Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
İşimiz Urfa'da bitiyor ve yola koyulup Mardin'e doğru yola çıkıyoruz. GPS yaklaşık olarak 190 km gösteriyor ve yol harika. Urfa'dan misketi sallasanız, Mardin'e iner doğrusu. Duble yol ve çok geniş. Sınıra paralel gidiyoruz ve sıcaklık 40 dereceden aşağı düşmüyor. Mardin'de çok eski aile dostlarımız var ve babamon iş arkadaşları. Onları arıyorum ve aşiret bizi karşılayacak:thumright Mardin sokaklarında kaybolup kalacağımız yeri buluyoruz ama en sonunda. Ne kadar mistik bir kent!
Mimarisi bir harika. Sit alanı ilan edilen kent UNESCO tarafından sürekli izleniyor. Halk da bilinçlenmiş ve evlerini restore ettiriyorlar.
En sonunda buluyoruz. Bu otelde geceliyoruz mecburen. Israrlara dayanamıyorum ve yabancı misafirimle herkes Almancasını İngilizcesini pekiştirip pratik yapıyor.
Hiç vakit kaybetmeden gezilebilecek ne varsa hava kararana kadar geziyoruz.
Haakon yine beni ekiyor ve Nurettin amca ile beraber kahvehaneye gidip soluklanıyorlar. Gani ağabey ile yola devam. Muhteşem mimari
Bu minare Artuklulardan kalma ve 12 yydan bu yana dimdik ayakta. Mardin Ulu Camii.
Şehidiye Medresesi de Artukulu eseri. Eyvan çeşmesi bir harika. İnsanı dinlendiren su sesi adeta insanın içine işliyor. Çok güzel bir vakitte geziyoruz. Kalabalık yok. Herşey bizimle. Medrese Eyvanı ( Karşılama yeri, iç avlu)
Ve çeşmesi
Devam ederken etrafta ne varsa çekiyorum... Kız Meslek Lisesi. Osmanlı dönemi'nin Mardin'deki ilk eğitim binası bu imiş.
Valilik binası
Soluklanmak için oradaki meşhur bir kahveye gidiyoruz. Yolda yürüken şahmeranlı dev ibrikler...
Kahveye varış ve harika bir manzara eşliğinde çaylarımızı yudumlayıp kavrulmuş karpuz çekirdeği yedik bol bol.
Bir bilgi o meşhur Mardin silüeti ve tepenin en uç noktasındaki askeri radar noktası kaldırılıyordu aklınızda bulunsun. Artık orası da halka açılıyor. Mardin ve Suriye'yi daha da yukarıdan izlemek harika olacak. ''V for Vendetta''
Gelelim otelimize: bir TV dizisi uzun bir süre burada çekildi ama hangisiydi hatırlayamıyorum.
Otelden yukarı bakınca manzara aşağısı gibi şahane
Akşam yemeği derken geceyarısını ettik ve uyuduk. Sabah topluca ailece kahvaltıdan sonra toparlanıp vedalaşıp yola koyuluyoruz. Hemen çıkışta depoları doldurup doğuya yola devam ediyoruz. Sırasıyla Ömerli, Midyat üzeri Hasankeyf'e kuzeye dönüyoruz. Isı biraz düşüyor ve rahatlıyoruz. Biz Midyat'taki manastır ve kiliseleri gezemedik. Siz siz olun gezin derim. Daha önceden gittiğim için bu sefer transit geçtik Midyat'tan.
Panoramik Hasankeyf ve resimler. Eyyubiler'in memleketi ve sonra da Moğol istilasına uğrayan Hasankeyf sanki hala istilaaltında.
Yola devam edip kuzeydoğu istikametinde Batman'ı geçip Baykan üzeri Bitlis'e yöneliyoruz. Batman içler acısı. Bomboş bir kent. Harikabir coğrafya, her yer tarihi eser ile kaynıyor ama kimse kalmamış.
Baykan'dan geçerken Ziyaret Köyü’ne uğrayıp Veysel Karani Türbesi'ni ziyaret edip dua ederken, Haakon hayatında hiç tatmadığı Ramazanlık hurmaları inceliyor ve yöredekilerle anlaşmaya çalışıyor.
İstikamet Bitlis-Tatvan. Çok şiddetli bir yağmur altında Nemrut Krater Gölü'ne çıkıyoruz. Sırılsıklamız.
Nemrut Krater Gölü'ne çıkarken aşağıda Tatvan ve Van Gölü ,ki göl demeye şahit ister, elimizin altındaydı adeta. Offroad parkura girmiştik ve yaklaşık 15 km böyle gittik.
Kesinlikle görülmesi gerekn bir yer. Göle ineceksiniz ve birkaç gece burada kalıp offroad süreceksiniz, eğer meraklı iseniz.
Etrafta suyu olan kamp alanı ararken Küçük Gölün yanında yeşil bir çadır kulübe görüyoruz. Onun yanına gidiyoruz. Adı Fevzi. Gelen turistlere öteberi satarak geçimini kazanan bir genç. Kamp yeri sorarken ''yanımda kurun diyor'' bize. Çok seviniyoruz tabiki. Karnımız aç ve yiyecek hiçbirşeyimiz yok. Yiyecek taşımıyoruz çünkü. Fevzi'de aburcubur birşeyler var ama ben başka alternetifler arıyorum. Az ileride Tatvan Belediyesi'nin yaz festivali varmış. Oraya kamp kurmaden gidip birşeyler yiyoruz. Dönerler, ayranlar kolalar ikramlar... Bir de Norveç'te yaşayan bir gurbetçimiz Haakon ile muhabbete girişince bir saat kadar kalıp tekrar Fevzi'nin yanına kampı kuruyoruz.
Haakon hemen göl kenarına bir metre yükseklikteki otların içine çadırı kuruyor. Onu görene aşkolsun Çadırımın kapısından manzara bu
Karnımız tok; sırtımız pek allah'a şükür. Vakit varken motorun yan ayak sıkıntısını halledeyim dedim.
Sıkıntıyı buluyorum: Yan ayağı tutan çerçevenin uzun bir saplaması var. Bu kırılımş. Kırılınca da çerçeve şaseden kurtulup aşağı sarkmış.
Saplamanın içinden geçtiği boru çerçeve ve kırık saplamanın ucu halâ orada.
Peki çözüm??? Elde yok avuçta yok. Dağbaşındayız. Saplamayı aynen çıkardığım gibi taktım. Kırık parçayı çıkartıp kendim bir vida bulup o taraftan da vidalayınca yan ayak eski haline geldi. Sürücü peglerini de yerine takıp en son da karter muhafazalarını monte edip aşağı inerken gözümle kestirdiğim yerleri görmeye gittim.
Geri dönüp Fevzi ben ve Haakon uzun bir sohbete başlıyoruz. Gece yatış. Sabah yedide ayaktayız. Toparlanıyoruz. Fevzi çoktan kalkmış, çaylarımızı koymuş. Çocuğa gelir olsun diye nezaketen birşeyler alıyoruz ama para teklif eder etmez kızıp elimi itiyor. ''Siz yolcusunuz ve benim misafirimsiniz.'' diyor. O anda gözlerim doluyor ve Haakon'a durumu izah ediyorum. Motoruna gidip stokta ne kadar sigara çakmak varsa getirip hediye ediyor. Verebileceği herşeyi tereddütsüz bize sunan Fevzi'nin kulağını tekrar çınlattım. Vedalaşıp yola koyuluyoruz.
Aşağı inerken değişik bir yol kullanıyorum. Mezralar arasından iniyoruz ama değiyor yol uzamasına rağmen.
Tatvan merkezden Gevaş Akdamar Kilisesi'ne yöneliyoruz. Artık Van Gölü kenarında kilometrelerce muhteşem bir doğa bizi bekliyor. Tatvan çok güzel. Kocaman bir kent. Herkes işine gücüne bakıyor. Bir hareketlilik göze çarpıyor. Gevaş'tayız ve depoları doldurduk ve Süphan Dağı'ndan gözlerimizi ayıramadık. Hemen Akdamar'a giden küçük bir feribota bindik. gölün ortasındayız neredeyse, hava harika ve tam bir göz banyosu yapıyoruz feribot üzerinde.
Mümkün olan en iyi şekilde restore edilmiş kilise ve iyi de korunuyor. Güvenlik görevlisi nefes aldırmıyor. Bir kare, ışık yakalayacağım diye kaç poz çektim-sildim.
İçeriden bu kadar yeter. Dışarı çıkma vakti artık. Bahçe bir harika. Hava, manzara...İnsan ayrılmak istemiyor adeta
İskeleden Gevaş'a doğru hareket ediyoruz. Danimarkalı bir turist grubu ile konuşuyoruz. Sıcak havayı hepsi çok sevmiş. İskelede bir sürü yusufçuk.... Sanırım serinlemek için ada iskelesini kullanıyorlar.
Süphan Dağı ve eteklerini bir kere daha koyalım...
Motorum ne kadar da gençleşmiş. İyi tamir etmişim. Bu sefer Haakon'un motora bir el atmam gerek.
Gevaş'ta meşhur kavurmacıda KESİNKLİKLE bir yemek şart. Tavsiye ederim. Yol üstünde zaten kime sorsanız söyleyecekler. Dağ tarafında ve önünde bir sürü taşıt her zaman vardır muhakkak. Edremit ve daha sonra Van...göl boyu sürmek çok hoş. Edremit adeta Balıkesir Edremit. Kim der Güneydoğu diye...