Karavan dostları bu gün sizlere hepimizin çok iyi bir bölgeyi bir karavancı gözüyle tanıtacağım. Bildiğiniz gibi Aydın'da yaşıyorum. Bizim için İzmir'e gitmek komşuya gitmek gibidir. Bazen sadece dolaşıp gelelim diye bile İzmir'e gittiğimiz olmuştur.
Bu hafta sonu eşim çok sıkıldığından ve bir büyük şehirde biraz gezinmek istediğini söyleyince rotamız belli oldu. Uzun süredir karavanla bir şeyler yapamamıştık. Cumartesi günü yönümüzü 35,5 plakalı Karşıyaka'ya çevirdik. Karşıyaka'da bildiğim bir konaklama alanı yok, ama sahildeki otoparklardan birisinde konaklarız diye düşünüyordum. Önce Bostanlı'ya yakın bir yerde çalışan bir aile dostumuzu ziyaret ettik. Akşam üstüne yakın oradan ayrılırken bir balık pişiricisi gördüm. Kendilerine" evlere paket servisiniz var mı?" diye sorduğumda cevap olumluydu. İkinci sorum ise "ben karavanımla Bostanlı vapur iskelesi otoparkında konaklayacağım, oraya da getiri misiniz?" oldu. Bu cevap da olumlu olunca konaklayacağımız yer ve akşam menüsü belli oldu.
Bostanlı vapur iskelesi otoparkında denize nazır bir alana park ettik, eşim paket servisimiz gelinceye kadar salatamızı hazırladı, yemeğimiz gelince de afiyetle yedik. Bu arada saat sekizi çoktan geçmişti.
Hanıma "hadi bakalım buraya oturmaya gelmedik, sahilde yürüyüşe çıkalım, zaten cep telefonumdaki yürüyüş programı sürekli daha aktif olun mesajı gönderiyor" dedim.
10 dk. sonra sahilde yürümeye başlamıştık. Hava açık ama biraz esintili ve sertti. 1 saat kadar yürüdükten sonra (yaklaşık 10000 adım) karavanımıza döndük . Meyvelerimizi yerken doğu yönünden Alsancak'ın üstünden bir dolunay yükseldi. Hani derler ya "tabak gibi" ...
Bir süre daha oturup mehtabı, İzmir körfezindeki yakamozu, Alsancak ve kordonun parıltılı ışıklarını seyrettik. Sonrasında ağırlaşan göz kapaklarımız uyku vaktinin haberciliğini yapıyordu. Sessiz sakin bir ortamda uykuya çekilidiiiikkkk....
Ne olduysa bundan sonra oldu, yanımıza park eden bir araçtan inen kızlı erkekli gençler son ses açtıkları disco müziği ve aldıkları alkolün etkisiyle kahkahalar atarak ve yüksek sesle şakalaşarak eğlenmeye başladılar. Perdenin arasından şöyle bir baktım hepsi benim oğlumun kızımın yaşlarındalar. Sonuçta umuma açık bir alanda olduğumuz için bir söz söyleme hakkımız yok. Akşam manzaranın keyfini biz sürmüştük, şimdi de sıra onlarda diyerek kendimi telkinlerle frenliyorum. Bir süre sonra gittiler, tamam bitti derken bir başka araç yine aynı manzaralar, bunlar biraz daha terbiyesiz. İçtikleri içki şişelerini yerlere atıp kırıyorlar. Efendi efendi içip eğlenseler amenna...
Eşim bu sefer olay çıkacak korkusuyla sürekli beni sakinleştirmeye çalışıyor. Neyse ya sabır çekerek bu ekibi de hayırlısıyla uğurluyorum.
Artık gözlerimizi kapadığımız sırada 3. ekibin gürültüsüyle yerimizden fırlıyoruz. Eşim saate bakıyor, beşe çeyrek var. "Yuh artık bu kadar da olmaz ki!"
Bu öfkeyle kalktım takınabildiğim en sakin tavrımı takınıp ön tarafa geçtim ayağımda pijamalar, karavanın ışıklarını yakıp önlerine dikildim. 20'li yaşlarda 2 kız 2 oğlan, bana uzaylı görmüş gibi bakıyorlar...
30-40 sn kadar hiç bir şey söylemeden bakıştık, sonra oğlanlardan biri eliyle "tamam abi kusura bakma sen yat uyu" işareti yaptı, müziği kapattı 10-15 dk kadar sohbet edip ayrıldılar. Eh be evladım sabahın bu saatinde sizin aileniz hiç mi merak etmiyor, gidip evinize yatsanız, ailenizin içini rahatlatsanız olmaz mı?
Sabah ezanı okunuyordu, bir süre daha öfkeyle yatağın içinde dönüp uykuya dalmışım...
Sabah 9 gibi gözümü açtığımda bu kadar süre deliksiz nasıl uyumuşum diye hayret ettim. İşin aslı az sonra meydana çıktı, ben öfkeyle bu gün saatlerin 1 saat ileri alınacağını unutmuşum, meğer saat eski saatle daha sekizmiş ):
1 saat kadar sonra eşim kalktı, kahvaltıda sahil yolundaki insanları seyrediyoruz, kimi koşuyor, kimi bisiklete biniyor. Köpeğini gezdirenler de bir hayli fazla. Neyse ki biz de tedbirliyiz, gelirken bisikletlerimizi de getirdik. Kahvaltı bitince sahil yolunda bisiklete binmeye başladık. Bostanlı'dan Sasalı'ya kadar bisikletle gitmek mümkün. Belediye ayrı bisiklet yolu yapmış. Biz 8 km kadar gidip geri döndük, toplamda 16 km. bizim için iyi bir rakam. Karavana döndüğümüzde biraz dinlendik, kitap okuduk. öğleden sonra başka bir yerlere gidelim diye hareket etmek istedik, ikinci sürpriz...
Karavanın aküsü boşalmış, marş basmıyor. Halbuki geçen yıl mart ayında Varta marka 110 amp. akü taktırdım, her gün karavanımı kullandığım içim akünün boş olma ihtimali yok...
Yan tarafta belediye çalışanlarının şantiyesi var, yanlarına gidip akü takviyesi için rica ettim, zaten ara kablosu bende mevcut. "yasak yapamayız" cevabına çok üzüldüm. Pazar günü burada oto elektrikçisi nereden bulunur? aklıma Fiat yol yardım geldi, aradım 30 dk sonra geldiler, 5 dk sonra karavan yola hazırdı, maliyeti 50 tl. Canımız sağ olsun, bir hizmet alınıyorsa bedeli de ödenmeli...
Akşam üzeri saat 6 gibi evimizin önüne park ederek bu macerayı da sonlandırmış olduk.
Not: Benim yazdıklarımı sabırla okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Fotoğraf koymuyorum, çünkü nasılsa eski fotoğraflar gibi bunlar da silinip gidecekler...
Bu hafta sonu eşim çok sıkıldığından ve bir büyük şehirde biraz gezinmek istediğini söyleyince rotamız belli oldu. Uzun süredir karavanla bir şeyler yapamamıştık. Cumartesi günü yönümüzü 35,5 plakalı Karşıyaka'ya çevirdik. Karşıyaka'da bildiğim bir konaklama alanı yok, ama sahildeki otoparklardan birisinde konaklarız diye düşünüyordum. Önce Bostanlı'ya yakın bir yerde çalışan bir aile dostumuzu ziyaret ettik. Akşam üstüne yakın oradan ayrılırken bir balık pişiricisi gördüm. Kendilerine" evlere paket servisiniz var mı?" diye sorduğumda cevap olumluydu. İkinci sorum ise "ben karavanımla Bostanlı vapur iskelesi otoparkında konaklayacağım, oraya da getiri misiniz?" oldu. Bu cevap da olumlu olunca konaklayacağımız yer ve akşam menüsü belli oldu.
Bostanlı vapur iskelesi otoparkında denize nazır bir alana park ettik, eşim paket servisimiz gelinceye kadar salatamızı hazırladı, yemeğimiz gelince de afiyetle yedik. Bu arada saat sekizi çoktan geçmişti.
Hanıma "hadi bakalım buraya oturmaya gelmedik, sahilde yürüyüşe çıkalım, zaten cep telefonumdaki yürüyüş programı sürekli daha aktif olun mesajı gönderiyor" dedim.
10 dk. sonra sahilde yürümeye başlamıştık. Hava açık ama biraz esintili ve sertti. 1 saat kadar yürüdükten sonra (yaklaşık 10000 adım) karavanımıza döndük . Meyvelerimizi yerken doğu yönünden Alsancak'ın üstünden bir dolunay yükseldi. Hani derler ya "tabak gibi" ...
Bir süre daha oturup mehtabı, İzmir körfezindeki yakamozu, Alsancak ve kordonun parıltılı ışıklarını seyrettik. Sonrasında ağırlaşan göz kapaklarımız uyku vaktinin haberciliğini yapıyordu. Sessiz sakin bir ortamda uykuya çekilidiiiikkkk....
Ne olduysa bundan sonra oldu, yanımıza park eden bir araçtan inen kızlı erkekli gençler son ses açtıkları disco müziği ve aldıkları alkolün etkisiyle kahkahalar atarak ve yüksek sesle şakalaşarak eğlenmeye başladılar. Perdenin arasından şöyle bir baktım hepsi benim oğlumun kızımın yaşlarındalar. Sonuçta umuma açık bir alanda olduğumuz için bir söz söyleme hakkımız yok. Akşam manzaranın keyfini biz sürmüştük, şimdi de sıra onlarda diyerek kendimi telkinlerle frenliyorum. Bir süre sonra gittiler, tamam bitti derken bir başka araç yine aynı manzaralar, bunlar biraz daha terbiyesiz. İçtikleri içki şişelerini yerlere atıp kırıyorlar. Efendi efendi içip eğlenseler amenna...
Eşim bu sefer olay çıkacak korkusuyla sürekli beni sakinleştirmeye çalışıyor. Neyse ya sabır çekerek bu ekibi de hayırlısıyla uğurluyorum.
Artık gözlerimizi kapadığımız sırada 3. ekibin gürültüsüyle yerimizden fırlıyoruz. Eşim saate bakıyor, beşe çeyrek var. "Yuh artık bu kadar da olmaz ki!"
Bu öfkeyle kalktım takınabildiğim en sakin tavrımı takınıp ön tarafa geçtim ayağımda pijamalar, karavanın ışıklarını yakıp önlerine dikildim. 20'li yaşlarda 2 kız 2 oğlan, bana uzaylı görmüş gibi bakıyorlar...
30-40 sn kadar hiç bir şey söylemeden bakıştık, sonra oğlanlardan biri eliyle "tamam abi kusura bakma sen yat uyu" işareti yaptı, müziği kapattı 10-15 dk kadar sohbet edip ayrıldılar. Eh be evladım sabahın bu saatinde sizin aileniz hiç mi merak etmiyor, gidip evinize yatsanız, ailenizin içini rahatlatsanız olmaz mı?
Sabah ezanı okunuyordu, bir süre daha öfkeyle yatağın içinde dönüp uykuya dalmışım...
Sabah 9 gibi gözümü açtığımda bu kadar süre deliksiz nasıl uyumuşum diye hayret ettim. İşin aslı az sonra meydana çıktı, ben öfkeyle bu gün saatlerin 1 saat ileri alınacağını unutmuşum, meğer saat eski saatle daha sekizmiş ):
1 saat kadar sonra eşim kalktı, kahvaltıda sahil yolundaki insanları seyrediyoruz, kimi koşuyor, kimi bisiklete biniyor. Köpeğini gezdirenler de bir hayli fazla. Neyse ki biz de tedbirliyiz, gelirken bisikletlerimizi de getirdik. Kahvaltı bitince sahil yolunda bisiklete binmeye başladık. Bostanlı'dan Sasalı'ya kadar bisikletle gitmek mümkün. Belediye ayrı bisiklet yolu yapmış. Biz 8 km kadar gidip geri döndük, toplamda 16 km. bizim için iyi bir rakam. Karavana döndüğümüzde biraz dinlendik, kitap okuduk. öğleden sonra başka bir yerlere gidelim diye hareket etmek istedik, ikinci sürpriz...
Karavanın aküsü boşalmış, marş basmıyor. Halbuki geçen yıl mart ayında Varta marka 110 amp. akü taktırdım, her gün karavanımı kullandığım içim akünün boş olma ihtimali yok...
Yan tarafta belediye çalışanlarının şantiyesi var, yanlarına gidip akü takviyesi için rica ettim, zaten ara kablosu bende mevcut. "yasak yapamayız" cevabına çok üzüldüm. Pazar günü burada oto elektrikçisi nereden bulunur? aklıma Fiat yol yardım geldi, aradım 30 dk sonra geldiler, 5 dk sonra karavan yola hazırdı, maliyeti 50 tl. Canımız sağ olsun, bir hizmet alınıyorsa bedeli de ödenmeli...
Akşam üzeri saat 6 gibi evimizin önüne park ederek bu macerayı da sonlandırmış olduk.
Not: Benim yazdıklarımı sabırla okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Fotoğraf koymuyorum, çünkü nasılsa eski fotoğraflar gibi bunlar da silinip gidecekler...