70 Günlük Hindistan Ve Nepal Gezi Notlarım.

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan basturk Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 1
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 110

basturk

Ana Kamp
Mesajlar
33
Tepkime Puanı
67
* 2024 yılında yapmış olduğum 70 günlük yolculuğun notlarını burada paylaşacağım. Gün gün olmasa da, geniş ve kapsamlı bir paylaşım olacağını düşünüyorum.

Başlarken

Uzun yolculuklar süreklilik beni çağırıyor gibi hissediyorum. Bugüne kadar dilime ne dolandı ise yaptım ve ömrüm vefa ederse de yapacağım. Bu gezide benim yanımda olmasalar bile desteğini esirgemeyen tüm beni sevenlere teşekkür ediyorum.
Singapur'dan sıkılmış, Malezya'da bir sandalye de oturmuş ve gökdelenlere bakarken gözüme bir uçak bileti takıldı. Bilet İstanbul Hindistan arasında aktarmalı ama oldukça da ekonomikti, telefonu kaldırıp babama telefon ettim ve Hindistan'a gitmek ister misin? Dedim. Olur yanıtı ile babamın Hindistan macerası başladı lakin tek seferde bitmedi, babam rotasını tamamlamak için bu gezinin ardından iki defa daha Hindistan'a gitti. Bu kültürün içine girip, bölgeyi de oldukça iyi bildiği için artık bizde Hindistan anılarını dinler olduk.

Bu anıların üzerine bende de gitme isteği oluştu lakin ben bir program yapıyorsam oldukça zorlu seviyelerde oluyor. 70 günlük bir program yazdım ve uygulamaya koydum. Hindistan ile aramızda diplomatik gerilimler olduğu için yeşil pasaport dahil vizeye tabi. Vize süreci diğer ülkelere göre hızlı ilerlemekte, bir başvuru formu doldurup, randevu aldıktan sonra evrakları toparlayıp konsolosluğa gittim.

Konsolosluk konusu ise benim için ayrı bir hikayenin başlangıcı oldu. Taksim'de küçük bir apartmanın dairesinde bulunan konsolosluğa adım atıp evraklarımı verince, adım hoparlörden okunarak, kapıya davet edildim. Kimsenin adının okunmadığı salonda adımın okunması bir terslik olduğunu düşündürdü lakin kapıya ulaşınca konsolos beyin benimle görüşmek istediği söylendi.

Görüşme babama bir selamla başladı, babamın Boracay'dan Malezya'ya kadar uzanan ismi burada da işe yaradı. Ben bir mülakat olacağını düşünürken, tersine bir sohbet oldu. Aynı bölümün iki mezunu olarak, ülkelerimizin diplomatik ilişkilerini ele aldığımız sohbet dışında, bulunduğumuz yerleri de keyifli bir sohbet ile konuştuk. Sohbetin ardından vizeyi hızlı bir şekilde alabildim.
Yolculuk yeniden Sabiha Gökçen Uluslararası havalimanından, bazen mutlu bir karşılama ve bazen hüzünlü bir vedaya sahip olduğum yerden nedense kopamıyorum. Bu gidişle de bu havalimanından pek ayrılacak gibi gözükmüyorum. Yolculuğumun Sabiha Gökçen üzerinden önce Riyad'a sonrasında Delhi'ye olacak. Planlamanın uygulamaya hızlı olarak koymadığım bir yolculuk olacak gibi duruyor çünkü çok yol aldım ve alacağım. Büyük Hindistan yolculuğum başlarken tüm sevenlerime ve destek olanlara çok teşekkür ediyorum.

Başlangıç

Sabahın erken saatlerinde başlayan yürüyüş, bir kaç metro aktarması ile birlikte yeniden eski dostum Erman ile buluşmak için önce Kurtköy'e düşüyor. Kurtköy Sabiha Gökçen havalimanından önceki durak. Gece, Sabah hatta Pazar günü fark etmez, Erman İstanbul'da ise beni bu duraktan alır ve yemek yedikten sonra hava alanına bırakır. Artık geleneksel hale gelen bu durum ise beni mutlu ediyor.

Sabiha Gökçen oldukça kalabalık, aldığım uçak bileti Riyad aktarmalı, sanırım Arabistan aktarmalı gitmekte bir başka geleneğim oldu. Özellikle Filipinler üzerine giderken, Cidde aktarmalı çok gitmişliğim var. Sıra beklerken bir yandan çantayı toparlama çabası, çıkış harcı derken gümrüğü geçiyorum. Dakik bir zamanla ile başlayan yolculuk, umarım sürekli olarak dakik ilerler.

Riyad

Sakin bir uçuş ardından, başkent Riyad a iniş yaptım, Cidde de taşımalı olan hava alanı aksine, uçak burada doğrudan hava alanına bağlanıyor. Bağlantı uçuş için tek x-ray geçişi ardından doğrudan uçağı beklemeye başladım. Lavabolarin oldukça temiz olduğu hava alanında fiyatlar çok yüksek değil ve kahve yudumlamak için bir çok alan var. iki saatlik bekleyiş ardından, bir kaç Avrupalı ve ben bir uçak dolusu Hint vatandaşı ile birlikte uçağa bindik. Başka bir kültüre, başka bir coğrafya ya doğru yol alırken, cam kenarından dışarıyı izlemek oldukça güzel.

Delhi

delhi1.jpg
delhi2.jpg
delhi3.jpg
delhi4.jpg
delhi5.jpg


Hemen her hava yolu kalktığı ülkeden farklı bir ülkeye yaklaştıkça gümrük formu dağıtır, bizim ki dağıtmadı. Cam kenarından dışarıyı izlemek güzelse de, yanımdaki kişi hareket etmeyince uçağı en son terk edenlerden oldum. Uzun boş koridorlarda gümrüğe doğru ilerlemeye çalışırken su sebilleri gördüm. Hava alanı oldukça eski gibi görünüyor lakin oldukça güzel ve basit. Uçakta verilmeyen formlar burada masa üstlerinde durmakta, kalemsiz gelenler ise sıra kuyruğunu uzatıyor. Form çok basit, isim, pasaport numarası, uçuş numarası, giriş tarihi, adres ve telefon ardından imza.

Form tamam, sıra geldi gümrüğe geçmeye ama güler misin? Ağlar mısın? Türk filmleri gibiyiz çünkü gümrük memurları genelde erkekler ve yaşları epey ileri. Şansıma ise uyuyan bir memur geldi, evet evet yanlış duymadınız herkes harıl harıl çalışırken beyefendi kafasını eline koymuş öyle bir uyuyor ki, sormayın gitsin. Fransız bir kız gidip seslendi ama nafile, kızın ardından kırmızı çerçevesi gözlükleri ile galaksi yıldız geçidi gibi kol armaları ile yetkili amir geçerken görünce, hööö diye bağırınca, neredeyse kahkaha atıyordum.

Birden uyanan gümrük memuru, bana hemen gel dedi. Burada istediği boarding pass ardından formda otel numarası verdiğim için kendi numaranı yaz dedi. Bunlarla birlikte fotoğraf ve parmak izi derken mühürü vurdu ve ülkeye giriş yaptık.
Sabahı beklerken yazdığım bu yazı ardından düşük kurdan biraz para bozup hemen yakındaki telefon operatörü firmasına geçiyorum ama suratlar asık ve keyifler kaçmış. Sistem çöktü öğlenden önce kart mümkün değil deyince, eski Japonya günlerim gibi doğaçlama gitmeye karar veriyorum. Metro istasyonuna ulaşınca kocaman bir x-ray ve üst araması görünce bayağı şaşırdıktan sonra sanırım ülkede doğru olan tek şey bu diye düşünüyorum.

QR kod ile bilet alınabiliyor, nakit almak isterseniz kuyruk bayağı uzuyor. Kart almak ise üç gün için uygun değil gibi, sıra bana yaklaşınca arkadaki amca önüme geçmek isteyince, Ali Cengiz çevikliği ile durağı söyleyip bileti kapıyorum. Bizdeki metrolara benzer bu metro sloganı ise Delhi deki en lüks metro. Peki lüks mü? Marmaray kesinlikle bundan daha iyidir. Üç durak sonra bir aktarma yapmak gerekiyor, aktarma karma karışık onun için aradaki aktarmayı bırakıp başka bir istasyona yürüyorum.
Sabah yürüyüşü esnasında muhtemelen akşamdan kalma yemek tabakları ve çöpleri ile karşılaşınca anlıyorum ki gerçekten Hindistan'dayım. Tuk tuklar arasında caddeleri bir bir atlarken aktarma istasyonuna varmadan metro girişinde biriyle sohbete başlıyoruz. Sohbetin sonunda kendimi turizm ofisinde buluyorum, bir harita isteyip hızlıca kaçmak icap ediyor çünkü tuhaf paralardan bahsediyorlar.

Geri dönüyorum metroya, inince ulaştığım konaklama alanıma yerleştiğim gibi sokaklara atıyorum kendimi. Önce bir yemek deniyorum, gözleme gibi ve yiyorum. Ardından Hindular için çok önemli olan Aksherdam a gidiyorum ama pazartesi olduğu için içeriye girmek mümkün olmuyor. Bu ünlü tapınağa giderken gördüklerim ise korkunç değil, tamamen utanç verici. Bildiğin bir çöplük içinden geçerek, ana yollara ulaştım. Tuhaf bir gözlemdi ama yapmak gerekiyordu.

Tapınak kapalı olunca, bir metro ile India Gate e geçtim. Bu geçişten sonra yürürken yollardaki ağaçların üstündeki sincapları izlemek oldukça keyifliydi ama bir yandanda trafikte çalan kornalar insanı yoruyor gibiydi. India Gate kapısından geçtikten sonra içeride biraz vakit geçirdim, turistten çok yerli halkın ilgi gösterdiği bu meşhur yer, birinci dünya savaşı sırasında hayatını kaybeden Hintli askerleri anmak için yapılmış. Muhakkak görülmesi gereken yerlerden.

Hava kararmadan yürüyerek hotele geri dönme fikrim oluştu, hem etrafı görebilmek hemde bu şehirde yürüyüş nasıl olacak daha iyi anlayabilmek adına. Kaldığım hotel Laxmi nagar da olunca, yürü yürü yol bitmek bilmiyor ve aniden kararan hava ile metro ve otobüs şansımı da kaybetmiş oluyorum. Kaybetmiş oluyorum çünkü metroya ulaşmak için en az aynı mesafede yürüyüş yapmak gerekiyor.

Buna bundan sonrası için yürüyüş değilde, karanlıkta dans diyelim. Hayatımda yaşadığım en tehlikeli yürüyüş macerası içinde kendimi bulmuş yürürken, neden metro kullanmadım? Sorusu aklıma geliyor. Yayaya saygı ve yol vermeyen bu milletin elinde motorlu bir taşıt varsa yapacakları tek şey yollarına çıkmamanız için size uzun uzun korna çalmak.
Yürüyerek geldiğim bir uzun köprünün başındayım, burası babamın sürekli bahsettiği yamuna nehri. Köprüyü geçmek ve geçmemek adına kararsız bir durumdayım. Bu uzun köprünün üstünde araç trafiği var lakin yaya trafiği gözükmüyor. Geçerdim geçemezdim derken, başlıyorum yürümeye ve yürüdükçe korkunç bir hal alan köprünün bitmesi için kendi kendime hadi yürü bakalım diyorum.

Köprü bitince bir insan kalabalığı, bir durak ile karşılaşıyorum. Yabancı olunca insan köprüden sonraki son durak olduğu ne bilsin... Önceki değil evet sonraki, yolun devamı daha da karanlık ve korkunç. Bazen motorsikletler duruyor ve gidiyorlar. Bunlar herhalde kurye diye iyimser düşünüyorum ama az sonra gerçekle yüz yüze kalıyorum. Sıkışan karanlıkta duruyor ve yol kenarına tuvaletini yapıp devam ediyor. Hava sıcak olunca kokusu da cabası. Burayı da geçelim kurtulduk derken, akan trafiğin içinde karşıdan karşıya geçmek gibi bir sürü zorlu durumu atlatıp, sonunda Laxmi Nagar a varınca, kendimi memleket topraklarında gibi hissediyorum.

Önce ufak bir araştırma ardından bir tavuk döner ve üzerine kahve. Doğrudan yatağa geçmek yerine bir kaç bayi ile görüşüp sim kart problemimi çözmeye çalışsam da nafile. Yatağa gidip uyumak makul olanı...

Bölümün videosunu izlemek için:
https://youtu.be/xTXASJVcYTw
*Ayrıca kanalıma abone olursanız sevinirim.

Beni Instagram'dan takip etmek için:
https://www.instagram.com/gokselbasturk
Teşekkürler.
 

* 2024 yılında yapmış olduğum 70 günlük yolculuğun notlarını burada paylaşacağım. Gün gün olmasa da, geniş ve kapsamlı bir paylaşım olacağını düşünüyorum.

Başlarken

Uzun yolculuklar süreklilik beni çağırıyor gibi hissediyorum. Bugüne kadar dilime ne dolandı ise yaptım ve ömrüm vefa ederse de yapacağım. Bu gezide benim yanımda olmasalar bile desteğini esirgemeyen tüm beni sevenlere teşekkür ediyorum.
Singapur'dan sıkılmış, Malezya'da bir sandalye de oturmuş ve gökdelenlere bakarken gözüme bir uçak bileti takıldı. Bilet İstanbul Hindistan arasında aktarmalı ama oldukça da ekonomikti, telefonu kaldırıp babama telefon ettim ve Hindistan'a gitmek ister misin? Dedim. Olur yanıtı ile babamın Hindistan macerası başladı lakin tek seferde bitmedi, babam rotasını tamamlamak için bu gezinin ardından iki defa daha Hindistan'a gitti. Bu kültürün içine girip, bölgeyi de oldukça iyi bildiği için artık bizde Hindistan anılarını dinler olduk.

Bu anıların üzerine bende de gitme isteği oluştu lakin ben bir program yapıyorsam oldukça zorlu seviyelerde oluyor. 70 günlük bir program yazdım ve uygulamaya koydum. Hindistan ile aramızda diplomatik gerilimler olduğu için yeşil pasaport dahil vizeye tabi. Vize süreci diğer ülkelere göre hızlı ilerlemekte, bir başvuru formu doldurup, randevu aldıktan sonra evrakları toparlayıp konsolosluğa gittim.

Konsolosluk konusu ise benim için ayrı bir hikayenin başlangıcı oldu. Taksim'de küçük bir apartmanın dairesinde bulunan konsolosluğa adım atıp evraklarımı verince, adım hoparlörden okunarak, kapıya davet edildim. Kimsenin adının okunmadığı salonda adımın okunması bir terslik olduğunu düşündürdü lakin kapıya ulaşınca konsolos beyin benimle görüşmek istediği söylendi.

Görüşme babama bir selamla başladı, babamın Boracay'dan Malezya'ya kadar uzanan ismi burada da işe yaradı. Ben bir mülakat olacağını düşünürken, tersine bir sohbet oldu. Aynı bölümün iki mezunu olarak, ülkelerimizin diplomatik ilişkilerini ele aldığımız sohbet dışında, bulunduğumuz yerleri de keyifli bir sohbet ile konuştuk. Sohbetin ardından vizeyi hızlı bir şekilde alabildim.
Yolculuk yeniden Sabiha Gökçen Uluslararası havalimanından, bazen mutlu bir karşılama ve bazen hüzünlü bir vedaya sahip olduğum yerden nedense kopamıyorum. Bu gidişle de bu havalimanından pek ayrılacak gibi gözükmüyorum. Yolculuğumun Sabiha Gökçen üzerinden önce Riyad'a sonrasında Delhi'ye olacak. Planlamanın uygulamaya hızlı olarak koymadığım bir yolculuk olacak gibi duruyor çünkü çok yol aldım ve alacağım. Büyük Hindistan yolculuğum başlarken tüm sevenlerime ve destek olanlara çok teşekkür ediyorum.

Başlangıç

Sabahın erken saatlerinde başlayan yürüyüş, bir kaç metro aktarması ile birlikte yeniden eski dostum Erman ile buluşmak için önce Kurtköy'e düşüyor. Kurtköy Sabiha Gökçen havalimanından önceki durak. Gece, Sabah hatta Pazar günü fark etmez, Erman İstanbul'da ise beni bu duraktan alır ve yemek yedikten sonra hava alanına bırakır. Artık geleneksel hale gelen bu durum ise beni mutlu ediyor.

Sabiha Gökçen oldukça kalabalık, aldığım uçak bileti Riyad aktarmalı, sanırım Arabistan aktarmalı gitmekte bir başka geleneğim oldu. Özellikle Filipinler üzerine giderken, Cidde aktarmalı çok gitmişliğim var. Sıra beklerken bir yandan çantayı toparlama çabası, çıkış harcı derken gümrüğü geçiyorum. Dakik bir zamanla ile başlayan yolculuk, umarım sürekli olarak dakik ilerler.

Riyad

Sakin bir uçuş ardından, başkent Riyad a iniş yaptım, Cidde de taşımalı olan hava alanı aksine, uçak burada doğrudan hava alanına bağlanıyor. Bağlantı uçuş için tek x-ray geçişi ardından doğrudan uçağı beklemeye başladım. Lavabolarin oldukça temiz olduğu hava alanında fiyatlar çok yüksek değil ve kahve yudumlamak için bir çok alan var. iki saatlik bekleyiş ardından, bir kaç Avrupalı ve ben bir uçak dolusu Hint vatandaşı ile birlikte uçağa bindik. Başka bir kültüre, başka bir coğrafya ya doğru yol alırken, cam kenarından dışarıyı izlemek oldukça güzel.

Delhi

Ekli dosyayı görüntüle 645744 Ekli dosyayı görüntüle 645745 Ekli dosyayı görüntüle 645746 Ekli dosyayı görüntüle 645747 Ekli dosyayı görüntüle 645748


Hemen her hava yolu kalktığı ülkeden farklı bir ülkeye yaklaştıkça gümrük formu dağıtır, bizim ki dağıtmadı. Cam kenarından dışarıyı izlemek güzelse de, yanımdaki kişi hareket etmeyince uçağı en son terk edenlerden oldum. Uzun boş koridorlarda gümrüğe doğru ilerlemeye çalışırken su sebilleri gördüm. Hava alanı oldukça eski gibi görünüyor lakin oldukça güzel ve basit. Uçakta verilmeyen formlar burada masa üstlerinde durmakta, kalemsiz gelenler ise sıra kuyruğunu uzatıyor. Form çok basit, isim, pasaport numarası, uçuş numarası, giriş tarihi, adres ve telefon ardından imza.

Form tamam, sıra geldi gümrüğe geçmeye ama güler misin? Ağlar mısın? Türk filmleri gibiyiz çünkü gümrük memurları genelde erkekler ve yaşları epey ileri. Şansıma ise uyuyan bir memur geldi, evet evet yanlış duymadınız herkes harıl harıl çalışırken beyefendi kafasını eline koymuş öyle bir uyuyor ki, sormayın gitsin. Fransız bir kız gidip seslendi ama nafile, kızın ardından kırmızı çerçevesi gözlükleri ile galaksi yıldız geçidi gibi kol armaları ile yetkili amir geçerken görünce, hööö diye bağırınca, neredeyse kahkaha atıyordum.

Birden uyanan gümrük memuru, bana hemen gel dedi. Burada istediği boarding pass ardından formda otel numarası verdiğim için kendi numaranı yaz dedi. Bunlarla birlikte fotoğraf ve parmak izi derken mühürü vurdu ve ülkeye giriş yaptık.
Sabahı beklerken yazdığım bu yazı ardından düşük kurdan biraz para bozup hemen yakındaki telefon operatörü firmasına geçiyorum ama suratlar asık ve keyifler kaçmış. Sistem çöktü öğlenden önce kart mümkün değil deyince, eski Japonya günlerim gibi doğaçlama gitmeye karar veriyorum. Metro istasyonuna ulaşınca kocaman bir x-ray ve üst araması görünce bayağı şaşırdıktan sonra sanırım ülkede doğru olan tek şey bu diye düşünüyorum.

QR kod ile bilet alınabiliyor, nakit almak isterseniz kuyruk bayağı uzuyor. Kart almak ise üç gün için uygun değil gibi, sıra bana yaklaşınca arkadaki amca önüme geçmek isteyince, Ali Cengiz çevikliği ile durağı söyleyip bileti kapıyorum. Bizdeki metrolara benzer bu metro sloganı ise Delhi deki en lüks metro. Peki lüks mü? Marmaray kesinlikle bundan daha iyidir. Üç durak sonra bir aktarma yapmak gerekiyor, aktarma karma karışık onun için aradaki aktarmayı bırakıp başka bir istasyona yürüyorum.
Sabah yürüyüşü esnasında muhtemelen akşamdan kalma yemek tabakları ve çöpleri ile karşılaşınca anlıyorum ki gerçekten Hindistan'dayım. Tuk tuklar arasında caddeleri bir bir atlarken aktarma istasyonuna varmadan metro girişinde biriyle sohbete başlıyoruz. Sohbetin sonunda kendimi turizm ofisinde buluyorum, bir harita isteyip hızlıca kaçmak icap ediyor çünkü tuhaf paralardan bahsediyorlar.

Geri dönüyorum metroya, inince ulaştığım konaklama alanıma yerleştiğim gibi sokaklara atıyorum kendimi. Önce bir yemek deniyorum, gözleme gibi ve yiyorum. Ardından Hindular için çok önemli olan Aksherdam a gidiyorum ama pazartesi olduğu için içeriye girmek mümkün olmuyor. Bu ünlü tapınağa giderken gördüklerim ise korkunç değil, tamamen utanç verici. Bildiğin bir çöplük içinden geçerek, ana yollara ulaştım. Tuhaf bir gözlemdi ama yapmak gerekiyordu.

Tapınak kapalı olunca, bir metro ile India Gate e geçtim. Bu geçişten sonra yürürken yollardaki ağaçların üstündeki sincapları izlemek oldukça keyifliydi ama bir yandanda trafikte çalan kornalar insanı yoruyor gibiydi. India Gate kapısından geçtikten sonra içeride biraz vakit geçirdim, turistten çok yerli halkın ilgi gösterdiği bu meşhur yer, birinci dünya savaşı sırasında hayatını kaybeden Hintli askerleri anmak için yapılmış. Muhakkak görülmesi gereken yerlerden.

Hava kararmadan yürüyerek hotele geri dönme fikrim oluştu, hem etrafı görebilmek hemde bu şehirde yürüyüş nasıl olacak daha iyi anlayabilmek adına. Kaldığım hotel Laxmi nagar da olunca, yürü yürü yol bitmek bilmiyor ve aniden kararan hava ile metro ve otobüs şansımı da kaybetmiş oluyorum. Kaybetmiş oluyorum çünkü metroya ulaşmak için en az aynı mesafede yürüyüş yapmak gerekiyor.

Buna bundan sonrası için yürüyüş değilde, karanlıkta dans diyelim. Hayatımda yaşadığım en tehlikeli yürüyüş macerası içinde kendimi bulmuş yürürken, neden metro kullanmadım? Sorusu aklıma geliyor. Yayaya saygı ve yol vermeyen bu milletin elinde motorlu bir taşıt varsa yapacakları tek şey yollarına çıkmamanız için size uzun uzun korna çalmak.
Yürüyerek geldiğim bir uzun köprünün başındayım, burası babamın sürekli bahsettiği yamuna nehri. Köprüyü geçmek ve geçmemek adına kararsız bir durumdayım. Bu uzun köprünün üstünde araç trafiği var lakin yaya trafiği gözükmüyor. Geçerdim geçemezdim derken, başlıyorum yürümeye ve yürüdükçe korkunç bir hal alan köprünün bitmesi için kendi kendime hadi yürü bakalım diyorum.

Köprü bitince bir insan kalabalığı, bir durak ile karşılaşıyorum. Yabancı olunca insan köprüden sonraki son durak olduğu ne bilsin... Önceki değil evet sonraki, yolun devamı daha da karanlık ve korkunç. Bazen motorsikletler duruyor ve gidiyorlar. Bunlar herhalde kurye diye iyimser düşünüyorum ama az sonra gerçekle yüz yüze kalıyorum. Sıkışan karanlıkta duruyor ve yol kenarına tuvaletini yapıp devam ediyor. Hava sıcak olunca kokusu da cabası. Burayı da geçelim kurtulduk derken, akan trafiğin içinde karşıdan karşıya geçmek gibi bir sürü zorlu durumu atlatıp, sonunda Laxmi Nagar a varınca, kendimi memleket topraklarında gibi hissediyorum.

Önce ufak bir araştırma ardından bir tavuk döner ve üzerine kahve. Doğrudan yatağa geçmek yerine bir kaç bayi ile görüşüp sim kart problemimi çözmeye çalışsam da nafile. Yatağa gidip uyumak makul olanı...

Bölümün videosunu izlemek için:
https://youtu.be/xTXASJVcYTw
*Ayrıca kanalıma abone olursanız sevinirim.

Beni Instagram'dan takip etmek için:
https://www.instagram.com/gokselbasturk
Teşekkürler.
Harika, Takipteyiz.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,784
Mesajlar
1,523,728
Kayıtlı Üye Sayımız
166,598
Kaydolan Son Üyemiz
emerer

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst