Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 129,418
Ynt: Hikayeler

Uçmağa varan yiğitler adına!
Güçer KAFA — Cts, 18/04/2009 - 19:21

Kehkeşanlar tutuldu nârına… Ecel… Koyu bir şerbet olup inerken dudaklarına… Şahadet mırıldandı dil… Ey başı dönen zamanı parmağına dolamak hevesindeki nefsim bil! Yarın dünden daha eski günah çukuruna yuvarlanan için… Âkıbet bir uzun yoldur susmayı bilen kamışlara… Tevbe makamı yegâne kurtuluş affa susamışlara… Ve zaman… Yâr olur imiş ruhunu kirden budamışlara…

Salınarak gelen gecenin eteklerine tutunan depresif anlar… Söyletmeyin beni şimdi! Beni kim anlar? Tutku denen yağlı direğe çıkanların savurduğu yalanlar… Bir defa dahi çözülmez mi sanırsınız? Bakmayın ötelerden öteye kıvrılıp giden patikanın dumanlara erdiği yere! Kıskanırsınız…

Necip Fazıl’ın ebedi istirahatgâhını ziyaret ederken titreyen kalplerin şiir ikliminde avunmaya çalıştığı bir an hayal edin… Bir nev’i rabıta kurun gölgesiz gövdelerin servilerle söyleştiği mekânlarla… Sonra çıkarın varlık cübbenizi üzerinizden… Soyunun hakikate… Sonbahara hediye olsun diye yaprak döken çınarlar gibi… Muhasebelerinizin aslında beyhude olduğunu kulağınıza fısıldasın rüzgâr… Ve bulutlardan aşağı bir sâdâ süzülsün… Makamı nevâkâr…

Göz göre göre gitmektir bu… Bile bile bitmektir bu… Ruhunuzu gerdiğiniz kasnakta varlığınızı eğitmektir bu…

Sonra dokunun ıstırâbına zil, şal ve gül şairinin… Yalnızlığını irdeleyin mısralarında… Mensup olduğu ulu kervanın yol başçılarına olan akrabalığını sezin inceden… Farz edin ki şiir diye bir ilim yokmuş önceden! Zamanı ölçen saatlerin özümüze sapladığı kancadan… Kurtulun ve uçun… Uçmak vakti gelmeden… Henüz herhangi bir fani telaş… Sizi sizden çelmeden!

Haydar Baba’ya bir selam da siz gönderin! Bırakın Hazar kıyılarında kişneye dursun eşkin atlar! Belki içinizdeki sıkıntı bir yolunu bulup sessiz sedasız patlar. Çağatay lehçesine gizleyin kasvetinizi… İçli bir Uygur gibi yumulun kendi kendinize… Amu Derya bir omuz vursun yıkılmaz sandığınız bendinize… Ta ki Yesi köyünde dinsin şaşkınlığınız. Ve… Felsefenin genişleyen dairesine sığmasın aşkınlığınız!

Hille’ye düşsün yolunuz… Bayat köylerinden birinde… Bir ocak başında… Bir Türkmen anasının pişirdiği çorbaya kaşık sallayın… Hayaliniz kararmasın! Allayın… Pullayın… Zülüf dökülsün dumanlı gözlerinizin yakalamaya çalıştığı o düşün bir kenarına… Altunköprü’den bir hoyrat titretsin kalbinizi… Kerkük divanıyla inleyen bir saz kesilin… Kerbela şehitlerinin yaraları gibi sızlasın içiniz! Bu Kevser şarabı tadında hayali durmayınız! İçiniz…

Sonra bir allı turna gelsin… Kolunuzdan alıp kaldırsın semaya… Yıldızlara sesiniz ulaşacak kadar yükselin… Tanrı Dağlarının azametine kapıldığınız anda ayaklarınız yere bassın ata yurdun meçhul bir bozkırında… Poyraz yalasın yanaklarınızı… Bir kopuz çağırsın duymayı unutmuş kulaklarınızı… Hanım hey! Nidâsıyla Dedem Korkut huzuruna giriniz. Boncuk boncuk alnınızdan dökülürken teriniz… Dün, bugün ve yarın sarmalına bir son veriniz. Veriniz ki tek bir çizgide hizaya gelsin özünüz… Ama lütfen susunuz! Varsa da söyleyecek bir sözünüz…

Uçmağa varan yiğitler adına!
Söz kifayet eylemez bilirim… Bir hicran olup inince Muhsin ismi gönlüme…
İşte bu demde… Yetiş imdadıma Fatihâ!
 

Etiketler

Ynt: Hikayeler

hepsi birbirinden güzel hikayeler, bir solukta okudum yine.çok çok teşekkürler :D
 


Ynt: Hikayeler

Konuş benimle!



Bir gün, bir adam ellerini açıp yalvardı:

“Allahım! Benimle konuş!”

Tam o sırada bir çayırkuşu adamın bahçesinde en son şarkısını söylüyordu.

Ama adam çayırkuşuna kulak vermedi, ve devam etti yakarmaya:

“Allahım! Benimle konuş!”

Az sonra hava kapandı, gökgürültüsü ve şimşekle birlikte kuvvetli bir yağmur başladı. Fakat adam dinlemedi, yakarmaya devam etti:

“Allahım! Seni görmeme izin ver!”

O böyle yalvarırken, sağanak yağmur sona ermiş ve güneş bütün ihtişamıyla ışıklarını adamın evine kadar taşımaya başlamıştı. Fakat adam bu manzaraya aldırmadı bile. Her gün gördüğü birşey değil miydi bu?

Yalvarmaya devam etti adam:

“Bana bir mucize göster Allahım!”

O böyle yalvarırken, yakınlardaki evlerden birinden yeni doğmuş bir çocuğun ağlayışları geliyordu kulağına. Ama adam bunu da farketmedi.

Üzüntüden ağladı adam:

“Allahım! Cevap ver bana! Burada olduğunu bilmemi sağla.”

O ara, bir kelebek adamın koluna kondu, ama adam öbür eliyle kelebeği iteleyip kovdu. Ve ağlamaya devam etti:

“Allahım! Neden bana cevap vermiyorsun?”
 











Ynt: Hikayeler

Ağlarda seyahat eden bilge bir kadın, bir dere kenarında değerli bir taş bulmuştu. Ertesi gün kadın başka bir gezginle karşılaştı. Adamın karnı çok açtı. Bilge kadından yiyecek birşeyler istedi. Kadın ona birşeyler vermek için çantasını açtığında değerli taşı gören adam, kadından onu da kendisine vermesini rica etti. Tereddütsüz:

“Olur” dedi kadın.

Aç gezgin, talihin nihayet kendisine yaver gittiğini düşünerek, sevinç içinde ayrıldı oradan. Ancak, birkaç gün sonra o civarlara geri geldi ve bilge kadını bularak, taşı kendisine iade etti.

“Bana verdiğin taşın ne kadar değerli olduğunun farkındayım” dedi adam. “Ama düşündüm ki, sende bu taştan daha değerli birşey var. Bu mücevheri verebilmeni mümkün kılan şeyi bana verir misin?”
 

Ynt: Hikayeler

Gazzeli kızın penceresi…


Genç kız, portakal bahçelerinden gelen kokulara açardı penceresini sabah namazlarının ardından. Güneş ışıldardı, genç kız gülümserdi. O gülümsedi diye, sevdiği genç de gülümserdi bahçelerin içinden. Ona bir demet çiçek uzatırdı. Kız utanır kaçardı içeri. Duvara yaslanıp, “Nefesim kesilmesin” diye dua ederdi. Duvarda en sevdiği şairin dizelerinin olduğu bir afiş asılı dururdu. Kurşun kalemiyle yanına düştüğü notlarına göz kırpardı tam o sırada. Birkaç gün önce uzanıp o gencin elinden aldığı sarı çiçeği kitabının arasından çıkarıp öperdi.

Genç kız, üniversiteye giden kardeşini uğurlamak için açardı penceresini. Yaşadıkları evler mütemadiyen yıkılmadığı için sadece İnşaat Mühendisliği hayali kuruyor olmazdı kardeşi. Turizm okurdu, Maliye okurdu, Psikoloji okurdu… Onun da yavuklusu olurdu. Sınıfından… Ela gözlü. Küçük ellerinde büyük büyük kitaplar taşıyan o kızı daha çok görebilmek için hiçbir dersi savsaklamaz, onunla konuşabilmek için sadece ondan ders notları isterdi.

Genç kız, ağrı kesici bağımlısı olmadan yaşayan küçük kardeşine seslenmek için açardı penceresini. Çocuklar tünellerin adreslerini değil, maç yapacak sahaların yerlerini bilirdi. Sahalarda terleyip yüzü gözü kir içinde olan kardeşinin elbiselerini değiştirirdi genç kız. Yıkayıp paklardı. Akşam olmadan fırına gönderirdi, taptaze, sıcacık ekmek alsın diye. Fırının önünde kuyruk… Mahalleli ilk çıkan ekmekleri almak istiyor.

Genç kız, mahalledeki arkadaşlarının sesine karşılık vermek için açardı penceresini. Şarkılar söyleyerek vardıkları sahilde denizin keyfini çıkarırdı. Sepetteki meyveleri neşeyle yerlerdi. Yeni aldığı bileziği gösterirdi okuldan arkadaşlarına. Modayı takip ederdi, 2009 kışının pardesülerini şimdiden internetten görür, beğenirdi. Facebook’ta, “Gazze’nin güzelliklerine hayran olanlar” grubuna üye olurdu. Yeni indirdiği virüs temizleme programının özelliklerini anlatırdı. Söz dönüp dolaşıp aşka gelirdi. Bütün kızlar susardı. O da susardı. Denizi ve gökyüzünü sessizce seyre dalardı hepsi.

Genç kız, annesiyle birlikte misafir olarak geleceklerini haber vermek için açardı penceresini. “Müsaitseniz size geleceğiz!” Komşusu sevinerek kabul ederdi bunu. Evlerini şenlendirecek, bereketlendirecek misafirlerine hazırlanırdı hemen. Allah ne verdiyse… Börek yapardı, çayın yanına. Ispanaklı samosa hazırlardı. Yasaklanmadığı için yabani kekikle süslerdi yiyeceklerini. Televizyondan yeni öğrendiği keki denerdi misafirleri şerefine. Kek kabarmayınca, gülüşerek ikram ederdi. “Yine de tadı güzel” derdi genç kız. Tarifi ister, küçük bir kağıda yazardı.

Genç kız, akşam yorgun argın eve dönen balıkçı babasını karşılamak için açardı penceresini. Sokağın bir ucundan göründüğünde, koşarak merdivenleri inerdi. Kardeşleriyle babasının elindeki yükü alırken, “Nasıl oldun baba?” diye sorardı; “Doktorun verdiği ilaçlar iyi geldi mi?” Doktorun verdiği ilaçlar iyi gelmiş olurdu. Babası artık iyileşmiş olurdu… Doktorlar olurdu… Hastaneler… İlaçlar… Gazlı bezler… Akşam yemeğinde yine balık olurdu. Ama kimse bıkmazdı bundan. Yanına salata… Şöyle bol limon… Arkasından enfes bir tatlı. Bal veya.

Genç kız, akşam olup da cırcır böcekleri iyiden iyiye cıngar çıkardığında, üzerine yağmur düşmüş mis gibi toprak havası almak için açardı penceresini. Yağmur bereketli topraklara düşerdi. Toprak binbir çeşit ürün verirdi. Bereketlenirdi evler. Tarlalarından neşeyle dönerdi çiftçiler… Şarkılar söyleyerek. Genç kız, akşam serinliğinde o şarkıları dinlerdi. Sevdiği gence yazdığı şarkıları da söylerdi kısık sesle… Sahi, o genç! O genç yine aklına düşerdi. Sabah yine onu göreceğini umarak kapardı penceresini.

İsrail, Gazze’yi 60 yıldır bombalamasaydı…

Ümmühan Atak
 





Ynt: Hikayeler

bilindik bir hikaye belki ama ben çok severim.


Büyük bir hava meydanının bekleme salonunda, genç bir bayan uçağına binmek üzere bekliyordu.Uçağın hareketine saatler olduğu için zaman geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı.Dinlenmek ve kitabını okumak için VIP salonunda bir koltuğa yerleşti.Kurabiye paketinin durduğu sehpanın yanındaki koltuğa bir adam oturdu, dergisini açıp okumaya başladı.Genç kadın ilk kurabiyesini aldı. Adam da bir tane aldı. Bayan çok rahatsız hissetti kendisini ve:

“Sinir birşey! Havamda olsaydım bu cüretinden dolayı onu yumruklardım!” diye düşündü.

Bayan bir kurabiye alıyor, adam da bir tane alıyordu. Çıldıracak gibiydi bayan ama olay çıkarmak istemiyordu.Nihayet son kurabiye kalınca kadın: “Bu küstah adam şimdi ne yapacak?” diye düşündü.
Adam son kurabiyeyi aldı; onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi.

Aaaa! Bu kadarı da fazla! Çok öfkelenmişti şimdi! Kadın sinir içinde kitabını ve diğer şeylerini alıp bir fırtına gibi giriş salonuna oradan da uçağın içine yöneldi.

Uçaktaki koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı. Ne görsün? Kurabiye paketi açılmamış olarak orada duruyordu.Çok utandı. Çok büyük bir yanlış yaptığını anladı. Kurabiyelerinin paketini açmadan çantasına koyduğunu unutmuştu.

Adam kendi kurabiyelerini, hiç sinirlenmeden, yüksünmeden kadınla paylaşmıştı.

Kadın kurabiyelerinin paylaşıldığını düşünerek çok sinirlenmişti. Ve şimdi bu durumu açıklama şansı yoktu. Özür dileme olanağı da kalmamıştı. (Alıntı)

Telafi edemeyeceğiniz dört durum vardır.
1.Taş... Atıldıktan sonra!
2.Söz... ...Ağızdan çıktıktan sonra!
3.Fırsat... Kaçtıktan sonra!
4.Zaman... Geçtikten sonra!
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,670
Mesajlar
1,521,924
Kayıtlı Üye Sayımız
166,525
Kaydolan Son Üyemiz
ibissyusuf

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst