2010 yılının nadir iki günlük tatili ve havanında motosiklet için çok uygun olduğunu görmek sezonu açmak için iyi bir fırsat yarattı.ulaşım kolaylığı ve Karadeniz'e özgü her ton yeşilin kucakladığı doğa,tarih ve sıcacık insanları daracık zamanımızı Akçakoca tercihinde kullanmamızı sağladı.
Çok eski çağlarda parlayan kayalıkları ve kumu nedeniyle Diapolis(parlayan kent)adını almış ve sonrasında da Türkiye'de turizmin başladığı ilk yerlerden biri olmuş.
Cumartesi öğleden sonra başlayan yolculuğumuz,önce otobandan Düzce'ye,sonrasında da otobanı aratmayacak bir yolla bizi Akçakoca'ya ulaştırdı.Akçakoca'da bizi bekleyen arkadaşlarla buluşup oldukça ekonomik olan otelimize yerleştik.(Koçan Otel,Kent merkezinde,24 saat sıcak su,sizi memnun etmek için çabalayan personeli ve hala bir yanlışlık olduğunu düşündüğüm fiyatıyla tavsiye edebileceğim bir mekan)
Bu da balkonumuzdan Akçakocaya bakış,[attachment=1]
Eşyalarımızı odaya bırakıp,kendimizi sokağa attık,hava kararmadan biraz gezmek ve karnımızı doyurmak istiyoruz.Önce liman içinde bir gezinti,hava kararmadan görebileceklerimizin en fazlasını görelim isteği [attachment=2][attachment=3]
Liman'ın arkası balık lokantalarıyla dolu,hepsi temiz,hepsi kaldırıma koydukları fiyat tabelalarıyla ekonomi yarışındalar.Barınak isimli bir lokantaya dalıp birsürü alternatif arasından Barbun'u seçtik, öncesinde gelen karides güvecin güzelliği ve eşlik eden kalamarın lezzetini tamamlayan güzel bir yeşil salata ve o masanın olmazsa olmazı rakı ile kendimize geldik.Gecenin sonunda yöreye özel olduğunu öğrendiğimiz Melengücceği tatlısı ve kahve faslından sonra sabah erken kalkıp yol almak üzere kararlaşıp otele döndük.
Sabah lobideki kahvaltı sonrası otelden ayrıldık,Akçakoca içinde keyifli bir şehir turu sonrası[attachment=4][attachment=5]
İlk durağımız Aktaş şelalesi,Akçakocanın merkezine 11 Km uzakta olan ilk 8-9 Km si motosikletle sonraki kısmının ise çok zevkli bir yürüyüş parkuruyla geçen ve sonrasında insana iyiki gelmişim diye düşündüren bir harika,Fındık bahçeleri ve köyler içinden geçen ilk 8-9 Km nin nasıl bittiğini anlayamıyorsunuz önce
Araç ile gidebileceğiniz yolun sonunda bir aile tarafından çalıştırılan güzel bir mekana varıyorsunuz.Yeşilin her tonu,kuş seslerinin her tınısını yaşayabileceğiniz ve insanın orada yaşlanamayacağını düşündüğü bir yer,yürüyüşe başlamadan ilk hazırlıkları güzel bir çay ile yapıyor ve kendinizi doğanın koynuna bırakıyorsunuz.
Yürüyüş süresince yalnız olmadığınızıda farkettiren sadece kuş sesleri değil tabiii,
Yaklaşık 20-25 dakikaklık güzel bir yürüyüş sonrası önce sesini duyuyor ve serinliğini hissediyorsunuz;Her güzel şeyin bir sonu vardır deyip,aynı muhteşem yoldan geri dönüş başlıyor.
Geri döndüğünüzde sizi, yorgunluğunuzu unutturan ayran ve mancarlı pide bekliyor buluyorsunuz.
Sırada Cenevizlilerden kalma Kale var,Kale özellği yerini mesire alanı na bırakmış,denizden gelen iyot kokusu mangal kokularıyla harmanlanırken,kalenin doğusu ve batısında mavi bayraklı iki plajının olduğunu öğenmek güzel tek sorun deniz sezonunun başlamamış olması
Kale sonrası yavaş yavaş dönüş yolculuğu başlarken yolumuz üzerinde olan Fakıllı Mağarasını görmeden dönmek olmaz deyip Akçakoca Düzce yolundan 1 Km kadar çıkıp birbaşka güzellikle burun buruna geliyoruz.Henüz tamamı ziyarete açılmamış olmasına rağmen şu haliyle bile izleyenleri büyüleyen bir görsel ziyafet,
Çok eski çağlarda parlayan kayalıkları ve kumu nedeniyle Diapolis(parlayan kent)adını almış ve sonrasında da Türkiye'de turizmin başladığı ilk yerlerden biri olmuş.
Cumartesi öğleden sonra başlayan yolculuğumuz,önce otobandan Düzce'ye,sonrasında da otobanı aratmayacak bir yolla bizi Akçakoca'ya ulaştırdı.Akçakoca'da bizi bekleyen arkadaşlarla buluşup oldukça ekonomik olan otelimize yerleştik.(Koçan Otel,Kent merkezinde,24 saat sıcak su,sizi memnun etmek için çabalayan personeli ve hala bir yanlışlık olduğunu düşündüğüm fiyatıyla tavsiye edebileceğim bir mekan)
Bu da balkonumuzdan Akçakocaya bakış,[attachment=1]
Eşyalarımızı odaya bırakıp,kendimizi sokağa attık,hava kararmadan biraz gezmek ve karnımızı doyurmak istiyoruz.Önce liman içinde bir gezinti,hava kararmadan görebileceklerimizin en fazlasını görelim isteği [attachment=2][attachment=3]
Liman'ın arkası balık lokantalarıyla dolu,hepsi temiz,hepsi kaldırıma koydukları fiyat tabelalarıyla ekonomi yarışındalar.Barınak isimli bir lokantaya dalıp birsürü alternatif arasından Barbun'u seçtik, öncesinde gelen karides güvecin güzelliği ve eşlik eden kalamarın lezzetini tamamlayan güzel bir yeşil salata ve o masanın olmazsa olmazı rakı ile kendimize geldik.Gecenin sonunda yöreye özel olduğunu öğrendiğimiz Melengücceği tatlısı ve kahve faslından sonra sabah erken kalkıp yol almak üzere kararlaşıp otele döndük.
Sabah lobideki kahvaltı sonrası otelden ayrıldık,Akçakoca içinde keyifli bir şehir turu sonrası[attachment=4][attachment=5]
İlk durağımız Aktaş şelalesi,Akçakocanın merkezine 11 Km uzakta olan ilk 8-9 Km si motosikletle sonraki kısmının ise çok zevkli bir yürüyüş parkuruyla geçen ve sonrasında insana iyiki gelmişim diye düşündüren bir harika,Fındık bahçeleri ve köyler içinden geçen ilk 8-9 Km nin nasıl bittiğini anlayamıyorsunuz önce
Araç ile gidebileceğiniz yolun sonunda bir aile tarafından çalıştırılan güzel bir mekana varıyorsunuz.Yeşilin her tonu,kuş seslerinin her tınısını yaşayabileceğiniz ve insanın orada yaşlanamayacağını düşündüğü bir yer,yürüyüşe başlamadan ilk hazırlıkları güzel bir çay ile yapıyor ve kendinizi doğanın koynuna bırakıyorsunuz.
Yürüyüş süresince yalnız olmadığınızıda farkettiren sadece kuş sesleri değil tabiii,
Yaklaşık 20-25 dakikaklık güzel bir yürüyüş sonrası önce sesini duyuyor ve serinliğini hissediyorsunuz;Her güzel şeyin bir sonu vardır deyip,aynı muhteşem yoldan geri dönüş başlıyor.
Geri döndüğünüzde sizi, yorgunluğunuzu unutturan ayran ve mancarlı pide bekliyor buluyorsunuz.
Sırada Cenevizlilerden kalma Kale var,Kale özellği yerini mesire alanı na bırakmış,denizden gelen iyot kokusu mangal kokularıyla harmanlanırken,kalenin doğusu ve batısında mavi bayraklı iki plajının olduğunu öğenmek güzel tek sorun deniz sezonunun başlamamış olması
Kale sonrası yavaş yavaş dönüş yolculuğu başlarken yolumuz üzerinde olan Fakıllı Mağarasını görmeden dönmek olmaz deyip Akçakoca Düzce yolundan 1 Km kadar çıkıp birbaşka güzellikle burun buruna geliyoruz.Henüz tamamı ziyarete açılmamış olmasına rağmen şu haliyle bile izleyenleri büyüleyen bir görsel ziyafet,