Ynt: ATAYURT.. ulan bator-harhori-orhun....MOĞOLİSTAN
Ne diyeyim tüylerim diken diken oldu.
Paylaşım için Teşekkürler...
afagan' Alıntı:sabahın ilk ışıkları ile ulan bator dan neşe içinde çıktık yola. harhoriye gidiyoruz. yolda koyun inek ve at sürülerini izleye izleye kimi yerlerde durup inerek, kimi yerlerde hızlanarak ilerliyoruz. yol asfalt olmasına ragmen büyük ölçüde bozuk ve her an bir tekeri kopartabiliriz. çoğunca çok temkinli olmama rağmen, bu kez sık sık dalıyorum aracı kullanırken. sık aralıklarla kaşılaştığımız şamanik yol tanrılarını, kimi zaman asfalta 2 metre mesafede salınan turnaları, biri gözden kayboldugu an digeri peydah olan step kartallarını, yılkı atlarını fotograflayarak ilerliyoruz. 283. km taşından sonra harhori tabelasını görüp sapıyoruz.
harhoriye kadar aynı havayı soluyarak gidiyor ve harhori (karakurum) ye varıyoruz. bilge kagan ın ve cengiz han ın başkentliğini yapmış bu şehir artık turist mekanı olmuş, atmosferi umdugumuz gibi olmayan bir müze kasaba görünümünde. arkadaşlar heyecanla moğol surlarının içindeki budist tapınağını çekmeye başlıyorlar, tapınağın bahçesinde kocaman bir tütsü kazanı dumanlanıyor.
susmayı bile beceremediğim anlar.
araca dönüp gözlerimi kapıyorum. sıcak ateş gibi yalazlanıyor her yandan. dalıyorum. seslerden yola çıktıgımızı anlıyorum. türkiye tarafından yaptırılmış olan orhun yoluna girdiğimizi anlıyorum araba sarsılmıyor. gözlerimi açmıyorum. ne kadardı? 40 km mi demişlerdi. dalıyorum.
araç durdu. konuşma sesi de yok. gözlerimi aralıyorum, camdan gökyüzünü görüyorum, açık bir gök, başımı kaldırıyorum.
burası orhun. ne duygulanmak, ne kavuşmak ne de buralı olmak. yok böyle bir şey. bu taş.. bu önünde durduğum kırık dökük dikit, bilge kağan ın seslenişinin kazındığı bir kaya. burada, harhoriden 45 km uzaklıkta, batısında ve güneyinde altay uzantısı tepelerin izlenebildiği geniş bir düzlükte, bozkırın ortasına mıh gibi çakılmış. araçtan inip yürümeye başlıyorum. hemen müzenin önündeyiz. arkasında 2-300 adım mesafede bahce duvarı gibi çevrilmiş 2 dönümlük bir alanın ortasında uzaktan göruyorum. yürüyorum. arkamdan sesleniyorlar, "nereye?.. orjinalleri içerde biliyosun.." yürümeye devam ediyorum.
yumuşak step toprağı adımladıgım. seyrek çayırlar arasında patikalar oluşmuş gide gele. sürtmüyorum ayagımı yürüyorum. hiç bir şey düşünmüyorum. kendimi yokluyorum, hiç bir şey hissetmiyorum, sadece bir tuhaflık sarıyor bedenimi ruhumu. teslim oluyorum bu toprağa. teslimiyet olsa gerek bu, yürümeye devam ediyorum. kapıdan içeri giriyorum, her santimini adımlamak istiyorum. toprağı avuçluyorum, boyumca kaldırıyorum toprağı.. toprak parmaklarımın arasından savruluyor.. yere düşmeden toz olup uçuşuyor. sahiden uçuyorum gibi.
1200 yıldır burada beni bekleyen sesi duymaya, soluğu ensemde değil yüzümü hissetmeye .. imkan var mı? belki de vardır.
çıkıyorum bahçe kapısından.. yaklaşık 5-600 adım ilersinde diğeri aynı şekilde çevrilmiş. gene yürüyorum. gene duyuyorum.
toprakları dolduruyorum ceplerime. çoraplarımı çıkarıyorum, sırtüstü uzanıyorum, yetmiyor yan dönuyorum, uyumak istiyorum burada, baba evi gibi.
kalkıp dönuyorum. hırslanıyorum. dönmek için hırslanmam lazım. taşa yürüyorum. müzeye giriyorum. orada salonun köşesinde yanyana duruyorlar, zincire vurulmuşlar gibi. banabakıyorlar gibi. nerde kaldın evlat diyorlar gibi. varıp oturuyorum oracığa.. öyle bir şey işte..
Ne diyeyim tüylerim diken diken oldu.
Paylaşım için Teşekkürler...