SEVAL
www.sevalduban.com
Bask ülkesinin Atlas Okyanusu’ na kıyısı olan en güzel yerlerden birisi de San Sebastian (Donostia). İspanyolca adı San Sebastian, Baskça da Donostia. Burası bir zamanlar balina peşinde okyanus aşan korkusuz denizcilerin, Franco diktatörlüğüne meydan okuyan demokratların şehriymiş. Şimdi ise Avrupa jet sosyetesinin yazlığı.
Akşama doğru Mundaka’ dan yola çıkıp öncesinde rezervasyon yaptırdığımız Irun’ daki Hotel Urdanibia Park oteline vardık. Akşam yemeğimizi yiyip, sabah San Sebastian’ a doğru yol almak için uyuduk. Sabah erken kalkıp kahvaltımızı ettik ve sisli bir havada San Sebastian’ a doğru yol aldık. Yol boyunca kendimi Karadeniz’ de yol alıyor gibi hissettim.
Kısa bir yolun ardında Kursaal Köprüsünden geçip Urgull Tepesinin eteklerine vardık. Sabah erken olduğu için park bomboştu, biz de arabayı parkedip şehri dolaşmaya çıktık. Sonradan öğrendik ki arabayı park ettiğimiz an gidip park otomatına para ödeyip bilet almalıymışız.
Cantabria Denizi'nin uyuyan denizkızı, diyorlar San Sebastian'a. İspanya'nın en güzel kenti. Kent, 1014'te St. Sebastian manastırının çevresinde kurulmuş, 1174, Navarra Kralı Sancho el Savio, şehri özerk bölge ilan etmiş ve bu tarih şehrin resmi kuruluş yılı olarak kabul edilir. Şehir balıkçılık ve deniz ticareti üzerine gelişmiş fakat günümüzde turizm en büyük gelir kaynağı. Şehir, 1200 yılında Castilla Krallığı, 1719’ da 3 yıllığına Fransa tarafından işgal edilmiş. 1794' te tekrar Fransız işgaline uğramış (çok azimli adamlarmış zamanında). 1813 yılında Anglo-Portekiz güçleri şehri özgürlüğe kavuşturmuş fakat taciz ateşleri sırasında şehrin tamamına yakınını yakılmak suretiyle harab edilmiş. (Nasıl kıymışlar bu şehre, inanılır gibi değil). Tekrar inşa edildikten sonra şehir Kraliçe II. Isabella'nın yazlığı olmuş ?. Bu yüzden de aristokratik çevrenin çok ilgisini çekmiş. O günden beri Kuzey Iberik yarımadasının en önemli turistik şehri olagelen San Sebastian, bugün de turistik değerini koruyor.
Uremea Nehri’nin kıyısındaki bulvarlar, yürüyüş yolları, göl kıyısındaki parklar, binalar orta Avrupa şehirlerini çağrıştırıyor. 12. yy. kurulan, tarihi boyunca Portekiz, Fransız, İngiliz işgaline uğrayan, büyük yangınlarda kül olan, savaşta iki kez büyük bölümü yıkılan şehrin merkezi 1914’ te Paris örnek alınarak yeniden planlanmış. Buen Pastor Meydanı’ndaki kemerler Rue de Rivoli’den, Maria Cristina Köprüsü ise Seine Nehri’ndeki Pont Alexandre Köprüsü’nden esinlenerek yapılmış. Köprünün yanıbaşındaki garın çatısını Gustave Eiffel tasarlamış. Merkezdeki gotik katedral, Köln Katedrali’ni çağrıştırıyor. Nehrin batı yakasında, Pablo Neruda Parkı’nın da bulunduğu bölgede art nouveau cepheli apartmanlar çoğunlukta. Şehrin en büyük kültür merkezi de nehrin denizle birleştiği nokta.
Şehir, Uluslararası San Sebastian Film Festivaline de evsahipliği yapıyor ve Bask mutfağının önemli bir parçası olan Pintxos, San Sebastian restoranlarını ön plana çıkarıyor. Minicik bir kent ama pek çok meziyeti var ? Futbol muhabbetine hiç girmiyorum ?
Kent hakkındaki kısacık bilgiden sonra dönelim gezimize.
Sabah erken saat olduğu için sokaklarda pek kimse yoktu, sadece parkta koşan ve yürüyüş yapan spor insanları vardı. Biz de minik bir yürüyüş yapıp Urgull Tepesini keşfe çıktık. Otopark’ ın ordaki girişten yukarı doğru tırmanmaya başladık.
Akşama doğru Mundaka’ dan yola çıkıp öncesinde rezervasyon yaptırdığımız Irun’ daki Hotel Urdanibia Park oteline vardık. Akşam yemeğimizi yiyip, sabah San Sebastian’ a doğru yol almak için uyuduk. Sabah erken kalkıp kahvaltımızı ettik ve sisli bir havada San Sebastian’ a doğru yol aldık. Yol boyunca kendimi Karadeniz’ de yol alıyor gibi hissettim.
Kısa bir yolun ardında Kursaal Köprüsünden geçip Urgull Tepesinin eteklerine vardık. Sabah erken olduğu için park bomboştu, biz de arabayı parkedip şehri dolaşmaya çıktık. Sonradan öğrendik ki arabayı park ettiğimiz an gidip park otomatına para ödeyip bilet almalıymışız.
Cantabria Denizi'nin uyuyan denizkızı, diyorlar San Sebastian'a. İspanya'nın en güzel kenti. Kent, 1014'te St. Sebastian manastırının çevresinde kurulmuş, 1174, Navarra Kralı Sancho el Savio, şehri özerk bölge ilan etmiş ve bu tarih şehrin resmi kuruluş yılı olarak kabul edilir. Şehir balıkçılık ve deniz ticareti üzerine gelişmiş fakat günümüzde turizm en büyük gelir kaynağı. Şehir, 1200 yılında Castilla Krallığı, 1719’ da 3 yıllığına Fransa tarafından işgal edilmiş. 1794' te tekrar Fransız işgaline uğramış (çok azimli adamlarmış zamanında). 1813 yılında Anglo-Portekiz güçleri şehri özgürlüğe kavuşturmuş fakat taciz ateşleri sırasında şehrin tamamına yakınını yakılmak suretiyle harab edilmiş. (Nasıl kıymışlar bu şehre, inanılır gibi değil). Tekrar inşa edildikten sonra şehir Kraliçe II. Isabella'nın yazlığı olmuş ?. Bu yüzden de aristokratik çevrenin çok ilgisini çekmiş. O günden beri Kuzey Iberik yarımadasının en önemli turistik şehri olagelen San Sebastian, bugün de turistik değerini koruyor.
Uremea Nehri’nin kıyısındaki bulvarlar, yürüyüş yolları, göl kıyısındaki parklar, binalar orta Avrupa şehirlerini çağrıştırıyor. 12. yy. kurulan, tarihi boyunca Portekiz, Fransız, İngiliz işgaline uğrayan, büyük yangınlarda kül olan, savaşta iki kez büyük bölümü yıkılan şehrin merkezi 1914’ te Paris örnek alınarak yeniden planlanmış. Buen Pastor Meydanı’ndaki kemerler Rue de Rivoli’den, Maria Cristina Köprüsü ise Seine Nehri’ndeki Pont Alexandre Köprüsü’nden esinlenerek yapılmış. Köprünün yanıbaşındaki garın çatısını Gustave Eiffel tasarlamış. Merkezdeki gotik katedral, Köln Katedrali’ni çağrıştırıyor. Nehrin batı yakasında, Pablo Neruda Parkı’nın da bulunduğu bölgede art nouveau cepheli apartmanlar çoğunlukta. Şehrin en büyük kültür merkezi de nehrin denizle birleştiği nokta.
Şehir, Uluslararası San Sebastian Film Festivaline de evsahipliği yapıyor ve Bask mutfağının önemli bir parçası olan Pintxos, San Sebastian restoranlarını ön plana çıkarıyor. Minicik bir kent ama pek çok meziyeti var ? Futbol muhabbetine hiç girmiyorum ?
Kent hakkındaki kısacık bilgiden sonra dönelim gezimize.
Sabah erken saat olduğu için sokaklarda pek kimse yoktu, sadece parkta koşan ve yürüyüş yapan spor insanları vardı. Biz de minik bir yürüyüş yapıp Urgull Tepesini keşfe çıktık. Otopark’ ın ordaki girişten yukarı doğru tırmanmaya başladık.