Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan mayıstosböce Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 191
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 107,064
Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Bir sorun var. Bu karavanda yaşayan insanların yaşam tarzı bu. Sanatçı insanlar. Mesleği bu. Yaptıkları sanat eserlerini gittikleri panayırda satarak belki internet ortamında pazarlayarak gelirlerini kazanıyor. Hiç bir gelir olmadan biyerden biyere adım atamazsın. Malesef bizim yapabildiğimiz bir sanat yok. Kendi adıma söylüyorum tek bildiğimiz beton dökmek ve bunların abuk hesapları. Kendi işimizi yapınca bu tür meşgalelerle uğraşmaya vaktin kalmaz. Pek çoğumuz için de durum böyledir sanırım. Moral bozmayayım ama buradan haraketle yapabileceğimiz sadece resimlerine bakıp hayal kurmaktan öte gidemez. Ama yine de güzel bir konu. En azından yaşamı sadeleştirme üzerine bişeyler yapılabilir.
 

Etiketler
Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

2008 Ağustos'unda Sinop'ta Nükleere Karşı bir eylem amacıyla bir grup insan toplanmıştı. Ekotopya isimli oluşumun öncülük ettiği kampta dünyanın dört bir yanından insanlar oradaydı. Türkiye'den Barışa Pedal isimli organizasyonun da eşlik ettiği bisikletli bir grup da oradaydı.
Aralarında "reddedici" diyebileceğimiz kamp yaşamı süren, yıkanmak için deterjan yerine kül kullanan, pahallı giysiler yerine ihtiyacı olan giysileri giyen birsürü insan vardı.
Buradaki reddedici kavramından kastettiğim, şehir yaşamını, tüketime endeksli yaşamı ve hatta teknolojiyi reddeden insanlar. Tabiki her birinin yaşayışı farklı idi, kimisi sadece ama sadece doğadan topladığı yiyecekleri tüketiyordu.
Mercedes 206/207'ye benzer fakat Doğu Avrupa yapımı olduğunu tahmin ettiğim, mütevazi bir karavana (işin aslı uydurma ve dökülen bir karavandı) sahip olan Slovenyalı bir çift ve iki buçuk yaşındaki kızları bu karavanla geziyor ve geçimlerini incik boncuk işlerle sağlıyorlardı. Çevremde gördüğüm birçok kişiden çok daha kendileriyle barışık ve mutlu insanlarla bir hafta kadar takıldım ve çok şey öğrendim.

Açık söylemek gerekirse de birçok kişinin o şekilde yaşayamayacağını düşündüğüm için de takdir ediyorum.

Dünya üzerinde bir huzur (doğaya dönüş) grafiği çıkarsak bu sanıyorum frekansı aralığı daralarak (hızlanan) dalgalanma gösteren bir grafik olurdu.
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Fıkra çok güzelmiş teşekkürler.
--------------------------------------------
Tüketim Fıkramız Heinrich Böll'den :
Amerikalı bir iş adamı küçük Meksika'da küçük bir balıkçı köyünün iskelesinde durduğu sırada bir balıkçı küçük kayığıyla iskeleye yanaştı. Kayıkta bir kaç tane sarı kanatlı ton balığı vardı. Amerikalı balıkların çok iyi göründüğünü söyledi Meksikalıya.
"Ne kadar zamanda tuttun bunları"diye sordu.
“Fazla uzun sürmedi” diye cevapladı Meksikalı.
Amerikalı “Neden daha uzun süre kalıp daha çok balık tutmuyorsun?” diye sordu.
“Aileme yetecek kadar tuttum.” dedi Meksikalı.
“Peki” dedi Amerikalı, “Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun?”
Meksikalı balıkçı "geç kalkıyorum, biraz balık tutuyorum,çocuklarımla oynuyorum, karım Maria'yla öğle uykusuna yatıyorum, her akşam köye gidiyor arkadaşlarımla şarap içip gitar çalıyorum, hep meşgulüm, boş durmuyorum bayım" diye cevapladı.
Amerikalı istihzayla "Harvard'dan işletme ihtisasım var, sana yardımcı olabilirim" dedi. "Daha uzun süre balık tutarsan, kazandığınla daha büyük bir tekne alabilirsin, büyük teknenin kazancıyla da bir kaç tane tekne alırsın, sonunda bir balıkçı filosu sahibi olabilirsin.”
“Yakaladıklarını komisyoncu yerine doğrudan tüketiciye satarsan, sonunda kendi konserve fabrikanı açabilirsin. Ürünün işlenmesi ve dağıtımını kendi denetiminde tutarsın. Bu küçük kıyı köyünden ayrılman ve başkent Meksiko'ya taşınman gerekir, derken Los Angeles'a zamanla da New York'a gidip işlerini iyice genişletebilirsin.”
Meksikalı "Peki, bayım, bu ne kadar zaman alır?" diye sordu.”
Amerikalı'nın buna cevabı “15-20 yıl” oldu.
“Ya sonra, bayım?”
Amerikalı güldü "bu da en iyi kısmı. Zamanı gelince şirketini halka açarsın, şirket hisselerini satar, çok
zengin olursun, milyonlar kazanırsın."
“Milyonlar mı, bayım? Sonra ne olacak?”
Amerikalı sesini alçaltarak cevapladı "Emekli olursun. Geç kalkacağın, biraz balık tutacağın, çocuklarınla oynayacağın, karınla öğle uykusu alacağın, akşamları da arkadaşlarınla şarap içip gitar çalacağın bir balıkçı köyüne taşınırsın..."
-------------------------------------------------
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan



Orada, burada, şöyle ya da böyle, insanoğlu, yaşama düşmüşlüğünün şaşkınlığı içinde " niçini " arar durur bence.
Yaşamın ve kendisinin anlamını... Niçin ?..
İsmini böyle koymamış olabilir ama hiç farketmez. Eylemlerinin asıl nedeni ve varmak istediği sonuç o bilinemeyen anlama bir takım araçlar kullanarak ulaşabilmektir.
Yaşadığı süreç içinde bir şeylere doymuş ve " ı ıh... bu değil..." diyenler vardır, henüz yeterince tıkınamamış olanlar vardır. Düşünenler vardır, soru sormayanlar vardır, öylesine kabulediverenler vardır. " Bir daha mı geleceğim, kafayı yiyemem..." diyenler vardır. İşte bu çeşitli yaklaşımlara göre de yaşam hamleleri değişik olur. Sorusuna yanıt bulan olur mu?.. Bilemem.
İnsanoğlu; biz boku niye yemekteyiz diye sormaktadır.
Bence...
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Bülent konu güzel ve dikkat çekici ;
Makro ölçekte Sosyalizm'i yenen Kapitalist düzen,günümüzde mikro seviyede komünler kurulmasına göz yumarak sistemin basıncını düşürdüğüne inanıyorum.
Bu konuda bardağın boş tarafını görüyorum.
2005 yılında okuduğum '' YARIN '' Sanayi toplumu yol ayrımında eleştiri ve gerçek ütopya Robert HAVEMAN'ın tespiti olan '' kapitalizm onlara,reelsosyalizm'in kendi yurttaşlarından esirgediği pek çok hak ve özgürlüğü,hemde yüksek maddi refah eşliğinde sağlıyor ''sözü yerinde ve doğru bir tespit olarak görüyorum.
GÖNÜLLÜ SADELİK, evet insan hayasına yakışır bir yaşam ve tüketim şeklidir.Bireysel hareketle nerelere varır bilinmez.
Levent
 



Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

:smiley: Oğuz hocam bilgisayarsız bir yaşamı bende düşünmüyorum,zaten dikkat ederseniz bir yoksunluktan bahsedilmiyor fotoğraflarda bir yoksunluk varmış gibi bir hava var gönüllü sadelikte yukarıda yazdığı gibi neleri atacağımızı biz belirliyoruz,ayrıca şu metne baktığımızda nekadar karavancıları anlattığını fark etmişsinizdir,

Arkadaşınız, eşiniz ve çocuğunuzla daha çok vakit geçirin. Onlarla yürüyüşe çıkın, bir öğünü paylaşın, şarkı söyleyin ya da birilerine yardım edin.

Her bakımdan beslenin! Bedeniniz için koşun veya bisiklete binin. Ruhunuz için ilişkilerinizde oyunsuz, yalansız ve dolaysız olun. Yaptığınız her şeyi tutkulu yapın ya da sadece tutku ve şevk duyduğunuz şeyleri yapın. Zihniniz için yeni şeyler öğrenin, küçük kurslara katılın.

Daha az kıyafet alın. Aldığınız kıyafetlerin modaya uygunluğuna değil fonksiyonel olmasına dikkat edin. Kozmetik ve mücevher almayın.

Satın aldığınız her şeyin çevreye zarar vermeden üretildiğine, dayanıklı ve tamir edilebilir olmasına dikkat edin.

Evinizde az kullandığınız her şeyi (kıyafet, kitap, mobilya, alet edevat), ihtiyacı olan birine verin. Eviniz kalabalık olmasın.

Her ortamda kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına katkınız olsun.

Bahçıvanlığın, tesisatçılığın, marangozluğun, terziliğin en basit özelliklerini öğrenin.

Uydu antenide takılabilir,kuzinede ,kişinin beğenileri ve ihtiyaçları bunu belirler.bana son derce gereksiz gelen birşey uydu anteni ama bilgisayarsız olmaz mesela.

Ahmet hocam o karavandakilerin yaşam tarzı olduğu için ve bir gelirleri yoksa başka şansları da olmuyor,ben olaya şu mantıkla baktım eğer zorunluluktan orada kalıyorlarsa yukarda yazan şartlara uysa da,sade yaşam olarak ta algılasak aslında sade yaşama girmiyor,ne zaman ki mesela, evleri vardır,yada evlerini satıp bu aracı alıp tercihlerini bu yönde kullanmışlardır o zaman gönüllü sadelik oluyor gibi basit bir örnek verebilirim.

Bireyler hayatta mutluluğu arar ‘niçin’ i bulmak beklide düşünsel anlamda kimilerine göre en büyük mutluluk,kimilerine göre onu aramak için çaba içinde olmak en büyük mutluluk ama özünde hepimizin amacı mutluluğu aramak ,bilen insan acı çeker ama mutludur, hayatı anlamak kavramak adına bir şeyler yapabildiği,koyun sürüsünden olmadığı için.

'' kapitalizm onlara,reelsosyalizm'in kendi yurttaşlarından esirgediği pek çok hak ve özgürlüğü,hemde yüksek maddi refah eşliğinde sağlıyor '' tam bir kapitalist analizi yani refaha ulaşmış cebinde keyif sürecek parası olan için çok doğru bir söz.Komünizm i sscb olarak algılama sosyalizmide onun kırık bacaklı kardeşi olarak görme alışkanlığımız olduğu için Haveman ın tespiti her zaman doğru gibi gelecek bize.

Ben yalnızca şu gözlere bakarak burada ki insanların en azından bir kısmının bu sade yaşama benim dediğim ölçülerde katıldığını düşünüyorum.

[attachment=1]

Tat & Bridgit & Kaya at Thringstone ' 92.jpg
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Dün İzmit civarında gördüğüm araç. Amca sakin sakin doğuya gidiyordu.
[attachment=1]

3.jpg
 


Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Benim yaşım 50, 1975-1980 yıllarında fındıkzadede oturuyorduk, sultanahmette hipileri görme, karavanları seyrederek şarap içme gibi bir merakımız vardı ve bir bu karavanların bir çoğunun gerçeğini bizzat gördük, o zaman bu günkü kadar müthiş gelmiyordu belki ama bu gün, geçmişi anımsatarak tebessüm ettiriyor....
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Üzülerek daha karamsar bir bakış açısı sunacağım.

Rockefeller örneğinde de olduğu gibi artık insanların karşısında haklarını almak için savaşacakları derebeyleri, despot iktidar sahipleri yok. Kapitalizm denilen sistemin kalbindeki insanlar bile aslında mağdur konumunda. İnsanlığımızı unutmuş bir şekilde birer hırs ve tüketim makinesi olmaya yöneltiliyoruz. Slogan: Çalış, tüket ve öl!

Artık insan iradesinden çıkmış "şirket" denen canavarların yönettiği bir dünya bu. Kendileri ile ilişki kuran hiç kimse bu saldırıdan kurtulamıyor. Ülkelerin yönetimleri ellerinde. Bunun için kullandıkları Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi örgütleri var. Gerektiğinde şiddet kullanmalarını sağlayacak şilahlı güçlere sahip ABD, AB gibi ülkeleri var. Ve biz onlar için sadece bir pazarız.

Çoğunlukla onların pazar ekonomisi dediği bu sisteme hizmet eden üretimleri içeren sefil işlerimizde çalışıyor, ömrümüzün uyku dışında kalan bölümünün yarısından fazlasını bu uğurda harcıyoruz. Geriye kalanı da gelecek kaygısı, sosyal güvensizlik ve bu kargaşanın içindeki bozuk insan ilişkilerinin yarattığı sitresle geçiyor.

Şindiye kadar hep sanayileşme sanayileşme dendi. Kentlileşmek bir erdem, köylülükse ilkellik sayıldı, cahillikle özdeşleştirildi. Önce sanayi alanları ülkelerin belli bölgelerinde toplandı, sonra bu şehirler konut alanları ve iş alanları olarak ayrıldı. Hergün konut alanlarından işe gitmek için yetersiz kalan taşıma sistemiyle mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Toprakla ve gercek ihriyaçlarımızın üretildiği kırla bütün bağlarımız koptu. Tatillerde gidilen yerler oldular. Hala köyler boşalmaya devam ediyor. Ve bugün Türkiye Fransa'dan buğday ithal eder duruma geldi.

Şimdi kurtarıcının GDO'lu tarım ürünleri olduğu söyleniyor. Bununla ilgili tam da bu günlerde anlaşmalar yapılıp yönetmelikler çıkarılıyor. Şimdi de bu sayede şirketler için yaşamaya ve zehirlenerek ölmeye yöneltiliyoruz. Üstelik bu yolla artık sadece insan değil insanın da dahil olduğu eko sistemlerde geri dönülmez şekilde bozulacak.

Daha az çalışmak, daha az tüketmek mümkün olamaz mı?

Bütün bunları görürken "tek yol bu, başka bir yol olamaz" diye düşünmek mümkün mü?

Evet, kapitalizm buğün doruk noktasındadır. Ama bu artık 100-150 yıl önceki manzaradan çok farklıdır. Sorun artık sınıflar arasındaki bir sorun olmaktan çıkmış, tüm toplumsal sınıfları ve dünya biyosferini tehdit eder hale gelmiştir. Bu canavar makineyi durdurmanın yolu, kendi özerk yaşam alanlarımızı yaratmak, doğa ile barışık, sade, insalcıl ilişkilerle örülü yaşamlar kurmak olamaz mı?

Mayısböce'nin bahsettiği de bu. Buğün Türkiyede böyle düşünen azımsanamayacak sayıda insan var. Bu insanlar kentlerdeki yaşamlarını bırakıp köylere göçüyor. Ekoköyler kuruyor. Biz de eşimle, kampırımızla gezerken internetten tanıştığımız bu insanlara uğruyor, sohbetler ediyoruz. İnsanı yabancılaştığı doğa ile barıştıracak yeni bir yöntemle ilgili -permakültürle ilgili- çok şey öğreniyoruz.




Ve size, bu topige ilgi gösterenlere bir soru:

"Uygarlık" bir hastalık olabilir mi acaba? Avcı-toplayıcı kabileler halinde yaşayan insan, 10 bin yıl önce ilk tohumu ektiği zaman, ilk tarımı yaptığı zaman büyük bir hata yapmış olabilir mi?

Sevgiler.
 



Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Tam da moderatörlüğümün ilk gününde bu kadar ajite edici mesajlar üst üste gelmese olmaz mıydı sanki? :D
Dayanamıyorum.
Ben de bu konuya bireysel gelişimden yana taraf olarak katkıda bulunmak istiyorum.
Sistemleri yaratan insanlardır. Düşmanı vahşi kapitalizm ya da tüketim toplumu gibi cismi belli olmayan kavramlar olarak bellemek, asıl düşmanın hedef saptırma hilelerinin başarısının en büyük göstergesidir. Ortada savaşılacak, mücadele edilecek somut bir şey olmayınca kimi amaçsızca meydanlara, sokaklara atar kendini, kimi ayağından zincirle termik santral bacasına bağlar, kimi sanata edebiyata merak salar, kimi de dağa, bayıra vurur..
Oysa hepimiz biliyoruz ki tüm dünyanın kanını, iliğini sömüren ortak düşman bellidir. İsteyen bilgisi, birikimi ölçüsünde istediği sonucu çıkarabilir ama bunu belirli bir ülkeyi ya da belirli bir grubu hedef göstermek adına yazmıyorum. Düşüncelerinizde canlanan ülke ya da dini-etnik-siyasal-ekonomik grubu oluşturan temel unsur İNSANDIR. Bizler iyi, onlar da kötü insanlardır. Yanılgı burada başlar.
Temelde iyi-kötü ayırımı yoktur. Her tez antitezi sayesinde varolur. İyiliği oluşturan temel, kötülük olduğu gibi, kötülük de iyilik sayesinde vardır. Bütün bunlar öylesine grift biçimde iç içedir ki, iyilik nerede başlar, kötülük nerede biter ayırdına varmak kolay değildir.
Benzer şekilde her insan özünde iyi olmasına rağmen, miktarı kişiden kişiye göreceli olarak değişen miktarlarda kötülük de barındırır. Çevrenizde mutlaka görmüşsünüzdür. Normalde karıncayı incitmekten sakınan biri, bazı koşullarda cinayet işleyebilecek potansiyele sahiptir. Yıllarca mazbut yaşam süren birileri, önlerine çıkan kariyer fırsatları, eline geçen yüklü bir para, verilen bir yetki sayesinde bambaşka biri olup çıkıvermiştir. Bu yüzden, ''ben çok zengin olsaydım, şunu, bunu yapardım'', ''falancanın yerinde olsaydım şöyle davranırdım'' gibi laflar, boş birer palavradır. En sade yaşamı süren en duyarlı çevreci sandığınız kişi soyut düşmanlar olarak gördüğünüz vahşi kapitalizmin önde gelen koşucusu x şirketinin ceo su olduğunda tanıyamayacağınız kadar sömürücü birine, en demokrat bildiğiniz kişi iktidar elde ettiğinde en gaddar diktatöre dönüşebilir.
İnsanlar, diğer tüm şeyler gibi iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılmazlar. Hepimiz, içimizde her ikisinden birer parça bulundururuz.Toplumlar da bireylerden oluştuğuna göre, aslında tektir. Hepimiz biriz. İçimizdeki iyilikler ve kötülüklerle tek bir bütünün parçalarıyız. İnsanoğlu bireysel gelişimini tamamlamadığı sürece dünyadan savaşlar, felaketler ve sömürü eksik olmaz. Değişim ancak kendi içimizde mümkün. Mükemmele ulaşmayı arzu ediyorsak işe kendimizden başlamalıyız.
Sade yaşam bu bağlamda güzel bir açılım fırsatı sunuyor.
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Dünyaya baktığımda genelde aynı şeyi düşünürüm...
Darwin'in piyangosu yanlış primata vurmuş...
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Sabah sabah "afro" ve Cem'in yazıları, moralimi yükseltti, çoğunluk biziz arkadaşlar ama örgütsüsüz...

Cavid Sezen
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

taiga' Alıntı:
Dünyaya baktığımda genelde aynı şeyi düşünürüm...
Darwin'in piyangosu yanlış primata vurmuş...

;D ;D ;D ;D ;D Çok güzel yav.


Sevgili Cem,

Öncelikle yeni görevini kutlarım.


Söylediklerinde çok haklısın.

Bizler ikiliklerle (Düalitelerle) terbiye edildik. Herşeyin karşısına zıttını koyma eğilimimiz var. Bu binyılların birikimi alışkanlıkla herşeyi değerlindiriyor, basitleştiriyor ve çözdüğümüzü sanıyoruz. Oysa doğada böyle birşey yok. Herşey bir bütünün parçası ve birbirini destekler nitelikte. Biz kurdu kötü, kuzuyu iyi olarak değerlendiririz. Ancak kurdun varlığını sürdürmek için kuzuyu öldürmek zorunda olduğunu, kuzu sayısı kontrolsüz bir şekilde artarsa otlakların sonu olacağını, sonunda kuzunun da yaşama şansının kalmayacağını düşünmeyiz.

Uzakdoğu ying-yang sembolü ile bunu söyler. Marx, diyalektiğin gelişmenin anahtarı olduğunu söyler. Dinler tanrının karşısına şeytanı koyar. Bunlar insan tasavvurundan çıkan kavramlardır. Ancak tekrar doğa ile bütünleştiğimiz, onun bir parçası olarak var olduğumuz zaman bunlardan kurtulabiliriz. Ozaman ne gelecek endişesi ne de ölüm korkusu kalacaktır.

Ama öncesinde rekabetin değil, uzlaşmanın hakim olduğu topluluklarımızı kurmalıyız. Bu kültürle yetişen insanlar, bize yeniden doğanın kapılarını açabilir.

Kişisel gelişim elbette gerekli ancak tek başına yeterli değil. Bunları yapmaya çalışırken kendimizi dış dünyadan tammen yalıtmak kesin bir hata olur. Gördüğümüz yanlışları değiştirme yolunda aktivist bir tavır gereklidir. GDO'ya kaşı çıkmazsam, ben kendi tarlamda ne kadar organik tarım yapsamda, tozlaşma yolu ile benim ürünümü de dölleyecek GDO sporları, sonunda benim de doğal ürün elde etmemi imkansız hale getirecektir. Üstelik yeni yönetmelige göre böyle birşey olduğu taktirde, patent sahibi şirkete tazminat ödemem gerekecek. Ölür müsün, öldürürmüsün?

Ölmek yada öldürmek yerine; kendimi bacaya da bağlarım, sokaklara da çıkarım, sağda solda yazı da yazarım.

Tekrar sevgiler.
 

Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Ayni ufka baktigim insanlarla birlikte olmak beni heyecanlandiriyor. Bireysel bazda demokrasi icin calisan bir cok grub var. Bunlardan bir tanesi http://www.omnibus.org/home.html
Turkcesini ek olarak koyuyorum basarabilirsem.
Benim de toplumsal eylemime dahil olan bu ve bu tip etkinlikleri karavan ve gezmek uzerinden yapilandirmak icin calisiyor ve proje gelistiriyorum.
Maalesef pdf formatli turkce metni ekleyemiyorum. Cok buyuk geliyormus. İngilizce site ise burada.
http://www.democracy-in-motion.eu/en/home/
 



Ynt: Gönüllü Sadelik; Sade Yaşam ve Karavan

Her hangi biryerde bir yer alıp gelin arkadaşlar burada yaşayalım demek ne kadar kurtarıcı olur ,bu komünler de bu durumda değil mi,Levent in söylediği gibi ne kadar başarılı olabilir bu bireysel eylemler.Sonuç ta her birey aldığı eğitimle yetiştirildiği Aristo mantığıyla bu sisteme bir dişli olarak hazır hale geliyor.Bireysel direnişler aslında farklı bir konu açabilecek kadar derin bir konu (sivil itaatsizlik-Henry David Thoreau).Pink Floyd un another brick in the wall un klibini hemen hemen herkes görmüştür,görmeyen varsa hemen izlesin.Bu kliptede sistemin bir dişlisi olarak en küçük yaştan hazırlanma planlarını anlatıyor(eğitim) aslında kendimizi gördüğümüz bir klip A dan Z ye.
Betrand russel ın şuan hangi kitabı hatırlamıyorum vergilerini toplamak isteyen derebeylerinin papazlarla nasıl ortak hareket ettiğini direnmenin en aza indirgenmesi için dinin nasıl kullanıldığını.Sonra aynı mantıkla en ucuz askerlerin temini,aile kavramının geliştirilmesi kutsallığı,devletin kutsallığı,dinin kutsallığı … diye başlayan şuan dada aynı şekilde bireylerden çok daha kuvvetli ve gelişmiş olarak karşımızda duran muazzam sisteme karşı ,çomağının ucundaki böcek gibi hissetmemek elde değil.
Savaş çıkarmak ,ambargo uygulamak için kendi halkını havaya uçurmaktan çekinmeyen,kanunlarında 50 yıl geçince tehlikeli olma durumu yoktur mantığı ile halkına açıklayan bunu da hiç utanmadan yapan sistemlerin, ne kadar vahşi olabildiğini görüyoruz.Bunları görünce de yine Levent in dediği’ Makro ölçekte Sosyalizm'i yenen Kapitalist düzen,günümüzde mikro seviyede komünler kurulmasına göz yumarak sistemin basıncını düşürdüğüne inanıyorum.’inanmamak içten değil.İnsel hocamın gönderdiği adreste ki de böyle bir duruma örnek olabilir mi yada sınır tanımayan doktorlar örgütü gibi gittiği yerlerde batı sempatizanı bir toplum oluşturmak için altyapılar hazırlayan bir topluluk mu ?.Altın arama ya karşı çıkan ve sembol haline gelmiş hoptediks kılıklı köylünün Almanya dan düzenli bir şekilde para alması gibi, hiç bitmeyen komple teorileri etrafta dolanırken,bunları bilerek aldığın o arazide ne kadar mutlu olursun.Afro son noktayı da koydu, ektiğin ürün ne kadar doğal olacak hemen civarında gdo lu ürün eken bir köylü varsa.Ayrıca gökyüzünde asit yağarken,sular kirlenmişken.
Zenon gibi elinden gelenin en iyisini yaptığını söyleyip, kenara çekilmek çok güzel olurdu eğer kendimizi kandıra bilseydik.Az kaldı kendime bunların olmadığına inandırmama az kaldı  akşama iki duble atayım,kesmez ama ..
Keşke Haldun hocam ve levent in dublelerini geri çevirmesydim,Zenon gibi elimden gelenin hepsini içtim derdim ondan sonrada Oğuz hocamdan korkmadan noktaları istediğim yere koyardım.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,747
Mesajlar
1,523,102
Kayıtlı Üye Sayımız
166,563
Kaydolan Son Üyemiz
Efe Kurt

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst