Arabayla Transilvanya yazısını bitirdik.
Romanya gezimizle ilgili bir iki not ekleyerek yaparak Lviv (Ukrayna) gezimizle anlatmaya devam edeceğim, müsaadenizle.
Romanya son notlar:
***
Sapanta Mezarlığı N 47.6338696 E 24.4395952
Kaldığımız Pansiyon Casa Popan (Strada Bogdan Voda 47.917385, 23.920417 Sighetu Marmetei).
(( Bul.da 8 Euro olan Vinyet Romanya’da haftalık 3 Euro
Transilvanya’da göremediğimiz yerler:
Marginimai Sibuli bölgesi: Sibiu’nun 18 köylük bölgesi
Sibiel – Agroturizmle meşhur ormanın içinde yine çok tatlı bir köy. 1-2 saat yeter Cam
ikonalar müzesi. Salgo kalesi
Viscri – UNESCO tarafından koruma altına alınan, Prens Charles’ın da bayılıp bir kaç
tane ev alıp, renove ettiği rengarenk evlerle dolu tatlı bir köy. Köy hayatı
bozulmadan devam ediyor. Sokaklarında örgü ören nineler, alüminyum ibriklerde
süt taşıyan amcalar göreceksiniz. Çevresi kale ile örülmüş bir kilise de var.(Braşov
80 km)
(Sebeş üzerinden: kilise, kale. Zapolya evi )
Biertan - Tepede üzüm bağları. Luteryan kiliseler, din merkezi, ortaçağ kenti
Sachiz - Saat kulesi, Evanjelik kilise, yıkık kale, el sanatı ürünleri koop.
Maramureş yolu üzerinde renkli evleriyle Bistrita şehri ve ünlü ahşap manastır kompleksiyle Barsana
Boyalı Manastırlarıyla ünlü kuzeydoğuda BUKOVİNA ve doğuda MOLDOVA (Besarabya) bölgeleri IAŞİ (YAŞ kenti)
Macar kültürünü yansıtan Güneybatıdaki Temeşvar ve Huneodoa ))
***
Romanya’dan Çıkış ve Ukrayna toprakları
Sabah yine soğuk bir güne uyanıp kahvaltımızı hazırladık. Odada bulaşık yıkamak gözümüzde büyüdüğünden, otelin işe yaramayan mutfağından tabak ve çatal-kaşık alarak sıkı bir kahvaltı çektik kendimize. Ardından kasabanın merkezindeki bir döviz bürosuna elimizde kalan leyleri iade edip Euro aldık (bu arada ne hikmetse koca bir form kâğıdı doldurup imzaladık) ve Ukraynalı ozan Taras Şevçenko’nun heykeline “senin taraf geçiyoruz şimdi” diye seslenerek, dar işçi semti sokaklarından kıvrıla kıvrıla sınır kapısına doğru ilerledik.
Bu sınır da nehir üzerindeki çelik bir köprüden (Punctul de Trecere) oluşuyordu. Nasıl Bulgar sınırında Rumenler Russe’ye geçip alış veriş yapıyorsa, burada da yine çok sayıda vatandaş yiyecek-içecek almak üzere bisikletle Ukrayna tarafına geçiyor. Sırtında koca bir patates çuvalı taşıyan bir yaşlı kadını görünce durumu daha iyi anladık. Tisa Irmağı üzerindeki döküntü bir köprüden, bir saate yakın zamanımızı alan uzun bürokrasi bir sürü form ve kâğıt yazımının ardından 11’e doğru epeyce yoksul görünüşlü bir ülkeye geçtik.
Girdiğimiz ilçenin adının Solotvino olduğunu biz internetten öğrenmiştik, ama bundan sonra Lviv’e yaklaşana kadar doğru düzgün bir yol tabelası göremeyeceğimizden, nerede olduğumuzu anlamakta zorluk çekecektik. Hırpani görünüşlü binalar, üzerinden yoksulluk ve bakımsızlık akan semtler arasından berbat bir taş yolda sarsıla sarsıla ilerledik. Yolda ekmek ve peynirin yanında gazyağı ve manifatura satan (çocukluk anılarımızı süsleyen) eski köy-mahalle bakkallarını andıran bir marketten Grivna aldık. (1 Euro: 32 Grivna)( 1 TL : 7,30 Grivna).
Haritaya göre Lviv 300-330 km arası bir mesafede.
Litresi 25 Grivna’ya (3.42 TL-Bulgaristan’dan yüzde 25 daha ucuz) benzin dolduruyoruz. Keyfimiz pek yerinde, ama ciddi bir sorunumuz var; dün olduğu gibi bugün de navigasyonlarımız bir türlü Lviv’i bulamıyor. Adını yazınca uzaktaki başka bir şehir çıkıyor, yerini harita üzerinde elle işaretleyince de yine başka tarafa kayıyor. Tahmini bir rotayla yön verdiğim navigasyonlar (arabadaki de telefonumdaki de) kısa bir süre düzgün yıl gösterdikten sonra, bir sapağa geldiğimizde aniden sapıtıveriyor.
Sonuçta aynı yolda bir ileri bir geri, bir sağa bir sola epeyce dolanıp durduktan ve önümüze gelene (asker-polis-benzinci-esnaf) sorduktan (tabi tek bir kelime İngilizce bilen bir Allahın kulu yoktu) sonra, yaradana sığınıp genel bir yön tahminiyle yol almaya başlıyoruz. Çizgisiz-tabelasız zemini berbat yollarda, küçük kasabalara gire çıka, ana yol olduğunu sandığımız hattı bırakmadan epeyce devam etmekten başka çaremiz yok.
Yol üzerinde gördüğümüz yerleşimlerin bize en hoş gelen yanı, canlı ve hareketli olmaları. Doğa tatlı, insanlar cıvıl cıvıl. Ne trafik kuralarına uyan, ne de yolun bozukluğundan sakınan var. Bu bakımdan kendimizi otoban dışındaki Anadolu yollarında gibi hissediyoruz. Giderek yerleşim yerleri azalıyor, yol dağa doğru tırmanışa geçiyor. Şehirlerarası bir otobanda seyrettiğimiz halde inanılmaz berbat, delik deşik bir zemin üzerinde yol alıyoruz. Bu arada Khust sapağında, iyi kötü iş görmeye başlayan navigasyona güvenerek daha kısa görünen rotayı seçiyoruz. Rotaların ikisi de ana yol gibi gözüküyor, kaldı ki, nasıl olsa bundan daha kötü bir yol zemini olamaz.
Mijhirya (48°31'25.3"N 23°30'16.2"E ---- 48.523701, 23.504489) ve Dolyna (48°58'39.3"N 23°58'57.4"E --- 48.977594, 23.982613) üzerinden diğer yolla birleşen Stiri’ye (49°15'53.4"N 23°50'37.6"E --- 49.264831, 23.843765) çıkmayı planlıyoruz. Dağlardan çıkıp düzlükteki bu şehre ulaştığımızda Lviv’e iyice yaklaşmış olacağız, belki yolun biraz düzeleceğini umuyoruz.
Mijhirya girişinde çok sevimli bir kafe – bakkal görünce bir mola verelim diyoruz. Saat 13.30 olmuş.
İçtiğimiz ikişer kahveye, yediğimiz keklere ve yanımıza aldığımız kurabiyelere (ihtiyaç giderme de dâhil) verdiğimiz para tam aklımda kalmadı, ama “Bu parayla Berlin’de tuvalete bile giremeyiz” diye düşündüğümü anımsıyorum.
Romanya gezimizle ilgili bir iki not ekleyerek yaparak Lviv (Ukrayna) gezimizle anlatmaya devam edeceğim, müsaadenizle.
Romanya son notlar:
***
Sapanta Mezarlığı N 47.6338696 E 24.4395952
Kaldığımız Pansiyon Casa Popan (Strada Bogdan Voda 47.917385, 23.920417 Sighetu Marmetei).
(( Bul.da 8 Euro olan Vinyet Romanya’da haftalık 3 Euro
Transilvanya’da göremediğimiz yerler:
Marginimai Sibuli bölgesi: Sibiu’nun 18 köylük bölgesi
Sibiel – Agroturizmle meşhur ormanın içinde yine çok tatlı bir köy. 1-2 saat yeter Cam
ikonalar müzesi. Salgo kalesi
Viscri – UNESCO tarafından koruma altına alınan, Prens Charles’ın da bayılıp bir kaç
tane ev alıp, renove ettiği rengarenk evlerle dolu tatlı bir köy. Köy hayatı
bozulmadan devam ediyor. Sokaklarında örgü ören nineler, alüminyum ibriklerde
süt taşıyan amcalar göreceksiniz. Çevresi kale ile örülmüş bir kilise de var.(Braşov
80 km)
(Sebeş üzerinden: kilise, kale. Zapolya evi )
Biertan - Tepede üzüm bağları. Luteryan kiliseler, din merkezi, ortaçağ kenti
Sachiz - Saat kulesi, Evanjelik kilise, yıkık kale, el sanatı ürünleri koop.
Maramureş yolu üzerinde renkli evleriyle Bistrita şehri ve ünlü ahşap manastır kompleksiyle Barsana
Boyalı Manastırlarıyla ünlü kuzeydoğuda BUKOVİNA ve doğuda MOLDOVA (Besarabya) bölgeleri IAŞİ (YAŞ kenti)
Macar kültürünü yansıtan Güneybatıdaki Temeşvar ve Huneodoa ))
***
Romanya’dan Çıkış ve Ukrayna toprakları
Sabah yine soğuk bir güne uyanıp kahvaltımızı hazırladık. Odada bulaşık yıkamak gözümüzde büyüdüğünden, otelin işe yaramayan mutfağından tabak ve çatal-kaşık alarak sıkı bir kahvaltı çektik kendimize. Ardından kasabanın merkezindeki bir döviz bürosuna elimizde kalan leyleri iade edip Euro aldık (bu arada ne hikmetse koca bir form kâğıdı doldurup imzaladık) ve Ukraynalı ozan Taras Şevçenko’nun heykeline “senin taraf geçiyoruz şimdi” diye seslenerek, dar işçi semti sokaklarından kıvrıla kıvrıla sınır kapısına doğru ilerledik.
Bu sınır da nehir üzerindeki çelik bir köprüden (Punctul de Trecere) oluşuyordu. Nasıl Bulgar sınırında Rumenler Russe’ye geçip alış veriş yapıyorsa, burada da yine çok sayıda vatandaş yiyecek-içecek almak üzere bisikletle Ukrayna tarafına geçiyor. Sırtında koca bir patates çuvalı taşıyan bir yaşlı kadını görünce durumu daha iyi anladık. Tisa Irmağı üzerindeki döküntü bir köprüden, bir saate yakın zamanımızı alan uzun bürokrasi bir sürü form ve kâğıt yazımının ardından 11’e doğru epeyce yoksul görünüşlü bir ülkeye geçtik.
Girdiğimiz ilçenin adının Solotvino olduğunu biz internetten öğrenmiştik, ama bundan sonra Lviv’e yaklaşana kadar doğru düzgün bir yol tabelası göremeyeceğimizden, nerede olduğumuzu anlamakta zorluk çekecektik. Hırpani görünüşlü binalar, üzerinden yoksulluk ve bakımsızlık akan semtler arasından berbat bir taş yolda sarsıla sarsıla ilerledik. Yolda ekmek ve peynirin yanında gazyağı ve manifatura satan (çocukluk anılarımızı süsleyen) eski köy-mahalle bakkallarını andıran bir marketten Grivna aldık. (1 Euro: 32 Grivna)( 1 TL : 7,30 Grivna).
Haritaya göre Lviv 300-330 km arası bir mesafede.
Litresi 25 Grivna’ya (3.42 TL-Bulgaristan’dan yüzde 25 daha ucuz) benzin dolduruyoruz. Keyfimiz pek yerinde, ama ciddi bir sorunumuz var; dün olduğu gibi bugün de navigasyonlarımız bir türlü Lviv’i bulamıyor. Adını yazınca uzaktaki başka bir şehir çıkıyor, yerini harita üzerinde elle işaretleyince de yine başka tarafa kayıyor. Tahmini bir rotayla yön verdiğim navigasyonlar (arabadaki de telefonumdaki de) kısa bir süre düzgün yıl gösterdikten sonra, bir sapağa geldiğimizde aniden sapıtıveriyor.
Sonuçta aynı yolda bir ileri bir geri, bir sağa bir sola epeyce dolanıp durduktan ve önümüze gelene (asker-polis-benzinci-esnaf) sorduktan (tabi tek bir kelime İngilizce bilen bir Allahın kulu yoktu) sonra, yaradana sığınıp genel bir yön tahminiyle yol almaya başlıyoruz. Çizgisiz-tabelasız zemini berbat yollarda, küçük kasabalara gire çıka, ana yol olduğunu sandığımız hattı bırakmadan epeyce devam etmekten başka çaremiz yok.
Yol üzerinde gördüğümüz yerleşimlerin bize en hoş gelen yanı, canlı ve hareketli olmaları. Doğa tatlı, insanlar cıvıl cıvıl. Ne trafik kuralarına uyan, ne de yolun bozukluğundan sakınan var. Bu bakımdan kendimizi otoban dışındaki Anadolu yollarında gibi hissediyoruz. Giderek yerleşim yerleri azalıyor, yol dağa doğru tırmanışa geçiyor. Şehirlerarası bir otobanda seyrettiğimiz halde inanılmaz berbat, delik deşik bir zemin üzerinde yol alıyoruz. Bu arada Khust sapağında, iyi kötü iş görmeye başlayan navigasyona güvenerek daha kısa görünen rotayı seçiyoruz. Rotaların ikisi de ana yol gibi gözüküyor, kaldı ki, nasıl olsa bundan daha kötü bir yol zemini olamaz.
Mijhirya (48°31'25.3"N 23°30'16.2"E ---- 48.523701, 23.504489) ve Dolyna (48°58'39.3"N 23°58'57.4"E --- 48.977594, 23.982613) üzerinden diğer yolla birleşen Stiri’ye (49°15'53.4"N 23°50'37.6"E --- 49.264831, 23.843765) çıkmayı planlıyoruz. Dağlardan çıkıp düzlükteki bu şehre ulaştığımızda Lviv’e iyice yaklaşmış olacağız, belki yolun biraz düzeleceğini umuyoruz.
Mijhirya girişinde çok sevimli bir kafe – bakkal görünce bir mola verelim diyoruz. Saat 13.30 olmuş.
İçtiğimiz ikişer kahveye, yediğimiz keklere ve yanımıza aldığımız kurabiyelere (ihtiyaç giderme de dâhil) verdiğimiz para tam aklımda kalmadı, ama “Bu parayla Berlin’de tuvalete bile giremeyiz” diye düşündüğümü anımsıyorum.