Hattuşa/Boğazköy'ün binlerce yıllık tarihinin kısa özeti
Hattuşa/Boğazköy çevresindeki ilk yerleşim Kalkolitik Çağ'da (MÖ. 6. bin) ortaya çıkar.
İzleyen binyıllarda İç Anadolu'nun kuzey kesimlerindeki ormanlık yörede yerleşme yoğunluğu çok yavaş artar. İlk olarak İlk Tunç Çağında (MÖ. 3.bin), birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan ve toplumda değişimin temelini oluşturan daha büyük yerleşme kuşakları gelişir. Hattuşa/Boğazköy'de bir Hatti (Kuzey ve İç Anadolu'nun sakinleri ve Hititlerin halefleri olan Hattiler) yerleşmesi ortaya çıkar ve böylece İlk Tunç Çağın geç dönemlerinde, şehir bölgesinde artık sürekli yerleşim başlar.
Bu Hatti yerleşmesi, izleyen Orta Tunç Çağı'nda o denli önemli bir merkez olur ki, MÖ. 19./18. yüzyılda burada bir Karum (Asurlu tüccarların ticaret kolonisi) kurulur. Asurlu (Kuzey Irak'ta Orta Dicle kesiminde) tüccarlar bakır, gümüş ve altın ile değerli taşlar gibi hammaddeleri almak için Anadolu'ya geliyorlardı. Uzun eşek kervanlarıyla mallar Mezopotamya'ya taşınıyor; karşılık olarak oradan kalay, kumaş ve elbiseler getiriliyordu. Asurlu tüccarlar ayrıca Anadolu içindeki ticarete de katılıyorlardı. Tüccarlarla birlikte yazı da Anadolu'ya gelir.
MÖ. 2.binin bu ilk yüzyıllarında İç Anadolu'da, yerli Hatti beyleri ile etki alanlarını genişletmeye çalışan Anadolu dışından gelmiş Hitit grupları sık sık ihtilafa düşüyorlardı. Hattuş şehri MÖ. 1700'lerde Kuşarlı kral Anitta tarafından tahrip ediliyor ve lanetleniyor; ancak şehrin konumu, su kaynaklarının bolluğu gibi etkenler, kısa zamanda yerleşmecileri yeniden buraya çekmiş olmalıdır. MÖ.17. yüzyılın ikinci yarısında şehir yine o kadar cazipti ki bir Hitit kralı burayı başkent olarak seçer ve "Hattuşa'lı" anlamına gelen Hattuşili adını alır. Böylece Hattilerin Hattuş'undan Hititlerin Hattuşa'sı doğar.
Eski Hitit şehri, kendinden önceki Hatti şehriyle aynı alanı kaplar: Büyükkale üzerinde Büyük Kral'ın sarayı vardı ve buranın kuzeybatısındaki yamaçtan vadinin aşağısına kadar, batı tarafında kuvvetli bir surla korunan şehir uzanıyordu. Ayrıca Kuzey Şehir ile Büyükkaya'nın da kısa süre sonra surla çevrilerek şehre katıldığını gösteren birçok kanıt var. Böylece surla çevrili şehrin boyutları 0,9 x 1,2 km. kadardı. En geç Hitit Imparatorluk döneminde güneydeki yükseltiler üzerinden 3,3 km. uzunluğunda yeni bir surun inşasıyla şehrin büyüklüğü iki katına çıkarılır. Bu alanda, aralarında birçok tapınak bulunan çok sayıda büyük yapı inşa edilir ve kral sarayı Büyükkale'de köklü bir tadilat yapılır. Hattuşa hem siyasi başkent, hem de ülkenin kült merkezi, bir diğer adıyla "bin tanrılı şehir" idi.
M.Ö. 1200 cıvarında Büyük İmparatorluğun yıkılması ile başkent gücünü ve böylece siyasi, ekonomik ve dini merkez rolünü de yitirir. Şehrin yavaş yavaş terkedildiği anlaşılıyor. Böylece İç Anadolu'da Tunç Çağı son bulur ve Demir Çağı başlar.
Terk edilmiş başkentin harabelerinde, Erken Demir Çağında yeni bir başlangıcın izleri vardır. Dışarıdan gelenlerin kurduğu köy yerleşimi, gelecek yüzyıllarda gelişerek, MÖ 7./6. yüzyılda yerel bir merkez haline gelir. Daha sonraları Galat/Hellenistik, Roma ve Bizans dönemi yerleşimlerine sahne olan yerde 18. yüzyılda Boğazköy adıyla kurulan Türk köyü, şimdi Boğazkale adıyla ilçe olmuştur.
Hititler, Halefleri ve Selefleri:
Hattuşa/Boğazköy'ün binlerce yıllık tarihinin kısa özeti
İçindekiler:
Doğal Çevre
Hititlerden Önce: İlk Yerleşimciler
(MÖ. 6.-3. bin)
Hattuş ve Asur Ticaret Kolonisi
(yaklaşık MÖ. 2000-1700)
Eski Hitit ve Orta Hitit İmparatorluğu Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1650/1600-1400/1350)
Hitit Büyük İmparatorluk Dönemi
(yaklaşık MÖ. 1400/1350-1180)
Başkent Hattuşa'nın Sonu
(yaklaşık MÖ. 1200/1180)
Demir Çağ - Karanlık Çağ ve Frig ve Pers Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1180-334)
Hellenistik/Galat ve Roma/Bizans Çağları
(yaklaşık MÖ.334-MS.1071)
Boğazköy/Boğazkale Türk Yerleşmesi
--------------------------------------------------------------------------------
I. Doğal Çevre
Hattuşa/Boğazköy, İç Anadolu'nun kuzeyinde, antik Kapadokya bölgesinin kuzey kenarında yer alır. Karasal ve kuru bir iklimin hakim olduğu yöre bugün büyük ölçüde ağaçsızdır ve bozkır görünümündedir. Kışlar uzun ve soğuk, yazlar kısa ve sıcaktır. Ancak iklim hep böyle değildi. Eskiden daha nemli ve ılıman bir iklim hakimdi; sıcak ve soğuk dönemler arasındaki fark daha azdı. Yozgat'ın güneyinden başlayan Kapadokya bölgesinin içlerindeki bozkırların yanısıra, özellikle kuzeye doğru sık bitki örtüsü ve ormanlarla kaplı alanlar uzanıyordu. Bunlar sayesinde erozyon engelleniyor, toprak daha çok su tutabiliyor ve bu da yine bitki örtüsüne yarıyordu. Tarım ve hayvancılık şartları bugünkünden daha iyiydi ve ormanlar sayısız yabani hayvana yaşam alanı sunuyordu.
Kuzey Anadolu'da, insanın henüz avcılık ve toplayıcılık yaparak göçebe bir hayat sürdüğü Paleolitik ve Mezolitik döneme ait izler pek seyrektir. İnsanın artık büyük ölçüde yerleşik hayata geçerek tarım ve hayvancılıkla uğraştığı Neolitik dönem ait bilgiler de bu bölgede şimdiye kadar fazla değildir: Anlaşılan dağlık ve ormanlık yöre erken tarım topluluklarının gereksinimlerine uygun değildi. Geniş meraların ve daha elverişli bir iklimin hakim olduğu bölgeler onlar için daha cazipti. Bu nedenle ilk çiftçi ve hayvancı yerleşimler daha güneyde kurulmuştu: Konya Ovası'nda, Çumra yakınlarındaki Çatal Höyük en iyi tanınan örnektir.
İçindekiler
II. Hititlerden Önce: İlk Yerleşimciler
(MÖ. 6.-3. bin)
Hattuşa/Boğazköy çevresindeki ilk yerleşim Kalkolitik Çağ'da (MÖ. 6. bin) ortaya çıkar. Tercihen dağ yamaçları ile dağ düzlüklerinde dağınık olarak görülen bu yerleşmeler gayet küçüktü. Bu dönemde Büyükkaya'nın en üst kesiminde de böyle bir köy vardı. Burası Hattuşa şehir alanı içindeki ilk yerleşimdir. Aynı çağa ait bir başka yerleşme Hattuşa'nın 2 km. kuzeydoğusunda Yarıkkaya'da idi.
İzleyen binyıllarda İç Anadolu'nun kuzey kesimlerindeki ormanlık yörede yerleşme yoğunluğu çok yavaş artar. İlk olarak İlk Tunç Çağında (MÖ. 3.bin), birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan ve toplumda değişimin temelini oluşturan daha büyük yerleşme kuşakları gelişir: Küçük yerleşmelerden, daha geniş alanlara hükmeden siyasi ve dini merkezler oluşur. Kuzey Anadolu'daki maden yataklarının da bu gelişmeye yardım ettiği düşünülmektedir. Böyle bir merkez Hattuşa/Boğazköy'den yalnızca 25 km. uzaklıktaki Alaca Höyük'te bulunmaktadır. Burada MÖ. 2400/2200 yıllarına tarihlenen şaşırtıcı derecede zengin prens mezarları ortaya çıkarılmıştır. İnce bir işçilik gösteren altın, gümüş, elektron, bronz ve hatta demirden silahlar, takılar, heykeller, çeşitli aletler, kaplar mezarlardaki ölü hediyeleri arasındadır. Alaca Höyük beyleri, Kuzey ve İç Anadolu'nun sakinleri ve Hititlerin halefleri olan Hattiler idi.
Hattuşa/Boğazköy'de de çok kısa süre sonra buna benzer bir Hatti yerleşmesi ortaya çıkar ve böylece İlk Tunç Çağın geç dönemlerinde, şehir bölgesinde artık sürekli yerleşim başlar. Bu Hatti yerleşmesinin kalıntıları, Aşağı Şehir'de Hitit tabakaları altında saptanmıştır. Büyükkaya ve Büyükkale sırtları da yerleşim alanı olarak kullanılmıştı; hatta burada sur bulunduğunu gösteren işaretler bile vardır.
İçindekiler
III. Hattuş ve Asur Ticaret Kolonisi
(yaklaşık MÖ. 2000-1700)
Bu Hatti yerleşmesi, izleyen Orta Tunç Çağı'nda o denli önemli bir merkez olur ki, MÖ. 19./18. yüzyılda burada bir Karum (Asurlu tüccarların ticaret kolonisi) kurulur. Asurlu (Kuzey Irak'ta Orta Dicle kesiminde) tüccarlar bakır, gümüş ve altın ile değerli taşlar gibi hammaddeleri almak için Anadolu'ya geliyorlardı. Uzun eşek kervanlarıyla mallar Mezopotamya'ya taşınıyor; karşılık olarak oradan kalay, kumaş ve elbiseler getiriliyordu. Asurlu tüccarlar ayrıca Anadolu içindeki ticarete de katılıyorlardı. Anadolu'nun doğusu, kesişme noktalarında ticaret merkezlerinin kurulduğu bir yol ağıyla kaplanmıştı. Bu ticaret merkezleri İç Anadolu'da Hatti beyliklerinin merkezlerinde bulunuyorlardı. Asurlu tüccarlar buralarda aileleri ile birlikte yerli halktan ayrı mahallelerde yaşarlardı. Hatti beylerinin himayesinde yaşayan tüccarlar vergi vermekle yükümlüydüler. Ticaret ağının merkezi Kaneş/Neşa'da idi (Kayseri yakınlarındaki Kültepe).
Asurlu tüccarlarla birlikte yazı da Anadolu'ya gelir. Ticari işlemlerin altından kalkabilmek için belgeleme gerekliydi: Alım- satım, vadeli işler, kredi ve değiş-tokuş işlemleri Akadça çivi yazısı ile kil tabletlere kaydedilmişti. Tabletlerde merkezin adı da geçiyordu: Adı artık Hattuş idi.
Karum dönemi olarak ta adlandırılan bu dönemde Büyükkale üzerinde bir sur inşa edilir. Burada Hattuş beylerinin oturduğu kesin görünüyor. Hatti yerleşmesi surun aşağı tarafındaki yamaçta, Hititlerin daha sonra Büyük Tapınağı yaptıkları alana kadar iniyordu. Asurlu tüccarların mahallesi olan Karum buranın kuzeyindeydi. Hem yerleşme, hem de Karum düşman saldırılarına karşı bir surla korunuyor olmalıydı.
MÖ. 2.binin bu ilk yüzyıllarında İç Anadolu'da, yerli Hatti beyleri ile etki alanlarını genişletmeye çalışan Anadolu dışından gelmiş Hitit grupları sık sık ihtilafa düşüyorlardı. Kazılar, Hattuş şehrinin MÖ. 1700'lerde büyük bir yangınla tahrip olduğunu gösterir. Çivi yazılı bir tablette bu tahribatla ilgili bir bilgi vardır. Kuşar'lı kral Anitta, Hattuş kralı Pijusti'yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatır: "Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş'u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı'nın laneti üzerine olsun". Anitta gücüne merkez olarak 160 km. güneydoğudaki Kaneş/Neşa şehrini seçer. Burası Assur kolonilerinin merkezi olarak zaten nüfuzlu ve güçlü bir yerdi.
Anitta'nın Hattuş ile ilgili lanetinin etkisinin ne kadar sürdüğünü bilmiyoruz; ancak şehrin konumu, su kaynaklarının bolluğu gibi etkenler, kısa zamanda yerleşmecileri yeniden buraya çekmiş olmalıdır. MÖ.17. yüzyılın ikinci yarısında şehir yine o kadar cazipti ki bir Hitit kralı burayı başkent olarak seçer ve böylece Hattilerin Hattuş'undan Hititlerin Hattuşa'sı doğar.
İçindekiler
IV. Eski Hitit ve Orta Hitit İmparatorluğu Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1650/1600-1400/1350)
Hititlerin kökeni hakkında ne yazık ki elimizde çok az bilgi var. Dilleri Hint-Avrupa dil grubuna ait Hititlerin, Kafkaslar üzerinden İç Anadolu'ya göç etmiş oldukları olasılığı vardır. Göçün MÖ. 3.binin ikinci yarısında olduğu düşünülür. Kesin bir tarih vermek kolay değil, çünkü ne kanlı bir istila, ne de büyük çaplı bir göç söz konusudur. Anlaşıldığı kadarıyla Hitit grupları dalga dalga Anadolu'ya gelir ve kısmen yerli Hatti nüfusla karışır. Aşağı yukarı aynı tarihlerde başka Hint-Avrupalı göçmenler de Anadolu'ya gelir: Luviler güney ve batı Anadolu'ya, Palalar ise kuzey ve kuzeybatı Anadolu'ya yerleşirler.
Hititler, Hattilerden ülkenin adı olarak "Hatti ülkesi" adını alırlar. Dillerini ise, yukarıda sözü edilen Kaniş/Neşa şehrinden esinlenerek Nesice olarak adlandırırlar. Hattuşa/Boğazköy'e yerleşen ilk Hitit Büyük Kralı Anitta gibi Kuşar'lı idi. Bu şehrin yeri henüz bulunamamıştır. Ancak kral "Hattuşa'lı" anlamına gelen Hattuşili adını alır. Onun krallığı döneminde, Asur ticaret ağının çöküşü ile Anadolu'dan kaybolan çiviyazısı yeniden kullanılmaya başlanır. Böylece Anadolu'da pek çok verinin çiviyazılı kil tabletlere işlenmesine yol açan bir yazı geleneği doğar: Hititlerin resmi yazışma ve anlaşmaları yanında yasalar, kült kuralları, kehanetler ve Eski Doğu edebiyatı günümüze ulaştı. 1906'dan beri kazılmakta olan Hattuşa arşivleri yaklaşık 30 000 kil tablet parçasıyla başlıca buluntu kaynağını oluşturur; ancak İç Anadolu'da diğer merkezlerde de- Tabigga/Maşat Höyük (Tokat ili), Şapinuva/Ortaköy (Çorum ili), Sarissa/Kuşaklı (Sivas ili) çiviyazılı kil tablet arşivleri bulunmuştur.
Büyük kral I.Hattuşili, İç Anadolu'da giriştiği fetihlerle, Torosları aşarak güneye, kuzey Suriye'ye kadar genişleyerek krallığın büyümesini sağlar. Halefi Murşili fetihlerine güneyde devam eder. Fetihlerin amacı Suriye'deki şehir devletlerini devreden çıkartmak ve Mezopotamya ticaret yollarını kontrol etmek idi. Halep ele geçirilir ve ordu Babil'e kadar (Hattuşa'dan kuş uçumu 1200 km. !) ilerleyerek burada Hammurabi hanedanının sona ermesine neden olur. Ancak kısa süre sonra Murşili öldürülür ve bunu bir karışıklık dönemi izler. Bu dönemde imparatorluk, Toroslar'ın güneyindeki ülkeleri ve güney ve doğu Anadolu'daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni krallığına kaptırır.
İzleyen yıllarda Anadolu'daki Hitit gücünün iniş ve çıkışlarına burada değinmeyeceğiz. Askeri birlikler ülkenin birçok yerinde aktifti ve yeniden kuzey Suriye'deki Halep'e kadar ilerlediler. Ancak vergi vermekle yükümlü kılınan vasal şehirler ve ülkeler, çoğu zaman kısa bir süre sonra yeniden ayaklanıyordu. İç Anadolu'nun kuzeyindeki dağlarda yaşayan ve sık sık Hitit bölgelerine akınlar yapan Kaşka boylarının saldırıları, başkent Hattuşa'yı doğrudan tehdit eder hal alır:Büyük Kral III. Tudhaliya dönemine, yaklaşık MÖ.1400'e tarihlenen çiviyazılı bir metinde şöyle anlatılıyor. "ve Hattuşa, şehir yandı ve geriye sadece.....ve Heşti Evi kaldı." Bu dönemin sonunda Hititlerin doğrudan egemenlik alanı yeniden İç Anadolu bölgesiyle sınırlı kalır ve devlet derin bir bunalım içine girer.
Eski Hitit şehri, kendinden önceki Hatti şehriyle aynı alanı kaplar: Büyükkale üzerinde Büyük Kral'ın sarayı vardı ve buranın kuzeybatısındaki yamaçtan vadinin aşağısına kadar, batı tarafında kuvvetli bir surla korunan şehir uzanıyordu. Ayrıca Kuzey Şehir ile Büyükkaya'nın da kısa süre sonra surla çevrilerek şehre katıldığını gösteren birçok kanıt var. Böylece surla çevrili şehrin boyutları 0,9 x 1,2 km. kadardı. Ayrıca şehrin hemen önündeki alanda da başka yerleşim alanları bulunuyor olabilirdi.
İçindekiler
V. Hitit Büyük İmparatorluk Dönemi
(yaklaşık MÖ. 1400/1350-1180)
I.Şupiluliuma ile iktidara, iyice zayıflamış ve küçülmüş imparatorluğa yeniden eski boyutlarını kazandıran bir kral geçer. Fırat ve Dicle bölgesinde (bugün güneydoğu Anadolu, kuzey Irak ve kuzey Suriye) devletin ciddi rakibi olan Mitanni Krallığının gücü sonunda kırılabilir. Artık Suriye'deki Hitit bölgesi doğrudan doğruya Mısır devletinin en kuzey eyaletine sınır oluyordu. Bu nedenle kısa süre içinde bu iki süper güç arasında savaşlar olur. Asi ırmağı (=Orontes) kıyısındaki meşhur Kadeş savaşında MÖ.1274 yılı civarında Büyük Kral II. Muvatalli ile firavun II.Ramses'in orduları karşı karşıya gelirler. Savaş sonuçsuz kalır ve iki ülke arasında, birkaç yıl sonra bir barış antlaşmasına yol açacak ilişkiler kurulur. Antlaşma Hitit Imparatorluğunun yıkılışına kadar geçerli kalacaktır (Birleşmiş Milletlerin New York'taki binasında antlaşma metninin, Hattuşa'da bulunmuş kil tabletin büyütülmüş bir kopyası dünyanı en eski uluslararası barış antlaşmalarından birinin örneği olarak asılıdır).
II. Muvatalli döneminde, Hattuşa kısa bir süre başkent olma rolünü kaybeder. Kral merkezini, güneybatıda, yeri henüz saptanamamış Tarhuntaşa'ya taşır. Ancak halefi III.Murşili Hattuşa'ya döner, ama kısa sürede amcası III.Hattuşili tarafından tahttan indirilir. Büyük Kral III. Hattuşili ve oğlu IV.Tudhaliya döneminde şehir yeni bir yükseliş dönemi yaşar. Günümüzde görülen yapı kalıntıların esaslı bir bölümü bu döneme aittir. Büyük olasılıkla en geç MÖ 14. yüzyıldan itibaren şehir alanına katılmış olan Yukarı Şehir özellikle yoğun yapı aktivitelerine sahne olmuştur. Güneydeki yükseltiler üzerinden 3,3 km. uzunluğunda yeni bir surun inşasıyla şehrin yayılım alanı 78 hektardan 180 hektara çıkarılmıştır. Bu alanda, aralarında birçok tapınak bulunan çok sayıda büyük yapı inşa edilir ve Büyükkale'de köklü bir tadilat yapılır. Direkli galerilerin çevrelediği avlular, konut ve depolar ile büyük bir kabul salonundan oluşan büyük bir saray kompleksi inşa edilir. Öte yandan Yazılıkaya Kutsal Alanı'nın son şeklini alması da IV.Tuhaliya'ya mal edilir. Hattuşa hem siyasi başkent, hem de ülkenin kült merkezi, yani "Hatti ülkesinin bin tanrısı"nın şehriydi.
Yine de çöküş artık uzak değildi: Hititler ne yazık ki -krallarla ilgili olanların dışında- ülkelerinin tarihi hakkında hemen hemen hiç metin bırakmamışlardır. Ancak eldeki bilgiler biraraya getirildiğinde taht kavgalarının, kötü hasatların ve düşman saldırılarının devleti zayıflattığı anlaşılıyor. MÖ. 13. yüzyılın sonuna doğru Hattuşa'da, dış tehdidin arttığını gösteren önlemler alınmıştır: Ek surlar ve ön surlar inşa edilir ve şehrin tahıl stokları ayrı bir kale görünümündeki Büyükkaya'ya alınır. Yukarı Şehir'de çok sayıda tapınak artık harap durumdaydı ve yıkıntılar arasına, kendilerini surların arkasına çekilerek korudukları anlaşılan insanlar yerleşmişti.
Böylece Büyük İmparatorluk dönemi sona erer ve İç Anadolu'da Tunç Çağı son bulur. Dönem bütün Akdeniz bölgesinde karışıklık dönemiydi. Özellikle kıyıya yakın ülkeler "Deniz Kavimleri" denilen korsanların saldırılarından olumsuz etkileniyordu. Her yerde göçler oluyordu ve İç Anadolu'da Hititlerin imparatorluk yapısının yerini alacak bir yapı yoktu. Ülkede kalan halk çiftçiliğe ve kısmen de göçebe hayat tarzına dönmüştü.
İçindekiler
VI. Başkent Hattuşa'nın Sonu
(yaklaşık MÖ. 1200/1180)
Büyük İmparatorluğun yıkılması ile başkent gücünü ve böylece siyasi, ekonomik ve dini merkez rolünü de yitirir. Şehrin yavaş yavaş terkedildiği anlaşılıyor. Bilinen son Büyük Kral II.Şupiluliuma -IV.Tudhaliya'nın oğlu- kuşkusuz sonuna kadar Hattuşa'da kalmamıştır. Belki de merkez yeniden bir başka yere taşınır ve böylece şehrin kaderi kaçınılmaz hale gelir.
Büyük İmparatorluğun geç dönemlerine ait kral sarayı, bazı tapınaklar ve surun bazı bölümleri gibi çeşitli yapı komplekslerinde, herşeyi yakıp yıkan yangınların izleri görülür. Yangınlar kuşkusuz kısmen düşman hücumlarına bağlanabilir; ancak şehre giren düşmanlar oldukça boşaltılmış bir şehir bulurlar. Yangın geçirmiş yapılar hemen hemen hiç buluntu vermez. Demek ki Hattuşa halkının, tüm eşyalarını ve hiç de az olmayan tapınak eşyalarını beraberlerinde götürmek için yeterince zamanları olmuştur. Geride yalnızca "değersiz" ya da "taşınamayan" eşyalar kalmıştı. Birinci grup "evrak", yani çözülmekte olan devlette artık ihtiyaç duyulmayacak çivi yazılı tablet arşivleridir. Büyük Tapınağın depolarında duran dev erzak küpleri ise ikinci gruba örnek verilebilir.
Hitit şehrinin kesin olarak son bulmasından kimin sorumlu olduğu konusunda yakın zamana kadar tamamen spekülasyonlarla yetinildi. Şehri "devralan" ve burada yerleşen güçlerden hiçbir iz yoktu çünkü. Bundan dolayı Hititleri sürekli rahatsız eden kuzey komşuları Kaşkaların can çekişen şehre, öldürücü darbeyi indirdikleri düşünülüyordu. Ancak 1996'da Büyükkaya sırtında, başkentin yıkılışından sonra kurulan bir yerleşme kazıldı. Bu bir Hitit yerleşmesi değildi. İşte bu yerleşme ile şehrin Demir Çağ tarihi başlamaktadır.
İçindekiler
VII. Demir Çağ - Karanlık Çağ ve Frig ve Pers Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1180-334)
İç Anadolu Demir Çağı'nın ilk dönemi önceleri "Karanlık Çağ" olarak adlandırılıyordu, çünkü Hitit İmparatorluğunun yıkılışından sonra yaklaşık 300 yıl devam eden bu dönemde hiç yerleşme görülmüyordu. Şimdi bu döneme tarihlenen çeşitli yerler saptandı. Hattuşa/Boğazköy şehrinin kuzeydoğusundaki Büyükkaya yerleşmesi de bunlardan biridir. Burada Hititlerden bildiğimiz pek çok özelliğin eksik olduğu görülür: Örneğin keramik kaplarına büyük ölçüde çömlekçi çarkı kullanmadan şekil veriyorlardı. Hititlerde ise çömlekçi çarkı seri üretim aracı olarak kullanılmıştı. İlkel barınaklarının Hitit mimarlığıyla ortak hiçbir yanı yoktu ve yazı kullanmıyorlardı. Maddi kültürleri bariz İlk ve Orta Tunç Çağ karakteri taşır. Öyle anlaşılıyor ki Büyük İmparatorluk çöktükten sonra yerli (kuzey) Anadolu boyları, eski Hitit çekirdek bölgesine sızarak ülkeyi ele geçirmişlerdir. Bu insanların yukarıda sözü edilen Kaşkalar olma olasılığı vardır. Ancak bunlar Hattuşa'ya fatih olarak değil, işe yarar pek çok eşyanın bulunabileceği terkedilmiş ve kısmen yıkıntı halindeki şehri işgal edenler kimliğiyle gelirler.
Hattuşa'da Erken Demir Çağında "Karanlık Çağ" yerleşmesi Büyükkaya ile sınırlı değildir. Aşağı Şehir'de Yamaç Evi'nde, Büyükkale'de ve 7 no.lu Tapınak'ta da bu döneme ait ipuçları bulunur. MÖ. 9. yüzyılda Orta Demir Çağının başlamasıyla Büyükkaya'da tepenin tümünü kaplayan büyükçe bir yerleşme ortaya çıkar. MÖ. 8. yüzyılda ek olarak Aşağı Şehre ve Büyükkale'ye yerleşilir. MÖ. 7. yüzyılın başında/ortalarında Büyükkale'de bir kale inşa edilir ve bu dönemde Aşağı Şehirdeki yerleşim iyice azalır. Büyükkaya da terkedilir. Bunlar belki Kimmer akınlarına karşı alınan önlemlerdi. Kimmerler Avrasya bozkırlarından çıkıp MÖ.700/680 yıllarında İç Anadolu'ya girer ve Kral Midas'ın Frig Krallığı'nı yıkarlar. Çok sık bir yerleşim gösteren Büyükkale kalesinden başka Yukarı Şehrin doğusunda Güney Kale ve Nişantaş çevresiyle Doğu Havuzların yukarısında konutlar ortaya çıkar.
Bu Orta ve Geç Demir Çağı yerleşmesi geleneksel olarak "Frig" olarak adlandırılır, çünkü İç Anadolu'nun batısındaki Frig çekirdek bölgesinde yer alan buluntu yerleriyle çok sayıda benzerlik vardır. Mimari ve maddi kültür benzerlikleri olduğu gibi Friglerin ana tanrıçası Kybele kültü de burada temsil edilir. Büyükkale'de Ia tabakasının güneydoğu kapısında çok güzel bir Kybele heykeli bulunur. Üzerlerine Frig harflerinin kazınmış olduğu keramik parçaları batı ile olan bağlantının bir başka kanıtıdır. Ayrıca doğu Yunan bölgesinden ithal edilmiş birkaç parça da gün ışığına çıkar. Öyle anlaşılıyor ki İç Anadolu ve kuzey Kapadokya bölgeleri Demir Çağı'nda İçbatı Anadolu ile yoğun bir ilişki geliştirmişti. Bununla birlikte büyük Frig gruplarının buraya göç etmiş olabileceğini düşünmüyoruz. Ne yazık ki Demir Çağ yerleşmesinin adı öğrenilememiştir; ancak burası kesinlikle Pteria değildi, çünkü Hattuşa/Boğazköy'ün 40 km. güneydoğusundaki Kerkenes Dağı'nın Pteria olduğu anlaşılmıştır.
MÖ. 585 yılında İç Anadolu bölgesinin Kızılırmağın (antik Halys) doğusundaki kesimi Pers'li Medlerin eline geçer ve bölge daha sonra yine Pers kökenli Akhamenid İmparatorluğu'na dahil edilir. "Pers dönemi" anlaşıldığı kadarıyla Hattuşa/Boğazköy'deki gelişmeyi fazla etkilemez; geleneksel tarzda hayat devam eder. Yerleşme MÖ. 5. yüzyılda önemini kaybeder, ancak herhalde tamamen terkedilmez.
İçindekiler
VIII. Hellenistik/Galat ve Roma/Bizans Çağları
(yaklaşık MÖ.334-MS.1071)
Büyük İskender'in Asya seferi Anadolu'da Hellenistik Dönem'in başlangıcına işaret eder. Seferin İç Anadolu'ya etkisi ilk önce fazla değildi; ancak MÖ. 3. yüzyılın ilk yarısında bölgeye Orta Avrupa'dan göçen Kelt kökenli Galatlar yerleşir. Boğazköy'ün yaklaşık 20 km. güneyindeki Tavium (Büyük Nefes Köy) Trokmi boyunun merkezi olur ve Trokmi boyu Hattuşa/Boğazköy arazisini de ele geçirir. Büyükkale üzerinde yeniden bir kale inşa edilir ve Aşağı Şehirde bir köy yerleşmesi kurulur. Burada karakteristik Galat boyalı keramiği yanında, Ege kıyısındaki Hellenistik merkezlerden ithal edilen kaplar ele geçer.
MÖ.25 yılında Trokmi bölgesi Roma egemenliğine girer. MS. 1.yüzyılda Romalılar Tavium'dan kuzeye (olasılıkla Amasya'ya) giden taş döşeli bir yol inşa ederler. Bu yol Hattuşa/Boğazköy'ün batısındaki dağ sırtının arkasından gelip Evren/Yekbas köyü yakınında Budaközü ovasından geçiyordu. Şehrin değişik yerlerinde bu ve izleyen dönemlere ait yapı kalıntıları, mezarlar ve taş ocağı işletildiğini gösteren izler vardır.
Bilinen Erken Bizans kalıntıları azdır; ancak 10.-11. yüzyıllardaki Orta Bizans döneminde Yukarı Şehir'de, Hitit Tapınak Mahallesinin kuzey bölümünde bir köy yerleşmesi vardı (Kazılarda birkaç küçük kilise, büyük bir mezarlık ile çiftlik evleri ortaya çıkarılarak, kısmen restore edilmiştir). Sarıkale'deki Hitit kompleksi bu dönemde tadilat geçirerek bir surla çevrilir; burası belki yerel beyin kalesi olarak kullanılıyordu. Aşağı Şehir'de de Bizans kalıntıları bulunmaktadır. Mihraplıkaya'ya (Genel Plan No.36) oyulmuş bir kilise apsisi buradaki en dikkat çekici kalıntıdır.
Bizans yerleşmesi tam olarak sikke buluntuları ile tarihlendirilebildi. En geç sikkeler 11. yüzyılın sonlarına tarihlenir ve yerleşmenin terkedilişinin tarihini verir. Bu tarih 1071 yılında Van Gölü yakınındaki Malazgirt savaşının tarihine uyar. Savaşta İmparator IV.Romanos yönetimindeki Bizanslılar Anadolu'nun büyük bölümünü Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan'a bırakırlar.
İçindekiler
IX. Boğazköy/Boğazkale Türk Yerleşmesi
İzleyen yüzyıllarda bölgenin büyük ölçüde boş kaldığı anlaşılıyor. 16. yüzyılda Türkmen boylarından Maraşlı Dülkadiroğulları'ndan bir grup bu bölgeye yerleştirilir. Önce Hattuşa/Boğazköy'ün 3 km. kuzeyindeki Yekbas'a yerleşilir; ancak 17. yüzyılın sonunda buradan Eski Hitit başkentinin eteğine taşınırlar. Bugün de ayakta duran Konak ta bu erken yerleşime aittir. Eskiden Boğazköy adını taşıyan köyün adı sonradan Boğazkale'ye çevrilerek, Çorum iline bağlı bir ilçe merkezi haline getirilir.
Hattuşa/Boğazköy çevresindeki ilk yerleşim Kalkolitik Çağ'da (MÖ. 6. bin) ortaya çıkar.
İzleyen binyıllarda İç Anadolu'nun kuzey kesimlerindeki ormanlık yörede yerleşme yoğunluğu çok yavaş artar. İlk olarak İlk Tunç Çağında (MÖ. 3.bin), birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan ve toplumda değişimin temelini oluşturan daha büyük yerleşme kuşakları gelişir. Hattuşa/Boğazköy'de bir Hatti (Kuzey ve İç Anadolu'nun sakinleri ve Hititlerin halefleri olan Hattiler) yerleşmesi ortaya çıkar ve böylece İlk Tunç Çağın geç dönemlerinde, şehir bölgesinde artık sürekli yerleşim başlar.
Bu Hatti yerleşmesi, izleyen Orta Tunç Çağı'nda o denli önemli bir merkez olur ki, MÖ. 19./18. yüzyılda burada bir Karum (Asurlu tüccarların ticaret kolonisi) kurulur. Asurlu (Kuzey Irak'ta Orta Dicle kesiminde) tüccarlar bakır, gümüş ve altın ile değerli taşlar gibi hammaddeleri almak için Anadolu'ya geliyorlardı. Uzun eşek kervanlarıyla mallar Mezopotamya'ya taşınıyor; karşılık olarak oradan kalay, kumaş ve elbiseler getiriliyordu. Asurlu tüccarlar ayrıca Anadolu içindeki ticarete de katılıyorlardı. Tüccarlarla birlikte yazı da Anadolu'ya gelir.
MÖ. 2.binin bu ilk yüzyıllarında İç Anadolu'da, yerli Hatti beyleri ile etki alanlarını genişletmeye çalışan Anadolu dışından gelmiş Hitit grupları sık sık ihtilafa düşüyorlardı. Hattuş şehri MÖ. 1700'lerde Kuşarlı kral Anitta tarafından tahrip ediliyor ve lanetleniyor; ancak şehrin konumu, su kaynaklarının bolluğu gibi etkenler, kısa zamanda yerleşmecileri yeniden buraya çekmiş olmalıdır. MÖ.17. yüzyılın ikinci yarısında şehir yine o kadar cazipti ki bir Hitit kralı burayı başkent olarak seçer ve "Hattuşa'lı" anlamına gelen Hattuşili adını alır. Böylece Hattilerin Hattuş'undan Hititlerin Hattuşa'sı doğar.
Eski Hitit şehri, kendinden önceki Hatti şehriyle aynı alanı kaplar: Büyükkale üzerinde Büyük Kral'ın sarayı vardı ve buranın kuzeybatısındaki yamaçtan vadinin aşağısına kadar, batı tarafında kuvvetli bir surla korunan şehir uzanıyordu. Ayrıca Kuzey Şehir ile Büyükkaya'nın da kısa süre sonra surla çevrilerek şehre katıldığını gösteren birçok kanıt var. Böylece surla çevrili şehrin boyutları 0,9 x 1,2 km. kadardı. En geç Hitit Imparatorluk döneminde güneydeki yükseltiler üzerinden 3,3 km. uzunluğunda yeni bir surun inşasıyla şehrin büyüklüğü iki katına çıkarılır. Bu alanda, aralarında birçok tapınak bulunan çok sayıda büyük yapı inşa edilir ve kral sarayı Büyükkale'de köklü bir tadilat yapılır. Hattuşa hem siyasi başkent, hem de ülkenin kült merkezi, bir diğer adıyla "bin tanrılı şehir" idi.
M.Ö. 1200 cıvarında Büyük İmparatorluğun yıkılması ile başkent gücünü ve böylece siyasi, ekonomik ve dini merkez rolünü de yitirir. Şehrin yavaş yavaş terkedildiği anlaşılıyor. Böylece İç Anadolu'da Tunç Çağı son bulur ve Demir Çağı başlar.
Terk edilmiş başkentin harabelerinde, Erken Demir Çağında yeni bir başlangıcın izleri vardır. Dışarıdan gelenlerin kurduğu köy yerleşimi, gelecek yüzyıllarda gelişerek, MÖ 7./6. yüzyılda yerel bir merkez haline gelir. Daha sonraları Galat/Hellenistik, Roma ve Bizans dönemi yerleşimlerine sahne olan yerde 18. yüzyılda Boğazköy adıyla kurulan Türk köyü, şimdi Boğazkale adıyla ilçe olmuştur.
Hititler, Halefleri ve Selefleri:
Hattuşa/Boğazköy'ün binlerce yıllık tarihinin kısa özeti
İçindekiler:
Doğal Çevre
Hititlerden Önce: İlk Yerleşimciler
(MÖ. 6.-3. bin)
Hattuş ve Asur Ticaret Kolonisi
(yaklaşık MÖ. 2000-1700)
Eski Hitit ve Orta Hitit İmparatorluğu Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1650/1600-1400/1350)
Hitit Büyük İmparatorluk Dönemi
(yaklaşık MÖ. 1400/1350-1180)
Başkent Hattuşa'nın Sonu
(yaklaşık MÖ. 1200/1180)
Demir Çağ - Karanlık Çağ ve Frig ve Pers Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1180-334)
Hellenistik/Galat ve Roma/Bizans Çağları
(yaklaşık MÖ.334-MS.1071)
Boğazköy/Boğazkale Türk Yerleşmesi
--------------------------------------------------------------------------------
I. Doğal Çevre
Hattuşa/Boğazköy, İç Anadolu'nun kuzeyinde, antik Kapadokya bölgesinin kuzey kenarında yer alır. Karasal ve kuru bir iklimin hakim olduğu yöre bugün büyük ölçüde ağaçsızdır ve bozkır görünümündedir. Kışlar uzun ve soğuk, yazlar kısa ve sıcaktır. Ancak iklim hep böyle değildi. Eskiden daha nemli ve ılıman bir iklim hakimdi; sıcak ve soğuk dönemler arasındaki fark daha azdı. Yozgat'ın güneyinden başlayan Kapadokya bölgesinin içlerindeki bozkırların yanısıra, özellikle kuzeye doğru sık bitki örtüsü ve ormanlarla kaplı alanlar uzanıyordu. Bunlar sayesinde erozyon engelleniyor, toprak daha çok su tutabiliyor ve bu da yine bitki örtüsüne yarıyordu. Tarım ve hayvancılık şartları bugünkünden daha iyiydi ve ormanlar sayısız yabani hayvana yaşam alanı sunuyordu.
Kuzey Anadolu'da, insanın henüz avcılık ve toplayıcılık yaparak göçebe bir hayat sürdüğü Paleolitik ve Mezolitik döneme ait izler pek seyrektir. İnsanın artık büyük ölçüde yerleşik hayata geçerek tarım ve hayvancılıkla uğraştığı Neolitik dönem ait bilgiler de bu bölgede şimdiye kadar fazla değildir: Anlaşılan dağlık ve ormanlık yöre erken tarım topluluklarının gereksinimlerine uygun değildi. Geniş meraların ve daha elverişli bir iklimin hakim olduğu bölgeler onlar için daha cazipti. Bu nedenle ilk çiftçi ve hayvancı yerleşimler daha güneyde kurulmuştu: Konya Ovası'nda, Çumra yakınlarındaki Çatal Höyük en iyi tanınan örnektir.
İçindekiler
II. Hititlerden Önce: İlk Yerleşimciler
(MÖ. 6.-3. bin)
Hattuşa/Boğazköy çevresindeki ilk yerleşim Kalkolitik Çağ'da (MÖ. 6. bin) ortaya çıkar. Tercihen dağ yamaçları ile dağ düzlüklerinde dağınık olarak görülen bu yerleşmeler gayet küçüktü. Bu dönemde Büyükkaya'nın en üst kesiminde de böyle bir köy vardı. Burası Hattuşa şehir alanı içindeki ilk yerleşimdir. Aynı çağa ait bir başka yerleşme Hattuşa'nın 2 km. kuzeydoğusunda Yarıkkaya'da idi.
İzleyen binyıllarda İç Anadolu'nun kuzey kesimlerindeki ormanlık yörede yerleşme yoğunluğu çok yavaş artar. İlk olarak İlk Tunç Çağında (MÖ. 3.bin), birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan ve toplumda değişimin temelini oluşturan daha büyük yerleşme kuşakları gelişir: Küçük yerleşmelerden, daha geniş alanlara hükmeden siyasi ve dini merkezler oluşur. Kuzey Anadolu'daki maden yataklarının da bu gelişmeye yardım ettiği düşünülmektedir. Böyle bir merkez Hattuşa/Boğazköy'den yalnızca 25 km. uzaklıktaki Alaca Höyük'te bulunmaktadır. Burada MÖ. 2400/2200 yıllarına tarihlenen şaşırtıcı derecede zengin prens mezarları ortaya çıkarılmıştır. İnce bir işçilik gösteren altın, gümüş, elektron, bronz ve hatta demirden silahlar, takılar, heykeller, çeşitli aletler, kaplar mezarlardaki ölü hediyeleri arasındadır. Alaca Höyük beyleri, Kuzey ve İç Anadolu'nun sakinleri ve Hititlerin halefleri olan Hattiler idi.
Hattuşa/Boğazköy'de de çok kısa süre sonra buna benzer bir Hatti yerleşmesi ortaya çıkar ve böylece İlk Tunç Çağın geç dönemlerinde, şehir bölgesinde artık sürekli yerleşim başlar. Bu Hatti yerleşmesinin kalıntıları, Aşağı Şehir'de Hitit tabakaları altında saptanmıştır. Büyükkaya ve Büyükkale sırtları da yerleşim alanı olarak kullanılmıştı; hatta burada sur bulunduğunu gösteren işaretler bile vardır.
İçindekiler
III. Hattuş ve Asur Ticaret Kolonisi
(yaklaşık MÖ. 2000-1700)
Bu Hatti yerleşmesi, izleyen Orta Tunç Çağı'nda o denli önemli bir merkez olur ki, MÖ. 19./18. yüzyılda burada bir Karum (Asurlu tüccarların ticaret kolonisi) kurulur. Asurlu (Kuzey Irak'ta Orta Dicle kesiminde) tüccarlar bakır, gümüş ve altın ile değerli taşlar gibi hammaddeleri almak için Anadolu'ya geliyorlardı. Uzun eşek kervanlarıyla mallar Mezopotamya'ya taşınıyor; karşılık olarak oradan kalay, kumaş ve elbiseler getiriliyordu. Asurlu tüccarlar ayrıca Anadolu içindeki ticarete de katılıyorlardı. Anadolu'nun doğusu, kesişme noktalarında ticaret merkezlerinin kurulduğu bir yol ağıyla kaplanmıştı. Bu ticaret merkezleri İç Anadolu'da Hatti beyliklerinin merkezlerinde bulunuyorlardı. Asurlu tüccarlar buralarda aileleri ile birlikte yerli halktan ayrı mahallelerde yaşarlardı. Hatti beylerinin himayesinde yaşayan tüccarlar vergi vermekle yükümlüydüler. Ticaret ağının merkezi Kaneş/Neşa'da idi (Kayseri yakınlarındaki Kültepe).
Asurlu tüccarlarla birlikte yazı da Anadolu'ya gelir. Ticari işlemlerin altından kalkabilmek için belgeleme gerekliydi: Alım- satım, vadeli işler, kredi ve değiş-tokuş işlemleri Akadça çivi yazısı ile kil tabletlere kaydedilmişti. Tabletlerde merkezin adı da geçiyordu: Adı artık Hattuş idi.
Karum dönemi olarak ta adlandırılan bu dönemde Büyükkale üzerinde bir sur inşa edilir. Burada Hattuş beylerinin oturduğu kesin görünüyor. Hatti yerleşmesi surun aşağı tarafındaki yamaçta, Hititlerin daha sonra Büyük Tapınağı yaptıkları alana kadar iniyordu. Asurlu tüccarların mahallesi olan Karum buranın kuzeyindeydi. Hem yerleşme, hem de Karum düşman saldırılarına karşı bir surla korunuyor olmalıydı.
MÖ. 2.binin bu ilk yüzyıllarında İç Anadolu'da, yerli Hatti beyleri ile etki alanlarını genişletmeye çalışan Anadolu dışından gelmiş Hitit grupları sık sık ihtilafa düşüyorlardı. Kazılar, Hattuş şehrinin MÖ. 1700'lerde büyük bir yangınla tahrip olduğunu gösterir. Çivi yazılı bir tablette bu tahribatla ilgili bir bilgi vardır. Kuşar'lı kral Anitta, Hattuş kralı Pijusti'yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatır: "Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş'u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı'nın laneti üzerine olsun". Anitta gücüne merkez olarak 160 km. güneydoğudaki Kaneş/Neşa şehrini seçer. Burası Assur kolonilerinin merkezi olarak zaten nüfuzlu ve güçlü bir yerdi.
Anitta'nın Hattuş ile ilgili lanetinin etkisinin ne kadar sürdüğünü bilmiyoruz; ancak şehrin konumu, su kaynaklarının bolluğu gibi etkenler, kısa zamanda yerleşmecileri yeniden buraya çekmiş olmalıdır. MÖ.17. yüzyılın ikinci yarısında şehir yine o kadar cazipti ki bir Hitit kralı burayı başkent olarak seçer ve böylece Hattilerin Hattuş'undan Hititlerin Hattuşa'sı doğar.
İçindekiler
IV. Eski Hitit ve Orta Hitit İmparatorluğu Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1650/1600-1400/1350)
Hititlerin kökeni hakkında ne yazık ki elimizde çok az bilgi var. Dilleri Hint-Avrupa dil grubuna ait Hititlerin, Kafkaslar üzerinden İç Anadolu'ya göç etmiş oldukları olasılığı vardır. Göçün MÖ. 3.binin ikinci yarısında olduğu düşünülür. Kesin bir tarih vermek kolay değil, çünkü ne kanlı bir istila, ne de büyük çaplı bir göç söz konusudur. Anlaşıldığı kadarıyla Hitit grupları dalga dalga Anadolu'ya gelir ve kısmen yerli Hatti nüfusla karışır. Aşağı yukarı aynı tarihlerde başka Hint-Avrupalı göçmenler de Anadolu'ya gelir: Luviler güney ve batı Anadolu'ya, Palalar ise kuzey ve kuzeybatı Anadolu'ya yerleşirler.
Hititler, Hattilerden ülkenin adı olarak "Hatti ülkesi" adını alırlar. Dillerini ise, yukarıda sözü edilen Kaniş/Neşa şehrinden esinlenerek Nesice olarak adlandırırlar. Hattuşa/Boğazköy'e yerleşen ilk Hitit Büyük Kralı Anitta gibi Kuşar'lı idi. Bu şehrin yeri henüz bulunamamıştır. Ancak kral "Hattuşa'lı" anlamına gelen Hattuşili adını alır. Onun krallığı döneminde, Asur ticaret ağının çöküşü ile Anadolu'dan kaybolan çiviyazısı yeniden kullanılmaya başlanır. Böylece Anadolu'da pek çok verinin çiviyazılı kil tabletlere işlenmesine yol açan bir yazı geleneği doğar: Hititlerin resmi yazışma ve anlaşmaları yanında yasalar, kült kuralları, kehanetler ve Eski Doğu edebiyatı günümüze ulaştı. 1906'dan beri kazılmakta olan Hattuşa arşivleri yaklaşık 30 000 kil tablet parçasıyla başlıca buluntu kaynağını oluşturur; ancak İç Anadolu'da diğer merkezlerde de- Tabigga/Maşat Höyük (Tokat ili), Şapinuva/Ortaköy (Çorum ili), Sarissa/Kuşaklı (Sivas ili) çiviyazılı kil tablet arşivleri bulunmuştur.
Büyük kral I.Hattuşili, İç Anadolu'da giriştiği fetihlerle, Torosları aşarak güneye, kuzey Suriye'ye kadar genişleyerek krallığın büyümesini sağlar. Halefi Murşili fetihlerine güneyde devam eder. Fetihlerin amacı Suriye'deki şehir devletlerini devreden çıkartmak ve Mezopotamya ticaret yollarını kontrol etmek idi. Halep ele geçirilir ve ordu Babil'e kadar (Hattuşa'dan kuş uçumu 1200 km. !) ilerleyerek burada Hammurabi hanedanının sona ermesine neden olur. Ancak kısa süre sonra Murşili öldürülür ve bunu bir karışıklık dönemi izler. Bu dönemde imparatorluk, Toroslar'ın güneyindeki ülkeleri ve güney ve doğu Anadolu'daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni krallığına kaptırır.
İzleyen yıllarda Anadolu'daki Hitit gücünün iniş ve çıkışlarına burada değinmeyeceğiz. Askeri birlikler ülkenin birçok yerinde aktifti ve yeniden kuzey Suriye'deki Halep'e kadar ilerlediler. Ancak vergi vermekle yükümlü kılınan vasal şehirler ve ülkeler, çoğu zaman kısa bir süre sonra yeniden ayaklanıyordu. İç Anadolu'nun kuzeyindeki dağlarda yaşayan ve sık sık Hitit bölgelerine akınlar yapan Kaşka boylarının saldırıları, başkent Hattuşa'yı doğrudan tehdit eder hal alır:Büyük Kral III. Tudhaliya dönemine, yaklaşık MÖ.1400'e tarihlenen çiviyazılı bir metinde şöyle anlatılıyor. "ve Hattuşa, şehir yandı ve geriye sadece.....ve Heşti Evi kaldı." Bu dönemin sonunda Hititlerin doğrudan egemenlik alanı yeniden İç Anadolu bölgesiyle sınırlı kalır ve devlet derin bir bunalım içine girer.
Eski Hitit şehri, kendinden önceki Hatti şehriyle aynı alanı kaplar: Büyükkale üzerinde Büyük Kral'ın sarayı vardı ve buranın kuzeybatısındaki yamaçtan vadinin aşağısına kadar, batı tarafında kuvvetli bir surla korunan şehir uzanıyordu. Ayrıca Kuzey Şehir ile Büyükkaya'nın da kısa süre sonra surla çevrilerek şehre katıldığını gösteren birçok kanıt var. Böylece surla çevrili şehrin boyutları 0,9 x 1,2 km. kadardı. Ayrıca şehrin hemen önündeki alanda da başka yerleşim alanları bulunuyor olabilirdi.
İçindekiler
V. Hitit Büyük İmparatorluk Dönemi
(yaklaşık MÖ. 1400/1350-1180)
I.Şupiluliuma ile iktidara, iyice zayıflamış ve küçülmüş imparatorluğa yeniden eski boyutlarını kazandıran bir kral geçer. Fırat ve Dicle bölgesinde (bugün güneydoğu Anadolu, kuzey Irak ve kuzey Suriye) devletin ciddi rakibi olan Mitanni Krallığının gücü sonunda kırılabilir. Artık Suriye'deki Hitit bölgesi doğrudan doğruya Mısır devletinin en kuzey eyaletine sınır oluyordu. Bu nedenle kısa süre içinde bu iki süper güç arasında savaşlar olur. Asi ırmağı (=Orontes) kıyısındaki meşhur Kadeş savaşında MÖ.1274 yılı civarında Büyük Kral II. Muvatalli ile firavun II.Ramses'in orduları karşı karşıya gelirler. Savaş sonuçsuz kalır ve iki ülke arasında, birkaç yıl sonra bir barış antlaşmasına yol açacak ilişkiler kurulur. Antlaşma Hitit Imparatorluğunun yıkılışına kadar geçerli kalacaktır (Birleşmiş Milletlerin New York'taki binasında antlaşma metninin, Hattuşa'da bulunmuş kil tabletin büyütülmüş bir kopyası dünyanı en eski uluslararası barış antlaşmalarından birinin örneği olarak asılıdır).
II. Muvatalli döneminde, Hattuşa kısa bir süre başkent olma rolünü kaybeder. Kral merkezini, güneybatıda, yeri henüz saptanamamış Tarhuntaşa'ya taşır. Ancak halefi III.Murşili Hattuşa'ya döner, ama kısa sürede amcası III.Hattuşili tarafından tahttan indirilir. Büyük Kral III. Hattuşili ve oğlu IV.Tudhaliya döneminde şehir yeni bir yükseliş dönemi yaşar. Günümüzde görülen yapı kalıntıların esaslı bir bölümü bu döneme aittir. Büyük olasılıkla en geç MÖ 14. yüzyıldan itibaren şehir alanına katılmış olan Yukarı Şehir özellikle yoğun yapı aktivitelerine sahne olmuştur. Güneydeki yükseltiler üzerinden 3,3 km. uzunluğunda yeni bir surun inşasıyla şehrin yayılım alanı 78 hektardan 180 hektara çıkarılmıştır. Bu alanda, aralarında birçok tapınak bulunan çok sayıda büyük yapı inşa edilir ve Büyükkale'de köklü bir tadilat yapılır. Direkli galerilerin çevrelediği avlular, konut ve depolar ile büyük bir kabul salonundan oluşan büyük bir saray kompleksi inşa edilir. Öte yandan Yazılıkaya Kutsal Alanı'nın son şeklini alması da IV.Tuhaliya'ya mal edilir. Hattuşa hem siyasi başkent, hem de ülkenin kült merkezi, yani "Hatti ülkesinin bin tanrısı"nın şehriydi.
Yine de çöküş artık uzak değildi: Hititler ne yazık ki -krallarla ilgili olanların dışında- ülkelerinin tarihi hakkında hemen hemen hiç metin bırakmamışlardır. Ancak eldeki bilgiler biraraya getirildiğinde taht kavgalarının, kötü hasatların ve düşman saldırılarının devleti zayıflattığı anlaşılıyor. MÖ. 13. yüzyılın sonuna doğru Hattuşa'da, dış tehdidin arttığını gösteren önlemler alınmıştır: Ek surlar ve ön surlar inşa edilir ve şehrin tahıl stokları ayrı bir kale görünümündeki Büyükkaya'ya alınır. Yukarı Şehir'de çok sayıda tapınak artık harap durumdaydı ve yıkıntılar arasına, kendilerini surların arkasına çekilerek korudukları anlaşılan insanlar yerleşmişti.
Böylece Büyük İmparatorluk dönemi sona erer ve İç Anadolu'da Tunç Çağı son bulur. Dönem bütün Akdeniz bölgesinde karışıklık dönemiydi. Özellikle kıyıya yakın ülkeler "Deniz Kavimleri" denilen korsanların saldırılarından olumsuz etkileniyordu. Her yerde göçler oluyordu ve İç Anadolu'da Hititlerin imparatorluk yapısının yerini alacak bir yapı yoktu. Ülkede kalan halk çiftçiliğe ve kısmen de göçebe hayat tarzına dönmüştü.
İçindekiler
VI. Başkent Hattuşa'nın Sonu
(yaklaşık MÖ. 1200/1180)
Büyük İmparatorluğun yıkılması ile başkent gücünü ve böylece siyasi, ekonomik ve dini merkez rolünü de yitirir. Şehrin yavaş yavaş terkedildiği anlaşılıyor. Bilinen son Büyük Kral II.Şupiluliuma -IV.Tudhaliya'nın oğlu- kuşkusuz sonuna kadar Hattuşa'da kalmamıştır. Belki de merkez yeniden bir başka yere taşınır ve böylece şehrin kaderi kaçınılmaz hale gelir.
Büyük İmparatorluğun geç dönemlerine ait kral sarayı, bazı tapınaklar ve surun bazı bölümleri gibi çeşitli yapı komplekslerinde, herşeyi yakıp yıkan yangınların izleri görülür. Yangınlar kuşkusuz kısmen düşman hücumlarına bağlanabilir; ancak şehre giren düşmanlar oldukça boşaltılmış bir şehir bulurlar. Yangın geçirmiş yapılar hemen hemen hiç buluntu vermez. Demek ki Hattuşa halkının, tüm eşyalarını ve hiç de az olmayan tapınak eşyalarını beraberlerinde götürmek için yeterince zamanları olmuştur. Geride yalnızca "değersiz" ya da "taşınamayan" eşyalar kalmıştı. Birinci grup "evrak", yani çözülmekte olan devlette artık ihtiyaç duyulmayacak çivi yazılı tablet arşivleridir. Büyük Tapınağın depolarında duran dev erzak küpleri ise ikinci gruba örnek verilebilir.
Hitit şehrinin kesin olarak son bulmasından kimin sorumlu olduğu konusunda yakın zamana kadar tamamen spekülasyonlarla yetinildi. Şehri "devralan" ve burada yerleşen güçlerden hiçbir iz yoktu çünkü. Bundan dolayı Hititleri sürekli rahatsız eden kuzey komşuları Kaşkaların can çekişen şehre, öldürücü darbeyi indirdikleri düşünülüyordu. Ancak 1996'da Büyükkaya sırtında, başkentin yıkılışından sonra kurulan bir yerleşme kazıldı. Bu bir Hitit yerleşmesi değildi. İşte bu yerleşme ile şehrin Demir Çağ tarihi başlamaktadır.
İçindekiler
VII. Demir Çağ - Karanlık Çağ ve Frig ve Pers Dönemleri
(yaklaşık MÖ.1180-334)
İç Anadolu Demir Çağı'nın ilk dönemi önceleri "Karanlık Çağ" olarak adlandırılıyordu, çünkü Hitit İmparatorluğunun yıkılışından sonra yaklaşık 300 yıl devam eden bu dönemde hiç yerleşme görülmüyordu. Şimdi bu döneme tarihlenen çeşitli yerler saptandı. Hattuşa/Boğazköy şehrinin kuzeydoğusundaki Büyükkaya yerleşmesi de bunlardan biridir. Burada Hititlerden bildiğimiz pek çok özelliğin eksik olduğu görülür: Örneğin keramik kaplarına büyük ölçüde çömlekçi çarkı kullanmadan şekil veriyorlardı. Hititlerde ise çömlekçi çarkı seri üretim aracı olarak kullanılmıştı. İlkel barınaklarının Hitit mimarlığıyla ortak hiçbir yanı yoktu ve yazı kullanmıyorlardı. Maddi kültürleri bariz İlk ve Orta Tunç Çağ karakteri taşır. Öyle anlaşılıyor ki Büyük İmparatorluk çöktükten sonra yerli (kuzey) Anadolu boyları, eski Hitit çekirdek bölgesine sızarak ülkeyi ele geçirmişlerdir. Bu insanların yukarıda sözü edilen Kaşkalar olma olasılığı vardır. Ancak bunlar Hattuşa'ya fatih olarak değil, işe yarar pek çok eşyanın bulunabileceği terkedilmiş ve kısmen yıkıntı halindeki şehri işgal edenler kimliğiyle gelirler.
Hattuşa'da Erken Demir Çağında "Karanlık Çağ" yerleşmesi Büyükkaya ile sınırlı değildir. Aşağı Şehir'de Yamaç Evi'nde, Büyükkale'de ve 7 no.lu Tapınak'ta da bu döneme ait ipuçları bulunur. MÖ. 9. yüzyılda Orta Demir Çağının başlamasıyla Büyükkaya'da tepenin tümünü kaplayan büyükçe bir yerleşme ortaya çıkar. MÖ. 8. yüzyılda ek olarak Aşağı Şehre ve Büyükkale'ye yerleşilir. MÖ. 7. yüzyılın başında/ortalarında Büyükkale'de bir kale inşa edilir ve bu dönemde Aşağı Şehirdeki yerleşim iyice azalır. Büyükkaya da terkedilir. Bunlar belki Kimmer akınlarına karşı alınan önlemlerdi. Kimmerler Avrasya bozkırlarından çıkıp MÖ.700/680 yıllarında İç Anadolu'ya girer ve Kral Midas'ın Frig Krallığı'nı yıkarlar. Çok sık bir yerleşim gösteren Büyükkale kalesinden başka Yukarı Şehrin doğusunda Güney Kale ve Nişantaş çevresiyle Doğu Havuzların yukarısında konutlar ortaya çıkar.
Bu Orta ve Geç Demir Çağı yerleşmesi geleneksel olarak "Frig" olarak adlandırılır, çünkü İç Anadolu'nun batısındaki Frig çekirdek bölgesinde yer alan buluntu yerleriyle çok sayıda benzerlik vardır. Mimari ve maddi kültür benzerlikleri olduğu gibi Friglerin ana tanrıçası Kybele kültü de burada temsil edilir. Büyükkale'de Ia tabakasının güneydoğu kapısında çok güzel bir Kybele heykeli bulunur. Üzerlerine Frig harflerinin kazınmış olduğu keramik parçaları batı ile olan bağlantının bir başka kanıtıdır. Ayrıca doğu Yunan bölgesinden ithal edilmiş birkaç parça da gün ışığına çıkar. Öyle anlaşılıyor ki İç Anadolu ve kuzey Kapadokya bölgeleri Demir Çağı'nda İçbatı Anadolu ile yoğun bir ilişki geliştirmişti. Bununla birlikte büyük Frig gruplarının buraya göç etmiş olabileceğini düşünmüyoruz. Ne yazık ki Demir Çağ yerleşmesinin adı öğrenilememiştir; ancak burası kesinlikle Pteria değildi, çünkü Hattuşa/Boğazköy'ün 40 km. güneydoğusundaki Kerkenes Dağı'nın Pteria olduğu anlaşılmıştır.
MÖ. 585 yılında İç Anadolu bölgesinin Kızılırmağın (antik Halys) doğusundaki kesimi Pers'li Medlerin eline geçer ve bölge daha sonra yine Pers kökenli Akhamenid İmparatorluğu'na dahil edilir. "Pers dönemi" anlaşıldığı kadarıyla Hattuşa/Boğazköy'deki gelişmeyi fazla etkilemez; geleneksel tarzda hayat devam eder. Yerleşme MÖ. 5. yüzyılda önemini kaybeder, ancak herhalde tamamen terkedilmez.
İçindekiler
VIII. Hellenistik/Galat ve Roma/Bizans Çağları
(yaklaşık MÖ.334-MS.1071)
Büyük İskender'in Asya seferi Anadolu'da Hellenistik Dönem'in başlangıcına işaret eder. Seferin İç Anadolu'ya etkisi ilk önce fazla değildi; ancak MÖ. 3. yüzyılın ilk yarısında bölgeye Orta Avrupa'dan göçen Kelt kökenli Galatlar yerleşir. Boğazköy'ün yaklaşık 20 km. güneyindeki Tavium (Büyük Nefes Köy) Trokmi boyunun merkezi olur ve Trokmi boyu Hattuşa/Boğazköy arazisini de ele geçirir. Büyükkale üzerinde yeniden bir kale inşa edilir ve Aşağı Şehirde bir köy yerleşmesi kurulur. Burada karakteristik Galat boyalı keramiği yanında, Ege kıyısındaki Hellenistik merkezlerden ithal edilen kaplar ele geçer.
MÖ.25 yılında Trokmi bölgesi Roma egemenliğine girer. MS. 1.yüzyılda Romalılar Tavium'dan kuzeye (olasılıkla Amasya'ya) giden taş döşeli bir yol inşa ederler. Bu yol Hattuşa/Boğazköy'ün batısındaki dağ sırtının arkasından gelip Evren/Yekbas köyü yakınında Budaközü ovasından geçiyordu. Şehrin değişik yerlerinde bu ve izleyen dönemlere ait yapı kalıntıları, mezarlar ve taş ocağı işletildiğini gösteren izler vardır.
Bilinen Erken Bizans kalıntıları azdır; ancak 10.-11. yüzyıllardaki Orta Bizans döneminde Yukarı Şehir'de, Hitit Tapınak Mahallesinin kuzey bölümünde bir köy yerleşmesi vardı (Kazılarda birkaç küçük kilise, büyük bir mezarlık ile çiftlik evleri ortaya çıkarılarak, kısmen restore edilmiştir). Sarıkale'deki Hitit kompleksi bu dönemde tadilat geçirerek bir surla çevrilir; burası belki yerel beyin kalesi olarak kullanılıyordu. Aşağı Şehir'de de Bizans kalıntıları bulunmaktadır. Mihraplıkaya'ya (Genel Plan No.36) oyulmuş bir kilise apsisi buradaki en dikkat çekici kalıntıdır.
Bizans yerleşmesi tam olarak sikke buluntuları ile tarihlendirilebildi. En geç sikkeler 11. yüzyılın sonlarına tarihlenir ve yerleşmenin terkedilişinin tarihini verir. Bu tarih 1071 yılında Van Gölü yakınındaki Malazgirt savaşının tarihine uyar. Savaşta İmparator IV.Romanos yönetimindeki Bizanslılar Anadolu'nun büyük bölümünü Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan'a bırakırlar.
İçindekiler
IX. Boğazköy/Boğazkale Türk Yerleşmesi
İzleyen yüzyıllarda bölgenin büyük ölçüde boş kaldığı anlaşılıyor. 16. yüzyılda Türkmen boylarından Maraşlı Dülkadiroğulları'ndan bir grup bu bölgeye yerleştirilir. Önce Hattuşa/Boğazköy'ün 3 km. kuzeyindeki Yekbas'a yerleşilir; ancak 17. yüzyılın sonunda buradan Eski Hitit başkentinin eteğine taşınırlar. Bugün de ayakta duran Konak ta bu erken yerleşime aittir. Eskiden Boğazköy adını taşıyan köyün adı sonradan Boğazkale'ye çevrilerek, Çorum iline bağlı bir ilçe merkezi haline getirilir.