Ynt: Tek Başıma Arabayla 76 Günde 3 Kıta 14 Ülke Overland 24500 Km
Mısır’ı huzurlu gezmek için öneriler.
Mısır diğer tüm Arap ülkeleri gibi elindeki imkan ve potansiyeli hakkıyla değerlendiremeyen bir memleket. Mevcutlar ve eksikler seksenli yıllarda Türkiye’nin kitle turizmini keşfedip bu alanda kendini geliştirmeye başladığı ilk dönemleri anımsatıyor, hem zihniyet olarak, hem de uygulamada. Turistik anlamda değerlendirilebilecek çok şey var, uçsuz bucaksız kumsallar, sıcak ve yağışsız hava, tertemiz deniz, su üstü ve sualtı aktiviteleri, dini ve etnik kültürel çeşitlilik, büyük uygarlıkların bıraktığı tarihi miraslar, rengarenk çöller, iyi niyetli ve sıcakkanlı insanlar, daha sayamadığım şeyler. Ancak, ülkedeki diğer tüm alanlarda hakim Arap kolektif karakteri turizm sektörünün de kaderini belirliyor. Hizmetlerin ve fiyatların standardı yok, herşey ite kaka yürüyor, yerel halk ülkelerini ziyaret eden yabancılardan para kazanmak istiyor, ama yatırım yapılmıyor, belli bir hizmet kalitesinde uzlaşılamıyor, herkes bildiğini okuyor, para kazanabilmek uğruna ezberlediği köhne yaklaşımları ve iletişim biçimlerini, uzun vadede kendisini ve çevresinde aynı işi yapanları zarara uğratacak şekilde sergiliyor. Turizmden para kazanan bu insanlar bir ortak akla ulaşsa, aynı turist sayısıyla iki kat gelir elde edebilirler. Tabii, söylediğim şey gerçekleşebilse turist sayısı da aynı kalmaz, katlanarak artar. Dünyanın farklı köşelerindeki tekdüze ve avuç kadar ülkelerin bile turizmden Mısır’a nazaran çok daha fazla para kazandıklarını bilmek onlar adına üzücü. Benim gibi maddi imkanları kısıtlı ve gittikleri ülkeleri oldukları gibi kabul edip, uyum sağlayarak dolaşanlar için çok büyük sorun değil belki, ama para sahibi ve konfor, düzen arayan turistler için bu ülkede bazı zorluklar mevcut, özellikle de mal ve hizmet alımlarında.
Turistik amaçlı yapılan hemen hemen tüm alışverişlerde, pazarlık etme gerekliliği var. Verilen fiyatı beğenmeyip, ağzınızı dahi açmadan dönüp gitmeye yeltendiğinizde bile, satıcı açısından pazarlık kendiliğinden başlıyor. Karşısında bu kadar isteksiz müşteriyi gören esnaf hemen “Sen ne kadar ödersin?” diye soruyor. İşte meselenin özü bu, aslında kontrol parayı ödeyecek kişide, ama bu durum pratikte, tecrübeli ve psikolojik baskı üstadı Mısır esnafı tarafından kolayca tersine çevrilebiliyor. Kazık yiyenler genelde doğu kültürlerindeki “pazarlık” kavramını pek bilmeyenler. Endüstrileşmiş ve kapitalist düzeni oturtmuş ülkelerde, üretilen mal ve hizmetlerin kalitelerine göre üç aşağı beş yukarı bir maliyet hesabı vardır, onun üzerine konan kar rakamı, nihai satış meblağını dağlar kadar değiştirmez. Örneğin Almanya’da veya Amerika’da bir yere taksiyle gidecekseniz ödeyeceğiniz para arabadan arabaya iki kat fark etmez, Mısır’da ise bu mümkündür, yolda durup, taksicilere fiyat sorduğunuzda hepsi ayrı rakam söyler, üstelik verilen fiyatların hepsi gerçeğinin misliyle fazladır. Hediyelik eşya satan dükkanlarda da benzer durumlar yaşanır, otellerde ve lokantalarda ise fiyatlar o kadar oynak değil, pazarlık payı yok ya da sınırlı. Tüm bu anlattıklarımdan Mısır esnafının sahtekar veya dolandırıcı olduğu sonucu çıkarılmasın. Sinsice ve zorla ticaret yapmaya çalışmıyorlar, tek yöntemleri var, onu uygulamakta diretiyorlar; fahiş fiyat söylemek. Tekrar vurgulamak isterim, o söylenen fiyatlar bile batı standartlarında fazla sayılmaz.
Mısır’a gidenler önceden az çok bu durumu bilirlerse, ülkede mecburen kurmaları gereken parasal ilişki eziyet olmaktan çıkar.
Örnek vermek gerekirse ben Kahire içinde ulaşımımı taksiyle sağlarken şöyle bir yöntem uyguladım. İlk binişimde yarım saat uğraşarak az sayıdaki taksimetreli taksilerden bulup, taksimetreyi açma şartıyla bindim. Böylelikle mesafeye göre ne kadar ücret ödeneceği ortaya çıktı. Daha sonraki seferlerde basit bir şehir haritası üzerinden gideceğim mesafeyi, bildiğiniz cetvel pergel hesabıyla kabaca ölçüp uzaklığı tespit ediyor ve çıkan rakamın ücretini biraz yukarı yuvarlayarak yola koyuluyordum. Taksiyi durdurup önce gideceğim yeri söylüyor sonra elimde o mesafe için ödeyeceğim parayı gösteriyordum. Adamların ezberi bozuluyordu tabii, önce biraz yüzleri asılıyor, sonra götürüyorlardı, ben aslında Mısırlının ödediği ücreti veriyordum. Kaleden otele dönerken hemen çıkışta bekleyen taksicilere fiyat sordum 50 Mısır Poundu dediler, yürümeye devam ettim hemen 30 Pounda düştüler, dönüp bakmadım bile. Caddeye çıkıp bir taksiyi durdurdum ve uygun gördüğüm ücreti gösterdim, sorunsuz geri döndüm. Ne kadar mı ödedim? 15 Pound..
Söylediğim gibi taksi, hediyelik eşya ve turistik hizmetler dışında eşit mal ve hizmete ödenen fiyatlar çok değişmiyor..
Mısır’da diğer hazırlıklı bulunulması gereken şey özellikle turistik kesimlerde sektörle bağlantısı olanların yanınıza gelip önce dostane sohbet etmeye başlaması, ardından size bir şeyler satmak üzere alıp götürmek istemesi. Gerçekten istemiyorsanız, kesin dille reddedin, en fazla üç tekrardan sonra gideceklerdir. Yine turistik bölgelerde başa sıklıkla gelen şey; çevrenizden istediğiniz yardım karşılığında bahşiş alma beklentisi var, bu açıkça söylense de söylenmese de beklenti var. Ben hak ettiklerini düşündüğüm insanlara sembolik bahşiş verdim, tatlı zorlama kıvamında dayatanlara para vermedim..
Benzer turist kazıklama eğilimi Türkiye’de de var doğrusu, sadece biz maruz kalmıyoruz. Gündüz vakti taksilerde gece tarifesi açılması, Kapalıçarşı gibi turist yoğunluğu fazla çarşılarda gelenlere satış yapabilmek için sıkı markaj uygulanması ülkemizde de gerçekleşen şeyler, o yüzden karşılaştığım koşulları yönetmekte pek zorlanmadım gezi boyunca.
Seyahatin tümünü düşündüğümde daha iyi anlayabiliyorum; Ortadoğu’dan Afrika’ya, oradan İtalya’ya, Balkanlara sıçramak mesafe ve iklim farklılıklarının da ötesinde zorluklar içeriyordu. Başta akla pek getirilmese de, kültürel farklılıklara uyum sağlama kabiliyeti yolculuğun gidişatını belirleyen en önemli etkenlerden biri haline geldi. Bizzat tecrübe etmiş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim; Türkiye’de büyükşehirde büyümüşseniz, büyürken memleketin her tarafını dolaşıp köylerindeki, kasabalarındaki hayatlara şahitlik etmişseniz, oraların insanlarıyla diyalog kurmuşsanız, dünyanın hiçbir köşesinde sırtınız kolay kolay yere gelmez, Msır’daki insanla da kaynaşırsınız, İtalya’daki lokantada oturup acemilik çekmeden yemek de ısmarlayıp yersiniz. Yunanlıyla da sohbet edecek konunuz, söylediklerini anlayacak kapasiteniz mevcuttur, Libya çöllerindeki köy kahvelerinde karşılaştığınız insanlarla da rahatlıkla iletişim kurarsınız..