Hepsi birer masal kahramanı gibi; sevimli, biraz çılgın, çalışkan, hayranlık uyandıran adamlar... Kimi akademisyen, kimi kalp cerrahı, kimi yazılımcı, kimi çizer, kimi avukat; ama hepsi ok ve yay sevdalısı... Beş yıl önce kurdukları Kemankeş Grubu, büyümüş enstitü olmuş: Kemankeş Türk Okçuluğu Enstitüsü. Çekirdek kadro 15 kişiden oluşuyor; ama yüzden fazla üyeleri var.
Gündüzleri işe gidip gece evde ok yapıyorlar, el yazmalarının, minyatürlerin izini sürüp kitap çeviriyorlar. Hem öğrenci hem öğretmenler. Ok atarken Sa'd bin Ebi Vakkas gibi diz çöküp "Ya Hak" diye haykırıyorlar. Biri onları 'Robin Hood'a benzetirse, 'Tozkoparan İskender'i hatırlatıyorlar. Tek hedefleri, ok atmanın hedefi vurmaktan öte bir anlam taşıdığını göstermek.
Türk okçuluğu emin ellerde, gönlümüz ferah olsun, avukatından yazılımcısına, akademisyeninden kalp cerrahına yüzden fazla hoş ve 'deli' adam, neredeyse kendi mesleklerini bir kenara bırakıp Türk okçuluğunu diriltmeye çalışıyor. Bir kısmının hikâyesi Türkiye Okçuluk Federasyonu'na dayanıyor. Türk atış stiliyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Anglosakson kökenli okçuluk yaptıklarını fark ettiklerinde başlıyor huzursuzluk, sorular soruları takip ediyor: "Atalarımız nasıl atıyormuş bu oku? Onların yaylarında boynuz varmış, nişangâhları yokmuş, nasıl oluyormuş bu iş?" Sonra Dr. Ünsal Yücel'in 'Türk Okçuluğu' adlı kitabı geçiyor ellerine ve şimşek çakıyor: "Orada gördük ki adımız okçu milletmiş zaten. Ok atmak hedefi vurmaktan öte bir şeymiş."
Kemankeş grubu işte böyle doğdu, "Ben küçükken ok yapıp atardım." diyen geldi, sonra bütün bir hayat ok ve yay oldu. 15 kişilik çekirdek kadro, Türk okçuluğunun hem pratiğini hem teorisini el yordamıyla çözdü ve zorlu geçen beş yılın ardından bir enstitü kurdu: Kemankeş Türk Okçuluğu Enstitüsü... Başkan M. Adnan Mehel ve genel koordinatör Metin Ateş ile konuştuk ve gördük ki 'bizim okçuluk' dinle, sanatla, felsefeyle sarmalanmış bir ata sporudur, masalsı, estetik bir yanı vardır, 'kalp ağrısı'na da sırt ağrısına da iyi gelir.
Pirimiz Sa'd Bin Ebi Vakkas
Bizim kemankeşler hayli mütevazılar. Yazma eserleri, minyatürleri tarayarak, kitaplar çevirerek, kişisel arşivlerden fotoğraflar araştırarak ve öğrendiklerini uygulayarak bu işin uzmanı olmuşlar; ama yine de diyorlar ki: "O döneme gidebilseydik şimdi, tekkenin kapısından kovarlardı bizi, seyirci olarak bile almazlardı." Edebi muhafaza etmek Türk okçuluğunun olmazsa olmazı, bugün Okmeydanı'nda artık sadece kalıntılarını görebileceğiniz Atıcılar Tekkesi'nin girişinde 'Edep yahu" yazar, çıkışında ise 'Hiç'... Metin Ateş de, grubun birçok üyesi gibi Türkiye Okçuluk Federasyonu'ndan ayrıldığı için soruyoruz: "Nedir farkınız? Ok ve yayın ve atış tekniğinin benzemeyişi midir yalnızca?" Malzeme ve tekniğin farklı olmasıaanı önemsiyor Ateş; oku atalarının tuttuğu gibi tutabilmek, yayı onların çektiği gibi çekebilmek için az çaba harcamamış; ama yine de bu spor etrafında dönen hayatla daha ilgili görünüyor. "Kemankeşlerin piri, Efendimiz'in övgüsüne mazhar olan "Sa'd bin Ebi Vakkas'tır." diyor. "Biz bugün, tıpkı onun gibi, sağ dizimiz ve sağ ayağımız yerde olacak şekilde atış yaparız, hadisler aklımızdadır, bir sünneti yerine getirdiğimizi biliriz."
Tozkoparan İskender Robin Hood'a karşı
Ok ve yay nerede ortaya çıkarsa çıksın dikkat çekiyor. Koca koca adamlar bile yitik oyuncaklarını bulmuş gibi heyecan duyuyor. Hele çocuklar hemen atlıyor: "Abi Malkoçoğlu musun sen?" "Kara Murat gibi ok atabilir misin?" Cüneyt Arkın benzetmesine 'Eyvallah' diyor Metin Ateş, ama Robin Hood'a benzetildiğinde tavrını ortaya koyuyor: "Bırakın o İngiliz eşkıyasını. Siz, Tozkoparan İskender'i tanır mısınız onu söyleyin?" Tozkoparan kim? Ulaşılabilecek en uzun mesafeye atış yapmış bir yeniçeri. Yaşadığı dönemde bir yıldız gibi yaşamış, bir yay ustası ve bir ok ustası sadece onun için çalışmış.
Okçu olmak isteyene kapımız açık
Okçuluk kolaymış gibi görünüyor. Nedir ki? Yayı çekip oku bırakıyorsun? Ama değil işte, birçok hevesli, ilk talimlerden sonra görünmez oluyor. Gündüz avukat, gece ok ustası kemankeş Adnan Mehel; "Öğrenmek isteyen olursa, gönüllü olarak öğretiriz." diyor "Yeter ki öğrenci niyetinde ciddî olsun, bu spor daha çok kişiye ulaşsın, biz kendi ok ve yayımızı bile kullandırırız." Adnan Bey, okçuluğun sağlık üzerindeki etkisine de dikkat çekiyor: "Ok atmak, yaş ilerledikçe ortaya çıkan kamburluğu ve yanlış oturmadan kaynaklanan sırt ağrılarını önler. Keman çalan bir arkadaşımız kemankeş oldu ki sırt ağrısı gitsin. Dik yürümek isteyen bayanlar için de uygun bir spor." Ok var, yay var da, yer yok. Haftada bir kez buluşup antrenman yapan kemankeşlerin en büyük sorunu, ok atabilecekleri güvenli bir mekândan mahrum olmak... Kışları Maltepe'de bir stadyumun alt katına, yazları Kağıthane Belediyesi'nin tahsis ettiği çimlik alana, bazen de Belgrad Ormanları'na gidiliyor; ama daha merkezî bir yerde, daha güvenli bir alana ihtiyaç var.
114 yıl aradan sonra Okmeydanı'nda ok atacaklar
Kemankeş grubu, bugün saat 14.00'te Okmeydanı'ndaki Atıcılar Tekkesi'nde çok özel bir gösteri yapacak. Fatih Sultan Mehmet'in okçulara vakfettiği; ancak şimdi üzerinde yedi kaçak mahallenin yükseldiği Okmeydanı'nda 1895 yılından bu yana ilk kez oklar havada uçuşacak. Fethin hemen ardından kurulan ve dinî bir niteliği olmamasına rağmen tekke ve zaviyelerle birlikte kapatılan Atıcılar Tekkesi aynı zamanda dünyanın ilk spor tesisi... 556 yıl önce ilk ok atışının yapıldığı tekkede bugün, Osmanlı dönemini yansıtan kaftanlar ve zırhlarla ok atışı yapacak kemankeşleri görmek isterseniz, elinizi çabuk tutun, Kulaksız mezarlığının bitişiğindeki alana doğru yürüyün.
***
'Kepaze olmak' ve 'çile çekmek' okçuluk terimleridir
Kepaze, okçuluğa heves edenlerin kaslarını güçlendirmek için çok değil, yalnızca bin gün kadar çekmek zorunda olduğu yayın ismi. Ok atmaya yaramadığı, boşu boşuna çekildiği için, kepaze olmak deyimine ilham vermiş. Tesadüfe bakın ki, çekilen kirişin ismi çile... Okçu adaylarını ıstıraplı bir başlangıç bekliyor anlayacağınız, ilk günlerde çile çekip duracaklar, mütemadiyen yaya asılıp kepaze olacaklar.
***
Gül koklayan Fatih'in elindeki zihkire dikkat!
Kemankeşler başparmaklarında 'zihkir' adında irice bir yüzük taşıyor. Ok atışını kolaylaştıran zihkir, aynı zamanda bahadırlığa işaret ediyor. Gül koklayan Fatih minyatüründe, Fatih'in parmağındaki zihkire de dikkat buyurun lütfen, çağ açıp çağ kapatan sultan, bahçıvanlığın yanı sıra zihkir de yapıyormuş meğer.
ÜLKÜ ÖZEL AKAGÜNDÜZ
Gündüzleri işe gidip gece evde ok yapıyorlar, el yazmalarının, minyatürlerin izini sürüp kitap çeviriyorlar. Hem öğrenci hem öğretmenler. Ok atarken Sa'd bin Ebi Vakkas gibi diz çöküp "Ya Hak" diye haykırıyorlar. Biri onları 'Robin Hood'a benzetirse, 'Tozkoparan İskender'i hatırlatıyorlar. Tek hedefleri, ok atmanın hedefi vurmaktan öte bir anlam taşıdığını göstermek.
Türk okçuluğu emin ellerde, gönlümüz ferah olsun, avukatından yazılımcısına, akademisyeninden kalp cerrahına yüzden fazla hoş ve 'deli' adam, neredeyse kendi mesleklerini bir kenara bırakıp Türk okçuluğunu diriltmeye çalışıyor. Bir kısmının hikâyesi Türkiye Okçuluk Federasyonu'na dayanıyor. Türk atış stiliyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Anglosakson kökenli okçuluk yaptıklarını fark ettiklerinde başlıyor huzursuzluk, sorular soruları takip ediyor: "Atalarımız nasıl atıyormuş bu oku? Onların yaylarında boynuz varmış, nişangâhları yokmuş, nasıl oluyormuş bu iş?" Sonra Dr. Ünsal Yücel'in 'Türk Okçuluğu' adlı kitabı geçiyor ellerine ve şimşek çakıyor: "Orada gördük ki adımız okçu milletmiş zaten. Ok atmak hedefi vurmaktan öte bir şeymiş."
Kemankeş grubu işte böyle doğdu, "Ben küçükken ok yapıp atardım." diyen geldi, sonra bütün bir hayat ok ve yay oldu. 15 kişilik çekirdek kadro, Türk okçuluğunun hem pratiğini hem teorisini el yordamıyla çözdü ve zorlu geçen beş yılın ardından bir enstitü kurdu: Kemankeş Türk Okçuluğu Enstitüsü... Başkan M. Adnan Mehel ve genel koordinatör Metin Ateş ile konuştuk ve gördük ki 'bizim okçuluk' dinle, sanatla, felsefeyle sarmalanmış bir ata sporudur, masalsı, estetik bir yanı vardır, 'kalp ağrısı'na da sırt ağrısına da iyi gelir.
Pirimiz Sa'd Bin Ebi Vakkas
Bizim kemankeşler hayli mütevazılar. Yazma eserleri, minyatürleri tarayarak, kitaplar çevirerek, kişisel arşivlerden fotoğraflar araştırarak ve öğrendiklerini uygulayarak bu işin uzmanı olmuşlar; ama yine de diyorlar ki: "O döneme gidebilseydik şimdi, tekkenin kapısından kovarlardı bizi, seyirci olarak bile almazlardı." Edebi muhafaza etmek Türk okçuluğunun olmazsa olmazı, bugün Okmeydanı'nda artık sadece kalıntılarını görebileceğiniz Atıcılar Tekkesi'nin girişinde 'Edep yahu" yazar, çıkışında ise 'Hiç'... Metin Ateş de, grubun birçok üyesi gibi Türkiye Okçuluk Federasyonu'ndan ayrıldığı için soruyoruz: "Nedir farkınız? Ok ve yayın ve atış tekniğinin benzemeyişi midir yalnızca?" Malzeme ve tekniğin farklı olmasıaanı önemsiyor Ateş; oku atalarının tuttuğu gibi tutabilmek, yayı onların çektiği gibi çekebilmek için az çaba harcamamış; ama yine de bu spor etrafında dönen hayatla daha ilgili görünüyor. "Kemankeşlerin piri, Efendimiz'in övgüsüne mazhar olan "Sa'd bin Ebi Vakkas'tır." diyor. "Biz bugün, tıpkı onun gibi, sağ dizimiz ve sağ ayağımız yerde olacak şekilde atış yaparız, hadisler aklımızdadır, bir sünneti yerine getirdiğimizi biliriz."
Tozkoparan İskender Robin Hood'a karşı
Ok ve yay nerede ortaya çıkarsa çıksın dikkat çekiyor. Koca koca adamlar bile yitik oyuncaklarını bulmuş gibi heyecan duyuyor. Hele çocuklar hemen atlıyor: "Abi Malkoçoğlu musun sen?" "Kara Murat gibi ok atabilir misin?" Cüneyt Arkın benzetmesine 'Eyvallah' diyor Metin Ateş, ama Robin Hood'a benzetildiğinde tavrını ortaya koyuyor: "Bırakın o İngiliz eşkıyasını. Siz, Tozkoparan İskender'i tanır mısınız onu söyleyin?" Tozkoparan kim? Ulaşılabilecek en uzun mesafeye atış yapmış bir yeniçeri. Yaşadığı dönemde bir yıldız gibi yaşamış, bir yay ustası ve bir ok ustası sadece onun için çalışmış.
Okçu olmak isteyene kapımız açık
Okçuluk kolaymış gibi görünüyor. Nedir ki? Yayı çekip oku bırakıyorsun? Ama değil işte, birçok hevesli, ilk talimlerden sonra görünmez oluyor. Gündüz avukat, gece ok ustası kemankeş Adnan Mehel; "Öğrenmek isteyen olursa, gönüllü olarak öğretiriz." diyor "Yeter ki öğrenci niyetinde ciddî olsun, bu spor daha çok kişiye ulaşsın, biz kendi ok ve yayımızı bile kullandırırız." Adnan Bey, okçuluğun sağlık üzerindeki etkisine de dikkat çekiyor: "Ok atmak, yaş ilerledikçe ortaya çıkan kamburluğu ve yanlış oturmadan kaynaklanan sırt ağrılarını önler. Keman çalan bir arkadaşımız kemankeş oldu ki sırt ağrısı gitsin. Dik yürümek isteyen bayanlar için de uygun bir spor." Ok var, yay var da, yer yok. Haftada bir kez buluşup antrenman yapan kemankeşlerin en büyük sorunu, ok atabilecekleri güvenli bir mekândan mahrum olmak... Kışları Maltepe'de bir stadyumun alt katına, yazları Kağıthane Belediyesi'nin tahsis ettiği çimlik alana, bazen de Belgrad Ormanları'na gidiliyor; ama daha merkezî bir yerde, daha güvenli bir alana ihtiyaç var.
114 yıl aradan sonra Okmeydanı'nda ok atacaklar
Kemankeş grubu, bugün saat 14.00'te Okmeydanı'ndaki Atıcılar Tekkesi'nde çok özel bir gösteri yapacak. Fatih Sultan Mehmet'in okçulara vakfettiği; ancak şimdi üzerinde yedi kaçak mahallenin yükseldiği Okmeydanı'nda 1895 yılından bu yana ilk kez oklar havada uçuşacak. Fethin hemen ardından kurulan ve dinî bir niteliği olmamasına rağmen tekke ve zaviyelerle birlikte kapatılan Atıcılar Tekkesi aynı zamanda dünyanın ilk spor tesisi... 556 yıl önce ilk ok atışının yapıldığı tekkede bugün, Osmanlı dönemini yansıtan kaftanlar ve zırhlarla ok atışı yapacak kemankeşleri görmek isterseniz, elinizi çabuk tutun, Kulaksız mezarlığının bitişiğindeki alana doğru yürüyün.
***
'Kepaze olmak' ve 'çile çekmek' okçuluk terimleridir
Kepaze, okçuluğa heves edenlerin kaslarını güçlendirmek için çok değil, yalnızca bin gün kadar çekmek zorunda olduğu yayın ismi. Ok atmaya yaramadığı, boşu boşuna çekildiği için, kepaze olmak deyimine ilham vermiş. Tesadüfe bakın ki, çekilen kirişin ismi çile... Okçu adaylarını ıstıraplı bir başlangıç bekliyor anlayacağınız, ilk günlerde çile çekip duracaklar, mütemadiyen yaya asılıp kepaze olacaklar.
***
Gül koklayan Fatih'in elindeki zihkire dikkat!
Kemankeşler başparmaklarında 'zihkir' adında irice bir yüzük taşıyor. Ok atışını kolaylaştıran zihkir, aynı zamanda bahadırlığa işaret ediyor. Gül koklayan Fatih minyatüründe, Fatih'in parmağındaki zihkire de dikkat buyurun lütfen, çağ açıp çağ kapatan sultan, bahçıvanlığın yanı sıra zihkir de yapıyormuş meğer.
ÜLKÜ ÖZEL AKAGÜNDÜZ