vroomontheroad
Ana Kamp
- Mesajlar
- 26
- Tepkime Puanı
- 33

Herkese merhaba,
Bu gezimize Londra’dan başlayıp adanın güney batısında kalan birkaç şehri görüp tekrar Londra’da son veriyoruz. Sadece haftasonunun kapsayan bu gezi havanın da 20 derecelerde olmasıyla tadından yenmez bir hal aldı Umarım keyifle okursunuz.
İşte yeni rotamız:

Sabah 9’a doğru evden çıktık. Yaklaşık 1 saat 20 dakika sonra Stonehenge’e varmıştık. Normalde motorla seyahat ederken otobanları çok tercih etmiyoruz. Ama Londra’dan Stonehenge’e otobandan gitmek durumunda kaldık.
STONEHENGE
Namı diğer asılı taşlar.. Puslu, bulutlu ama sıcak bir İngiltere sabahında bu enterasan yerde olmak bizi heyecanlandırmıştı. Salisbury bölgesinde yer alan, birçok bilinmeyeni içinde hala ilk günkü gizemiyle tutan bu antik şehir kocaman bir yerleşkenin içinde yer alıyor. Bu alanın içinde aslında en bilineni ‘Stonehenge Circle’. Onun haricince başka anıtlarda var. Zamanınız varsa oraları da yürüyerek gezebiliyorsunuz. İlk girişten biletlerinizi aldıktan sonra anıta ulaşmak için yaklaşık 2 km lik bir yol bulunuyor. Hemen hemen dakika başı kalkan büyük otobüslerle sizi anıtın olduğu bölgeye götürüyorlar.

Birleşik Krallık’ta yaşıyorsanız ‘English Heritage membership Card’ dedikleri bizim Müze karta benzer bir kartı alıp, 1 sene boyunca bu üyeliğe dahil olan tüm müzeleri ve ören yerlerini ücretsiz gezebiliyorsunuz. Çok daha uygun fiyata denk geliyor. Zira buranın girişi 20.5 pound.
Biletlerimizi alıp, boynumuza audio guideları takıp, otobüsteki yerimizi aldık. Yemyeşil ucu bucağı olmayan tarlaların arasından geçip, alana 5 dk sonra geldik. Aslında sonsuz çimenlerin ortasında bulunan bu dev taşların hala oraya nasıl, ne için getirildiği tam olarak açıklanamamış. Ortaya atılan teoriler ise şöyle: Bazı din adamları burayı yaptıkları ayinler için kullanıyorlarmış. Diğer bir teoriye göre insanların gözlemevi olarak kullandığı güneş, ay ve yıldızların hareketlerini izledikleri belirtiliyor. Arkeologlar tarafından yapılan büyük kazılar da ise çok fazla iskeletle karşılaşmışlar. O nedenle buranın büyük bir kutsal mezarlık olduğuna inananlar da var. Yapılan araştırmalarda bu taşların Neolitik taş devrinden, bronz çağına kadar yapıldığı belirtiliyor. Kısacası Mısır Piramitleri’nden daha eski. Her bir taş bloğu 4-5 metre metre boyunda ve 25 ton ağırlığında. Gerçekten şaşırtıcı. Şanslı gününüzdeyseniz (uslu bir cocuk olursanız ) bizim gibi tavşanları taşların arasında görmeniz mümkün.

Eskiden taşların içine giriş varken, şuan girilmesine izin verilmiyor. Gelen turistler tarafından baya zarar verilmiş. Özellikle taşları delici ve kesici aletlerle kesip evlerine birer parça götürmeye çalışan çok fazla insan olmuş. Zira ülkemizde de tarihi eserlere isimlerini yazan kişileri anlamak pek mümkün değil. Şuan sadece özel izni olan (çekim için ve ya özel bir dernek, grup vs..) kişiler içeriye giriş yapabiliyor. Bariyerlerden fotoğraf çekilmek için atlayan birisini gözümüz önünde güvenlik görevlileri götürdü. Taşların etrafında çimlerin üzerinden yürüyerek gezebileceğiniz patika bir yol mevcut. Farklı açılardan harika fotoğraflar yakalayabilrsiniz. Şayet taşlardan ve bu tarz kalıntılardan hoşlanmayan birisiyseniz fotoğraflardan çok farkı olmadığı için uğramanıza gerek olamayabilir.
Bir sonraki durak;
BATH
Bu sefer tercihimiz köy yollarıydı. Ucu bucağı olmayan tarlalarda otlayan kuzuların, koyunların, atların ve güneyde çok görmediğimiz büyük domuz çiftliklerinin önlerinden geçtik. Kesinlikle kötü kokuyorlar İngilizlerin çiflik evleri çok farklı. Hepsi kocaman bir tarlanın ortasında kalelerden bozma evler. Evlerin devasa garajlarında kendi traktörleri, motorları, eski model klasik arabaların önlerinden geçerken iç geçiriyor insan.
Stonhenge’den yaklaşık 50 dk sonra Ortaçağ’daki filmlerden fırlamış bu yere vardık. Burası İtalya’da Tuscano bölgesinde yer alan bir kaç küçük kasabaya inanın benziyor. Londra’dan da güneyde bulunan diğer şehirlerden de oldukça farklı. Somerset bölgesinde bulunan Bath adına layik şekilde birçok kaplıcayı içinde barındırıyor. Tarihi romantik bir şehir olmasının yanısıra, İngiltere’deki en turistik yerlerden bir tanesi. Buraya kadar gelmişken termal otellerde kalabilir ya da günübirlik kullanımlar için açık olan Thermae Bath Spa’ya da tercih edebilirsiniz (Biz ikisini de tercih etmedik. Aşağıda kaldığımız otel bilgisini verdim.)
Bath’de bu adanın ikonu olan telefon kulübelerini farklı tasarlamışlar. Bizce çok da güzel olmuş

Burası hakkında anlatılan bir hikaye ise şöyle: Zamanında Bath yıllar boyunca atıl, bakımsız, yıkık bir şekilde kalıyor. Hamile kalamayan Kraliçe Bath’e giderek bu şifaları sular sayesinde hamile kalıyor ve bebeğini dünyaya getiriyor. Bu olayın ardından da Bath günümüzdeki ününe kavuşuyor.
Şehir merkezinde kapalı bir otopark bulunuyor. İngiltere’nin neresine giderseniz gidin motorlar için hep ayrı park alanları yapılmış. Örneğin bu otoparkın içinde de eğer motorunuzu zincirlemek isterseniz yere özel aparatlar takılmış. Büyük şehirlerde özellikle Londra’da motor hırsızlığı çok fazla. Bunun için biz de bir takım önlemler aldık. Ekipmanlar ve güvenlik önlemleri yazımda bunları sizlerle paylaşmayı planlıyorum. Gelelim otoparka girişte yaşadıklarımıza. Normalde plakaları okuyan bir sistem kurulmuş. Plakanın arkada olması sebebiyle bizimkini okuyamadı ama bir gariplik vardı bariyerler yarımdı. Biraz bekleyip, görevli bulmaya çalıştık bulamayınca yarım olan bariyerlerden içeri girdik. Motorlar için özel ayrılan bölüme motorumuzu parkedip geziye başladık. İlk yolculuklarımızda kaskları kendimize yük edip, yanımızda taşımayı tercih ediyorduk. Biraz daha deneyim sahibi olunca bunun eziyetten başka birşey olmadığını anladık. Diğer kamera ekipmanları, drone çantası vs. derken yanımızda taşıdığımız baya eşyamız vardı. O nedenle kaskları artık motora kilitliyoruz.
Battle Abbey
Kiliseye giriş ücretsiz. İsteyenler donation dedikleri birkaç poundluk bağış yapıyorlar. İngilterenin ilk krallarından olan Kral Edgar’ın taç giyme töreninin burada yapılması ve Hz. İsa’nın bir süre burada yaşadığına inanılması nedeniyle önemli bir yeri var. Kilisenin zemini tamamen mezarlarla dolu. Gezerken yerlerdeki taşların üzerinde isimler ve ölüm tarihlerini görebilirsiniz. Gotik yapısıyla hemen dikkatimizi çeken kiliseye girer girmez kilise korosuyla karşılaştık. Birkaç eseri dinledikten sonra ise kiliseden ayrıldık.
