davut guzel
Yeni Üye
- Mesajlar
- 5
- Tepkime Puanı
- 1
LAND ROVER BİR CANLI MIDIR?
YOKSA BİZİM İNSANA VERDİĞİMİZ DEĞERİN BİR YANSIMASI MI?
Merhaba arkadaşlar,
Bu siteyi ve özellikle Land Rover bölümünü ilgiyle izliyorum. Son aylarda biraz aksatsam da ilgimi yitirmedim.
Mesleğim gazetecilik olmasına karşın, otomotiv sektörüne, özellikle oto tamir sektörüne karşı özel bir ilgim var. Bu ilgide en büyük payı hiç kuşkusuz rahmetli babamın bir oto tamir ustası oluşu yaratıyor. 68”li yıllarda okuduğum liseden her okul çıkışı, soluğu Ankara”nın ilk oto sanayi bölgesi Soğukkuyu”da alırdım. Babamın bütün itirazlarına karşın tulumları giyer, kalfalarla çıraklarla beraber işe girişirdim. Babam bu işe pek memnun olmazdı. Çünkü bütün oto sanayi çalışanları gibi onunda hayallerinde oğlunun “okuyup adam olması” yatıyordu. O neslin anlayışına göre “okuyup adam olmak” demek, beyaz gömleği, gravatı takıp, masa başında memur olmak ve akşam mesai bitiminde saat 5, 5- 6 “da evde olmak demekti. Kendilerince haklıydılar beklide. Çünkü o dönem Devlet Memurluğu toplumda saygın bir yeri olan, bugün ki gibi aldığı maaş ve sosyal konumu itibariyle yerlerde sürünülen bir statüde değildi.
Rahmetli, dükkâna her gelişimde homurdanır, “Git derslerine bak!” diye azarlarsa da bir taraftan derslerimin her zaman çok iyi oluşundan bir taraftan da o dönem önemli bir şey olan lise son sınıfta okuyan oğlunun gran tuvalet gezip tozacağına sanayiye gelip tulumları giymesinden dolayı duyduğu gizli memnuniyeti yaşardı.
60”lı yılların Ankara oto sanayinde iki elin parmakları kadar sayıları olan oto tamir ustalarında gözlemlediğim ilginç bir husus vardı. Sinirlisi, akşamları iki tek atanı, hovardası, beş vakit namazını kaçırmayanı, huysuzu, aksisi… ile hepsi otomobillere karşı saygı duyardı. Onlara karşı canlı muamelesi yapar, etrafa karşı hissettirmeseler de kimi zaman otomobillerle konuştuklarını görürdüm.
Günlerce, motor, şanzıman, defransiyel vs uğraşıp otomobilin tamirini tamamladıklarında araç yıkanır, nikelajlar parlatılır, koltuk ön göğüs döşemeler arap sabunyla yıkanıp temizlenir, paspas yerlerine gazete serilir ve V8, Fındık 8 motorlar gümbürtüyle çalıştırılıp rölantiye bırakılır çalışması dinlenirdi. Hesapta etrafa karşı motorun sesini dinliyor bir aksaklık, tekleme varsa onu bulmaya çalışıyor gibi görünseler de… Motorun mırıltısı sürerken, ateşledikleri sigaralardan, söyledikleri çaylardan, açtıkları siyah tekel birasını yudumlarken, gözlerini kısıp dalıp gidişlerinden anlardım ki bu adamlarla otomobiller arasında anlatılması ve anlaması güç bir bağ oluşmuş. Onlar için müşterinden alacakları paradan önce, arabanın sağlıklı ve emniyetli çalışması önemlidir. Müşteri arabasını teslim alıp tamirhaneden çıkarken çoğunun arabanın arka çamurluğuna eliyle vurarak sanki başarıyla tedavi ettiği cins bir yarış atının sağrısını okşayıp vedalaşması gibi hareketler yaptığını gördüm.
Onlar için müşteriyle dostluk, arkadaşlık önemliydi ama daha da önemlisi müşteri kim olursa olsun araba önemliydi. Kimi zaman çok para kazanabilecekleri zengin ve paralı müşterilerini arabalarına iyi bakmıyor, hor kullanıyor diye azarladıklarına tanık oldum.
O zamanlar oto bakım ve tamiri yapılan yerlere “dükkân” veya “ tamirhane” denirdi. Şimdiki gibi “Service” “Garrage” “ Atölye” denilmezdi. Teknoloji ilerledi, teknik gelişti işyerlerinin de adları değişti buna bir itirazımız olamaz. Ama teknolojinin ve zamanın değişmesi ile birlikte oto tamiri ve bakımı yapan insanların tavır ve düşünceleri de değişti. Artık iş yerine gelen aracı “ En iyi şekilde nasıl iyileştiririm?” düşüncesi yerine “Gelen müşteriden en yüksek ücreti nasıl alırım?” düşüncesi yer aldı.
Artık araçlara canlı muamelesi yapmak bir yana piyasa normlarında normal bir bakım ve tamir işlemi ve kazıklanmadan paçayı kurtarmak önemli hale geldi.
Daha önce de belirttiğim gibi mesleğim ayrı olmasına karşın oto sanayi ve özellikle servis –tamir bakım- sektöründen kopmadım. Çalıştığım basın organlarında elimden geldiğince hep onların sorunlarını dile getirmeye, onları anlatmaya çalıştım. Kimi zaman doğrudan sözcülüklerini yaptım. Ama itiraf etmeliyim ki –belki de bütün sektörlerde olduğu gibi- bu sektörde de giderek artan bozulmaya, ahlaki erezyona tanık olmak benim için üzücüdür. Tam yeni jenerasyon oto tamircilerinden umudu kesmiştim ki yaşadığım bir olay umutlarınmı yeşertti.
Herkese babasından kalır, bana oğlumdan 77 model bir Land Rover Seri III kaldı. Asılında arabayı doğa sporları yapan oğlum için bir anlamda kendi ellerimle toplamıştım ama on onbeş yıl kullandıktan sonra kendisine sıfır kilometre bir dört çeker alınca “ Baba bunu hurdaya verelim artık!” dedi. Araba gerçekten de hurdalık hale gelmişti.
Bir sabah uyanıp arabayı şöyle bir kontrol ettim. Kaportası, boyası, panjuru, farları, camları, yürüyeni, yürümeyeni… Bükmüş boynunu duruyor. Kaldırmadı içim. “ Ulan ben bunu yürütüm” dedim ve giriştim. Kaporta, boya, döşemeler, makaslar, lastikler derken şanzımandan girdim defransiyelden çıktım. Araba iki ay kadar bir sürede bitti. Motora gelince durdum. Durdum çünkü benim anladığım, anlayabildiğim Amerikan arabaları General Motor… Bu Land”ın motoru değişik. Çalışmasından anlıyorum sipop ayarı istiyor; ama bu nasıl yapılacak? Araç çalışırken mi, soğukken mi? Sentilin hangi yaprağını nasıl kullanacağız?
Ankara Şaşmaz oto Sanayinde dükkânını yeni açmış Engin Ustayla karşılaştım. Babasını tanıyorum. Babası, -abartmadan söylüyorum- ünü ülke sınırlarını aşmış ünlü İngiliz Kemal Usta. Engini, ara sıra Kemal Usta”nın dükkânında görmüşlüğüm var. Kimi öğrenci kıyafetiyle, kimi iş tulumlarıyla çocukluk hallerini… Şimdi kendi dükkânını açmış.
Bir öğleden hoş beşten sonra sonra açtı motor kapağını başladı sipop ayarına. İticiler, yaylar, sibop lastikleri derken Engin Usta motorun üstünde kendinden geçmiş adeta motorla konuşuyor. Saat gecenin 22”si olmuş Engin Usta arabayı çalıştırıyor, motor adeta mırıl mırıl uyuyor. Ben keyiften geberiyorum Ama Engin Usta beğenmiyor. Hadi bir daha motor kapağı açılıyor, bu kez fabrika ayarlarındaki yönerge ele alınıyor – bu arada bana da seyyar lambayı tutmak düşüyor- Saat gecenin 12”si olmuş, Babası kemal usta dükkânını kapatmış, geçerken uğruyor, motora şöyle bir göz atıyor ve “ iticilerdeki kontra somunları sıkmayı ihmal etmememizi” tembih ediyor. Gece yarısı 01” e doğru iş tamam! Kaput kapandı, sağda solda varsa kir pas silindi. Geçiyorum direksiyona dükkândan çıkarken Engin Usta”nın arabanın arka çamurluğuna birkaç küçük şaplak indirdiğini görüyorum. Umutlarım bir anda yeşeriyor.... Artık yeni jenarasyon ustalara dair içimde yok olan filiz yeniden yeşerdi. İşini seven, mesleğini seven, vicdan, akıl ve mantık sahibi üstelik tahsilli en yeni elektronik araçları da tamir ederken gelenekten geleceğe köprüler kurabilen ustalarımız da var. En azından ben birini buldum. Ve bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Herkese sevgiler sunuyorum.
YOKSA BİZİM İNSANA VERDİĞİMİZ DEĞERİN BİR YANSIMASI MI?
Merhaba arkadaşlar,
Bu siteyi ve özellikle Land Rover bölümünü ilgiyle izliyorum. Son aylarda biraz aksatsam da ilgimi yitirmedim.
Mesleğim gazetecilik olmasına karşın, otomotiv sektörüne, özellikle oto tamir sektörüne karşı özel bir ilgim var. Bu ilgide en büyük payı hiç kuşkusuz rahmetli babamın bir oto tamir ustası oluşu yaratıyor. 68”li yıllarda okuduğum liseden her okul çıkışı, soluğu Ankara”nın ilk oto sanayi bölgesi Soğukkuyu”da alırdım. Babamın bütün itirazlarına karşın tulumları giyer, kalfalarla çıraklarla beraber işe girişirdim. Babam bu işe pek memnun olmazdı. Çünkü bütün oto sanayi çalışanları gibi onunda hayallerinde oğlunun “okuyup adam olması” yatıyordu. O neslin anlayışına göre “okuyup adam olmak” demek, beyaz gömleği, gravatı takıp, masa başında memur olmak ve akşam mesai bitiminde saat 5, 5- 6 “da evde olmak demekti. Kendilerince haklıydılar beklide. Çünkü o dönem Devlet Memurluğu toplumda saygın bir yeri olan, bugün ki gibi aldığı maaş ve sosyal konumu itibariyle yerlerde sürünülen bir statüde değildi.
Rahmetli, dükkâna her gelişimde homurdanır, “Git derslerine bak!” diye azarlarsa da bir taraftan derslerimin her zaman çok iyi oluşundan bir taraftan da o dönem önemli bir şey olan lise son sınıfta okuyan oğlunun gran tuvalet gezip tozacağına sanayiye gelip tulumları giymesinden dolayı duyduğu gizli memnuniyeti yaşardı.
60”lı yılların Ankara oto sanayinde iki elin parmakları kadar sayıları olan oto tamir ustalarında gözlemlediğim ilginç bir husus vardı. Sinirlisi, akşamları iki tek atanı, hovardası, beş vakit namazını kaçırmayanı, huysuzu, aksisi… ile hepsi otomobillere karşı saygı duyardı. Onlara karşı canlı muamelesi yapar, etrafa karşı hissettirmeseler de kimi zaman otomobillerle konuştuklarını görürdüm.
Günlerce, motor, şanzıman, defransiyel vs uğraşıp otomobilin tamirini tamamladıklarında araç yıkanır, nikelajlar parlatılır, koltuk ön göğüs döşemeler arap sabunyla yıkanıp temizlenir, paspas yerlerine gazete serilir ve V8, Fındık 8 motorlar gümbürtüyle çalıştırılıp rölantiye bırakılır çalışması dinlenirdi. Hesapta etrafa karşı motorun sesini dinliyor bir aksaklık, tekleme varsa onu bulmaya çalışıyor gibi görünseler de… Motorun mırıltısı sürerken, ateşledikleri sigaralardan, söyledikleri çaylardan, açtıkları siyah tekel birasını yudumlarken, gözlerini kısıp dalıp gidişlerinden anlardım ki bu adamlarla otomobiller arasında anlatılması ve anlaması güç bir bağ oluşmuş. Onlar için müşterinden alacakları paradan önce, arabanın sağlıklı ve emniyetli çalışması önemlidir. Müşteri arabasını teslim alıp tamirhaneden çıkarken çoğunun arabanın arka çamurluğuna eliyle vurarak sanki başarıyla tedavi ettiği cins bir yarış atının sağrısını okşayıp vedalaşması gibi hareketler yaptığını gördüm.
Onlar için müşteriyle dostluk, arkadaşlık önemliydi ama daha da önemlisi müşteri kim olursa olsun araba önemliydi. Kimi zaman çok para kazanabilecekleri zengin ve paralı müşterilerini arabalarına iyi bakmıyor, hor kullanıyor diye azarladıklarına tanık oldum.
O zamanlar oto bakım ve tamiri yapılan yerlere “dükkân” veya “ tamirhane” denirdi. Şimdiki gibi “Service” “Garrage” “ Atölye” denilmezdi. Teknoloji ilerledi, teknik gelişti işyerlerinin de adları değişti buna bir itirazımız olamaz. Ama teknolojinin ve zamanın değişmesi ile birlikte oto tamiri ve bakımı yapan insanların tavır ve düşünceleri de değişti. Artık iş yerine gelen aracı “ En iyi şekilde nasıl iyileştiririm?” düşüncesi yerine “Gelen müşteriden en yüksek ücreti nasıl alırım?” düşüncesi yer aldı.
Artık araçlara canlı muamelesi yapmak bir yana piyasa normlarında normal bir bakım ve tamir işlemi ve kazıklanmadan paçayı kurtarmak önemli hale geldi.
Daha önce de belirttiğim gibi mesleğim ayrı olmasına karşın oto sanayi ve özellikle servis –tamir bakım- sektöründen kopmadım. Çalıştığım basın organlarında elimden geldiğince hep onların sorunlarını dile getirmeye, onları anlatmaya çalıştım. Kimi zaman doğrudan sözcülüklerini yaptım. Ama itiraf etmeliyim ki –belki de bütün sektörlerde olduğu gibi- bu sektörde de giderek artan bozulmaya, ahlaki erezyona tanık olmak benim için üzücüdür. Tam yeni jenerasyon oto tamircilerinden umudu kesmiştim ki yaşadığım bir olay umutlarınmı yeşertti.
Herkese babasından kalır, bana oğlumdan 77 model bir Land Rover Seri III kaldı. Asılında arabayı doğa sporları yapan oğlum için bir anlamda kendi ellerimle toplamıştım ama on onbeş yıl kullandıktan sonra kendisine sıfır kilometre bir dört çeker alınca “ Baba bunu hurdaya verelim artık!” dedi. Araba gerçekten de hurdalık hale gelmişti.
Bir sabah uyanıp arabayı şöyle bir kontrol ettim. Kaportası, boyası, panjuru, farları, camları, yürüyeni, yürümeyeni… Bükmüş boynunu duruyor. Kaldırmadı içim. “ Ulan ben bunu yürütüm” dedim ve giriştim. Kaporta, boya, döşemeler, makaslar, lastikler derken şanzımandan girdim defransiyelden çıktım. Araba iki ay kadar bir sürede bitti. Motora gelince durdum. Durdum çünkü benim anladığım, anlayabildiğim Amerikan arabaları General Motor… Bu Land”ın motoru değişik. Çalışmasından anlıyorum sipop ayarı istiyor; ama bu nasıl yapılacak? Araç çalışırken mi, soğukken mi? Sentilin hangi yaprağını nasıl kullanacağız?
Ankara Şaşmaz oto Sanayinde dükkânını yeni açmış Engin Ustayla karşılaştım. Babasını tanıyorum. Babası, -abartmadan söylüyorum- ünü ülke sınırlarını aşmış ünlü İngiliz Kemal Usta. Engini, ara sıra Kemal Usta”nın dükkânında görmüşlüğüm var. Kimi öğrenci kıyafetiyle, kimi iş tulumlarıyla çocukluk hallerini… Şimdi kendi dükkânını açmış.
Bir öğleden hoş beşten sonra sonra açtı motor kapağını başladı sipop ayarına. İticiler, yaylar, sibop lastikleri derken Engin Usta motorun üstünde kendinden geçmiş adeta motorla konuşuyor. Saat gecenin 22”si olmuş Engin Usta arabayı çalıştırıyor, motor adeta mırıl mırıl uyuyor. Ben keyiften geberiyorum Ama Engin Usta beğenmiyor. Hadi bir daha motor kapağı açılıyor, bu kez fabrika ayarlarındaki yönerge ele alınıyor – bu arada bana da seyyar lambayı tutmak düşüyor- Saat gecenin 12”si olmuş, Babası kemal usta dükkânını kapatmış, geçerken uğruyor, motora şöyle bir göz atıyor ve “ iticilerdeki kontra somunları sıkmayı ihmal etmememizi” tembih ediyor. Gece yarısı 01” e doğru iş tamam! Kaput kapandı, sağda solda varsa kir pas silindi. Geçiyorum direksiyona dükkândan çıkarken Engin Usta”nın arabanın arka çamurluğuna birkaç küçük şaplak indirdiğini görüyorum. Umutlarım bir anda yeşeriyor.... Artık yeni jenarasyon ustalara dair içimde yok olan filiz yeniden yeşerdi. İşini seven, mesleğini seven, vicdan, akıl ve mantık sahibi üstelik tahsilli en yeni elektronik araçları da tamir ederken gelenekten geleceğe köprüler kurabilen ustalarımız da var. En azından ben birini buldum. Ve bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Herkese sevgiler sunuyorum.

