Ynt: 3 Adet 4x4 Mercedes Sprinter Camper Yaptık
Daha öncekiler ve son olarak yaşadığım kış koşulları deneyimi ışığında hem aracın kendisini hem de karavana dönüştürüşümüzü kendimce değerlendirmek istiyorum kısaca.
Araç bir “ off road “ aracı değil. Nokta.
Ancak zorladığım koşullarda bir karavandan beklentileri karşılamak açısından bana göre yeterli. İçini donattıktan sonra ulaştığı yaklaşık 3200 kg lik ağırlığıyla, motor, turbo, debriyaj, ön takım, 4x4 ve arka kilit gibi teknik özellikleri sağlam olmak kaydıyla benim istediklerime rahatlıkla karşılık verebiliyor.
Denemek maksadıyla daha ve daha fazlasını istediğimde işte o zaman az önce söylediğimi söylüyor. “ Ben bir off road aracı değilim. “
Zorlamalarda motoru ve diğer aksamları korumak için olsa gerek, debriyajdayken motora istediğiniz gücü veremiyor ve debriyajın da o koşullarda zayıf olduğu izlenimini ediniyorsunuz.
Yani, mesela kumda oyduğunuz yerden çıkmaya çalışırken motora biraz daha devir verebilseniz çıkacaksınız ama işte o devire ulaşamıyorsunuz. Bayılıyor. Böyle bir durum var.
O sırada Mercedes- Benz’e küfredesiniz geliyor ama aslında en yakın ego, dikiz aynasında.
Yani bu, “ aracın yapısı bu kardeşim, nereye kadar zorlayacaksın ?..” sorusunu da beraberinde getiriyor.
Traktörün de bir sınırı var, o da stop eder, o da debriyaj sıyırır. Çiftçilik tecrübemden biliyorum. O da çamurda, kumda, karda kalır. Koca koca 4x4 tekerlekleri, lastiklerinin koca dişleri çamurla sıvanır ve olduğu yeri eşeler durur, sonunda debriyajı da yer bitirir.
Yani bu araçla orta Afrika’yı kumulundan, koca Asya’yı dağlarından aşmak istiyorsanız teknik takviye gerekir.
Beklentileri aracın kapasitesine göre sınırlamak gerek.
Yazın yaptığım yolculuklarda, bana çoook keyifli günler yaşatan ve üzülerek elden çıkarttığım eski ve nazlı “ ducato hymer’imle “ daha önce hayal edip uzaktan yalandığım koylara rahatlıkla indim çıktım. Çok dik yokuşlarda gerek motorun gücüyle, gerek 4x4 özelliğiyle pek de yol sayılamayacak koşullarda istediğim yerlere seke seke, atlaya zıplaya ulaştım ve masamı ıssızlığın ve denizin kıyısına kurdum.
Kumda ve çamurda yaptığımız denemelerde, bu denemelerin özelliklerine uygun davranmadığımız halde ( kumda lastik havalarını indirmek gerek, çamurda yaptığımız denemelerde ise lastiklerimiz kabaktı ) “ eh tamam işte, yeterli “ dedirtti.
Süspansiyon ve yol tutuş açısından süratte bence çok iyi fakat kasislerde biraz sert. Aracı daha yumuşatmak mümkün ama ben kullanım tarzıma göre doğru bulmuyorum gerek de görmüyorum. Sertliğinin “ öfff aman “ dedirtecek bir hali yok.
Arazide dönüş yaparak yüksekçe bir yer atlamaya kalktığınızda eğer biçimli girmezseniz aracın sert yapısından dolayı esnememesi sonucu olarak arka tekerleklerden biri havada kalabiliyor, siz de o terazide hayatın bir denge olduğunu hatırlıyorsunuz.
Ya da çamurda, çimende patinaja düşüp arka taraf sağa sola kalça savururken kendinizi üçüncü sınıf kasaba pavyonunun “ uvertür “ dansözünü sahne sonrası tavlamaya çalışan ve hep aynı masadan çiçek gönderip bıyık buran pavyon müdavimi gibi hissediyorsunuz.
Amaaa, elinizin altındaki düğmeye dokunup da 4x4 e aldığınızda “ vay vay vay, sen n’eymişsin be, yavrum benim “ dedirtiyor.
Hele hele bir de arka diferansiyeli kilitlerseniz delikanlılığınız aklınıza düşüyor.
Ama yine de bu hisse aşık olup adrenalin zirvesine ulaşmaya çalışmamak gerek. Dediğim gibi, onun da bir sınırı var.
Ürettiğimiz donanım kısmına gelince…
Benim için en önemli noktalardan biri, gerek yaz için gerek kış için ısı, yol ve mekanik sesler için iyi bir ses yalıtımı ve yükseklikte sorun yaşamayacak ve aküyü de fazla tüketmeyecek olan yeterli bir ısıtma ünitesi idi.
En yüksek test noktamız şimdilik Uludağ oldu ve yükseklikten dolayı mazotlu ısıtıcıların yaşadığı oksijen yetersizliği gibi bir sorun yok.
Öte yandan önceki karavanda İtalya Apenin’lerinde kullandığımız mutfak tüpünün gaz miktarının azalmasıyla eksi 2 veya 3 derecede gazın donması gibi bir sorunu da yaşadığım için, soğukta gazın donmaması da ayrıca dikkate değer idi.
Bu nedenlerle truma combi 4 ve araçların kullandığı lpg ile bu sorunları aşmış olduk.
Doğanın göbeğinde, eksi 17,5 derecede içeride kısa kollu bir gömlekle oturabilmek ve musluğu açtığımda sıcak suyla karşılaşmak az lüks değil.
Araç içinde en soğuk yer şoför mahalli ve sürgülü kapının bulunduğu yer oluyor. Bu nedenle üfleyici hortumları buralara yerleştirmeye çalıştık. Ancak şu an kullandığımız araçlardan birinde şoför mahalline, birinde sürgülü kapıya yönlendirebildik. Planları biraz farklı olduğundan su deposu, trumanın yerlerinin farklı oluşu gibi ayrıntılarla her iki araçta, her iki bölüme de cevap veremedik.
Ancak bu sözünü ettiğim ayrıntılar kesinlikle ve kesinlikle bir sorun oluşturmuyor. Ortalıkta bir rahatsızlık filan yok fakat daha daha ve daha doğrusu böyle olmalıydı demek istiyorum.
Güneş panelleri karda kışta “ havada bulut sen beni unut “ durumunda tabii. Ancak biri ana akü olmak üzere anahtar aracılığı ile diğer iki yaşam aküsünden ayrılabilen toplam 3 adet ve her biri 105 amper agm akü yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Ancak güneş panellerinden hiç yararlanmadan tv.yi, buzdolabını, bilgisayarı ve aydınlatmayı olağan kullanımla test etmiş değilim henüz.
Yaklaşık 185 litrelik temiz suyum var ve son derece yeterli geliyor. Tabii kışın yaz gibi bayılıp sık sık düş almak durumu olmadığı için tüketim daha az.
Ben, dışarısı buz keserken, yağmur, kar fırtına ortalığı karıştırırken “yürüevim “ dediğim şu küçük ve bana özel dünyamda olmayı, içinde olmayı daha çok seviyorum. Ya kitabımı okumak, ya bir şeyler yazmak, ya tv seyretmek …
Bir dokunulmazlık zırhı içinde kendi dünyamdan dış dünyayı gözlemek farklı bir keyif veriyor. Neyse…
Şimdi bunları, yani yazını, kışını, çamurunu, kumunu, karını, buzunu ve mahsur kalmasını yaşadıktan sonra ve tam şu an bu satırları yazarken üretim aşamasında yaşadıklarımız aklıma geliyor ve şu soruyu soruyorum kendime.
Başardık mı ? Başardık. Memnun muyum ? Memnunum.
Ancak;
Araçlar küçük, istekler büyük. Büyük de ne kelime, sonsuz. Nefse gem vurulur mu? Ayrı ayrı geçmiştik bilgisayarın başına çiz baba oğul, çiz.
Batu boğazına düşkün, mutfak tezgahı diyor. Ben, “ yahu alt tarafı iki kadeh, biraz peynir biraz kavun bana yeter , bel fıtığımı unuttun evlat, tuvalet geniş olsun “ diye yırtınırken hanımlar arz-ı endam ediyorlar ne oluyor diye ve… “ Aaaa hani bunun gardrobası , boy aynası, e tencere tava nereye konacak, ecza dolabı, fönümü nasıl çalıştıracağım, dizilerimi seyredebilecek miyim “ diye yüklendiklerinde Batu’ da, ben de isyan bayrağını avazımız çıktığı kadar “ çıkın dışarıııı…” marşıyla göndere çekerken hepimizin patronu “ kocareis “ geliyor “ dede ben nerde yatıcaam, nerde oynicaam ? “
Bir anda kasırga, süt liman !
Velhasılı kelaaam bir pandominadır kopuyordu.
Onları sepetledikten sonra “ takım kutusu şuraya, çeki halatı buraya… “ sıra tekrar bize geliyordu.
Uzun lafın kısası kendi beklentilerimiz ve ihtiyaç duyduğumuz donanımlar, bu ihtiyaçların Avrupa örneklerinde hangi donanımlarla nasıl karşılandığı, ihtiyaçlar giderilirken estetiğe ne kadar değer verildiği yönünde kendimizi hep kıyasladık.
Sonuç olarak…
İyinin iyisi var ve sonu yok gibi ama ekonomisinden yasalarına, aracından yedek parçasına kadar bu ülke koşullarında ve hep birlikte bir karavan sevdası yaşamaya, yaratmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz.