Yusuf,
koyduğun Kerpe - Kandıra yolu fotografı beni 16-17 sene öncesine o yola götürdü. O yolu benden iyi kimse bilemez belki de. 2 kız 2 erkek, dört arkadaş bisiklet turundayız. Kerpenin içinde bir kampingde kalıyoruz. Gündüz 2,5 porsiyon ıslama köfte yedim ondan mıdır, gece buz gibi kuyu suyuyla duş aldım ondan mıdır, sabaha kadar çadırın fermuarını nasıl açıp kaç defa istifra yaptım bilemiyorum. Ama sabah nerdeyse yerde sürünüyorum. Değil o kadar kamp malzemesiyle bisikleti sürmek, ayakta duracak halim yok. Ama İstanbul'a da dönmemiz gerekiyor.
O yokuşta pedala basmak yerine ayağa kalkıp vücudumun ağırlığını pedala vererek bisikletin ilerlemesini sağlıyordum. Ve yokuşun sonunda bulduğum ilk düzlüğe gelince resmen bisikletle birlikte kendimi bırakıp yan yatıyordum. O şekilde Kandıra'ya kadar gittik, hastanede doktor bütün yalvarmalarıma rağmen iğne yapmadı, bana sadece "bisikletini bir otobüse koy, öyle git İstanbul'a" diye akıl verdi.
O zamanlar (ne ilkellikmiş) otobüslerde sigara içilebiliyor, o yolculuğu kafamda canlandırdım, "düşe kalka da olsa bisikletimle gitmeyi tercih ederim" dedim ve İzmit'e kadar o halde gelip, oradan trene binmiştik.
Bana bunu hatırlatan fotografın için ayrıca teşekkür ediyorum.
Diğer arkadaşların da eline gözüne sağlık, eminim her fotograf birisine birşeyler hatırlatıyordur. Yolda olmanın güzelliği...