.
Şimdi de başlığı açarken asıl anlatmak istediğim noktaya geleyim.
Yani yakıt tanklarında mikroorganizma ve onların artıklarının oluşturduğu balçık daha başka bir terimiyle pasın oluşturabileceği sorundan bahsetmek istiyorum. Benzeri pasa biliyorsunuz plastik bile olsa temiz su tanklarının iç yüzeylerinde de rastlamaktayız.
Yukarıda yazılanlardan da bilindiği üzere mazotta değişik oranlarda hep su bulunmakta. Mesela biyodizel bakterilerle metabolize edildiğinde bile karbondioksit ve suya dönüşmekte. Yani mazotta her zaman mikroorganizmaların üremesi için uygun bir ortam var. Zaten o yüzden dün kışın kullanmadığım karavanımın deposunu biyodizelsiz mazotla tam doldurdum. Türkiye’de bu açıdan daha şanslısınız. Tabi yine de doğru istasyondan dolum yapmak gerekiyor galiba.
Herşeyden önce yakıt katkısı üreten firmaların durumu dramatize ederek köpürtebileceğinden yola çıkma durumundayız. Ben profesyonel bilgi ve tecrübe sahibi olmasam da aracını devamlı kullanan ve yakıtını doğru seçenler için bu mikroorganizmaların sorun teşkil edeceğini sanmıyorum.
Zaten etse idi daha sıklıkla duymaz mıydık ?
Şimdi baktım otomobil kulübüm ADAC de devamlı kullanımda olan araçlar için ayni şeyi söylüyor.
Almanya’da “
Mazot Vebası” olarak bilinen bu sorun özellikle
mazotla çalışan
tekne motorları için önem arzetmekte deniyor.
Fakat yine de başımdan geçen ender olduğunu düşündüğüm bir olayla biz karavancıların dikkatini çekmek istiyorum.
Birkaç sene evvel karavanımı kışın daha doğrusu altı ay boyunca Bodrumda bıraktım. Depoyu da son kere mecburiyetten tanınmış ama pek marka sayılmayacak bir istasyondan doldurmuştum. Park ettiğim yer yokuş yukarıydı. İlkbaharda aracı hemen servise bakım için götürmek amacıyla çalıştırır çalıştırmaz bu gayet dik olan yokuştan sürmek için kuvvetlice gaz vermek zorunda kaldım. Egzozdan ilk defa oldukça kara bir duman çıktı. Serviste de filtrenin üçte birinin parçalanmış olduğunu gördüm.
Bakımda bir sorun bulunmadıysa da daha sonra aracın çekişten kaybettiğini hissettim. Turbo yüksek hızda veya yokuş çıkarken birkaç dakika sonra atmaya başladı. Muğla’da Ford servisi bir iki sensörü daha sonra değişdirtirirsiniz dediyse de içime sinmediğinden İzmir’de tekrar Ford servisine gittiğimde sorunun bozulan turboda olduğunu söyleyerek önümde daha birkaç bin kilometrelik yol olması yüzünden beni değişimine ikna ettiler.
Teoman bey hatırlar sorunu onla da telefonda konuşmuştum.
Dönüş yolunda Yunanistan’da motor arıza sinyali vermesi yüzünden gittiğim servis de değiştirilecek sensörden bahsettiğinden yola yine yetersiz ve bazen galiba hiç çalışmayan turbo ile devam ettim. Dik yokuşlarda TIR’larla beraber yol yapıyordum.
Almanya’da gittiğim Ford servisine durumu anlattığımda eğer başarılı olmadıklarında bile yaptıkları işler için yine ücret alacaklarını öğrenince özel bir tamirhaneye gittim. Onlar da sensör değişimi dahil iki denemelerinde bir sonuca varmayınca tamirhane sahibinin oğlunun ısrarıyla bir kere daha denemesine izin verdim.
Ertesi gün sevinçle beni arayarak sorunu hallettiklerini söyledi.Turbo gereksinimi olduğu basınçlı havayı egzozdan sağlarken egzoz havasını soğutmak için kullanılan bir hücrenin içini gayet kirli bulduklarını ve onu temizledikten sonra motorun tekrar canlılık kazandığını söyledi. Böyle bir duruma ilk defa rastlıyorlarmış.
Sanırım bu mikroorganizma oluşum ve artıklarının aniden fazla miktarda yakılması durumu söz konusu oldu. Su ayrıştırıcısının bu hızla görevini yapıp yapamayacağını ise bilmiyorum.
Türkiye’de kış uykusundan uyanan karavanların depoları daha evvel güvenli bir yakıtla boşluk bırakılmadan tam doldurulmuş ise, ilk kullanışta fazla gaz verilmediği sürece benimki gibi bir sorun beklenmemeli diye düşünüyorum.Eğer ilk kullanım esnasında araç gaz ve fenle biraz çalkalanırsa olası kirlilik daha homejen dağılarak filtre edilmesi ve yakılması belki daha zamana yayılmış olurdu ?
Sanırım bu durumda bakterisit bir katkıya bile gerek olmamalı ?