Ynt: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Dünya Kadınlar Günü üzerine değerli kabin amirimin bir makalesini sizlerle paylaşmak istedim...
Bizden size selam ve sevgiler...
Rüzgar &Selma
KADINLAR GÜNÜ KUTLAMA DEĞİL SAHİPLENMEDİR
Selma Soyak
İşte yine “8 Mart dünya kadınlar günü” kutlama haberlerini okuyacağız. Neyi, niçin kutladığını bile bilmeyen, pozitif ayrımcılık adı altında ikinci sınıf vatandaş olma seçimini kendi çabasıyla kazanan toplumumuz kadınları güller, karanfiller, hediyeler, belki de çoğu taksitle alınmış tek taş yüzüklerle kendilerine kadın olarak değer verildiğini zannederek kutlamalar yapacaklar.
Oysa dünya kadınlar günü kutlanacak bir bayram değil, dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde hâlâ ezilmekte olan emekçi kadınların süregelmekte olan mücadelelerini anma ve sahiplenildiğini anlatma günüdür. Ezilen, sömürülen, ayrımcılığa tabi tutulan, şiddete maruz kalan kadın emekçilerin mücadeleleri ilk olarak 1800’lü yıllarda başlamıştır. İnsanca yaşama, çalışma koşullarını iyileştirme yolunda sürdürdükleri çabalardan sonuç alamayan kadınlar ilk defa Amerika’da bir tekstil fabrikasında 8 Mart 1857 günü erkek işçilerle birlikte grev yaptılar. Binlerce işçinin çalıştığı bu fabrikadaki greve karşı sermaye sahipleri zalim bir tepki gösterdiler. Fabrikanın sahibi grevin yaygınlaşmasını önlemek üzere grev yapan işçileri fabrikaya kilitledi. İşçilerin dışarı çıkışının engellendiği fabrikada nasıl başladığı bilinmeyen bir yangın çıktı ve binadan kaçamayan 129 kadın emekçi yanarak öldü. Bu olaydan sonraki yıllarda kadın emekçiler sosyalist hareketlenmelerin içinde yer almaya başladılar. Emekçi kadınlar artık seçme ve seçilme hakkı, eşitlik, politik haksızlıkların ortadan kaldırılması, insanca çalışma koşulları için sivil örgütlenmeler içindeydiler. 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da gerçekleştirilen 2. Enternasyonale bağlı ULUSLARARASI SOSYALİST KADINLAR KONFERANSINDA Alman sosyal demokrat partisinden CLARA ZETKİN her yıl 8 Mart gününün Dünya emekçi kadınlar günü olarak anılmasını önerdi. 1912 yılında İsveç’ten başlamak üzere bahar aylarının değişen günlerinde dünyanın bazı ülkelerinde emekçi kadınları anma törenleri yapılmaya başlandı. 1921 YILINDA SOVYETLER BİRLİĞİNİN BAŞKENTİ MOSKOVA’DA TOPLANAN 3. ULUSLARARASI KADINLAR KONFERANSINDA, HER YIL 8 MART GÜNÜNÜN “DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ” OLMASI KARAR ALTINA ALINDI. Bu grevde ölen emekçi kadınları anma etkinlikleri her yıl SSCB’de ve bazı ülkelerde her yıl 8 Martta gerçekleştirilse de batılı ülkelerde istenmedi ve önemsenmedi. Giderek güçlenen kadın örgütlerinin çabaları sonucunda BM genel kurulu tarafından 1977 yılında 8 Mart gününün “dünya kadınlar günü” olması kabul edildi ama emekçi kadınlar tanımlaması ortadan kaldırıldı. Batılı kapitalist ülkelerin etkin olduğu BM genel kurulundan emekçi kadınlar sözcükleri vize alamazdı tabii ki. Türkiye’de kadınların da bir günü olabileceği ilk defa 1975 yılında düşünüldü. O yıl (Ecevit Hükümeti zamanında) “kadın yılı kongresi” düzenlendi ama toplumumuz bu konuya gereken ilgiyi göstermedi. Zaten 12 Eylül 1980 askeri darbesi bu az ilgilenilen töreni bile yasakladı. Daha sonra 1984’ten itibaren ülkemizde de her yıl 8 Mart günü “dünya kadın günü” olarak ama emekçi kadınlar günü olarak değil de kapitalizmin temeli olan var olan her şeyi tüketmeye yönelik çıkarlar doğrultusunda lay lay lom eğlenceleri olarak kutlanmaya başlandı. İşte bu yıl da böyle oluyor. Kadınlar gününün ne olduğunu, ne olması gerektiğini anlamadan, anlamak istemeden giderek gerileyen toplumumuzda kadınlar “dünya kadın günü” kutlamaya soyunuyorlar. Günlerdir satıcı firmaların reklamları her yanı kaplıyor. Bu çok önemli gün kapitalizmin çıkar ilişkileri içinde çarçur edilmek isteniyor. Oysa bir durup düşünelim. Kadın nedir, toplumun çağdaş gelişimi yakalayabilmesi için neden önemlidir?
1-Kadın toplumun temelidir. Toplumun bütün fertlerini kız ya da oğlan çocuklar olarak kadınlar dünyaya getirir ve büyütürler. Ana kucağından okullara giden, gözünü dünyaya açtığı andan itibaren dünyayı algılamaya çalışan her insan yavrusunun ilk öğreticisi bir kadındır. Sonra büyüyen toplumunda yer edinen, toplumunun çeşitli kademelerini oluşturan her insan bir kadın tarafından yetiştirilir. O kadınlar emeğin değerini, her oluşumun nedenini bilerek öğretirlerse, toplumun gelişimine önderlik ederlerse, büyüyen çocuklar daha ileri toplumları kurabilirler. Kör inançlara sahip, gelişime kapalı, sadece para ve çıkarlara önem veren kadınların yetiştireceği çocuklar ise sorgulamayı önemsemeyen analarının elinden “ben merkezli, sorgulamaktan kaçınan, gelişimden uzak” insanlar olarak büyürler ve onların yarattığı toplumlar tam da kapitalizme destek olacak biçimde bilgiye, ilime, bilime kapalı, gerici, çıkarcı toplumlar olarak hayatlarını sürdürmeye çalışırlar.
2-Kadın kutsal emeğin temeli olmalıdır. Kendi emeğiyle kendi ayaklarının üzerinde durmasını bilebilen kadın toplumunu da ileriye taşıyacaktır. Evlilik kurumunun kanatları altına sığınmış, emeğini değerlendirmek yerine hiç de uygun olmadığı hallerde bile aile kurumunun uzlaşmaları ile çıkar ilişkilerini sürdürmek tercihinde bulunan kadınlar, MİRAS HAKLARI İÇİN VERDİKLERİ MÜCADELELERİ, EMEK HAKLARINI ELDE ETMEK İÇİN VERMEYENLER İÇİNDE YAŞADIKLARI TOPLUMLARINA KATKIDA BULUNMADIKLARI GİBİ, ÇIKAR ODAKLI İLİŞKİLERİ YAYGINLAŞTIRMAKTADIRLAR.
Kadın emeğini sorgulamayla birleştirdiği zaman toplumunun önünü açar. Özellikle Türkiye gibi erkek egemen toplumlarda kendisine dayatılan yaşam biçimlerini sorgulamayan kadın toplumun geriye gidişinin de sorumlusu olur. Çünkü kadına dini inanışları doğrultusunda getirilebilecek dayatmalar ancak ve ancak sorgulayarak önlenebilir. Bir kadın kendisinden istenen davranışların mutlaka nedenini sormalıdır. Neden okula gönderilmemeliyim? Neden babam yaşındaki erkekle evlenmem dayatılıyor? Eğer kendim istemiyorsam neden başımı örtmeliyim? Neden çalışmama izin verilmiyor? Neden bir erkek tarafından vahşice şiddete uğratılıyorum? Neden benden önce erkeğin istekleri geçerli oluyor? Bir erkek ve bir kadın neden eşit haklara sahip olamıyor? Neden ülkemin meclisinde sayıları bir avucu geçmeyen kadın millet vekiline karşı yüzlerce vekil var? Neden yönetimlerde hep ilk tercih erkekler oluyor? Neden benim yerime karar veren bir erkek oluyor da ben hiç ilk karar organı olamıyorum? Neden benim emeğim erkeğin emeğinden daha ucuza kiralanıyor?
Özellikle ülkemizde kadınlar bu soruları kendilerine sormuyorlar. Hele yaşadığımız son yıllar kadınların toplumdaki yerinin giderek yok olmaya yüz tuttuğu bir süreç haline geldi. Toplumsal gelişimle, gelirin adil dağıtılmasıyla, emek haklarının ve insanca yaşamın sağlanmasıyla, kadın erkek eşitliğiyle hiç ilgisi olmayan “türbana özgürlük” için yıllarca mücadele eden kadınlarımız, bunu bireysel özgürlük adı altında sürdürürlerken, örtünme dışında ne sağlayacağını hiç sorgulamadılar. İnsanca yaşama koşulları için ise mücadele eden kadınlarımız ne kadar da azınlıkta görünüyor. Emeğe değer veren, erkekle eşit olduğu bilincine sahip, kendisini geliştirmeye çabalayan kadın ülkemizde ne yazık ki çok az. Burası hâlâ başlık parasıyla kadınların satıldığı, zengin koca avındakilerin yaşadığı, para ve çıkarlar karşısında kendi emek haysiyetine önem vermeyen, eğitimin önemini kavrayamamış kadınların yaşadığı bir ülke gibi görünüyor. Hem de öyle ki, kadınlarımız geçtiğimiz yıllarda AKP Hükümetinden ısrarla kendilerini erkek önünde ikinci sınıf varlık haline getirecek “POZİTİF AYRIMCILIK YASASINI” sokaklarda bağıra çağıra elde ettiler. Hem de en bilinçli, kendilerini en önde gören kadınlarımız. Pozitif ayrımcılık ne demek? Ben güçsüzüm, haklarımı bilmiyorum, talep edemiyorum, birileri beni korumalı. Öyle mi? O zaman yasa da tamam buyrun korunun. Üstelik de kendileri hiçbir mücadelenin içine girmeyen kadınlarımız, pozitif ayrımcılığı da TBMM’deki egemen erkek topluluğundan istediler. Korunmak sadece zavallılar, kendisini korumaktan acizler içindir. Korunmayı isteyin, elde edin, sonra kapitalizm tarafından çarpıtılmış “dünya emekçi kadınlar günü” dünya kadınlar günü olarak her yıl 8 Mart günü önünüze gelsin. Oturun, hediye olarak çiçekler, mücevherler ayağınıza gelsin, şık restoranlara yemeklere götürülmeyi bekleyin. Ertesi gün de gazetelerde mankenlerin, zengin sosyete kadınlarının, şarkıcıların, sinemacıların vs. dünya kadınlar gününü nasıl kutladıklarını okur, aranızda tartışırsınız artık.
Öyle değil hanımlar. Kadın olmak emektir, sevmektir, kendi ayaklarının üzerinde durarak, kimseye yük olmadan ileriye bakmaktır. Kutsal emeğiyle toplumunu ileri götürmektir. DÜNYA KADINLAR GÜNÜ DE EMEĞİYLE TOPLUMUNUN ÖNÜNDE GİDEN KADINLARIN ANILDIĞI, SAHİPLENİLDİĞİ BİR GÜNDÜR. Her durumda ve tüm değerleri acımasızca tüketen kadınların günü değildir. İçinde yaşadığımız topluma iyi bakın. Bana neci davranışlarınızla, ilgisiz ve bilgisiz oluşunuzla, neleri, ne toplumsal değerleri tükettiğinizi, ne varları yok ettiğinizi anlamaya çalışın.
Kadınlar gününü hak ediyor musunuz, hak etmiyor musunuz belki anlarsınız.
8 Mart 2012
İstanbul