Ynt: Türk Okçuluk Tarihi
Kumbağ Ayazma mevkiinde kamp yaptığımız zamanlar Tekirdağ Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünden aldığımız yaylar ile çalışma yapardık. Çünkü ok ve yaylar vardı ama çalışacak kimseler yoktu. Tek problemimiz hedef idi. Hedefi taşıma yolumuz yoktu. Çalışmaları yemekten önce yapardık ve hedefimiz karpuz olurdu, sonra kesip afiyet ile yerdik. Vahşi bir ortamda kamp yaptığımızdan ok ve yayı bizim en büyük savunma aracımız olarak görür ve ona güvenirdik. Bu yüzden Tekirdağ okçuluk çalışmalarımız için büyük hatıralar bırakmıştı bizde.
Artık yaz kamplarının tamamında en az iki okçu uzmanımız bulunuyor. Benim çalışmak için çok fıksatım olmuyor sadece fırsat buldukça usta hocalar ile atışıyorum. Sonuçları ben söylemeyeyim.
Yalnız artık bir Türk yayı aldım. Tüy gibi hafif çok güçlü, küçücük ama son derece zor kurulabiliyor.
Tamam artık makaralı yaylar ile 70 m. den bir hayvanı, 40 m. den kafasını, 18 metreden parmak kadar bir cismi vurabiliyorum. Bu çok zevkli bir şey.
Ama üstünde hiç bir aparatı olmayan nişangahı bulunmayan bir basit araç ile neredeyse tamamen duygular ile atılan okun verdiği zevki tarif mümkün değil.
İlginç ama geleneksel okçuluk daha çok ilgimi çekmeye başladı. Okun hedefe gitmesi için duruş ve atıştan başka şeyler gerektiğini anlamak çok ilginç. Oka bakınca vuramamak başka gözlerinizi açmaya çalışınca vurmak ilginç.