Vatan'dan alıntıdır.
http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=14246&yaz=G%FCncel
Cavid Sezen
********************************************************************************************
Alternatif kaçış rotası: Halep-Şam-Beyrut
Halep’e gitmek oldukça kolay. THY seferleri dışında Hatay ve Gaziantep’ten de sık sık otobüsler kalkıyor...
Özer Özbayraktar
[attachment=1]
Otobüs fiyatları 10 TL’ye kadar düşüyor. Mersin’den hareket edip Adana-Islahiye üzerinden Halep’e giden ’Dostluk Treni’ de seferde. Ben gezime biraz daha ruh katmak için treni seçiyorum... Suriye sınırında bir saatten fazla beklesek de sorun çıkmıyor. Beşar Esad’ın dikilmesine ön ayak olduğu, bitmek bilmeyen zeytinliklerden, bedevi çadırları arasından, tozlu kasabaların içinden geçip sabah Halep istasyonuna varıyoruz... Halep’in nüfusu 2 milyon... Suriye’nin ikinci büyük şehri ama başkent Şam’la aralarında bir rekabet var. Her iki şehir de M.Ö. 2500’lere giden tarihleriyle “Dünyada hâlâ yaşayan en eski şehir” olduklarını öne sürüyor. Hangisi doğru bilemem ama Halep’in tuhaf bir büyüsü var. Sokaklar bağırarak konuşan insanlarla dolu, trafik keşmekeş, hava sıcak, yollar tozlu ama eski binalar, eski arabalar, halkın giyim tarzı insanda 30 yıl öncesine gelmiş hissi uyandırıyor. Turistlere ilgi inanılmaz. Sokakta bile sizi çevirip “Nerelisin?” diye sorabilirler. Muhafazakâr bir şehir olmasına rağmen giyiminize karışan yok. İstediğiniz saatte sokakta tek başınıza dolaşabilirsiniz.
En temiz yemekler Hıristiyan mahallesinde
İlk durak Halep Kalesi. Bütün şehir ayaklarınız altında uzanıyor. Oradan kent merkezine doğru inmek için ünlü Halep Çarşısı’na dalıyorum. Bin türlü baharat, zeytinyağı sabunu, sıcaktan ağırlaşmış et kokuları arasında çarşının labirentlerinde kaybolsam da Antakya Kapısı’na ulaşmayı başararak çarşıdan çıkıyorum. El Cedide adındaki Hıristiyan mahallesine gidiyorum. En temiz ve en güzel restoranlar burada. Atatürk, Agatha Christie ve Arabistanlı Lawrence’in kaldığı Baron Hotel’e geliyorum. Otelin önündeki masalara oturup bir Suriye birası istiyorum. Garsonun en iyisi dediği “El Shark” içiyorum, ama tavsiye etmem.
Şam’da her adım başı Osmanlı’nın izleri var
İki gün sonra Halep’ten Şam’a gidecek ilk otobüsü bulup çantamı bırakıyorum. Yaklaşık 500 km’lik yol için ödediğim para 200 Suriye Lirası. Yani 7 TL bile değil. Altı saatlik yolculuk sonunda Şam’a varıyoruz. Otogara indiğimde ilk yüzüme çarpan tozlu bir sıcak oluyor. Otellerin bulunduğu Şehitler Meydanı’ndaki anıt Sultan Abdülhamit’e Şam’a telgraf hizmeti getirmesine teşekkür olarak yapılmış. Meydan’ın adı ise Birinci Dünya Savaşı sırasında Cemal Paşa tarafından casusluk yaptıkları gerekçesiyle bu meydanda idam edilen 8 kişiden geliyor. İlk olarak yine Abdülhamid’in adını taşıyan Hamidiye Çarşısı’na giriyorum. Bildik bir Kapalıçarşı karmaşası. Ama tavanda hâlâ 1925’te Fransız uçaklarının yaptığı saldırıdan kalma kurşun delikleri var. Çarşının içinden geçince dünyanın en görkemli camilerinden Emeviye Camii karşılıyor sizi. Caminin hemen yanında ise Selahaddin Eyyübi’nin mezarı var. Mezarın yan tarafında ise 1914’te uçaklarının düşmesiyle ölen ilk Türk hava şehitlerinin mezarı yer alıyor. Hemen yakında Mimar Sinan’a ait Süleymaniye Camii’ne gidiyorum. Ancak restorasyon çalışması olduğu için cami tamamen kapalı. Sadece Türkleri alıyorlar içeri.
Beyrut’ta lüks ve yoksulluk bir arada
Şam-Beyrut arası otobüs biletimi 400 SL’ye (yaklaşık 13 TL) alıyorum. Ama eski püskü otobüsü hiç gözüm kesmiyor. Koltuklar, perdeler kir içinde. Lübnan sınırında uzun beklemeler, iki kez arıza yapan otobüse rağmen 5 saat sonra Doğu’nun Paris’indeyiz. Beyrut’un yaşam tarzı ünlüdür, ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. İnsanlar giyimleriyle, davranışlarıyla oldukça rahat, belki de İstanbul’da bile göremeyeceğiniz sayıda lüks arabalar dolaşıyor çevrede. Ama tabii bir de yoksul tarafı var kentin. Görüldüğü kadarıyla zenginle yoksul arasındaki fark buradakinden bile fazla. Gece hayatının iki merkezi var: Gourad ve Monot caddeleri. Gourad bar, kafe ve restoran tarzı mekanların toplandığı bölge. Biraz daha mütevazı ve genç işi... Monot ise daha ağır ve pahalı eğlencelerin döndüğü gece kulüplerinin toplandığı yer. Özetle gece dışarı çıkarsanız Beyrut’ta çok ucuz bir tatil geçirmek mümkün değil. İtiraz alışkanlığınız yoksa bir tabak meyveye 30 dolar ödemek zorunda kalabilirsiniz. Ayrıca hemen hemen bütün Lübnanlılar “Siz diğer Araplardan farklısınız” lafını duymaya bayılıyorlar. Corniche adını verdikleri İzmir Kordonboyu’nu hatırlatan sahil bölgesi ise geceleri oldukça hareketli. Nargilesini kapan geliyor ve tam bir aile ortamı var. Beyrut’ta ucuz zaman geçirmenin sırrı ise Amerikan Üniversitesi çevresindeki öğrenci mekanlarında yiyip içmek...
30.08.2009
http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=14246&yaz=G%FCncel
Cavid Sezen
********************************************************************************************
Alternatif kaçış rotası: Halep-Şam-Beyrut
Halep’e gitmek oldukça kolay. THY seferleri dışında Hatay ve Gaziantep’ten de sık sık otobüsler kalkıyor...
Özer Özbayraktar
[attachment=1]
Otobüs fiyatları 10 TL’ye kadar düşüyor. Mersin’den hareket edip Adana-Islahiye üzerinden Halep’e giden ’Dostluk Treni’ de seferde. Ben gezime biraz daha ruh katmak için treni seçiyorum... Suriye sınırında bir saatten fazla beklesek de sorun çıkmıyor. Beşar Esad’ın dikilmesine ön ayak olduğu, bitmek bilmeyen zeytinliklerden, bedevi çadırları arasından, tozlu kasabaların içinden geçip sabah Halep istasyonuna varıyoruz... Halep’in nüfusu 2 milyon... Suriye’nin ikinci büyük şehri ama başkent Şam’la aralarında bir rekabet var. Her iki şehir de M.Ö. 2500’lere giden tarihleriyle “Dünyada hâlâ yaşayan en eski şehir” olduklarını öne sürüyor. Hangisi doğru bilemem ama Halep’in tuhaf bir büyüsü var. Sokaklar bağırarak konuşan insanlarla dolu, trafik keşmekeş, hava sıcak, yollar tozlu ama eski binalar, eski arabalar, halkın giyim tarzı insanda 30 yıl öncesine gelmiş hissi uyandırıyor. Turistlere ilgi inanılmaz. Sokakta bile sizi çevirip “Nerelisin?” diye sorabilirler. Muhafazakâr bir şehir olmasına rağmen giyiminize karışan yok. İstediğiniz saatte sokakta tek başınıza dolaşabilirsiniz.
En temiz yemekler Hıristiyan mahallesinde
İlk durak Halep Kalesi. Bütün şehir ayaklarınız altında uzanıyor. Oradan kent merkezine doğru inmek için ünlü Halep Çarşısı’na dalıyorum. Bin türlü baharat, zeytinyağı sabunu, sıcaktan ağırlaşmış et kokuları arasında çarşının labirentlerinde kaybolsam da Antakya Kapısı’na ulaşmayı başararak çarşıdan çıkıyorum. El Cedide adındaki Hıristiyan mahallesine gidiyorum. En temiz ve en güzel restoranlar burada. Atatürk, Agatha Christie ve Arabistanlı Lawrence’in kaldığı Baron Hotel’e geliyorum. Otelin önündeki masalara oturup bir Suriye birası istiyorum. Garsonun en iyisi dediği “El Shark” içiyorum, ama tavsiye etmem.
Şam’da her adım başı Osmanlı’nın izleri var
İki gün sonra Halep’ten Şam’a gidecek ilk otobüsü bulup çantamı bırakıyorum. Yaklaşık 500 km’lik yol için ödediğim para 200 Suriye Lirası. Yani 7 TL bile değil. Altı saatlik yolculuk sonunda Şam’a varıyoruz. Otogara indiğimde ilk yüzüme çarpan tozlu bir sıcak oluyor. Otellerin bulunduğu Şehitler Meydanı’ndaki anıt Sultan Abdülhamit’e Şam’a telgraf hizmeti getirmesine teşekkür olarak yapılmış. Meydan’ın adı ise Birinci Dünya Savaşı sırasında Cemal Paşa tarafından casusluk yaptıkları gerekçesiyle bu meydanda idam edilen 8 kişiden geliyor. İlk olarak yine Abdülhamid’in adını taşıyan Hamidiye Çarşısı’na giriyorum. Bildik bir Kapalıçarşı karmaşası. Ama tavanda hâlâ 1925’te Fransız uçaklarının yaptığı saldırıdan kalma kurşun delikleri var. Çarşının içinden geçince dünyanın en görkemli camilerinden Emeviye Camii karşılıyor sizi. Caminin hemen yanında ise Selahaddin Eyyübi’nin mezarı var. Mezarın yan tarafında ise 1914’te uçaklarının düşmesiyle ölen ilk Türk hava şehitlerinin mezarı yer alıyor. Hemen yakında Mimar Sinan’a ait Süleymaniye Camii’ne gidiyorum. Ancak restorasyon çalışması olduğu için cami tamamen kapalı. Sadece Türkleri alıyorlar içeri.
Beyrut’ta lüks ve yoksulluk bir arada
Şam-Beyrut arası otobüs biletimi 400 SL’ye (yaklaşık 13 TL) alıyorum. Ama eski püskü otobüsü hiç gözüm kesmiyor. Koltuklar, perdeler kir içinde. Lübnan sınırında uzun beklemeler, iki kez arıza yapan otobüse rağmen 5 saat sonra Doğu’nun Paris’indeyiz. Beyrut’un yaşam tarzı ünlüdür, ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. İnsanlar giyimleriyle, davranışlarıyla oldukça rahat, belki de İstanbul’da bile göremeyeceğiniz sayıda lüks arabalar dolaşıyor çevrede. Ama tabii bir de yoksul tarafı var kentin. Görüldüğü kadarıyla zenginle yoksul arasındaki fark buradakinden bile fazla. Gece hayatının iki merkezi var: Gourad ve Monot caddeleri. Gourad bar, kafe ve restoran tarzı mekanların toplandığı bölge. Biraz daha mütevazı ve genç işi... Monot ise daha ağır ve pahalı eğlencelerin döndüğü gece kulüplerinin toplandığı yer. Özetle gece dışarı çıkarsanız Beyrut’ta çok ucuz bir tatil geçirmek mümkün değil. İtiraz alışkanlığınız yoksa bir tabak meyveye 30 dolar ödemek zorunda kalabilirsiniz. Ayrıca hemen hemen bütün Lübnanlılar “Siz diğer Araplardan farklısınız” lafını duymaya bayılıyorlar. Corniche adını verdikleri İzmir Kordonboyu’nu hatırlatan sahil bölgesi ise geceleri oldukça hareketli. Nargilesini kapan geliyor ve tam bir aile ortamı var. Beyrut’ta ucuz zaman geçirmenin sırrı ise Amerikan Üniversitesi çevresindeki öğrenci mekanlarında yiyip içmek...
30.08.2009