Ynt: Mağara Fotoğrafları
Mağara Fotoğrafçılığı Üzerine;
Mağaralar kısaca, kayaç içerisinde insan girişine olanak verecek ölçüde gelişmiş, doğal boşluklar olarak tanımlanabilir. Peki bir fotoğrafçı mağaralarda ne arar? Hele hele Heliography (güneş yazısı) gibi bir atasına inat, güneşin olmadığı dipsizlerde neyin peşinde olabilir? Aslında kabul ediyorum, içinde bulunulan durum, pek de anlaşılabilir bir durum değil. Biraz da bunu anlatmak için yazıyoruz ya…
Hıncal Uluç, 2001 yılında yazdığı bir yazısında şöyle der. “Mağaraya girdiğinizde her yer karanlık; gözleriniz dışarıda olduğu için bakamaz, göremezsiniz; bakılabilse, zamanla görülebilirdi belki, göz karanlığa alışır, vakit geçtikçe onun ışığını okumayı öğrenir; mağaranın ıslak iç duvarları dışarıdan sızan en ufak ışık kırıntısını bir ayna gibi çoğaltıp çarparak yayabilir ayrıca; girildikçe açılır mağara, derinliğine, dipsizliğine doğru çekilir, çeker; her şey bir başka şeye benzetilebildiğine göre, evrene, evren boşluğuna, kara deliğin merkezindeki girdaba benzetilebilir bu titrek, hareketli, sıcak uzam…” İşte tam bu noktada fotoğrafçının mağarada ne aradığına dönebiliriz.
İnsanoğlu hep dış dünyayı algılamak, bilmediği gizemleri keşfetmek dürtüsüyle sonsuz bir merak taşır içinde. Gördüğünü bellekten gayrı kağıda dökmek ister. Bu nedenle değil midir dış dünyayı ilk kez mağaranın duvarlarına taşıması? Gördüğünü öldürerek ölümsüz kılmak, kendini ifade edebilmek… İşte fotoğrafçı da atasından aldığı bu mirası artık duvarlardan filmlere taşıyor. Kendine has ışıksızlığında sanatın, belgenin gücüyle oynuyor.
Hepimizin bildiği gibi fotoğrafın temeli ışıktır. Işıksız bir ortamda fotoğraf çekmek fotoğrafın doğasına aykırıdır. İşte bu nedenle mağara fotoğrafçılığı, kendine has özellikler taşır; yani nev’i şahsına münhasırdır.
Ayak izinden başka bir şey bırakma, fotoğraftan başka bir şey çıkarma, zamandan başka bir şey öldürme.
İster sportif, ister bilimsel, isterse turistik amaçlarla gezi/araştırma yapılsın, mağaralar milyonlarca yılda doğadan süzdükleri renkleri ve oluşumları ile insanlara sonsuz güzellikler sunarlar. Banyodan yeni çıkmış bir insanın parmaklarındaki buruşukluk hissini veren duvarları, toprak rengi, mineralleri, neredeyse doğadaki tüm renkleri içeren oluşumları, devasa sarkıt ve dikitleri ve yegane ev sahibi yarasaları ile mağaralar, bir fotoğrafçı için bulunmaz nimettirler. Mağaracılığın temel felsefesi olan sözde de belirtildiği gibi bu güzellikler mağaralardan dışarılara çıkarılmalı, dış dünyayla paylaşılmalı.
Bu güzelliklerin kendini, ancak ve ancak bir ışıkta sunabildiği ve mağaraların mutlak karanlığı düşünüldüğünde aydınlatma, hayati bir önem taşır ve tamamen doğal olmayan yöntemlerle sağlanabilir. Bu nedenle mağaralarda kullanılan aydınlatma teknikleri oldukça ilkel, zahmetli, çoğu zaman deneyseldir. Karpit lambasından, flaş ışığına, magnezyum şeritten –eğer taşınabilirse- akülü lambalara kadar geniş bir yelpaze aydınlatma için kullanılabilir.
Aydınlanma Felsefemiz
Karpit lambası, mağaracılıkta kullanılan ve içerdiği karpit taşının suyla reaksiyona girmesi sonucu ortaya çıkan asetilen gazının yanmasıyla çalışan temel aydınlatma malzemesidir. Bir hazne karpitin sağladığı ışık 8 saate kadar dayanır, 5-8 metrelik bir alanı oldukça güçlü aydınlatır. Fotoğrafçılıkta da kullanılabilen bu lamba sayesinde, fotoğraf için gerekli ışık temin edilebilir.
Flaş ışığı, diğer tüm aydınlatma tekniklerinde olduğu gibi zeminin değişken yansıtma özellikleri de dikkate alınarak doğrudan aydınlatılması düşünülen alanlara patlatılarak kullanılır. Burada değinilmesi gereken önemli nokta flaş ışığının normal çekimlerde kullanıldığı gibi makine üzerinde sabit kullanılamamasıdır. Böyle bir kullanım belirli bir alanın flaşlı çekiminden başka bir işe yaramayacağı gibi, muhtemelen başarısız bir sonuca da neden olacaktır. Bu nedenle ileride bahsedeceğimiz enstantane değerlerinde, fotoğrafçı dışındakiler tarafından belirli aralıklarla konuya doğru patlatılmalıdır. Yine dikey mağaracılıkta (iniş ve çıkışlarda) kullanılan flaşı direk makineye doğru patlatma da aydınlatılması düşünülen alanı kesintisiz görüntülemek için kullanılan diğer bir tekniktir.
Magnezyum şeritler yüzyılın başından bu yana fotoğrafçılıkta kullanılan bir diğer aydınlatma tekniklerindendir. Mağara fotoğrafçılığı için yeterli olanı 3 mm. eninde ve şerit formundaki magnezyumdur. Mg şeritler, 8-10 cm. uzunlukta kesilerek tahtadan yapılmış mandallarla tutulmalı, ucundan yakılmak suretiyle kullanılmalıdır. Mg şeridin kullanımında ortaya çıkan ışık aşırı parlak bir ışık olduğundan kaynağa bakılmamalı, objektif hiçbir zaman ışığı doğrudan görmemelidir. Bu nedenle Mg şerit kullanımında kaynağı tutan kişiler çoğunlukla kameraya sırtları dönük, aydınlatılması düşünülen alanlara doğru bir hareket içerisindedirler. Bunun tam tersi bir teknik de uygulanabileceği gibi şeritler oluşumlara zarar vermeden, objektifin doğrudan temasından gizlenerek de kullanılabilir. (gizli aydınlatma) Mg şerit, taşınması, kullanılması, doğal renklerle sağladığı uyum ve geniş plan çekimlerinde sağladığı yüksek ışık kaynağı olması nedeniyle mağara fotoğrafçılığında en çok tercih edilen tekniktir. Yine de Mg. şerit, flaşlarla birlikte kullanılmalı; aşırı gölge oluşabilecek yerlere gerekirse flaşlarla rötuş yapılmalıdır.
Tüm bu aydınlatma teknikleri dışındaki kaynaklar uygulamada pek tercih edilmemektedir. Yine de mağaranın çamuru, derinlik veya uzaklığı dikkate alınarak taşınabilecek güçlü kaynaklarla da aydınlatma sağlanabilir.
Teknik Donanım
Mağara fotoğrafçılığında kullanılması gereken makine yeraltı şartlarına uygun; sağlam, hafif ve kolay taşınabilir olmalıdır. Bu nedenle çamur, su ve neme dayanıksız dijital ve otomatik makineler tercih edilmemelidir. Yine çekilecek alanlar göz önüne alınarak yeterli sayıda objektifin yanınızda bulunması, ileride denenecek makro veya galeri çekimleri sırasında kahrolup sarkıtlara kafa atmanıza engel olacaktır. Ancak genellikle 50 veya 35 mm objektifler tercih edilmelidir. Yine bu konuda tercih edilebilecek makinelerde B ayarının yanında, kilitlenebilen bir kablo denklanşör bağlantısının bulunması da hayati önem taşımaktadır. Zira tüm bu aydınlatma teknikleri ile yapacağınız içgüdüsel B çekimlerinde süreyi; içinde bulunulan ortamı, ışığın yoğunluğu ve yeterliliğini değerlendirecek içgüdüsel bir ses belirleyecektir. Çünkü mağaralarda bilinen fotoğraf ezberleri dışına bulunulan ortam, ışığın yönü, aydınlatma yeterliliği, pozlama süresi fotoğrafın aslolan belirleyicileridir. Bunlar da tamamen tecrübe ve deneme-yanılma yolu ile kazanılabilen yetilerdir.
Mağara fotoğrafçılığında temel sorunun yetersiz aydınlatma dolayısıyla netsiz fotoğraflar olduğu düşünülürse, fotoğraf makinesi daima bir tripod üzerinde kullanılmalıdır. Yine tripod, mağara şartlarında taşınabilir, pratik bir araç olmalıdır.
Karanlık ortamlar için sıkça tercih edilen yüksek ASA’lı filmler, mağara fotoğrafçılığı için pek uygun değildir. Bu filmlerin grenli yapısı, zaten karışık olan görüntüleri büsbütün içinden çıkılmaz hale getirebilir. Ortamın renkliliği, uygun aydınlatma tekniği ile muazzam olacağından renkli ve pozitif filmler tercih edilmelidir. Bunun yanı sıra yüksek ASA’lı filmlerin genellikle iyi renk kalitesi vermediği düşünüldüğünde tercih edilecek filmler yine şaşmaz dost 100 ASA’lar olacaktır.
Tüm bu donanımı taşıyabilecek malzeme çantası da, mağarada zıplanacak ve sürünülecek klostrofobik alanlar göz önüne alınarak küçük, kolay taşınabilir ve koruyucu malzemelerle kaplı olmalıdır.
Dikkat Edilecek Hususlar
- Fotoğrafçı, galerinin durumuna deneyim ve yaratıcılığını konuşturarak, aydınlatma tekniklerinden hangisini kullanması gerektiğini saptamalı, buna uygun bir kompozisyon yaratmalıdır.
- Fotoğraf çekimi için içinde bulunulan galerinin durumuna göre bir veya daha fazla aydınlatma noktası seçilmeli ve tripod sağlam ve dengeli bir zemine yerleştirilmelidir.
- Makine, tripod üzerine yerleştirilmeli; gerekli tüm ayarlamalar ve kontroler yapılmalıdır.
- Galerinin durumuna göre konu mankenleri yerleştirilmeli, kullanılacak teknikler kontrol edilmelidir.
- Özellikle Mg. şerit kullanımlarında yoğun bir aydınlatma sağlanacağından karpit lambalarının alevleri gizlenmeli, mümkünse lambalar söndürülmelidir.
- Yine Mg. şerit kullanımlarında konu mankenleri hareketli olduklarından çekim, şerit yakıldıktan sonra kesin bir komutla başlatılmalı, istenmeyen bir harekete mahal vermemek için deklanşör kilitlenmelidir.
- Pozlama süresince konu mankenlerinin hareketsiz olmalarına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde titrek bir görüntü (nadiren güzel olsa da) elde edilecektir.
- Mg. şerit dışında flaşla çekimin yeterli olduğu alanlarda flaşların, pozlama süresince makinenin görüş alanı içinde başka ışık kaynağı olmadığından eş zamanlı patlatılmasına gerek yoktur.
- Pozlama mümkünse, Mg. şeridin sönerken mandaldan kopup yere düşmesinden önce bitirilmelidir. Aksi takdirde meydana gelen aydınlanma, doğrudan objektifle temas edecek ve istenmeyen ışımalara sebep olabilir.
Mağara karanlığında kesin kurallar geçerli olmadığından, en iyi sonuçların deneme-yanılma yöntemi ile elde edildiği hiç bir zaman unutulmamalıdır. Bu iş daha çok tecrübe ile ilgili olduğu için ne kadar çok fotoğraf çekilir, üzerinde ne kadar çok konuşulup değerlendirme yapılırsa, zamanla o kadar iyi sonuçlar alınacaktır.
Yazan: Emre Baturay Altınok