baymineral
Kamp III
Krakov, Polonya' nın kültürel başkenti. Avrupa' nın en iyi korunan Orta Çağ kentlerinden biri. Sakin ve romantik bir Avrupa kenti havasında. At kestaneleri ve yalancı akasyalarla bezenmiş geniş caddeleri, parkları ve eski binaları ile romantizm verici bir kent.
Bir öğrenci değişim programı ile gittiğimden çok fazla ayrıntılı gezemedim ama bazı gözlemlerimde oldu.
· Dekoru biraz ürkütücü olan yer altı lokantaları bulunuyor ve enteresan bir özellik taşıyor. Bu lokantalarda yemek gelmeden önce masalarda bardaklar dolusu hoşaf benzeri güzel meyve suları bulunuyor. Yemeklerde bize verilenler genellikle standart olarak patates kızartması yada püresi, şekerli su ile lezzetlendirilmiş turp, havuç, kırmızı lahana gibi salata ve iri bir parça tavuk etinden yapılmış şinitzelden oluşan kocaman tabaktı. Oldukça lezzetliydi. En çokta meyve sularını sevdim.
· Krakov ve Polonya’ ya bulunduğum diğer kentlerde (Varşova, Lezajsk ve Lancut) özellikle Krakov ve Varşova gibi büyük şehirlerde neredeyse adım başı bir kebapçı bulmak mümkün. Kebap denmiş ama Adana ve Şanlı Urfa türü kebaplar değil bunlar. Avrupalı’ nın kebap dediği şey meğer dönermiş. Yanından geçtiğim hemen hiçbir kebapçıda Türk izine rastlayamadım. Demek ki Türk dönerciler Avrupa’ da iyi iş yapınca dönercilik yerli halkında umut kapısı olmuş. Bir Türk olarak bundan gurur duydum. Bir Türk mutfağı yemeğinin Avrupa’ da hemen her yerde bulunabiliyor olması, popülarite kazanması çok olumlu bir gelişme. Bulunduğum öğrenci gurubuna Krakov’ da bir akşam yemeği olarak kebap dedikleri şeyi kebapçıda yedirdiler. Kesinlikle Türk dönerine benzemiyordu. Oldukça tatsızdı. Bir şeyler eksikti. Döneri pita veya dürüm veya bazlama benzeri bir şeyin arasına koymuşlardı. Tipik yarım ekmek döner havasında değildi ama hiçten iyiydi. Kebapçının sadece adı kebapçı idi. Dekorasyonda Türk izine rastlayamadım. Daha çok Uzak Doğu havası verilmeye çalışılmıştı.
· Kentin özellikle merkezindeki büyük meydanının olduğu çevrede Arnavut kaldırım tipli sokaklar, faytonlar ve eski binalar çok güzel bir görüntü oluşturuyor. Özellikle hava kararmaya başladığında faytonların hareket ederken çıkardığı sesler özellikle romantizm dolu nefis duygular hissettiriyor. Özellikle ana meydanda bulunan mim sanatçıları insanı güldüren sunumlar yapıyorlar. Mim sanatçıları aynı zamanda benim gibi fotoğrafçılar için son derece nefis pozlar sunuyorlar. Mim sanatçılarına ayrı bir blogda değineceğim.
· Hediyelik eşya olarak Krakov’ dan ne alınır diye sorarsanız meşhur Krakov Ejderhası ile ilgili hediyelikleri edinebilirsiniz. Bu ejderhanın bir hikayesi var ama mazur görün aklımda kalmadı. Genel olarak Polonya’ dan alabileceğiniz hediyeliklerden biri kuşkusuz kehribardır. Kehribar taşlaşmış reçinedir. Baltık Denizi’ nde yatakları bulunur ve dalgalar sahillere sık sık kehribar parçaları atar. Polonya’ nın Baltık Denizi’ ne kıyısı olduğundan kehribar rezervlerinden oldukça faydalanmakta oldukları hediyelikçi ve kuyumculardaki görünümden çok rahat anlaşılabiliyor. İstemediğiniz kadar çok kehribar satılıyor. İstemediğiniz kadar çeşitte kehribardan yapılmış takıya rastlıyorsunuz. Kehribar hediyelikçi ve kuyumcularda çok bulunuyor ama benim gibi bir öğrenci için çokta pahalı. En ucuzları bile oldukça yüksek fiyatlı.
· Krakov’ da şehir içi trafik sorunu yok denecek kadar az. Geniş bir çevreye yayılan tramvay sistemi (Zeytinburnu-Kabataş tramvayı ile aynı tipte) vızır vızır işliyor. Tramvayların gitmediği yerlere iyi kalitede belediye otobüsleri konulmuş. Hava alanı kent merkezine biraz uzak. Bu yüzden toplu taşıma aracı bulamadığınız takdirde iyi bir taksi ücreti vermeye hazırlıklı olun.
· Kentte lüks otel var mı diye dikkat etmedim ama mutlaka iyi kalitede oteller vardır. Biz Orta Avrupa tarzı oldukça eski bir binanın en üst katındaki hostelde kaldık. Bina eski olduğu için kendimi Piyanist filimin geçtiği binalarda hissettim.
· Piyanist filmi demişken; bu film başkent Varşova’ da geçiyor olmasına rağmen pek çok sahnesi Krakov’ da çekilmiş. Hakikaten de Piyanist filmindeki Varşova, günümüzün Krakov’ una daha çok benziyor. Aslında Krakov’ da çekilmeliymiş zaten, çünkü Varşova İkinci Dünya Savaşı’nda büyük bir yıkıma uğradığı için o devre ait pek fazla yapı kalmamış. Krakov konumu nedeniyle savaş tahribatından en az etkiyle kurtulmuş. Eski Polonya devletinin yüzlerce yıl başkentliğini yapmış olması boşuna değilmiş anlaşılan.
· Kentin en iyi mekanlarından biri olan yer kuşkusuz Wawel Şatosu' dur. İkinci Dünya Savaşı' nda Almanlar tarafından karargah olarak kullanılmıştır. Bu şatonun çan kulesine daracık ve dik ahşap merdivenlerinden çıkıp Krakov’ un nefis manzarasını seyredebilirsiniz. Fotoğrafı çan kulesinden çektim. Kasvetli yağmur havasına rağmen kent güzel görünmeyi sürdürüyor. Şatonun bahçesi son derece güzel bir peyzaj çalışması ile bezenmiş. Özellikle benim bulunduğum nisan sonu-mayıs başı döneminde rengarenk çiçekli ağaçlarla masalsı görüntüler oluşuyor.
· Krakov’ un hemen dışında Wieliczka adlı bir kasaba bulunmakta. Bu kasabanın çok önemli bir özelliği var: Nam-ı diğer tuz madeni. Bu tuz madeni işletime kapalı bulunmakta ve turizme açılmış. Madencilerin yüzyıllar boyunca oluşturdukları galerilere onlarca yıl boyunca uğraşarak inanılmaz sanat eserleri oyulmuş. Yeryüzünün en derindeki kilisesi de bu madende bulunmakta. Madene modern bir lobiden giriliyor. Guruplar halinde giriş yapılıyor. Sıranız geldiğinde yaklaşık 64 metrelik bir şaftı daracık ve sonu gelmeyen basamaklarla iniyorsunuz. Rehberiniz çeşitli galerileri gezdirerek maden hakkında bilgiler veriyor. Galerilerin pek çoğu madencilerin yaşamını yansıtan heykel, sunum ve animasyonlarla dolu. Madendeki kilise göz kamaştırıcı. Tuzdan yapılma dev avizeler, duvara oyulmuş üç boyutlu tablolar, tuza oyulmuş heykeller, heykelcikler muhteşem görünüyor. Kiliseden sonra iki büyük oyulmuş alanın birinde hediyelik eşya satıcıları, kantin; diğerinde ise restaurant ve dinlenme alanı bulunmakta. Restaurantın bulunduğu kısım yaklaşık 120 metre aşağıda olmasına rağmen cep telefonları çekiyor. Çalışanlar için özel baz istasyonu koymuşlar anlaşılan. Çıkış ise iki katlı hızlı asansörlerle yapılmakta. Tuz madeni ve çevresinde bol bol hediyelik eşya çeşidi bulmanız mümkün. Tuzdan gece lambaları, tuzdan bileklikler, doğal tuz kristali yığınları, çeşitli mineral örnekleri alabilirsiniz. Krakov’ a yolunuz düşerse tuz madenini mutlaka ziyaret edin.
· Madenin hikayesi şöyleymiş: 1200 küsürlerdeki Polonya kralının kızı tuzun bulunduğu bir yerden tuz almış ve neden bizim ülkemizde de yok diyerek dönüşe geçmiş. Wieliczka yakınlarından geçerken ilahi bir ses orada tuz madeninin olduğunu söylemiş ve toprağı kazdığından büyük bir tuz damarıyla karşılaşmış.
Krakov kesinlikle tavsiye edeceğim bir kent. Turizm kataloglarında yer almasa da Krakov' u ziyaret etmenizi dilerim. Doğu Avrupa havası pek yok. Ucuz bir ülke ve Türkiye' den direkt uçuş yok. Diğer Avrupa kentlerinden ve başkent Varşova’ dan aktarmalı olarak gitmeniz gerekiyor.
Kent merkezinin en yüksek noktası olan Wawel Şatosu' ndan Krakow görüntüsü.
Baki Berkkayalar
Bir öğrenci değişim programı ile gittiğimden çok fazla ayrıntılı gezemedim ama bazı gözlemlerimde oldu.
· Dekoru biraz ürkütücü olan yer altı lokantaları bulunuyor ve enteresan bir özellik taşıyor. Bu lokantalarda yemek gelmeden önce masalarda bardaklar dolusu hoşaf benzeri güzel meyve suları bulunuyor. Yemeklerde bize verilenler genellikle standart olarak patates kızartması yada püresi, şekerli su ile lezzetlendirilmiş turp, havuç, kırmızı lahana gibi salata ve iri bir parça tavuk etinden yapılmış şinitzelden oluşan kocaman tabaktı. Oldukça lezzetliydi. En çokta meyve sularını sevdim.
· Krakov ve Polonya’ ya bulunduğum diğer kentlerde (Varşova, Lezajsk ve Lancut) özellikle Krakov ve Varşova gibi büyük şehirlerde neredeyse adım başı bir kebapçı bulmak mümkün. Kebap denmiş ama Adana ve Şanlı Urfa türü kebaplar değil bunlar. Avrupalı’ nın kebap dediği şey meğer dönermiş. Yanından geçtiğim hemen hiçbir kebapçıda Türk izine rastlayamadım. Demek ki Türk dönerciler Avrupa’ da iyi iş yapınca dönercilik yerli halkında umut kapısı olmuş. Bir Türk olarak bundan gurur duydum. Bir Türk mutfağı yemeğinin Avrupa’ da hemen her yerde bulunabiliyor olması, popülarite kazanması çok olumlu bir gelişme. Bulunduğum öğrenci gurubuna Krakov’ da bir akşam yemeği olarak kebap dedikleri şeyi kebapçıda yedirdiler. Kesinlikle Türk dönerine benzemiyordu. Oldukça tatsızdı. Bir şeyler eksikti. Döneri pita veya dürüm veya bazlama benzeri bir şeyin arasına koymuşlardı. Tipik yarım ekmek döner havasında değildi ama hiçten iyiydi. Kebapçının sadece adı kebapçı idi. Dekorasyonda Türk izine rastlayamadım. Daha çok Uzak Doğu havası verilmeye çalışılmıştı.
· Kentin özellikle merkezindeki büyük meydanının olduğu çevrede Arnavut kaldırım tipli sokaklar, faytonlar ve eski binalar çok güzel bir görüntü oluşturuyor. Özellikle hava kararmaya başladığında faytonların hareket ederken çıkardığı sesler özellikle romantizm dolu nefis duygular hissettiriyor. Özellikle ana meydanda bulunan mim sanatçıları insanı güldüren sunumlar yapıyorlar. Mim sanatçıları aynı zamanda benim gibi fotoğrafçılar için son derece nefis pozlar sunuyorlar. Mim sanatçılarına ayrı bir blogda değineceğim.
· Hediyelik eşya olarak Krakov’ dan ne alınır diye sorarsanız meşhur Krakov Ejderhası ile ilgili hediyelikleri edinebilirsiniz. Bu ejderhanın bir hikayesi var ama mazur görün aklımda kalmadı. Genel olarak Polonya’ dan alabileceğiniz hediyeliklerden biri kuşkusuz kehribardır. Kehribar taşlaşmış reçinedir. Baltık Denizi’ nde yatakları bulunur ve dalgalar sahillere sık sık kehribar parçaları atar. Polonya’ nın Baltık Denizi’ ne kıyısı olduğundan kehribar rezervlerinden oldukça faydalanmakta oldukları hediyelikçi ve kuyumculardaki görünümden çok rahat anlaşılabiliyor. İstemediğiniz kadar çok kehribar satılıyor. İstemediğiniz kadar çeşitte kehribardan yapılmış takıya rastlıyorsunuz. Kehribar hediyelikçi ve kuyumcularda çok bulunuyor ama benim gibi bir öğrenci için çokta pahalı. En ucuzları bile oldukça yüksek fiyatlı.
· Krakov’ da şehir içi trafik sorunu yok denecek kadar az. Geniş bir çevreye yayılan tramvay sistemi (Zeytinburnu-Kabataş tramvayı ile aynı tipte) vızır vızır işliyor. Tramvayların gitmediği yerlere iyi kalitede belediye otobüsleri konulmuş. Hava alanı kent merkezine biraz uzak. Bu yüzden toplu taşıma aracı bulamadığınız takdirde iyi bir taksi ücreti vermeye hazırlıklı olun.
· Kentte lüks otel var mı diye dikkat etmedim ama mutlaka iyi kalitede oteller vardır. Biz Orta Avrupa tarzı oldukça eski bir binanın en üst katındaki hostelde kaldık. Bina eski olduğu için kendimi Piyanist filimin geçtiği binalarda hissettim.
· Piyanist filmi demişken; bu film başkent Varşova’ da geçiyor olmasına rağmen pek çok sahnesi Krakov’ da çekilmiş. Hakikaten de Piyanist filmindeki Varşova, günümüzün Krakov’ una daha çok benziyor. Aslında Krakov’ da çekilmeliymiş zaten, çünkü Varşova İkinci Dünya Savaşı’nda büyük bir yıkıma uğradığı için o devre ait pek fazla yapı kalmamış. Krakov konumu nedeniyle savaş tahribatından en az etkiyle kurtulmuş. Eski Polonya devletinin yüzlerce yıl başkentliğini yapmış olması boşuna değilmiş anlaşılan.
· Kentin en iyi mekanlarından biri olan yer kuşkusuz Wawel Şatosu' dur. İkinci Dünya Savaşı' nda Almanlar tarafından karargah olarak kullanılmıştır. Bu şatonun çan kulesine daracık ve dik ahşap merdivenlerinden çıkıp Krakov’ un nefis manzarasını seyredebilirsiniz. Fotoğrafı çan kulesinden çektim. Kasvetli yağmur havasına rağmen kent güzel görünmeyi sürdürüyor. Şatonun bahçesi son derece güzel bir peyzaj çalışması ile bezenmiş. Özellikle benim bulunduğum nisan sonu-mayıs başı döneminde rengarenk çiçekli ağaçlarla masalsı görüntüler oluşuyor.
· Krakov’ un hemen dışında Wieliczka adlı bir kasaba bulunmakta. Bu kasabanın çok önemli bir özelliği var: Nam-ı diğer tuz madeni. Bu tuz madeni işletime kapalı bulunmakta ve turizme açılmış. Madencilerin yüzyıllar boyunca oluşturdukları galerilere onlarca yıl boyunca uğraşarak inanılmaz sanat eserleri oyulmuş. Yeryüzünün en derindeki kilisesi de bu madende bulunmakta. Madene modern bir lobiden giriliyor. Guruplar halinde giriş yapılıyor. Sıranız geldiğinde yaklaşık 64 metrelik bir şaftı daracık ve sonu gelmeyen basamaklarla iniyorsunuz. Rehberiniz çeşitli galerileri gezdirerek maden hakkında bilgiler veriyor. Galerilerin pek çoğu madencilerin yaşamını yansıtan heykel, sunum ve animasyonlarla dolu. Madendeki kilise göz kamaştırıcı. Tuzdan yapılma dev avizeler, duvara oyulmuş üç boyutlu tablolar, tuza oyulmuş heykeller, heykelcikler muhteşem görünüyor. Kiliseden sonra iki büyük oyulmuş alanın birinde hediyelik eşya satıcıları, kantin; diğerinde ise restaurant ve dinlenme alanı bulunmakta. Restaurantın bulunduğu kısım yaklaşık 120 metre aşağıda olmasına rağmen cep telefonları çekiyor. Çalışanlar için özel baz istasyonu koymuşlar anlaşılan. Çıkış ise iki katlı hızlı asansörlerle yapılmakta. Tuz madeni ve çevresinde bol bol hediyelik eşya çeşidi bulmanız mümkün. Tuzdan gece lambaları, tuzdan bileklikler, doğal tuz kristali yığınları, çeşitli mineral örnekleri alabilirsiniz. Krakov’ a yolunuz düşerse tuz madenini mutlaka ziyaret edin.
· Madenin hikayesi şöyleymiş: 1200 küsürlerdeki Polonya kralının kızı tuzun bulunduğu bir yerden tuz almış ve neden bizim ülkemizde de yok diyerek dönüşe geçmiş. Wieliczka yakınlarından geçerken ilahi bir ses orada tuz madeninin olduğunu söylemiş ve toprağı kazdığından büyük bir tuz damarıyla karşılaşmış.
Krakov kesinlikle tavsiye edeceğim bir kent. Turizm kataloglarında yer almasa da Krakov' u ziyaret etmenizi dilerim. Doğu Avrupa havası pek yok. Ucuz bir ülke ve Türkiye' den direkt uçuş yok. Diğer Avrupa kentlerinden ve başkent Varşova’ dan aktarmalı olarak gitmeniz gerekiyor.
Kent merkezinin en yüksek noktası olan Wawel Şatosu' ndan Krakow görüntüsü.
Baki Berkkayalar