birinin dikkati ve düş kırıklığıyla saçlarımı karıştırıp cildime bakıyor. Yüzünde karşılaştığı manzaranın mükemmellikten uzak olduğunu anlıyorum. Daha biraz önce altını temizlediği bebeğinin bezinde kaka bulan bir anne gibi yüzü buruşmuş.
“Evde hangi tür şampuan kullanıyorsunuz?”
Anlaşıldı. Bana şampuan satmak istiyor. Bu da yeni.
Hatırlamaya çalışıyorum. Vazgeçiyorum. Bir sürü şampuan var. Elime hangisi gelirse onunla. Hatırlamak ve söylemek zorunda mıyım? Omuzlarımı silkiyorum.
Bir yerden bir plastik şişe alıyor.
Elime tutuşturuyor. Üzerinde “Numune” yazıyor. “Size bunu tavsiye edeyim,” diyor. “Başınızın cildinde sivilceler var.
Bunun arkasını okuyun. Göreceksiniz.
Tam size göre.”
Arkasını okumadan şişeyi bankonun üzerine koyuyorum.
Kurtuluş yok.

Genç görünmek için...
Berberler artık salt berber olmaktan çıktı. Bir sürü zımbırtı satıyorlar. Bir ton da ekstra servisleri var. Masaj yapıyorlar. Tırnaklarınızı kesiyorlar. Manikür yapıyorlar. Cildinizdeki yağın meydana getirdiği siyah küçük noktaları temizliyorlar. Bir borunun içine kapatıp sahte güneş yanığı sahibi ediyorlar.
“Saçınızı boyamak istemez misiniz? Yeni boyalarla hiç belli olmuyor.”
Hayır, saçımı boyamak istemiyorum.
Gençseniz ne kullanırsanız kullanın hiçbir şey sizi yaşlı göstermez. Yaşlıysanız da ne kullanırsanız kullanın genç görünemezsiniz. Genç görünmeye çalışan yaşlı bir salak gibi görünebilirsiniz. Genç gibi, asla.
Ben hiç masraf etmeden salak gibi görünüyorum. Neden bir ton para ödeyip saçlarını boyamış bir salak gibi görüneyim?
“Kapat çeneni ve kes saçlarımı da defolup gideyim,” demek istiyorum, ama çocukcağızın şevkini kırmak istemiyorum. Sen hiçbir zaman büyük bir alıcı olamadın, bırak belki çocuk büyük bir satıcı olur, diyorum kendi kendime.
Grrrrrrr.

********************************************************************************************************
Alıntı: http://ekonomi.milliyet.com.tr/satin-aliyorum-o-halde-varim/ekonomi/ekonomiyazardetay/23.07.2011/1417785/default.htm

Cavid Sezen
 




Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,744
Mesajlar
1,523,058
Kayıtlı Üye Sayımız
166,559
Kaydolan Son Üyemiz
Sercantetik

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst