Doğrucu Davut
Zirve
.
İnsanın kampçı olarak doğduğunu sanmıyorum.
Göçebeliğin de artık modern zamanların belleğinden silindiği bir gerçek.
Ben kamp yapmayı , bizi basit ve doğal olan her şeyden uzak tutan umarsız bir yaşam tarzından uzaklaşmanın ve yine toplum tarafından dikte edilen ihtiyaçlarımızı bir süreliğine azaltmanın lüks bir yolu olarak görmekteyim.
Yani oldukça naif bir özlem.
Doğaya ve böyle daha az talepkar bir yaşama girince, tatmin olmak için ne kadar az şeye ihtiyaç duyulduğu fark ediliyor.
Çoğu kişi için bu yol ilk başta biraz zor, çünkü birçok alanda doğaçlama yapmayı öğrenmek gerekmekte. Neredeyse hepimiz bunu nasıl yapacağımızı unuttuk, çünkü modern yaşam bize her şeyi dikte etmekte ya da bizler rahatımızı satın almaktayız.
“Satın alma”nın zamanımız kadar bu denli “var olma” kabul edildiği bir çağ yaşamadığımızı da unutmayalım. Sanki bütün iletişim ve yayın organları kendimizi eksik hissetmemiz için çalışıyor.
Gençlikte çadır, orta yaşa gelindiğinde de çekme veya motokaravan, doğaya daha rahat bir şekilde yaklaşmak veya daha sık ve daha esnek yolculuklar yapma seçenekleri olarak ortaya çıkmakta.
Fakat tüketim toplum endüstrisi ihtiyaçları öyle pazarlamakta ki sonuçta kişininin belli bir noktadan sonra karavancı mı yoksa karavanının ne kadar eşsiz olduğunu kanıtlamak ve lüksün tadını çıkarmak için yollarda olduğunun sınırı silinmeye başlamakta.
Kamp yapmanın zevki bu kadar basit ve yakın iken, bu tüketim mükemmelliğine (?) çeşitli nedenlerle ulaşamamanın mutsuzluğuna dalmak oldukça dramatik bir durum olmalı.
Galiba zamanımızın abartılı ihtiyaçlarından uzun zaman boyunca kaçınmak kolay değil. Kabul edelim ki artık hepimiz çeşitli derecelerde de olsa “tek boyutlu kişiler” olduk..
…
Kızıma geçen sene ailesiyle kamp yapması için karavanımı vermiştim. Bu sene tekrar sorduğumda, araç+çadır yaşamını daha az karmaşık, teklifsiz ve çevreci bulduğunu söyledi. İleride öyle yapacaklarmış.
Sanırım o da beni ve kıytırık kamperimi, sınırın öte tarafında görüyor ?
Boynuz kulağı geçermiş, gel de gururlanma..
Bereket çarklar hep ayni tarafa dönmüyor..
Ha, şimdi aklıma geldi, ilave edeyim.
Okulu bitirdikten sonra altı ay boyunca sırt çantasıyla dünyayı gezen oğlum, onbir seneden beri bir gün bile olsa benden karavanı istemedi..
Sanırım bir yerlerde yanlış yapıyorum ?..
İnsanın kampçı olarak doğduğunu sanmıyorum.
Göçebeliğin de artık modern zamanların belleğinden silindiği bir gerçek.
Ben kamp yapmayı , bizi basit ve doğal olan her şeyden uzak tutan umarsız bir yaşam tarzından uzaklaşmanın ve yine toplum tarafından dikte edilen ihtiyaçlarımızı bir süreliğine azaltmanın lüks bir yolu olarak görmekteyim.
Yani oldukça naif bir özlem.
Doğaya ve böyle daha az talepkar bir yaşama girince, tatmin olmak için ne kadar az şeye ihtiyaç duyulduğu fark ediliyor.
Çoğu kişi için bu yol ilk başta biraz zor, çünkü birçok alanda doğaçlama yapmayı öğrenmek gerekmekte. Neredeyse hepimiz bunu nasıl yapacağımızı unuttuk, çünkü modern yaşam bize her şeyi dikte etmekte ya da bizler rahatımızı satın almaktayız.
“Satın alma”nın zamanımız kadar bu denli “var olma” kabul edildiği bir çağ yaşamadığımızı da unutmayalım. Sanki bütün iletişim ve yayın organları kendimizi eksik hissetmemiz için çalışıyor.
Gençlikte çadır, orta yaşa gelindiğinde de çekme veya motokaravan, doğaya daha rahat bir şekilde yaklaşmak veya daha sık ve daha esnek yolculuklar yapma seçenekleri olarak ortaya çıkmakta.
Fakat tüketim toplum endüstrisi ihtiyaçları öyle pazarlamakta ki sonuçta kişininin belli bir noktadan sonra karavancı mı yoksa karavanının ne kadar eşsiz olduğunu kanıtlamak ve lüksün tadını çıkarmak için yollarda olduğunun sınırı silinmeye başlamakta.
Kamp yapmanın zevki bu kadar basit ve yakın iken, bu tüketim mükemmelliğine (?) çeşitli nedenlerle ulaşamamanın mutsuzluğuna dalmak oldukça dramatik bir durum olmalı.
Galiba zamanımızın abartılı ihtiyaçlarından uzun zaman boyunca kaçınmak kolay değil. Kabul edelim ki artık hepimiz çeşitli derecelerde de olsa “tek boyutlu kişiler” olduk..
…
Kızıma geçen sene ailesiyle kamp yapması için karavanımı vermiştim. Bu sene tekrar sorduğumda, araç+çadır yaşamını daha az karmaşık, teklifsiz ve çevreci bulduğunu söyledi. İleride öyle yapacaklarmış.
Sanırım o da beni ve kıytırık kamperimi, sınırın öte tarafında görüyor ?
Boynuz kulağı geçermiş, gel de gururlanma..
Bereket çarklar hep ayni tarafa dönmüyor..
Ha, şimdi aklıma geldi, ilave edeyim.
Okulu bitirdikten sonra altı ay boyunca sırt çantasıyla dünyayı gezen oğlum, onbir seneden beri bir gün bile olsa benden karavanı istemedi..
Sanırım bir yerlerde yanlış yapıyorum ?..
Son düzenleme: