28 Ağustos 2016
Sabah altı buçukta yola çıktık, Volgograd'ın öbür tarafına geçtik. Çok çok büyük bir heykel var, anlatılacak gibi değil, gördüğümüz bir çok heykel güzeldi. Mamaev Kurgan anıtı ikinci dünya savaşında en sert savaşın olduğu, 2 milyondan fazla insanın öldüğü savaşın anısına yapılmış bir anıt. Heykel bir tepede, oraya kadar çıktık, bir çok heykel daha var, çok ama çok güzel di, sabahın 06.30 unda insanlar var, Arif gece ışıklandırılınca kim bilir nasıl olur dedi, neyse biz gece gelemedik. Arabaya döndük, Utku uyuyor ve yola çıktık, saat 09.00 a geliyor, şehir hala bitmedi, burada bir kaç gün kalmak lazımdı. Azeri lokantası ve bayrağını gördük, Kafkas lokantası muhtemelen Gürcü lokantası da gördük. Artık şehir dışında ana yoldayız. Yolun bazı yerleri çok iyi, bazı yerleri şöyle böyle, bazı yerleri de bozuk. Bu gün bakalım neler görüp yaşayacağız. Ben bu gün çorap giymedim, hava sıcak, rahat kıyafetliyim. Bir yandan da Türkiye'de olmayı isterdim, kuzenimin oğlu Sercan'ın düğünü var...neyse sağlık olsun. Şimdi kahvaltı için durduk, güzel bir kahvaltı yaptık, direksiyonda Utku ile gidiyoruz, şimdi Arif biraz uzanır ben öne geçeyim. Hayırlı, kazasız belasız bir gün geçiririz inşallah. Kalmukya Cumhuriyeti' ne girdik , Kalmuklar Moğol kökenliymiş ve gördüğümüz insanlar Moğolistanlılara benziyorlar. Neyse Arif uyandı, Kalmukya'da bir göl kenarında pantolonunu yıkadı, karpuz yedik yola çıkıyoruz. 30,5 dereceymiş, gölün yol tarafında insanlar yüzüyor, mayolarını giymişler bildiğin plaj herhalde. Orası kumluk, Kalmukya aynı bozkır, Gobi çölü bile daha yeşildi. Arif stopta durmadığı için Kalmuk polisi durdurdu, pasaport, ehliyetini aldı, Arif'i de götürdü, bakalım ne kadar ceza alacaklar. Arif 2000 ruble vermiş, devam ediyoruz. Kalmukya'nın başkenti Elista'dayız, küçük küçük tapınaklar gördük, bir tanesi çok büyüktü ve görkemliydi girdik gezdik. İçerisini dolaştık, girerken bana etek verdiler belime sardım, yazık bizimle pek bir ilgilendiler, nerden geldiğimizi , kim olduğumuzu sordular. Ayakkabılar çıkarıldı, nerden nasıl yürüyeceğimizi işaretlerle anlattılar, biz içeri girdik yapılanları yazamayacağım, bende anlamadım, uzun uzun seyrettik çıktık, çıkışta ilgilendiler, ayakkabıları almamıza yardım ettiler. Fotoğraf içerde çekilmiyordu dışarıda çektik. Yola çıktık yine polis durdurdu, pasaporta, ehliyete baktı ve güle güle dedi, nereli olduğumuzu sordu, Türk'üz dedik, para istemedi, şaşırdık yola devam ediyoruz ama yol bozuldu. Aynı Moğolistan gibi oldu. Mola verdik kahvemizi içtik, 33° sıcaklıkta devam ediyoruz, saat 16.00 galiba 200 km daha yol yapacağız, saat 16.18 Kafkaslara girdik, sıcaklık 35° imiş. Dümdüz arazi bu kısımda , tarlalar sürülmüş vaziyette. Utku Kafkaslara girdik deyince yüreğim farklı attı, heyecan duydum. Bir yandan Sercan'ın düğününde çok olmak isterdim. Özdenle Utku WhatsApp'tan yazışıyorlar " sizin içinde hediye yapalım mı ? "diye sordu, ne uygunsa yapın dedim, bütün ailem, sülalem, akrabalar , eş dost düğünde olacaklar, neyse biz orda olamadık, sağlık olsun. Yol bayağı iyi, sürülü araziler bitti, bozkır gibi, ama yeşillik te başladı, yol boyu Akasya gibi ağaçlar var. Ağaçlar yine bitti, bozkıra girdik. Türkiye ile saat farkı bitti, aynı zaman dilimindeymişiz. Br yerleşim yerindeyiz, küçük bir kasaba, çıkışında polis durdurdu geldi sonra gidin dedi, yola devam ediyoruz. Epey geldik, saat kaç bilmiyorum, güneş battı, bir marketin otoparkına girdik. Arif ile Utku markete gittiler kalacağımızı söylemek için, inşallah izin verirler, temiz güzel bir yer. Küçük bir kaza gibi yer, bakalım ne diyecekler. Otopark görevlisi herhalde yakınımıza kadar geldi döndü, bekliyorum, geliyorlar. Utku ile Arif bir şeyler almışlar...uhhh Utkunun elinde kocaman poşet var. Evet çok güzel izin vermişler, bizimkiler de ayıp olmasın diye alışveriş etmişler. Marketin otoparkı bayağı büyük, istediğimiz bir köşeye karavanı park ettik, hava güzel rahatladık. Arif ile konuşan adam geldi tanıştık meğer Nogay Türk'üymüş, bayağı Türkçe konuşuyor, adam İngilizce bilmediği için derdimizi anlatmak için bayağı zorlandık dedi. Adam burada hiç bir problem yok, rahat kalabilirsiniz dedi, hatta su alabilirsiniz dedi ve yerini gösterdi. İsterseniz eve de götürürüm dedi. İsmi Canpolat mış, giderken ben ona bir tane İstanbul penyesi verdim, teşekkür etti ve gitti. Neyse ben yemek hazırlığına giriştim, o arada Canpolat yanında biriyle tekrar geldi, yanındaki Rus ve oranın müdürüymüş herhalde tanışmak istemiş. Tekrar Canpolat bir şeye ihtiyacımızın olup olmadığını sordu, su tuvalet sordu, ben de kapıdan tuvaleti gösterdim, şaşırdılar. O Rus adamın çocuğu olup olmadığını sordum, bir kız ve bir oğlu varmış, hemen 1 toka bir çift çorap verdim, penyeler M beden adama uymaz, neyse memnun ayrıldılar. Bizde huzur bulduk. Tam yemeğim pişti masayı kurdum, çorbayı ısıtacağım, Canpolat bu sefer yanında bir bayan ile geldi. Meğer bayan Ahıska Türk'lerindenmiş, çok güzel Türkçe konuşuyor, epey sohbet ettik. İstanbul ve Bursa'da akrabaları varmış, görümcesi Türkiye'de yaşıyormuş, kızda gelmek istiyormuş ama ailesini bırakamıyormuş. Baktım kız gitmiyor "duygulandım "dedi , ben de gel yemek yiyelim dedim, yok ben yedim siz yiyin dedi, markete gidip geleceğini söyledi. Apar topar yemek yedik, kız geldi, bu arada alışveriş etmiş bize de yaş pasta almış . Neyse sandalyeleri çıkarmıştık, dışarıda oturduk getirdiği pastayı yedik. Utku'nun doğum günü pastası oldun dedim, çünkü yarın doğum günü, kendi babasının da 2 gün sonra doğum günü olduğunu söyledi, ona pasta yapacakmış. Pastayı yedik kız müsaade istedi "çocuklarım yalnız" dedi. Erkek çocukları varmış galiba biri 2 diğeri 4 yaşında, kreşe gidiyorlarmış. Kocası Canpolat'ın arkadaşıymış, ona telefon etmiş, kocası da telefonu evde unutmuş, çalınca kız konuşmuş öyle haberi olmuş, sonra yanımıza taksi tutup gelmiş. Kızın ismi Zeynep, teklif etti bize gidelim diye, burada çok Türk varmış, burada olduğunuzu bilseler sizi bırakmazlar, bir hafta on gün tutarlar dedi. Biz vize durumumuzu anlattık, neyse Zeynep gittikten sonra Utku duş aldı, Arif yemek pişerken almıştı, bende mutfağı toplayıp duş aldım. Dışarıda biraz oturduk, saat 23.00 de yattık. Bir sivri sinek yüzünden uykum dağıldı. Marketin önünde iki kız epey oturdular, sonra taksiye binip gittiler, ellerinde poşet vardı. Kaldığımız yerin ismini (Zelenokumsk) bilmiyorum. Epey sonra tekrar sesler duydum, başka bir taksiden yine iki kız indi, aynı kızlar mı farklı mı anlayamadım. Öbür kızlar daha açık giyiniyorlardı bunlar o kadar açık değiller, çeşitli pozlar veriyorlar, habere selfi çekip duruyorlar, epey oyalandılar hoplaya zıplaya gittiler, ne olduğunu anlayamadım. Ben hemen uyuyamadım