Yalova Kültür Tarihinde ki Yeri
Yalova tarihi M.Ö. 8000 yıllarına değin uzanmaktadır. Termal kaplıcaları da bu süreç içinde uzun yıllardan beri bilinmekte ve kullanılmaktadır.
M.Ö. 4000 ve 3000 yıllarında Yalova’da Etilerle aynı soydan gelen Anadolu kavimleri bulunmaktadır. Bu kavimlerin doğaya ve toprağa bağlı bir dinleri vardır. Fetişist inançların yanı sıra Atropomorf teorileri bulunan bu kavimlerin Yalova kaplıcalarında bir yer yarığından çıkan sıcak su ve buharda tanrısal bir güç gördükleri ve bu güce tapındıkları görülmektedir. Bu dönemde yılan şeklinde bir yeraltı tanrısına tapındıkları sanılmaktadır.
M.Ö. 700 yılına doğru Kimmiryalılar’ın akınlarından sonra Bithynler’in, bu dönemde Astakos, Olbia ve Kios gibi bir takım şehirleri kuran Megaralılar ve Miletliler nedeniyle Yunanlılar ile ilişki kurdukları, fakat siyasal ve kültürel varlıklarını uzun süre korudukları, hatta yunanlılara cephe aldıkları görülmektedir.
M.Ö. 300 yıllarından sonra Yunan kültürü altına giren yöre, onların tanrılarını da benimsemiştir. Yerel tanrılar bazı özelliklerini korumakla birlikte birçok yerde bunlar ortadan kaldırılıp yerlerine Herakles, Asklepios, Nemfler gibi Yunan tanrı ve tanrıçaları yerleştirilmiştir.
Roma dönemine ait izleri kaplıcalarda sürdürebilmek pek o denli kolay değildir. Kaplıcalar da Roma döneminden kalan tek belge Ölü ziyafetini gösteren ve şekiller açısından yerel bir takım âdetlerin bu dönemde Bithynia’da varlığını belirleyen mezar taşlarıdır. Bu dönemde ağırlık Bursa kaplıcalarına kaymıştır.
Ancak Konstantinos döneminde 4 ve 5, yüzyıl tarihçilerinin eserlerinde Yalova kaplıcalarından tekrar söz edilmektedir.
Tarihçiler söz etmese de Roma dönemine ait eserler çevrede az sayıda da olsa ele geçmektedir.
6. yüzyıldan itibaren kaplıcalardan Pythia, Pythion, Pythia Therma, Pythion’daki Therma ya da Pythia’daki Kudret Hamamları olarak söz edilmektedir. Bu Pythion adı, kökeni putperestlik devrine değin uzanan bir addır.
Dorların göçlerinden sonra, kökü Ege ve Anadolu olan ve daha sonra insan şekline düşülünüp tasvir edilen tanrılardan biri olan Apollon, Herakles ve Nemfler ön plana geçer. Asklepios’a ise stellerde sadece bir kez rastlanmaktadır.
Karıştırılmaması gereken nokta, Yalova kaplıcalarında görülen Herakles’in güç ve kuvvet tanrısı Herakles değil, hamamların ve sıcak suların tanrısı Herakles olmasıdır. Aslında Yunanlılar Herakles’i bir ‘Kaynak Arayıcısı’ olarak göstermişlerdir. Örneğin, Argonavtlar Efsanesi'nde Herakles sık sık karaya çıkmış ve su aramıştır.
Herakles Kios (Gemlik)’ta nedimi güzel Hylas ile karaya çıkmış ve Hylas’ı perilere kaptırmıştı. Kios civarında bir nehrin adı da Hylas idi. Bu yöre halkı Hylas’ın anısını yaşatmak için şenlik yaparlar ve Arganthonios (Samanlı) dağlarının ıssız vadilerini yüzyılda dolaşarak ‘Hylas Hylas’ diye bağırışırlardı. Herakles’in, bu efsanenin meydana geldiği 7. yüzyılda Kios aracılığı ile kaplıcalara girmiş olmasıdır. Herakles sıcak suların koruyucusu sıfatıyla ayrıca bir sağlık tanrısı da olmuştur. Stellerden birinde, Asklepios ile birlikte betimlenmesi bunda şüphe bırakmamaktadır.
Asklepios da fetişist düşüncelerin dine egemen olduğu bir dönemde yeraltı yılanıydı. Yunanlıların etkisi ile bu tanrı insallaşmış ve sağlık tanrısı olmuştur. Eski şeklini de bastonun etrafında dolanan, kutsal sayılan yılan şeklinde korumuştur.
Herakles ve Asklepios’un dışında kaplıcalarda Nemf'lere de tapınılmıştır. Nemf'ler de sıcak su ve bu gibi şifalı sularda hastalıkları sağaltıcı özelliklerin bulunması nedeniyle sağlık tanrıçaları olmuşlardır. Roma döneminde bu Nemfler'e de tapınıldığı görülmektedir.
Adak stellerinde betimlenen ve yerel su tanrıçalarının yerini alan üç Nemf, Romalılar tarafından din uğrunda kaplıcalar civarında öldürülmüş olan Menedora, Metrodora, ve Nnymphodora adında üç azizedir. Sıcak su ve sağlık aynı zamanda kehanet tanrıçaları da olan Nemf'lerin, Asklepios ve Herakles ile ilgili gösterilmesi doğaldır. Asklepios’un annesininde Koronis adında bir Nemf olduğu bilinmektedir.
Hristiyanlık döneminde de bu tanrı ve tanrıçalara tapınılmıştır. Fakat Hıristiyanlık devrinde puta tapıcılık zamanından kalma bu tanrılara, özellikle Nemf'lere başka bir şekil verilmiş, bu yörede din uğrunda öldürülen üç azize şekline sokulmuşlardır. Yukarıda adlarını saydığımız bu üç kız kardeşin Bithynia’da doğdukları ve Hıristiyanlığı benimsedikleri, bunların genç kızlık çağlarına geldiklerinde Pythia Kaplıcaları'nın civarındaki tepelerin birine çekilerek burada ibadetle uğraştıkları ve bir takım kerametler gösterip sıcak sulara gelen hastaları iyi ettikleri ve bu yüzden kızların tüm Yalova yöresinde ünlü oldukları Acta Sanctorum’da yazılıdır. O zamanlar imparator Galerius Maximianus, Yalova ve civarının valisi de Franto’dur. Franto kızların bu durumunu öğrenince yöreye bir hakim göndermiş, Hristiyanlıktan vazgeçip putperestliğe dönmelerini isteyen hakime olumsuz yanıt verilince de üç kız kardeş idam edilmiştir. Konunun 6. yüzyılda geçmiş olması gerekir.
Hristiyanlık uğruna öldürülen bu üç azizenin adları üzerinde durmak gerekmektedir. Çünkü Metrodora’da Anadolu’nun en büyük doğa tanrıçasının, tanrıların anası Meter’in adını; Menedora’da büyük tanrıçanın oğlu ya da sevgilisi ve Attis’in başka bir şekli olan Frig Tanrıçaları'ndan olan Men’in adını; Nymphodora’da ise Yalova’da ibadet edilen Nemf'lerden birisinin adını bulmak olasıdır. Bu da bize çok eskiden beri var olan Anadolu tanrı ve tanrıçalarının bulunduğu adak Stellerinin sürekli göz önünde olduğunu, Hristiyanlık devrinde bu tanrıçaların ortadan kaldırılmadığını, başka şekiller aldığını göstermektedir. Bu azizelerin mezarlarının hamamlar civarında bulunmaları ve birer ziyaret yeri olmaları olasıdır.
Türklerin yöreyi ele geçirmesiyle bu kez islâmî değerler ağırlık kazanmakla birlikte eskilerin, İslâmî şekil almış bir yinelenmesi olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bunun en somut örmeği de Bineva Baba ya da Abapuş olarak gösterilen bir derviş ile ilgili efsanedir.
Bir gün çıplak olarak ve elinde bir tahta kılıç ile beliren derviş, civar halkını İslamiyet’e davet etmiş, halk’ta kendisiyle alay etmeye ‘Senin elinde bir silahın bile yok, ne yapabilirsin’ diye söylenmeye başlamış, hatta bunlardan biri dervişin önünde durmuş ve ‘bu tahta kılıç ile beni kes bakalım’ demiş. Bunu üzerine derviş tahta kılıç ile o kişiyi ikiye bölmüş. Bu elinde tahta kılıcı ile çıplak bir şekilde ortaya çıkan derviş, Herakles’in diğer bir şeklidir. Bu da bize Stellerin Türk devrinde de ortalıkta olduğunu ve bu öykünün oluşmasına yardım ettiğini göstermektedir.
Dolayısıyla Yalova kaplıcalarında ve yörede yüzyıllarca süren, sadece dış görünüşünü değiştiren bir ananenin varlığı ortaya çıkmaktadır.
Kültürel açıdan bir takım değişik unsurların Yalova ve çevresini etkilemesi olasıdır. Çünkü zaman zaman boşalan bu yöreye başka yörelerden halkın getirildiği bilinmektedir.
www.yalova77.com