Sırt Çantası İle Uzakdoğu' Da 7 Ay

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan srpc Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 5
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 9,178

srpc

Ana Kamp
Mesajlar
42
Tepkime Puanı
4
Yer
İzmir
Web
bilinmeyenasya.blogspot.com
Gezginler İçin Endonezya Notları

Başlarken
5 Mart 2013 de başladığım ve 7 ay süren bu seyahatte gezdiğim altı ülke arasında beni en çok etkileyen ülke Endonezya oldu, o yüzden bu ülke ile notları fotoğraflarla birlikte bir PDF dosya olarak hazırladım. Umarım yazdıklarım geziye çıkmayı düşünenlere cesaret verir ve seyahatlerinde yararlı olur. (PDF dosyayı siteye yükleyemedim, isteyene e-posta ile gönderebilirim.) Notları okurken seyahat güzergahını bir harita üzerinden takip ederseniz anlatılanlar ve yer isimleri havada kalmayacaktır. Siteye yüklediklerimin dışında daha fazla fotoğrafı aşağıdaki linkten görebilirsiniz.
http://www.flickr.com/photos/105597730@N03/

02.07.2013 Tawau - Nunukan – Tarakan
Dün sabah, Malezya’nın Sabah Bölgesi, Tawau şehrinde Endonezya Konsolosluğu’na gittim, iki aylık uzatılmış vize almak istiyordum. İçeri girdiğimde Semporna’da tanıştığım Şili’li arkadaşı gördüm, çantaları hala sırtındaydı ve bir memur ile konuşuyordu. Selamlaştıktan sonra ben de başvuru formu alıp doldurdum, bir adet fotoğraf ile birlikte görevliye teslim ettim. Daha sonra vize ücretini ödedim; bir aylık vize bedeli 25 USD, iki aylık uzatılmış vize bedeli ise 50 USD karşılığı Malezya Ringiti. İşlemlerimizi yapan memur öğleden sonra gelip pasaportlarımızı alabileceğimizi söyledi. Sonra Tomas’ la şehir merkezine benim kaldığım otele gittik, Tomas’ da bir oda kiralayıp oraya yerleşti. Öğlene kadar feribot biletini nereden alabileceğimizi araştırdım. Öğleden sonra gidip pasaportları aldık, vize işi hallolduğu için artık feribot bileti alabilirdik.
Konsolosluğun önünden geçen otobüsler şehir merkezindeki otogardan kalkıyorlar, esnafa sorarsanız yerini size gösterirler. Deniz kenarındaki sıralı dükkânların arasında bilet satış ofisleri var bir tanesine girip biletleri aldık; Borneo Adası’nda Endonezya’nın parçası olan Kalimantan’ı beraber gezmeye karar verdik.

Dört ay boyunca beş ülke gezdikten sonra nihayet beni en çok çeken ülkenin sınırına kadar gelmiştim; iki aylık vizem vardı ve bu süreyi sonuna kadar kullanmaya kararlıydım. Sezon olarak en iyi aylarda orada olacaktım, tropik ülkelerde bu sadece ‘Her gün yağmur yağmayacak’ anlamına gelmektedir. Endonezya Konsolosluğu’ndan aldığım tanıtım broşüründe en iyi sezon “Mayıs – Eylül” arası olarak gösterilmiş. Şansıma Kalimantan’ a bir arkadaşla beraber gidiyordum ve pek fazla turistin gitmediği bu nispeten zorlu bölgede yalnız olmayacaktım.
Tawau’ da bindiğimiz tekne bu bölge standartlarına göre oldukça büyüktü, teknede Endonezya’ lı bir bayanla epey sohbet ettik. Buralara pek yabancı gelmediği için haliyle ilgi odağı oluyorsunuz ve insanlar sizinle sohbet etmek istiyor. Aslında direkt Tarakan’a da bilet satılıyordu ama biz belki Nunukan’ da daha ucuz yerel tekne bulabiliriz diye önce oraya kadar bilet aldık. Deniz bulanıktı ve neredeyse hiç dalga yoktu, bazen açıkta bazen de mangrov ormanlarının arasında ilerledik. Yolculuk yaklaşık 2,5 saat sürdü; teknede bizden başka yabancı yoktu, o yüzden herkes ilgi gösteriyordu. İskelede indiğimizde ilk işimiz pasaport kontrole gidip giriş işlemlerini yaptırmak oldu. Orada konuştuğumuz insanlardan Tarakan’a bu gün yalnız hızlı teknelerin çalıştığını öğrendik. Sanırım haftada iki gün de yavaş seyreden büyük tekne varmış. Tekne ücreti 200.000 Rp. idi (Yaklaşık 38 TL) Teknenin hareketine az bir zaman kalmıştı, o yüzden oyalanmayıp iki motor taksicinin arkasına atlayıp diğer iskeleye gittik.
Nunukan’da bindiğimiz tekne aslında 30 kişilik olsa da içine 40 kişiye kadar sığdırıyorlar. İkili koltuklara iki kişinin oturması zordu ama yol çok uzun olmadığından kimse durumdan şikâyetçi değildi. Teknenin arkasında dört tane 200 HP motor vardı, oldukça hızlı yol alıyorduk. Deniz bu bölgede çok sığ ve adeta göl gibi, birçok bölge mangrov ve palmiye benzeri ağaçlarla kaplı. Yine 2,5 saatlik bir yolculukla Tarakan’a vardık.
Bende bir tane otel adı vardı ama biz iskeleden anayola çıkıp otelleri görüce yer sormaya başladık. Otellerde hiç yer yoktu, daha kapıdan girerken “Doluyuz” diyorlardı, bu bana biraz tuhaf geldi ve burada önemli ne var diye sordum. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, “Bedmigton Turnuvası” varmış, o yüzden bütün ucuz oteller doluymuş.(Sonradan bunun tek neden olmadığını, işin içinde başka şeyler olduğunu öğrenecektik.) Bir dolmuşa atlayıp bendeki otelin adresine gittik, orada da iki yataklı oda yoktu, mecburen onun karşısındaki Mahmur Hotel’ de kaldık, oda ücreti 350.000 Rp.
Burada da sokaklarda motosikletler sel gibi akıyordu, bir yol kenarında mangallar yakılmıştı, akşam için hazırlık yapılıyordu; Tomas akşam yemeğine çıkmak istemeyince ben de çantamdaki nudılları çıkartıp yemeği otelde yedim.

03.07.2013 Tanjung Selor - Berau
Bu gün öğlen iskeleye gittik ve yine hızlı teknelerden başka ulaşım aracı olmadığını öğrendik, tekne ücreti kişi başı 100.000 Rp. İskelede konuştuğum bir polis hafta sonları Tarakan’ dan Derawan’ a giden tekne olduğunu söyledi, bizim orada kalmak gibi bir niyetimiz olmadığından bu bilgi üzerinde fazla durmadık (Derawan’ da soruşturduğumuzda böyle bir tekne seferi bulamadık). Yol 2 saate yakın sürdü, manzara yine aynı idi, mangrov ormanları. (Daha sonra uçakla Tarakan’ dan havalandığımızda mangrovların aslında şerit halinde sınır oluşturduğunu ve iç bölgelerinde pirinç tarlaları olduğunu gördüm. ) Tekneden indiğimiz yerde bizimle birlikte seyahat eden iki Endonezyalı ile tanıştık, bir şirkette çalışıyorlarmış ve iş için Berau’ya gidiyorlarmış. Beraber araba tutmayı teklif ettiler, pazarlıkla adam başı 80.000 Rp. ye bir araç sürücüsü ile anlaştık, buradaki bütün taksiler Dahiatsu marka 7 kişi alabilen “Van” tipi araçlar. Önce oturup bir şeyler yiyelim dediler, sonra bizim hesapları da ödemişler, sağ olsunlar. Yolculuk üç saat sürdü, akşamüzeri harika bir ışık vardı, yol boyunca manzara çok güzeldi. Endonezyalılardan birsinin İngilizcesi iyi idi, onlarla sohbet ederek vakit geçti. Akşamüzeri hava kararırken Berau’ ya vardık, yol arkadaşlarımız bizi şirket arabası ile şehirde bir otele götürdüler. 200.000 Rp. Odalarda klima vardı, yataklarda çarşaf yerine yatak örtüsü seriliydi, burada bir gece uyuyacağımız için üzerinde durmadık. Kalimantan’ daki bilinmezlikler deryasında tek başına olmak yerine iki kişi olmak moral açısından da çok iyiydi, kendimi daha güvende hissediyordum. Kalimantan sırt çantalı gezginler için oldukça zorlu ve pahalı bir bölge, diğer gezginlerden öğrendiğimize göre seyahat acentelerinin adanın iç kesimlerine, yağmur ormanlarının derinliklerine düzenlediği turların ücretleri ise benim limitlerimin çok üzerindeydi. Söylediklerine göre Derawan Adası ucuzmuş, yarın ucuz dedikleri fiyatları öğreneceğiz.
Sabahleyin, önceki gün aldığım kurabiyeler ve çayla kahvaltı yapıp yola çıktık. Kasabanın ortasından geçen nehrin üzerindeki köprüyü geçince yolun solundaki küçük dükkânların olduğu yerde kâğıt oynayan adamlara Tanjung Batu’ ya nasıl gideceğimizi sordum. Sol elinin tırnakları yaklaşık on santimetre olan bir adam hemen telefona sarılıp bir yerlere orada iki yolcu olduğunu bildirdi ve bize oturup beklememizi söyledi, bunu iyilik olsun diye yapmadığı her halinden belli oluyordu. Beklerken adamlarla sohbet ettik. Araba geldiğinde içinde iki kişi vardı, şoför genç birisiydi ve adam başı 100.000 Rp. istedi, pazarlık sonucu patronuna danışarak 85.000 Rp. ye razı oldu. Yol 3 saat kadar sürdü, fazla uzak değildi ama yolun ilk bölümü çok bozuktu. Manzara burada da güzeldi, niteliksiz ormanlar kesilip tarım arazisine dönüştürülüyordu; yolun sağında ve solunda mısır tarlaları ve muz bahçeleri vardı. Kalimantan’da da yağ elde etmek için bazı bölgelerde palmiye dikilmiş. Bu bölgede her yer ormanlarla kaplı olduğundan tarım ve hayvancılık gelişmemiş o yüzden sebze, meyve ve et pahalı.
Tanjung Batu güzel bir yerdi, burada da kıyıda kazıklar üzerinde evler var ama bunlar derme çatma değil, düzgün yapılmış evler. Daha ilginci, uzun iskelenin ucunda sol tarafta bir yelken kulübü vardı, bu, seyahatim boyunca gördüğüm ilk ve tek yelken kulübüydü. Oradaki optimistçi çocuklar bize büyük ilgi gösterdi, denizde optimistler ve laserler dolaşıyordu, iki genç bir tane 4.70 e benzer tekne indiriyordu suya. Dalgasız deniz ve güzel rüzgâr vardı, imkân olsa onlarla denizde yelken yapmayı çok isterdim. Saat öğleden sonra iki olmuştu ve karnımız açtı, o yüzden teknecilerin sataşmalarına aldırmayıp yemek yemeye karar verdik.
Çantaları yelken kulübündeki çocuklara emanet edip tekrar karaya yürüdük; iskele üzerinde yürürken iki genç motorcu ile karşılaştık, yaşları 10, 12 civarındaydı. En büyük tutkuları motosiklet sürmekti, haliyle bütün motor yarışlarını izliyorlarmış. Aslında Endonezyalıların iki büyük tutkusu var, futbol ve müzik, Motor GP de izleniliyor, bu kadar motor kullanılan bir ülkede normal bir durum. İskelenin başladığı yerde, sağ tarafta bir lokanta bulduk, mangal henüz sönmemişti, her birisi yarım kilodan fazla gelen balıklar için 6 şar lira istediler; tabi hemen kabul edip oturduk. Karnımızı doyurduktan sonra teknecilerin yanına gittik, adam başı 100.000 Rp. ye anlaşıp yola çıktık. Tekneler basit sürat tekneleriydi, sanırım 30 mil civarında süratle gittik ve yol yaklaşık 25 dakika sürdü. Yol boyunca deniz hiç derinleşmedi, su çok berraktı ve dip görünüyordu. Bu sularda küçük bir yelkenli tekne ile dolaşmak harika olurdu, maalesef buralarda yelkenli tekne kiralayabilecek bir yer yok.
Derawan
Yanaştığımız iskelenin iki tarafında kıyıya kadar kiralık odalar sıralanmıştı. Bize verdikleri ilk fiyat yüksekti ama sonra dönüp dolaşıp aynı yerde fanlı bir odayı 200.000 Rp. (40 TL) ye kiraladık, burada nereye adım atsak aynı para çıkıyor cepten. Odalar dar bir ahşap iskelenin iki tarafına dizilmiş, en uçta restoran ve onun önünde denize inmek için merdivenler var, buradan denize girmek mümkün. Daha sonra dolaşırken 150.000 Rp. ye de yer bulduk ama bizim yerimiz hem daha iyi idi hem de fiyata kahvaltı dâhildi, o yüzden değiştirmeyi düşünmedik. Derawan adası aslında Malezya’ da ki Mabulan Adası’na çok benziyor ama burada sefalet yok, yerel halkın bütün evleri düzgün ve en önemlisi deniz suyu çok temiz görünüyor. Kenarlarda yer yer çöpler var, kumsallar ise genelde temiz. Mabulan Adası’ nı çepeçevre saran ve akıntıyı engelleyen mercan resifi burada yok. Sabah doğuya akşam ise batıya doğru güçlü gel git akıntısı var, su adeta nehir gibi akıyor ve ada çevresindeki tüm deniz suyu günde iki defa değişiyor. Akıntının tek kötü tarafı ise yüzmenin zor olması.
Sokakta tanıştığımız Kanadalı bir genç, adanın doğusunu göstererek, şnorkelle dolaşırsak en az 50 tane kaplumbağa görebileceğimizi söyledi, her birisi dört kişilik yemek masası büyüklüğünde kaplumbağalardan bahsediyor. Adanın doğu sahiline yumurtlamaya geliyorlarmış, şansımız varsa yumurtadan çıkıp denize doğru koşanları da görebilirmişiz.
Çevredeki diğer adalara ulaşım yalnız özel tekne kiralayarak yapılabiliyor, üç adayı kapsayan günlük tur için istedikleri ücret 1.500.000 Rp. (290 TL/4 = 73 TL). Adaya gelirken deniz yüzeyine sıçrayan iri balıklar gördüm, muhtemelen büyük bir avcı, belki de bir baraküda akşam yemeğini kovalıyordu, demek ki hesaplı tekne kiralanabilirse akşamüzeri balığa çıkılabilir. Sanırım burada 5 gün falan kalacağız, daha sonra tekrar Berau’ ya dönüp Kalimantan’ın güneyine doğru yola çıkacağız.

05.07.2013 Derawan: Dün gece sabaha kadar şiddetli yağış vardı, kahvaltı yaparken de hafif hafif yağıyordu. Adanın batısı karanlık ve yağmur bulutları ile kaplı idi, diğer odalarda kalan Avrupalılarla biraz sohbet ettik, herkes gittiği yerlerden beğendiklerini anlattı, gitmek istedikleri yerleri bize sordu. İçlerinden Alman olan Kaş ve Antalya ya gitmiş, Kaş’ ı çok beğenmiş. Tomas diğer adalara gitmek için ötekilerle birlikte araştırma yaptı, sonunda Pazar günü için bir tekne buldular, ben de katılacağım tabi, umarım hava güzel olur.
06.07.2013 Derawan: Dün parmağıma bakıp bakıp “Bir gün daha kuru kalsın” diyerek denize girmemiştim ama bu gün şnorkelle dolaşmaya karar verdim. (19 Mayıs günü Tayland’ da Phangan Adasında geçirdiğim motor kazası sonrasında sol elimin parmaklarında hasar oluşmuştu.) Yara olan bölüm ince bir deri ile kaplandı ama derinin altı sudan nasıl etkilenir bilmiyorum. Üzerine yapıştırdığım su geçirmez bant muhtemelen işe yaramayacaktı. Bende arkadaşın verdiği maske vardı, suya girdiğimizde onun da işe yaramayacağı belli oldu, hem içeri su alıyordu hem de sürekli buhar yapıyordu. Sular çekiliyor olduğu için sığ kesimde iki yüz metre kadar yürümek zorunda kaldık, buradan sonra harika mercan kayalıkları başlıyordu. Rengârenk balıklar, süngerler ve mercanlar berrak su altında inanılmaz bir güzelliğe sahipti. Yüz metre daha ilerleyince derin bölgeye geldik, burada daha fazla balık çeşidi vardı. Tomas’ ın basit bir su altı kamerası vardı, o fotoğraf çekerken ben de etrafı seyre koyuldum, iki saat kadar dolaştıktan sonra çıktık. Açıklarda sular çekildiği için ortaya çıkmış kumdan adacıklar görünüyordu, bölgedeki su alışık olmadığım derecede sığ idi.
Öğle arası dinlendikten sonra akşamüzeri kaldığımız yerin iskelesinin önünden denize girdik, elli metre sonra yine çok renkli mercan oluşumları başladı. Eflatun, kırmızı, ceviz yeşili, pembe, mavi ne renk ararsanız var. Bin bir çiçekle ve diğer malzemelerle donatılmış Japon bahçelerini düşünün, mercan alanı da tıpkı onlar gibi, sanki özel olarak tasarlanmış, değişik tipte ve renkte mercan harika görünen alanlar oluşturmuş.

Burada ilk defa dev kaplumbağa gördüm, hakikaten çok büyükler. Bu tarafta çok tekne dolaşıyor ve tekneleri çok süratli kullanıyorlar, daldığımda motor sesi duyunca tedirgin oluyorum, çünkü ben çıkana kadar yakınıma gelmiş olma ihtimali var. O yüzden güvenlik için bir dalış şamandırası kullanmak gerekiyor.
Ben Ege’ den daha güzel deniz olacağına inanmazdım, mercan resiflerini gördükten sonra fikrim değişti, gelgit olayı biraz can sıkıcı olsa da su altı gerçekten muhteşem.
Uzun bir süre için bu bölgeye geliyorsanız yanınıza mutlaka iyi bir maske alınız, büyük olmayan hafif bir palet de alabilirsiniz. Çünkü buralarda her defasında kalitesiz malzeme için para ödemek zorunda kalacaksınız (Günlük kira bedeli 10,15 TL). Ben maskemi almadığım için pişman oldum, buralarda aynı maske için çok para ödemek gerekecek. Şnorkelle uzun süre dolaşacaksanız sırtınızın yanmaması için bedeni saran sentetik bir tişört giymenizde fayda var. Tedirgin olmadan serbest dalış yapmak istiyorsanız şişirilebilen dalış şamandıralarından alabilirsiniz.
Tioman Adasında tanıştığım Kristian’ ın su altında on metreye kadar çekim yapabildiği Nikon marka otomatik bir kamerası vardı, görünüşü diğer otomatik kameralardan farksız. Su altında fotoğraf çekmeyi isteyenler için iyi bir seçim olabilir; modelini bilmiyorum, internette arama yaparsanız kolaylıkla bulursunuz.

07.07.2013 Derawan 3.gün: Bu gün için üç adayı kapsayan bir tur organize etmiştik, sekiz kişi katılacaktı, her türlü hazırlık tamamdı ama sabah kalktığımızda yağmurlu ve rüzgârlı bir hava vardı. Tekne kaptanı yerel meteoroloji istasyonundan bilgi almış, bütün gün rüzgâr ve yağış devam edecekmiş. Burada iyi sezonda iki üç günde bir yağış var, yağışlı sezonu düşünmek bile istemem. Malezya’ dan sonra Filipin Adalarına gitmekten bu yüzden vazgeçtim; okuduğum yerel bir web sitesinde neredeyse her gün yağmur yağdığı yazıyordu. Türkiye’ de iken bazıları bu bölgelerde yağmurun bir, iki saat yağıp sonrada havanın açtığını, yağışlı sezondan korkmamak gerektiğini söylüyordu. Bu durum çok değişken, mesela Sri lanka’ da durum öyleydi ama Puket’ te hiç de öyle değildi, bütün gün ve günlerce yağıyordu. Yağışlı sezonda yola çıktıysanız hava durumunu sık sık kontrol edip havanın iyi olduğu bölgelerden seçim yapabilirsiniz, ben arkadaşımla yağmurdan kaçıp gittiğim Koh Lipe’de harika altı gün geçirdim.

Şu an dışarıda durmak mümkün değil, çaresiz odada vakit geçiriyoruz. Böyle zamanlarda en iyi vakit geçirme aracı internet ama o da burada yok, sıkıcı bir gün olacak. Netbooka birkaç kitap indirmek varmış, ilk bağlantıda bunu yapacağım.

08.07.2013 Maratua Adası
Tomas bu gün için kaldığımız yerde tanıştığımız 8 kişilik bir grupla Maratua Adasına gidip orada bir hafta kadar kalmayı, oradan Tarakan’a geri dönüp, feribotla Sulawesi Adasının kuzeyindeki Manado şehrine gitmek istediğini, eğer istersem beraber gidebileceğimizi söyledi. Ben daha Derawan Adasının mercan resiflerinin güzelliğine doymamıştım ama o gittikten sonra burada ödeyeceğim oda ücreti bana fazla gelecekti.
Güney Kalimantan’ da iç bölgelerdeki vahşi yaşamı görmek isterdim ama bunu mevcut bütçemle tek başıma yapmam pek mümkün görünmüyordu. Bir süre düşündükten sonra güney ve Orta Kalimantan bölgesini başka bir sefere bırakıp Manado’ ya gitmeye karara verdim.
Sabah dört kişilik İngiliz aile, iki Alman, iki Slovenyalı, bir Şilili ve bir Türk küçük bir tekne ile yola çıktık; teknemiz iki büyük kıçtan takma motorla saatte 30 mil civarında sürat yapıyordu. İlk önce dev kaplumbağaların sahilinde yumurtladığı Sangalaki Adasına gittik, ada küçük olmasına rağmen iç kesimde dev tropikal ağaçlar vardı.

Kaplumbağaları gözeten devlet görevlileri yumurtadan yeni çıkmış minik kaplumbağalarla dolu bir leğen getirdiler, çok sevimli yaratıklardı. Kumlar üzerindeki izlerden kaplumbağaların suyun en yüksek olduğu gece saatlerinde karaya çıktığı belli oluyordu. Orada bir saat kadar kaldık, sular çekilmiş olduğundan binebilmek için tekneyi üç yüz metre kadar açığa çekmek zorunda kaldık. Ada etrafında mercan kayalıkları olsa da Derawan Adası kadar güzel değildi. Oradan içinde bir göl olan meşhur Kakaban Adası’ na gittik. Bu göl, çok eski zamanlarda bir depremle ya da volkan patlamasıyla oluşmuş, iç alanın denizle irtibatı kesilerek suyu zamanla daha az tuzlu hale gelmiş ve içinde buraya özgü zararsız bir denizanası yaşıyor. Denizanaları açık kahve renkli ve çok kalabalıklar; onlara dokunmadan yüzmek neredeyse imkânız.

Bu gölü uzun yıllar önce TV de bir belgeselde görmüştüm, bu gün aynı gölde yüzmek inanılmazdı. Gölün etrafındaki toprak şerit sadece birkaç yüz metre genişliğinde ve dev ağaçlarla kaplı. Orman içindeki kayalıkların bir zamanlar deniz altında oldukları açıkça belli oluyor. Gölde paletle yüzmek yasak, girişte 10.000 Rp. ücret ödeniyor.( 2 TL ) Göl gezisi bittikten sonra adanın sol tarafındaki resife gittik. Resif sahilin yaklaşık yüz metre açığında başlıyor ve çok dik bir açı ile derinleşiyordu, her yer çeşit çeşit mercanlarla kaplıydı.
Daha sonra son durağımız olan Maratua Adasına gittik, burası ile ilgili sınırlı bilgimiz vardı, daha önceden yer ayırtma imkânımız yoktu. Adaya çıktıktan sonra kalacak yer sorduğumuz bakkal bize bir yer gösterdi, iskeleye 100 metre uzaklıkta, sahibi güler yüzlü bir adam olan Yahin idi. Gruptakiler pazarlık yapmasını bilmediği için iş bana düştü. Sonuçta fanlı odaları kahvaltı dâhil 200 000 RP. ye kiraladık. ( 40 TL) Biraz dinlendikten sonra yüzmeye gittim, uzun zaman sonra iskeleden atlayıp gün batarken havuz gibi denizde mercan kayalıklarına bakarak yüzmenin tadına vardım. Akşam yemeği için kişi başı 30.000 Rp.(6 TL) ye anlaşmıştık, balık pilav ve kızarmış hamurdan oluşan yemek hazırlamışlar, herkes dilediği kadar alıp keyifle yedi.
Burası turistik bir yer olmadığından adalılar gelenlere çok ilgililer, Endonezya halkı çok güler yüzlü ve samimi, burada iyi hissetmemek mümkün değil. Adaların tek kötü tarafı çöpleri atacak bir yerin olmayışı. Plastik ambalaj malzemeleri kullanılmaya başladıktan sonra adalar çöplüğe dönüşmüş, ada insanları bu yok edilmesi zor atıktan nasıl kurtulacaklarını bilmiyorlar, yeni duruma hazırlıksız yakalanmışlar ve eski alışkanlıkla denize atıyorlar. Bu plastik illetinin kullanımını sınırlandırmadan ya da yerine kullanılabilecek doğal bir malzeme bulmadan buraların temiz kalması mümkün görünmüyor. Adada alışveriş yapmak için bakkal var, sanırım birkaç tane de küçük basit yemekler yapılan yer var. Motosiklet kirası günlük 100.000 Rp. Adanın diğer taraflarını da görmek istiyorsanız kiralanabilir ama çok da gerekli değil, yürüyüş mesafesinde yeterince güzel yer var. Biz on kişi Yahin ile günlük tur anlaşması yaptık, kişi baş 100.000 Rp. Yahin beni kırmadı ve 75.000 RP den iki gün için abc (Dalış kulüplerinde maske, şnorkel ve palet dalışın abc si anlamın gelen bu isimle söyleniliyor.) kiraladım.
Akşam ılık çok güzel bir hava vardı, ada olmasına rağmen rahatsız edici nem yoktu, sanırım bu günlerde İzmir’ de sıcaktan uyumak zorlaşmıştır. Bu tarafa gelirken hep çok sıcak olduğuna dair yazılar okumuştum ama gezdiğim ülkeler bizdeki sıcak bölgelerden çok daha iyi.
09.07.2013 Maratua 2. Gün: Bu gün hep beraber yakındaki bir otele dalış ücretlerini öğrenmeye gittik. Deniz üzerine yapılmış çok güzel bir tesis, aşağı bakınca denizde yüzen Aslan Balığı ve kaplumbağa bile gördüm. Dört dalış 1.100.000 Rp. ücret söylediler (Bir dalış 50 TL) Aslında iyi fiyat, benim bütçem uygun olmadığından şnorkelle yetineceğim.

10.07.2013 Maratua 3.Gün Gruptan iki kişi dalışa gideceği için tekne turunu ertesi güne erteledik. Bu gün, yarım saatlik yürüyüş mesafesindeki bir resife gittik, deniz kıyıdan yüz metre sonra birden derinleşiyordu ve burada da bütün zemin çeşit çeşit mercanlarla kaplı idi. Adalı çocuklar bize Hindistan cevizi getirdiler, çakı ile üzerlerinde kare şeklinde delik açtım. Dış kabuk yeşil ise çakı ile kesmek mümkün, kahverengi ise iç kabuk sertleşmiş demektir, boşuna uğraşmayın. Akşamüzeri yüzmek için iskeleye gittim, diğer arkadaşlar da orada idi; sular iyice yükselmiş ve iskeleden atlayacak kadar derinleşmişti.
Gün batarken evinden çok uzaklarda, elektrik bile olmayan bir adada zamanı ve nerede olduğunu unutup sevinç çığlıkları atan, gülüşen çocuklarla denizin berrak sularına atlamak ve rengârenk mercanların üzerinde yüzmek çok keyifli idi. Çocuklar çok ilgililer ve yabancılarla birlikte bir şeyler yapmaktan çok keyif alıyorlar. Onlarla ip atladım, futbol oynadım ve yüzdüm, burada olmaktan müthiş keyif aldım.

11.07.2013 Maratua 4.Gün: Sabahleyin tekne turu için hazırlıkları tamamlayıp çantaları yüklendik ve teknenin olduğu lagün kıyısına yürüdük, yol yaklaşık on dakika sürdü. Ada aslında elips şeklinde, bazı yerlerde ada toprakları birkaç yüz metre genişliğinde ve ormanla kaplı, bazı yerlerde ise sadece kum adaları var. Ortadaki lagünden dışarı çıkılan yalnız bir kanal var, biz de o kanaldan dışarı çıkıp sol taraftaki sahil kenarında demirledik. Lagün içinde deniz suyu Türkuaz rengindeydi ve çok berrak değildi. Çıkışa doğru su kristal gibi berraklaştı; dipteki mercanlar ve balıklar görünmeye başladı. Demirlediğimiz yerde sahilden iki yüz metre açıkta zemin aniden dikleşiyordu ve dip görünmüyordu. Zeminde yine değişik çeşit ve renkte mercanlar vardı, mercanlar arasında her türden balık görmek mümkündü, ben uzun süre derin bölge üzerinde yüzdüm ama hiç köpek balığı ya da başka büyük balık göremedim, sadece kaplumbağalar vardı onları da uzaktan görebildim.
Sığlıkta pek belli olmuyordu ama derin yerde denizdeki planktonlar açık olarak görünüyordu. Aynı yerde tüple dalan başka bir grup daha vardı, dalış için Derawan’ dan gelmişler. Endonezya Elçiliğinden aldığım rehberde bu aylarda burada Balina Köpekbalığı ve dev manta görmenin mümkün olduğu yazılmış ama bize denk gelmedi. Buradan şunu da anlıyoruz ki bu aylar bu bölgede tüple dalmak için çok uygun değil, çünkü yoğun plankton nedeni ile derin yerler bulanık görünüyor ve böyle denizde dalış pek keyifli olmuyor.
Diğer arkadaşların hepsinde su altında çekim için kamera vardı, bunlar sert şeffaf malzemeden yapılmış kılıf içine koydukları otomatik kameralar idi. Bunlarla sığ sularda uygun ışıkla tatmin edici fotoğraflar çekmek mümkün.
Biz suya girdikten yaklaşık yirmi dakika sonra başıma düşen damlalardan yağmur yağmaya başladığını anladım, su sıcak olduğu için rahatsız edici değildi. Tekneye çıkıp kulak tıkaçlarını çıkartınca iki kulağımda da hafif ağrı olduğunu hissettim, bunlar kulak zarını zorlamaktan değildi çünkü dalarken kulakları zorlamadan açabiliyorum. Her iki kulaktaki de iltihap ağrısı idi. Saçımı kurulayıp havluyu başıma sardım ve kulaklarımı sıcak tuttum, gittiğimiz diğer sahilde suya girmedim. İki kulakta birden iltihap tekrarlarsa Endonezya gezim hüsrana dönüşecek demektir, bu şanssızlıkla yağmur ormanlarına gitsem herhalde sıtma olurdum. Zaten sol elin parmaklarına egzersiz yaptırmaya başlayınca normale dönmelerinin uzun süreceğini biraz da ağrılı olacağını anlamıştım ve bu biraz canımı sıkmıştı, bu gün de kulaklar yeniden alarm veriyordu. Yapacak bir şey yoktu, kaldığımız yere dönünce sağ kulağa damla tedavisine başladım, akşam ateşim 37,7 ye kadar çıktı ama bir tane parasetamol alınca düşmeye başladı. Şimdilik tedavilere ve yola devam etmeye kararlıyım.

12.06.2013 Maratua 5.Gün: Dün gece ilk defa iyi bir uyku uyudum, kahvaltıdan sonra İngilizlerle adadan ayrılma tarihi hakkında konuştuk, onlar ayın on beşinde ayrılmayı düşünüyormuş, Tomas “Benim için uygun” dedi. Benim için de sorun yoktu ama buradan Tarakan’ a nasıl gideceğimiz hakkında elimizde hiçbir bilgi yoktu, o yüzden ben “ Önce adadan Tarakan’a ve Tarakan’ dan Manado’ ya giden teknelerin hareket tarihlerini öğrenmeliyiz” dedim. Çünkü Tarakan’a küçük tekne ile gitmek hem pahalı hem de zor bir yolculuk olacaktı.
Diğer taraftan Tarakan’ dan Manado ya her gün feribot olmadığından oraya da uygun zamanda gitmek zorundaydık. Ben adalar arasında dolaşmayı düşünmediğim için yanıma 2 milyon Rupiah almıştım ama konaklama ücretini verince geriye bir şey kalmayacak, yol parasını Tomas ödeyecek, sağ olsun. Buralarda dayanışma çok önemli, o yüzden yalnız seyahat ediyorsanız mutlaka diğer insanlarla tanışın, en azından belirli mesafeleri birlikte kat edersiniz, başka türlü düşük bütçe ile adalarda dolaşmak neredeyse imkânsız.
Adada elektrik yok, bir yerde “İnternet” tabelası var ama mekân kapalıydı, Tomas ile yakındaki lüks otele gittik, oradaki çalışanlarla biraz sohbet ettik, Türk olduğumu öğrenince daha fazla ilgi gösterdiler ve eğer istersek akşam gelip oradan internete bağlanabileceğimizi söylediler. Guest House’ a döndüğümüzde öğrendik ki Sloven arkadaşlar da sormuş ve onlara “İnternet bağlantısı yok” denilmiş. Unutmayın, güler yüzlü ve Türk olmak Endonezya’ da birçok kapıyı açıyor. Akşam bize wi fi kodunu verdiler ama ben netbook ile bağlanamadım, hız çok düşüktü. Tomas da telefonla ve tabletle denedi, sayfalar çok yavaş yüklendiği için onlar da bir işe yaramadı, böylece internette bilgi bulma umudumuz kalmadı. Arkadaşlardaki rehber kitaplarda da feribot seferleri ile ilgili bilgi yoktu, bu durum bize ileride pahalıya patlayacaktı. Sloven arkadaşların durumu daha da vahimdi, onlar Tarakan’ dan ya da yakındaki başka bir şehirden Jakarta’ ya uçak bileti bulmak zorundaydılar, çünkü dönüşleri Jakarta üzerinden olacaktı. Yakında İstanbul’ a da geleceklermiş, benden kalacak yer ve gezilecek yerlerle ilgili yardım istediler, ben de internete bağlanabildiğimde, kendilerine birçok link göndereceğime söz verdim. Kayak için Slovenya’ya gidersem de onlar yardımcı olacaklar. Uzun seyahatlerin güzelliklerinden birisi de bu, birçok arkadaş ediniyorsunuz.
13.07.2013 Maratua 6. Gün: Konuştuğumuz özel tekne sahipleri Maratua’ dan Tarakan’a 5.000.000 Rp. istediler, bu yaklaşık 1.000 TL ve bu mesafe için fahiş fiyat, çünkü burada benzin ucuz. Sonuçta Pazar günü yani yarın Derawan’ a, dönmeye karar verdik, orada Tarakan’a giden büyük tekne bakacağız, bulamazsak bir gece kalıp Tanjung Batu üzerinden geldiğimiz yolla Tarakan’ a döneceğiz. Derawan için 1.000.000 Rp. ye anlaştık kişi baş yaklaşık 30 TL.
Ertesi gün Derawan’a dönüp o geceyi orada geçirdik. İngiliz aile fikir değiştirip birkaç gün orada kalmaya karar vermiş, çünkü biz yokken adada etraflı bir temizlik yapılmış ve bütün sahiller tertemizdi, muhtemelen önemli bir şahsiyet tatil için oraya geldi ya da gelecek. Tarakan’ a giden herhangi bir tekne yokmuş o yüzden ertesi sabah İngiliz aile ile vedalaşıp saat sekizde hareket eden tekne ile Tanjung Batu’ya gittik. Sahilde Berau’ ya kadar 70.000, oradan Tanjung Selor’ a kadar 80.000 Rp. ye anlaşıp yola çıktık. Öğleden sonra saat iki de TG Selor’ a vardık, Tarakan’a giden son hızlı tekne saat 16.20 de idi ve onunla 1,15 saat sonra Tarakan’da idik.
Tarakan’ dan Sulawesi adasına giden feribot hakkında bilgi almak için sayısını hatırlamadığım kadar insanla konuştum, Tomas internette araştırma yapıp bir acente buldu ve ona telefon edildi. Oradan gelen bilgiye göre her Çarşamba feribot varmış ama ertesi gün ki feribotta yer kalmamış. Sonraki feribot ayın 24 ünde imiş, kimsede doğru düzgün bilgi yoktu, söylenilenlerin çoğu yanlıştı. Son çare olarak feribotun kalktığı limana gittik, orası da kapı duvardı, bir umut girişteki polis ofisine sordum ve orada acı gerçeği öğrendik. Polis bize aylık tarifeyi gösterdi, orada Manado’ ya değil kuzey batıdaki Palu şehrine ayın 10 unda ve 24 ünde sefer olduğu görülüyordu. Bunun anlamı feribotla ucuza gitmek istiyorsak 7 gün beklememiz gerekiyordu. Yanlış zamanda gelmiştik, çaresiz uçakla gidecektik, biraz araştırınca sadece Balik Papan aktarmalı uçuş olduğunu öğrendik. Feribot seferleri ile ilgili bilgiye daha önce ulaşabilseydik boşuna ters istikamete 10 saat eziyetli bir yolculuk yapmazdık ve Berau’ dan uçakla giderdik.
Sonuçta kişi başına 1.300.000 Rp. (250 TL) ödeyip uçak bileti aldık, oysa feribotta en ucuz biletle, yaklaşık 160.000 Rp. ye gidecektik. Başka bir seçenek Derawan’ dan sonra karayolu ile güneye Samarinda’ ya gidip oradan feribotla Palu veya Makassar’a geçilebilir. Sulawesi ilginç şekli ve arazi yapısı ile ulaşımın zor olduğu ve uzun sürdüğü bir ada, umarım orada da uçakla yolculuk yapmak zorunda kalmam.

Manado 17.07.2013
Uçak bir saat geç kalktı dolayıyla Manado’ ya ancak gece yarısı ulaşabildik. Havaalanı taksicilerle doluydu, pazarlık yapıp şehre kadar 70.000 Rp. ye anlaştık. Elimizde birkaç otel adı vardı, arkadaş en ucuz olana gitmek istedi Rex Otel. Ucuz odanın geceliği 115.000 Rp. banyo tuvalet dışarıda ve yataklar kötü görünüyordu, ben biraz ısrar edince 137.000 Rp. ye daha iyi olan adada kaldık. Çok ucuza gelmedi ama gecenin o saatinde otel arayacak halimiz yoktu. O civarda birçok otel var, vakitli gelirseniz aynı fiyata belki daha iyi bir yer bulabilirsiniz.
Eresi gün sabah limana gittik, teknelerin olduğu yer tam bir sefalet tablosu idi, o yüzden bizdeki durumun tersine varlıklılar uzakdoğuda sahillerden uzak duruyorlar.
Dün gece Tomas’ ın kulağında da hafiften iltihap ağrıları başlamış o yüzden epey arayıp bir eczane bulduk. Ben de ilaç poşetini bir önceki otelde unutmuştum, yeniden malzeme aldım. Burada Maske palet almak istiyordum ama fazla vaktimiz kalmamıştı.

18.07.2013 Bunaken Adası
Öğleden sonra büyük ucuz teknelerden birisi ile kişi başı 50.000 Rp. ödeyip adaya gittik, ada çevresinde deniz yer yer temizdi. Ben her tarafını görmedim ama bazı sahillerinde çok çöp olduğu söylendi, sahillerin bir kısmı da mangrov ağaçları tarafından işgal edildiğinden deniz pek güzel değildi. Teknenin yanaştığı yerde müşteri bekleyenler bize iki yer gösterdi, bir tanesi yeni yapılmış bir “Homestay” yani ailenin kaldığı yerde kiralanan odalar. Bunun fiyatı 3 öğün yemek dâhil 135.000 Rp. idi. (25 TL)Diğeri aynı zamanda dalış kulübüydü, onun günlüğü de üç öğün yemek dâhil kişi başına 200.000 Rp. (37,5 TL.) Ben ikisini de beğenmedim ve araştırmaya devam ettik. İnternette gördüğüm ve beğendiğim “Panorama Otel”i görmek istiyordum, o sırada genç bir motorcu bize aynı oteli söyleyip götürmeyi teklif etti. Tomas’ ı motorcu ile gönderdim, beğenmiş ve beni alması için başka bir motorcu göndermiş. Üç öğün yemek dâhil tek kişilik özel odalarda kişi başı 150.000 Rp. (28 TL.) Otel, yeşillikler içinde, denizden yüksek bir yerde idi ve harika manzarası vardı. Bu defa dört ayak üzerine düştük ve beklentimin de ötesinde bir yer bulduk. Çok güzel bir yer bulmuştuk ama hava konusunda o kadar şanslı değildik, ilk gece başlayan şiddetli yağış ertesi gün ara verdi ama gece ve sonraki iki gün fırtına ile birlikte devam etti. Orada dört gece kaldık, ben yalnız bir gün yüzebildim, şnorkel turuna katılmak için hava hiç uygun olmadı. Otelin önündeki kumsaldan denize girmek mümkündü ama mercanların olduğu yere ulaşmak için açığa gitmek gerekiyordu, orada da tekne trafiği vardı. Kıyıda deniz biraz benzin kokuyordu, pek güzel değildi, buradaki deniz olayını sevemedim.
Bunaken adası diğerlerine göre daha büyük ve çok daha temiz bir ada, dalış noktaları dalış sitelerinde yüksek reyting alan bir yer, hava iyi olsaydı ben de dalış yapmayı düşünüyordum ama şartlar müsait olmadı. Orada dalış yapanları dinlediğimde kimsenin memnun olmadığını gördüm, Tomas’ ın anlattığına göre görebildikleri tek şey Deniz Atı ve benzeri küçük canlılarmış. Ulaşımı bu kadar zahmetli ve bir o kadar da ünlü bir yerden insan daha fazlasını bekler elbette. Tek dalış ücreti donanım ile birlikte 32 USD civarında. Adada dört gece kaldıktan sonra ayın yirmi ikisinde tekne ile Manado’ ya döndük.

Gorontalo’ ya yolculuk: Edindiğimiz bilgilere göre Manado’ dan Gorontalo’ ya gece otobüs varmış. Otogara gitmek için taksiye binmenize gerek yok “Jumbo Süper Market” i sorun, orada otobüs garajına giden minibüsleri sorarsanız size gösterirler. 3.000 Rp. Otogarda bizim için yine kötü bir sürpriz vardı, gece otobüs yokmuş, yalnız ertesi gün sabah bir otobüs varmış. Etrafı araştırırken van tipi bir araç sahibi bize harekete hazır olduğunu söyledi; dört kişilik bir Fransız aile vardı araçta, onlar da araştırmış ve gece orada kalmamak için o araçla gitmeye karar vermişler. Biz de o gece orada kalmamak için kişi başı 150.000 Rp. ödeyip araca yerleştik. Yol ilk başlarda çok virajlı idi, daha sonra biraz düzeldi. Araç şoförü genç olmamasına rağmen aracı rallideymiş gibi kullanıyordu; yolculuk sekiz saat sürdü, açık camlardan gelen kuvvetli rüzgârdan ve zıplamaktan kafam sepet gibi olmuştu.
Yol boyunca kasabalardan ve köylerden geçtik, köy evleri çok güzeldi, bahçelerinde sebze ve çiçekler ekilmişti. Dar ve uzun bir yarım ada üzerinde yol aldığımızdan yol sık sık deniz kenarına iniyordu ve güzel sahiller görüyorduk. Geçtiğimiz yerleşim yerlerinde herkes ilgi gösteriyordu.
Gorontalo’ ya vardığımızda hava kararmıştı. Aracımız Fransız ailenin rezervasyon yaptırdığı Mittila Otele yanaştı, gecesi 100.000 Rp. ye kahvaltı dâhil bir oda kiraladık, çok ucuzdu ama ortak banyosu bile yoktu, jakuzili odaları olan büyük bir otelde böyle bir şey beklemiyor insan. Buradan feribotla şehrin güneyindeki Ulusal Deniz Parkı olan Togian Adaları’ na gideceğiz. Sulawesi Adası Kalimantan adasına göre ucuz ve ulaşım daha kolay, ancak adanın boyutları göründüğünden daha büyük. Kara yolu ile kuzeyden güneydeki şehirlere ulaşmak mümkün.
23.07.207 Gorontalo: Bu gün sabah erken kalkmamız gerekmiyordu ama kahvaltıyı düşünerek yine de erken kalktık. İnternetten birkaç İngilizce kitap indirdim ve netbook un pilini şarj ettim, feribotta kitap okumak istiyordum, daha doğrusu okumaya çalışacağım. Daha önce KUR YAZILIM ın Türkçe – İngilizce ve İngilizce Türkçe sözlüğünü indirmiştim. İnternetteki sözlükler kadar kapsamlı olmasa da internete bağlı olmadığım zamanlarda çok yardımcı oluyor. Feribotun akşam saat 18.00 de hareket edeceğini öğrendik, saat 12.00 de otelden çıkış yapıp lobide beklemeye başladık, aklıma saç traşı olmak geldi, gidip bir berber buldum ve saçımı kestirip rahatladım. 20.000 Rp. Saat 14.15 de bir tuktuka binip iskeleye doğru yola çıktık. Buradaki tuktuklar diğer ülkelerdekilerden farklı, sürücü arkada yolcular önde oturuyor. Önünüzde hiçbir koruyucu yok, üzerinize bir araç gelse kalkıp kendinizi bir tarafa atmanız da mümkün değil, umarım bir daha binmem gerekmez.
Gişe saat 15.00 de açıldı, bekleyen çok yolcu yoktu, sadece turistler bir terslik olmasın diye erkenden gelmişti. Biz en ucuz yerden yani koltuklu bölümden bilet aldık 63.000 Rp. 13 saat sürecek yolculuk için iyi fiyat, daha sonra zeminde üzerinde yatmak için ince şiltelerden bir tane kiraladım 5.000 Rp.
Bekleme salonunda bir lokanta var, orada karnımı doyurdum, dışarıdaki dükkânın birinden su ve akşam yemeği için paketlenmiş, içinde pilav ve üzerinde sebzeler olan bir paket aldım.(10.000 Rp.)
Feribot bir saat gecikme ile saat 19.17 de hareket etti, güverteden sahili seyrederken çocukluğumu hatırladım. Yazları Sinop’a tatile giderdik, haftada iki gün iskeleye “Akdeniz” isimli gemi yanaşırdı, gemi ayrılırken güvertedekiler iskeledekilere el sallardı. Ben de hep kendimi bir geminin güvertesinde uzak denizlerde yol alırken hayal ederdim. İşte şimdi oradaydım, Endonezya’da Sulawesi’ nin Gorontalo şehrinden hareket eden feribotun güvertesinden şehrin ışıklarını ve tepelerin ardından bütün ihtişamı ile yükselen dolunayı seyrediyordum. Manzara belki yerliler için sıradandı ama benim için heyecan vericiydi. Bu duyguyu ilk defa Moğolistan da Orhun Anıtlarına gitmek için rehberim Tsalımın’la atlarımızı Karakorum’ dan Orhun Vadisine doğru sürdüğümüzde hissetmiştim. Başka bir hayalim daha gerçekleşmişti; siz de çocukluk hayallerinizin peşinden koşun, inanın onu yaşarken hissedeceğiniz hazza değecektir.

24.07.2013 Togian (Adaları)
Sabah saat 07.00 de feribot Wakai Adası’na yanaştı. Bu adalara yerel halk “Bin Adalar” da diyor, bu bölgede gerçektende deniz irili ufaklı adalarla dolu. Biz internetten birkaç yere bakmıştık ama yer ayırtmamıştık. Feribottan inen Avrupalılar gidecekleri yerlere göre gruplara ayrılıp teknelere doluşuyordu.
Arkadaş bizim gideceğimiz adadaki ucuz yerlerin dolu olduğunu öğrenmiş o yüzden bendeki adreslerden birisine Katupat’ a gitmeye karar verdik. Soruşturunca iki Fransız’ın da orya gideceğini öğrendik. Kişi başı 65.000 Rp. Yol hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar uzundu, tekne ile bir saatten fazla sürdü. Oraya giderken çok güzel adaların arasından geçtik, yine dört beş tane küçük adanın arasında çok güzel bir köy vardı, deniz kristal berraklığında idi ve zeminde mercanlar görünüyordu. Denizde neredeyse türkuaz renginin her tonunu görmek mümkündü. Köyde kalacak yer bulamayız diye bakmadık ama aklım orada kaldı.
Bolilanga İsland Resort çok küçük bir adada idi, beraber geldiğimiz Fransızlar orada yer ayırtmış, güzel bir yerdi ama bize orada kalmak nasip olmadı, çünkü yer yoktu. Oraya çok yakın başka bir adadaki Fadılah Cottage’ ye yanaştık, orası da dolu idi, ertesi gün yer olacakmış ama kişi başı 300.000 Rp. bize çok geldi. Bu adanın güzel bir sahili var ve on metre sonra harika mercanlar başlıyor. Son olarak bu adanın hemen karşısında yüzme mesafesindeki adaya, Katupat Köyüne gidip çantaları iskelede indirdik, yer bulamazsak da çadırda kalacaktık. Burası tipik bir köy, ada diğerlerine göre büyük, üzerinde Hindistan cevizi ve muz ağacı olan alanlar var. Köyde bir tane kalacak yer varmış ve yerin sahibi karşıdaki otelin sahibi ile kardeşmiş. Burada lüks olmadığı için üç öğün yemek dâhil odaların günlüğü 100.000 Rp. den anlaştık.
Kaldığımız yerin adı “Losmen Togean Wısata”, önü iskele ve deniz harika görünüyordu, adeta bir deniz akvaryumu gibiydi, oturup sıkılmadan saatlerce seyredebilirdiniz. Hemen yandaki iskelede de köyün çocukları zargana tutuyordu, o anda diğer yerlerin dolu olmasının aslında bizim için büyük bir şans olduğunu düşündüm. Bu guest house un diğer bir iyi tarafı karşıdaki adaya gidip rahatsız edilmeden dolaşabilecek olmamız. Feribot yolculuğu biraz yorucu geçmişti o yüzden öğleden sonra biraz uyudum. Çok geçmeden bir koşturma sesi ile uyandım, bir turist grubu gelmişti. Bunlar aslında karşı adadaki otelde yer ayırtmışlar ama geldiklerinde yer olmadığını öğrenmişler, çaresiz bir gece bizim kaldığımız guest house de kaldılar. Burada elektrik sadece akşamları jeneratörle sağlanıyor, telefon sinyali sıfır ve tabi internet de yok.
Ertesi gün sabah maske ve paletle köyün önünde dolaştım, her tarafta mercanlar ve rengârenk balıklar vardı, bir tane de baraküda gördüm. Öğleden sonra tekne ile karşıdaki adaya geçtik, orasının sahilinde de güzel mercanlar vardı.
Akşam fırtına çıktı, şiddetli yağış vardı ama biz ertesi gün için tekne ile şnorkel turu planladık. Öğle yemeği dâhil tekne kirası 500.000 Rp. Biz yedi kişi bu tutarı bölüştük.
26.07.2013 Katupat: Sabah saat dokuzda otelin teknesi gelip bizi aldı, kaldığımız yerden 30.000 Rp. ye maske, palet ve şnorkel kiraladım, iyi değillerdi ama iş gördüler. İlk durağımız bir resif idi, resif aslında yakına gelene kadar fark edilmiyor, çünkü en sığ yeri bile su altında, yerel halkın buraya verdiği isim “Hotel Kalifornia” .
Maskeyi takıp suya atladığımda gözlerime inanamadım, deniz son derece berraktı ve resifin her tarafı inanılmaz güzellikte mercanlarla kaplı idi. Daha önce birçok mercan resifi görmüştüm ama ilk defa böylesine berrak suda göz alıcı renklerde ve sayısız formda mercan görüyordum. Tekneler mercanlara yanaşmadığı için neredeyse el değmemiş gibi görünüyordu.
Herkes sığlıkla dolaşıp fotoğraf çekerken ben resifin etrafını dolaşıp diğer tarafa geçtim, orada dibi görünmeyen çok dik bir duvar vardı. Derin sularda daha farklı ve büyük balıklar vardı, belki köpek balığı da görürüm diye derin bölgenin sınırında yüzdüm ama nasip değilmiş. Burası aslında adı pek bilinmeyen bir yer olmasına rağmen su altındaki manzara gerçekten harika görünüyordu. İlk defa bir su altı kameram olmadığı için hayıflandım. İkinci durağımız ıssız bir sahildi, yine hemen sahilin önünden mercanlar başlıyordu, kumsalın gerisinde ise bütün ada yağmur ormanı ile kaplı idi. Öğle yemeğini burada yedikten sonra yakındaki başka bir adaya geçtik, bu adanın özelliği, ortasında küçük bir göl olması ve içinde buraya özgü denizanaları olmasıydı. Tekne ile dönerken yüzeyde çıkıntısı olmayan başka resifler de gördük, başka adaların yakınından geçtik. Bu gün bir defa daha Endonezya beni kendisine hayran bıraktı. Diğer ülkeleri bir defa gezmek benim için yeterli, belki Tayland’ın güneyine bu defa göremediğim Deniz Parkı olan adaları görmek için bir defa daha gidebilirim ama Endonezya’da bir süre yaşamak isterim, oturma izni almanın mümkün olup olmadığını araştıracağım.
Köy çok temiz ve çok güzel, köyde kaldığım için çok memnunum, burada yerel halkla her zaman iç içeyiz, diğer adalardaki otellerde ise sadece Avrupalı turistler var. Kaldığımız yerin sahibi yerel sivil toplum kuruluşları ile adaların temizliği için bir proje üzerinde çalışıyor. İlk hedefleri adalarını plastikten arındırmak, çünkü her zaman göz önündeler; şimdilik bu kadarı da yeterli. Guest House sahibi Sayfun’ un oğlu bizi karanfil ağaçlarının olduğu tepenin üzerindeki bahçelerine götürdü. Köyün sokakları brandalar üzerine serilmiş karanfil tohumları ile doluydu ve Tomas karanfil ağacının nasıl bir şey olduğunu merak ediyordu, ben de daha önce görmemiştim. Tepede karanfilden başka papaya ve çok sayıda Hindistan cevizi ağacı vardı. Oradaki diğer çocuklar ağaca tırmanıp Hindistan cevizi topladılar ve bize ikram ettiler, önce sularını içtik sonra da içlerini yedik. Burada Hindistan cevizinin içindeki etli kısmı kurutup satıyorlar. İçteki sert kabuğu varillerin içinde kömür haline getiriyorlar ve mangalda kullanıyorlar, bazı yerlerde bu kabuktan hediyelik eşyalar yapılıyor. Dış kabuk ateşi tutuşturmak için kullanılıyor, başka ülkelerde bu kabuk içinde orkide yetiştiriliyor. Ağacın gövdesini iskelelerde ve evlerde direk olarak kullanıyorlar, Hindistan cevizi bu köylerin ayakta kalmasına büyük katkı sağlıyor.
30.07.2013 Katupat: Önceki gün kaldığımız yere iki İspanyol geldi, Sergio ve Rosa, Tomas bu işe çok sevindi çünkü onlarla İspanyolca konuşabiliyordu. Dün öğleden sonra birlikte balık avına gittik, bizi götüren yaşlı adam oltaları ve yemleri hazırlamış.(Tekne kirası 200.000 Rp.) Mercana benzer bir balık tutuyorduk, tam balığın çifter çifter gelmeye başladığı saatte hava bozdu, benim için sorun değildi ama arkadaşlar dönmek istedi, iki kilodan fazla yakalamışız. Akşam Sayfun balıkları temizleyip mangalı yaktı, ben tavada pişirme taraftarıydım ama diğerleri de mangalı tercih etti. Tahmin ettiğim gibi ateşin üzerine bir damla bile yağ düşmedi, su sıcaklığının 25,26 derecenin altına düşmediği bir denizin balığının nasıl olacağını tahmin etmek zor değil. Bu bölgede görünüş olarak Çingene Palamudu’ na çok benzeyen bir balık tutup satıyorlar, akşam ve öğle yemeklerinde biz de onları yiyoruz. Aslında burada çok sayıda yenilen balık çeşidi var ama onlar için değişik takımlar lazım. Kısmet olursa bir dahaki sefere bütün balık takımını getireceğim.
Bu gün Tomas buradan ne zaman ayrılmak istediğimi sordu, ben de “Yarın ayrılabiliriz, burayı çok sevdim ama bir hafta yeterli” dedim. O, üzerinde köy olan başka bir adaya gidip orada da birkaç gün kalmak istediğini söyledi, böylece yarın buradan ayrılmaya karar verdik. Ancak öğleden sonra pansiyona gelen iki Fransız ile plan yine değişti, bir gün sonra hep beraber Malengi’ ye gitmek üzere sözleştik.
Katupat’ ı çok sevdim ve burada kalmaktan çok keyif aldım, bu taraflara yolu düşenlere ya da birkaç hafta kafa dinlemek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim.

01.08.2013 Malengi

Bu gün seyahatimin 150. günü, Endonezya’ ya geleli tam bir ay oluyor. Parmaklarım eski haline dönmüş olsaydı yağmurlar başlayana kadar burada kalmak isterdim, o kadar sevdim Togian Adaları’ nı. İki İspanyol, iki Fransız, bir Şilili ile birlikte Sayfun’ un teknelerinden birisi ile Katupat’tan ayrıldık, ilk durağımız Hotel Kalifornia resifiydi, daha önce orada bulunmuştum ama ikinci defa görmeye değer bir yerdi. Yolda arkadan saldıkları oltaya bir balık takıldı, üç kilo civarındaydı, sinarite çok benziyordu, yerliler bu balığa “Blue Fish” diyor. İkinci durağımız başka bir resif idi, burada resifin bir tarafı tamamen ölü mercanlarla kaplıydı, kıyıdan 3-4 mil açıktaydık ve su yüzeyinde yalnız on metrekarelik bir alan vardı.
Oradan Malengi Köyünün bir mahallesinin yer aldığı kayalık adanın etrafından dolaşarak kalacağımız yere yanaştık, adı Lestara Cottge. Asıl Malengi Köyü buraya tekne ile yarım saatlik mesafede. Köyün bu parçası kayalardan oluşan bir adanın eteğine ve deniz üzerine kurulmuş, kara ile bağlantısı yaklaşık 500 metre uzunluğundaki bir tahta köprü ile sağlanıyor. Köprü suyun sığ olduğu bir bölgeden geçiyor, her iki tarafı da mercanlarla kaplı, deniz türkuaz renginde.
Bungalovlarda iki gün boş yer olmayacakmış, odalarda kişi başı 150.000 Rp. ye kalınıyor, üç öğün yemek dâhil. Biz dinlenme salonuna çarşaflarla oluşturulacak bölmede, yer yataklarında uyumayı kabul ettik, kişi başı 100.000 Rp. artı üç öğün yemek. Burada da ana yemek tuzsuz yağsız pirinç ve balık. Bungalovlar köyün karşısındaki adada ve önünde güzel bir kumsal var, kumsaldan sonra deniz türkuaz renginde bir akvaryum adeta, üzerindeki dinlenme yerinden baktığınızda suda çeşit çeşit balık sürülerini görebilirsiniz, karşıda köy ve tahta iskele, onların da gerisinde başka adalar var. Manzara gerçekten olağanüstü güzellikte ve Endonezya’da böyle sayısız yer var.
Malengi’ deki ikinci günümüzde kano ile köye gidip dolaştık, deniz üzerine kurulu evlerin altı mercanlarla kaplıydı ve deniz çok berraktı. Plastik kirliliğinden bu köy de nasibini almış, yine de temiz sayılır. Akşamüzeri ormanda bir rehberle yürüyüşe çıktık, ada tipik yağmur ormanı, dev ağaçlarla kaplı, bazılarının çapı bir buçuk metreyi buluyor, köylüler bu ağaçların gövdelerini oyarak tek parça, on metreden uzun tekneler yapıyorlar.
Bazı yerlerde ağaçları kesip mısır dikmişler ama bellikli mısır bu bölgeye göre değil. Denizin bütün güzelliğine rağmen bu bölgelerde yaşayan insanlar için beslenme sorunu var, çünkü ekilebilecek arazi yok ve hayvancılık zor, zaten yerli halk hayvancılığı ve süt ürünlerini bilmiyor. Bu bölgede yediğimiz başlıca yemek malzemesi haşlanmış pirinç, balık, tavuk eti, sebze olarak da lahana ve havuçtan ibaretti; meyve ise arkadaşımın artık görmek bile istemediği papaya idi.

03.08.2013 Malengi: Dün gece başlayan şiddetli yağış sabaha kadar devam etti, çatıya vuran yağmur damlalarının sesinden bir süre uyuyamadım. Sabah erken saatte İspanyol ve Fransız arkadaşlar adadan ayrıldı, başka bir şehre gidip oradan da Gorontalo’ ya geçecekler. Biz de yarın sabah saat 06. 00 da feribota binip Katupat ve Wakai üzerinden güneydeki Ampana şehrine gideceğiz, oradan sonrası meçhul, henüz karar vermedik.
Tomas kulağı tamamen iyileşmediği için denize girmek istemedi, su altı kamerasını ve maskesini bana verdi sağ olsun. Kumsalda yüzünüz denize dönük iken sağ tarafta kumsalın bittiği yerde mercanlar başlıyor, deniz dibi kum ve su türkuaz renginde olduğundan mercanlar daha da güzel görünüyordu. Palet ve dalış şamandırası olmadığı için açıktakilere gidemedim ama yakındakiler de çok güzeldi, iki saat kadar dolaşıp fotoğraf çektim. Aslında burada iki gün daha kalmak isterdim ama arkadaşın programına müdahale etmek istemedim. Uzun seyahatlerde iki kişi dolaşıyorsanız programı diğerinin görüşünü alarak bir kişi yapmalı ve diğeri buna uymalı, kendi fikrini dayatmamalı, ancak bu şekilde birliktelik devam edebilir. Tomas’ la seyahat ettiğimiz iki ay boyunca benim ana plan dışına çıkmadık o yüzden onun yaptığı plana hiç müdahale etmedim, böylece aramızda hiçbir anlaşmazlık çıkmadı. Çinli arkadaşla da yollarımız ayrılana kadar çok uyumlu bir seyahat gerçekleştirdik. O Laos’ tan Bangkok’ a dönmek istediğinde ben ana plana sadık kalıp Kamboçya’ ya gitmek için ondan ayrıldım. Bu işler böyle, iki taraf da benim dediğim olacak derse hiçbir şey olmaz ve ayrılmak zorunda kalırsınız.

Sabah saat 04.30 da kalktık ve hazırlandık, basit bir kahvaltıdan sonra saat 05.00 de 13 kişi iki tekne ile Malengi Köyü’ne gittik. Feribot büyüktü ama Ramazan ve Wakai’ deki Pazar nedeni ile yerlilerle hınca hınç doluydu. Pruva güvertesinde güçlükle oturacak bir yer bulduk. Feribot saat 06.00 da hareket etti, daha sonra adalar arasından geçerek Katupat ve Wakai’ye yanaştı. Wakai’ de Pazar nedeniyle müthiş kalabalık vardı, ben de biraz dolaşıp meyve aldım, uzun zamandır papaya ve Hindistan cevizi dışında meyve yememiştim. Papaya ilk koparıldığında aslında tadıyla ve görünüşüyle bal kabağına benziyor, bekledikçe yumuşuyor. Kaldığımız yerlerde üç öğün yemek yanında papaya veriyorlardı, çok hoşlanmasam da beslenmek için tamamını yiyordum.
Feribotta atmış yaşlarında Hollandalı bir çiftle tanıştım, güler yüzlü ve konuşkan insanlardı, Türkiye’ye ilk defa 1984 yılında Ölü Deniz’ e gelmişler, tesadüfen ben de ilk güney yolculuğumu aynı yıl aynı yere yapmıştım, Kıdrak Orman Kampında çadırda kalmıştık. Hollandalılar Türkiye’yi o kadar sevmişler ki çocukları olunca adını Türkçe “Deniz” koymuşlar. Ege ve Akdeniz Bölgesinde gitmedikleri yer yoktu, Kapadokya, Pamukkale vs. her yeri biliyorlardı.

04.08.2013 Ampana
Feribot saat 17.30 civarında kıyıya yanaştı, iskelede bir Bayan “Turizm Danışma Ofisinden” geldiğini söyleyerek batılı turistleri yakındaki ofise gelmelerini teklif etti. Ofis resmi büro gibi görünüyordu ama aslında değildi, kadın bir acente idi ve civar illere otobüs, minibüs bileti satıyordu. Biz de Tentena’ ya gidecektik, oraya doğrudan minibüs yokmuş, Poso’ ya kişi başı 65.000 Rp. ye bilet aldık. Gelmeden önce diğer turistlerle görüşmüştük ve Oassis Oteli tavsiye etmişlerdi. Gideceğiniz istikametten gelen turistler en iyi ve güncel bilgi kaynağıdır, o yüzden kaldığınız yerlerde mutlaka diğerleri ile konuşup bilgi alın, ihtiyacı olanlara bilgi verin. Biz de yürüyüş mesafesindeki bu otele gittik, hava çok nemli idi ve oda sivrisinek doluydu. Lafuma’ nın sivrisinek yaklaştırmadığı iddia edilen uzun kollu gömleğini ve pantolonunu giydim, ayaklarıma da sprey sıktım, yorgun olduğum için uyumak zor olmadı. Sabah kontrol ettiğimde hem gömleğin hem de pantolonun altında birçok sivrisinek sokmuş ve kabarmış yer vardı. Bu gömleği ve pantolonu bir defa elde yıkamıştım. Alırken 20 yıkamaya kadar koruyucu özelliğini muhafaza ettiği söylenmişti. Ben bu gömlek ve pantolonu özellikle yağmur ormanlarında sıtma taşıyan sivrisineklerden korunmak için almıştım, maalesef söylenildiği gibi koruyucu değiller. İyi değiller demiyorum; pantolon olarak çok memnunum ama en azından Kalimantan’ ın sivrisineklerine karşı etkili olmadıklarını söylüyorum. Aynı amaçla aldığım Türkiye’ de üretilen “Defans” marka sivrisinek spreyinin üçüncü kutusunu kullanıyorum, çoğunlukla iş görüyor ama akşam sıktığınız sprey sabaha doğru etkisini kaybediyor. Maratua Adasında bolca kullanmama rağmen daha ilk anda bile oradaki sivrisineklere karşı hiç etkili olmadı, oradaki sivriler ufak tefekti ama kâbus gibiydi, yine de bölgede satılanlardan daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
Sabah saat 09.30 da minibüs otele geldi ve oradan bindik, yolun ilk bölümü deniz kıyısından gidiyordu, yine binlerce viraj döndük, birbirinden güzel koylar ve resifler gördük. Birçok güzel köyden geçip Poso’ nun otobüs terminalinde indik, buradaki terminallerin farklı olduğunu unutmayın ve gerçek bir terminal beklemeyin. Oradaki yazıhane sahibi üçkâğıtçının biriydi, bize önce Palu’dan birçok otobüs gelecek dedi, sonra döküntü bir yerel minibüse bindirmeye çalıştı ama kabul etmedik. Ramazan nedeni ile açık lokanta bulamayacağımızı, onun dükkânında nudıl yiyebileceğimizi söyledi, kasaba 4 km uzaktaydı. Ben içgüdülerime güvenip ana yolun kenarına kadar yürüdüm, orada küçük bir barakada muz yaprağına sarılı olarak satılan pilav, makarna yumurta karışımı bir yiyecek buldum. Otogara döndüğümüzde ofisin önüne eski bir Toyota jip yanaştı, yazıhaneci bununla gitmemizi istedi, arabayı da şoförü de gözüm tutmuştu fiyatı kişi başı 50.000 Rp. idi, kabul ettik. Tomas yazıhanecinin adama bizim için toplam 50.000 Rp. ödediğini görmüş ve buna çok sinirlendi, birçok yerde olduğu gibi burada da yolunuyoruz ama ben artık bunlara aldırmıyorum, fiyat benim için uygun ise dert etmiyorum. Bu coğrafyada fazla da seçme şansınız yok, hakkınızı arayın, pazarlık yapın sonuç ne olursa olsun mutlu olun.

05.08.2013 Tentena
Şoför tahmin ettiğim gibi çok düzgün kullanıyordu, yine köylerden ve çok temiz görünen nehirlerden geçtik, buradaki köyler gerçekten sevimli, Sibirya’dakiler gibi fantastik görünmeseler de insan böyle yerlerde kendisini iyi hissediyor. Bunda insanların sevimli ve güler yüzlü davranışları da etkili tabii ki.
Tentena’ da Viktoria Otel in önünde indik, otelin girişini görünce ben başka bir tane olmalı diye ısrar ettim ama yokmuş Lonely Planet’ te yer alan otel burası imiş.
Burada en fazla iki gece kalacağımız için dert değildi, oda ücreti kahvaltı dâhil 150.000 Rp. Odaların olduğu bölüm daha iyi idi, çarşaflar temizdi, odalarda priz yoktu, şarj için lokanta bölümündeki prizleri kullanmamız gerekiyordu. Hava sıcak olmadığı için klimaya ihtiyaç yoktu. (Daha sonra gezerken bu otelin göl tarafında yüz metre kadar ilerisinde başka bir otel gördüm, en ucuz odası 100.000 Rp. kahvaltı dâhil, yerleşmeden önce orasını da görmenizde fayda var.) Kasaba rehber kitaplarda pek methedilmiş, konuştuğumuz diğer turistlerde çok beğendiklerini söylediler ama aslında ortada bir göl ve şelaleden başka bir şey yoktu. Tomas’ da ben de çok sayıda şelale gördüğümüz için şelaleye gitmekle ilgilenmedik.
Kasaba, göl ve gölün sularını boşalttığı büyük bir nehrin kenarına kurulmuş; iki tarafı da üzerleri çam ve bambu ormanları ile kaplı tepelerle çevrili.
Gölün ve nehrin suyu çok berraktı; burada da su üzerinde evler sıralanmış, her evin önünde, nehrin içinde tahta perde ile çevrilmiş içinde balık besledikleri küçük bir avlu var, kümeste tavuk yerine avluda balık.
Göl kenarındaki yol orman içine doğru yükseliyor, oradan bakınca kasabanın ne kadar dağınık bir yerleşimi olduğu görülüyor, bu durum burada yaşayanlar için sorun değil, çünkü yediden yetmişe kadın erkek herkes her yere motorla gidiyor. Nehir kenarında küçük barakalarda lokantalar ve güzel kekler satılan dükkânlar var.
Biz kasabadan çok bir sonraki durağımız olan Toraja Bölgesine, Rantepao’ ya nasıl gideceğimizle ilgileniyorduk. Çünkü bu kasaba ana yolun dışında idi ve oraya giden otobüs yoktu.

Yerel otobüsler Palopo’ ya kadar gidiyor, otobüs sabah saat 10.00 da hareket ediyor ve akşam 09.30 da orada olacağı söyleniyor, bilet ücreti aldığınız yere göre değişiyor. 110.000 – 125.000 Rp. Bu süreye bir ya da iki saat gecikme eklemelisiniz, çünkü otobüsler çok eski ve sık sık arıza yapıyormuş. Oradan geceleyin başka araç bulup yola devam etmek çok zor olacağı için gecelemek gerekecekti. Bizden başka iki Fransız vardı, onlarla beraber Rantepao’ dan yolcu getirmiş sürücüleri araştırdık ve sonunda 1.000.000 RP ye bir tane bulduk. Bize sabah bir İsviçreli bayan katıldı ve kişi başı 200.000 RP ye sabah saat 07.00 da Rantepao’ ya doğru yola çıktık. Şansımıza sürücü de aracı da çok iyi idi. Yol önce dağlara doğru tırmandı, ormanlar tipik yağmur ormanı idi, yer yer çam ormanları vardı. Manzara her zamanki gibi çok güzeldi, insan etrafı seyretmekten vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor. Yol bazı yerlerde çok kötü durumda idi, aracımız jip benzeri bir Toyota idi ve çamurlu heyelan bölgelerinde hiç takılmadan ilerledik. Bir süre sonra dağlık alanı geçip vadiye indik, düzlük alanların büyük kısmına pirinç ekilmişti, kısmen de olsa palmiye ve Hindistan cevizi dikili alanlar vardı. Çok iyi gelişmiş mısır tarlaları ve meyve bahçeleri gördüm, bu bölge gerçekten çalışkan insanların yaşadığı zengin bir yerdi. Yolları düzgün, evleri bakımlı, Palopo’ da endüstri yok ama tarım olabilecek en yüksek seviyelerde. Bu gün bayramın birinci günü ve bu şehirde Müslümanlar çoğunlukta olduğundan şehirde çılgın bir motosiklet trafiği vardı, muhtemelen herkes birilerini ziyarete gidiyordu. Yol kilometrelerce iki taraftaki büyük ağaçların dalları altında devam etti, ana yoldan ovanın diğer yerleşim yerlerine uzanan dar ama zemini asfalt yollar görünüyordu. Böyle yerlerde fotoğraf yerine video çekimi çok daha iyi ama ben en arka koltukta idim ve çekim şansım yoktu. Haritaya bakarsanız şehir deniz kenarında görünüyor, şehrin kuzey-kuzey doğusunda denize dökülen on kadar nehir tarafından oluşturulmuş delta bölgesi var; burada önemli miktarda pirinç üretimi yapılıyor. Nehirlerin çoğu kuzey batıdaki 2 950 metre yüksekliğindeki Kambuna Dağı ve eteklerinden doğuyor; yol, yarısının üzerinden geçiyor ve çoğu berrak suları olan büyük nehirler. Dağ ve çevresi görmeye değer güzellikte olmalı, belki bir dahaki sefere yolum o tarafa da düşer.
Şehrin çıkışında tekrar dağa tırmanmaya başladık, orman içinde birçok değişik ağaç çeşidi vardı, manzara yine harikaydı. Gideceğimiz şehrin yüksek bir yerleşim yeri olduğunu biliyordum, yolun bundan sonrası devamlı tırmanış olacaktı. Daha yükseklerde dağların tepeleri ve vadiler bulutlarla örtülü idi. Biraz aşağılarda, seyrelmiş bulut kümeleri dev orman ağaçlarına asılı gibi duruyordu ve fantastik manzaralar oluşturuyordu. Togian Adaları’nın muhteşem deniz manzaralarından sonra Sulawesi’ nin merkezinde nefes kesici manzaraları olan dağ yollarında ilerliyordum. Bunları yazarken bile benliğimi o anlarda duyduğum heyecan kaplıyor; burada olduğum için gerçekten çok mutluyum.

08.08.2013 Rantepao – Tana Toraja (Toraja Bölgesi)
İlk yerleşim yerleri göründüğünde evlerin mimarisi ile bu bölgenin diğer yerlerden farklı olduğu hemen anlaşılıyordu. Yol kenarında gördüğüm, yüksek, yuvarlak direkler üzerine yapılmış ve üzerleri renkli desenlerle bezeli, ahşap oymalı serenler göz alıcı idi. Bunların çatıları iki taraftan göğe doğru uzanan rampalar gibi yapılmıştı; birçok evin çatısı da aynı tarzda yapılmıştı. Bu bölge dağlık olmasına rağmen çam ve bambu ormanları içerisindeki açık alanlar teraslar halinde düzenlenmiş ve pirinç akilmiş. Orman içindeki bu kademeli tarlalar ve kenarlardaki serenler, akşamüzeri üzerlerine düşen güneş ışığı altında gerçeküstü bir manzara sergiliyordu. Köylüler çeltikleri (pirincin işlenmemiş tarladaki hali) sapları ile kesip tarla kenarlarında yığınlar yapmışlar, nerede, nasıl işlediklerini henüz bilmiyorum. Bütün evlerin bahçelerine ve yol kenarlarına sebze ekilmişti, bu bölgenin halkı kendi kendine yeten üretime sahip, ovalarda üretilen pirince muhtaç değiller. Biçilmiş tarlalarda mandalar dolaşıyordu, burada düğünlerde ve cenaze törenlerinde manda kesildiğini okumuştum bir yerlerde.
Araç şoförümüz sora sora Lonely Planet’ ten alınmış otel adresini buldu, orada yer yokmuş, hemen yakınındaki IRAMA Hotel’ e yerleştik, beraber geldiğimiz iki Fransız da yandaki odaya yerleşti. (Jl. Abd. Gani No: 16) Ucuz odalar 150.000 Rp. Pahalı olanlar 200.000 Rp. Pahalı olan da sıcak su var, her ikisinde de kahvaltı fiyata dâhil, tek kötü tarafı internet bağlantısı olmaması, diğerlerinde de olmadığını söyleyeyim.

09.08.2013 2.Gün: Uyandığımda saat 07:00 idi, yarım saat kadar yatakta keyif yaptım, gece soğuktu battaniyeye sarınmama rağmen biraz üşüdüm. Tomas da yattığımız odanın arkasındaki domuzların sesinden uyuyamamış, sabah erkenden dolaşmaya çıkmış. Kasabanın çevresindeki görmeye değer yerleri dolaşmak için bir tur ayarlamamız gerekiyordu o yüzden kahvaltıdan sonra araştırma yapmak için iş bölümü yaptık. Ben “Turist Danışma Ofisine” ve kasabadaki lüks otele gittim. Otelin tur fiyatı şöyle: Araç kirası 400.000 Rp. rehber ücreti 300.000 Rp. Oradan Turizm Danışma’ya gittim, bayram tatili nedeniyle kapalı idi, adresi: Turist İnformation Center – Jl. Ahmad Yani, No 62 A . Ana yol üzerinde hastanenin yanında.
Oradan dönerken ana cadde üzerinde özel bir tur şirketine ait başka bir “Turist İnformation” tabelası vardı. Onların fiyatları şöyle: Araç ve rehber ücreti dört kişi için günlük 800.000 Rp. Kasabanın kuzeyi ve güneyi için iki güne ihtiyaç vardı. Kişi başına günlük 200.000 Rp. 37 TL. Rakam biraz yüksekti, başka türlü gezmek için motor kiralamak ve gidilecek yerleri araştırıp bulmak gerekiyordu; akşam Fransızlarla konuşup bir karar vereceğiz.
Kasabanın ara sokaklarında iki koku hâkim, bir tanesi kurutulmuş balık, diğeri de kahve. Burada üretilen kahveler kendi usullerinde kavruluyor ve değirmende çekilerek taze olarak satılıyor. Sıcak su ile karıştırılarak hazırlanıyor, içtikten sonra fincanın dibinde telve kalıyor ama tadı Türk kahvesi gibi lezzetli değil. Biraz filtre kahveye benziyor, sanki fazla kavrulmuş gibi, yanık tadı geliyor insanın ağzına.
Kasabadaki evler genellikle tek katlı ve bahçe içinde, bazılarının bahçeleri özenle düzenlenmiş ve rengârenk çiçeklerle donatılmış. Çocukluğumda benim yaşadığım sokakta evler de çoğunlukla tek katlı ve bahçe içinde idi, insan böyle yerlerde kendisini gerçekten iyi hissediyor. O yüzden büyük şehirlerde plazalarda çalışanlar tatillerinde böyle yerlere geliyorlar ama büyük şehirlerden ve yüksek yaşam standardından da vazgeçemiyorlar.

Sulawesi, muhteşem denizi, fantastik görüntülerde karşımıza çıkan dağları, güzel köyleri ve sevimli insanları ile insanı adeta büyülüyor ve zamanın nasıl akıp gittiğini anlayamıyorsunuz. Bu gün ayın dokuzu ve altmış günlük vizemin bitmesine yirmi bir gün kaldı. Burada ve Makassar’ da geçecek günleri de hesaba katarsam benim Makassar’ da vizemi uzattırmam gerekecek. Endonezya’da Eylül ayı sonuna kadar yüksek sezon kabul ediliyor. Bunun anlamı her gün yağmur yağmayacak demektir, haftada iki, üç gün yağış normal. Ben Kalimantan ve Sulawesi’ yi kısmen gezebiliyorum, çünkü çok büyük bir coğrafya, birkaç ayda her yerini gezmek mümkün değil. Kalimantan’ da tek başına gezmek zor, o yüzden bir daha gider miyim bilmiyorum ama Sulawesi’ ye mutlaka gelmek isterim, güney doğusundaki adalar özellikle de Wakatobi bölgesi görmeye değer yerler. Doğudaki Maluku Bölgesini de bu sefer göremeyeceğim, gelecek sefer üç ayımı bu bölgelere ayıracağım.
Endonezya’ da birçok şehrin adı değiştirilmiş, o yüzden eski ve yeni haritalarda isimler değişik görünmekte, halk ikisini de biliyor. Eski feribot tarifelerinde eski şehir isimler kullanılmış, onlara bakıp yanılmayın.
10.08.2013 Cumartesi: Dün biz araştırma yaparken Fransızlar minibüs ile şehrin güneyine gidip gezmişler. Tomas bölgenin ayrıntılı bir haritasını bulmuş, Fransızlar gibi biz de haritadaki köylere minibüsle gitmeye karar verdik. İlk nokta olarak en güneydeki Makale’ yi seçtik. Ana yoldan güneye giden minibüslere el kaldırıp sorabilirsiniz, biz henüz etrafa bakıyorduk ki bir Toyota jip durdu ve sürücü “Makale?” diye sordu. Kişi başı 10.000 Rp. Ödedik. Burada birçok jip dolmuş olarak çalışıyor, hangileri dolmuş anlamak zor, en iyisi siz hepsine el kaldırınız. Makale’de indikten sonra yürüyerek Tondon, Kalembang üzerinden Sangala’ ya kadar gittik. Tepeler arasındaki tüm boş alanlar teras şeklinde düzenlenerek çeltik ekilmiş, köyler orman kenarındaki yamaçlara kurulmuş, böylece ekilebilir alanları işgal etmemişler. İklim uygun olduğundan tarlaların bir kısmında hasat yapılırken diğer kısmında henüz olgunlaşmamış yeşil çeltikler görmek mümkün. Yine bütün köylerde çatısı göğe doğru uzanan ilginç serenler var. Birçok evin çatısı da aynı tarzda yapılmış. Bu bölgenin insanı çalışkan, ekili olmayan alan göremezsiniz. Köylerde direkler üzerine yapılmış çok güzel ahşap evler vardı. Orman içinde yeşil ve sarının türlü tonlarına bezenmiş çeltik tarlaları, çalışan insanlar ve masmavi gökyüzü çok güzel bir görüntü sergiliyor









 

Ynt: Sırt Çantası İle Uzakdoğu' Da 7 Ay

Çoooooooooook uuzun ve aralıksız bir yazı. Ama okudum. Paylaştığınız içi teşekkürler. Yöre hakkında bilgi sahibi olsuk sayenizde.
 

Ynt: Sırt Çantası İle Uzakdoğu' Da 7 Ay

Selam,
Maalesef sitede sayfa tasarımı şansı yok, rahat okusunlar diye arkadaşlarım için resimli PDF dosyası hazırladım. Buraya koymak mümkün olsaydı keşke. Uzun kış gecelerinde can sıkıntısını dağıtsın, Endonezyayı gezmek isteyenlere faydalı olsun diye bu kadar ayrıntılı yazdım
 

Ynt: Sırt Çantası İle Uzakdoğu' Da 7 Ay


Ben beğendim şahsen. Gezgingen gezgine olmuş dilde gezgince.
 

Ynt: Sırt Çantası İle Uzakdoğu' Da 7 Ay

Paylaştığınız yazınız ve tecrübeleriniz için çok teşekür ederim.

Saygılarımla
 



Ynt: Sırt Çantası İle Uzakdoğu' Da 7 Ay

Öncelikle herkesin Cumhuriyet Bayramını kutlarım.

Siteye eklediğim gezi günlüklerinin yarısının eksik olduğunu yeni farkettim. Notların bukadarı bile çok uzun olduğu için uğraşıp eklemeye gerek görmedim. Yazının tamamı www.uzakdogunotlari.blogspot.com adresinde var, isteyen oradan okuyabilir. Sitede Endonezya dışında Sri Lanka, Tayland, Laos, Kamboçya ve Malezya notları da var.

Saygılar.









 

SON KONULAR - FORUM