Kaklık Mağarası
Türkiye'nin Doğu ve Orta Anadolu bölgelerini Ege'ye bağlayan karayolu üzerinde, Denizli'ye 30 kilometre kala, sarı bir levha dikkat çeker; 'Haydarbaba Türbesi ve Kaklık Mağarası 3 km'... Karbonatlı ve sülfatlı kayaların yeraltı suları tarafından eritilmesi sonucu oluşan mağaranın hemen yakında mermerlerden meydana gelen 1277 metre yüksekliğindeki Malı Dağı dururken, pamuk ve üzüm tarlalarının içinde, düz bir ovada bulunması insanı şaşkınlığa sürükler.
Mağaranın yakınında, sazlıklar arasında, yeraltından kaynayarak çıkan ve serbest veya kanallar içinde akan sular yöre halkınca 'Kokarhamam Pınarı' olarak anılır. Faylar boyunca ilerleyen, yerin yüzlerce metre derinliğinden yüzeye çıkan kükürt ve yoğun karbonatlı bu jeotermal sular, Hierapolis'in kurulduğu zamanlardan bu yana, cilt hastalıklarının tedavisi ve tarlaların sulanmasında kullanılmış. 'Mağara Kompleksi Alanı'ndaki etrafı tel örgülerle çevrili daire şekli, 13 metreye 11 metre boyutlarında, 8-10 metre derinliğindeki çukurluk, Kaklık Mağarası'nın günyüzüne açılmış bölümü. Büyük bir yeraltı deresinin yarattığı yeraltı boşluğunun tavanının çökmesi sonucu oluşan Kaklık, son derece ilginç özelliklere sahip.
Şekil olarak obruk gelişim özelliği gösteren mağaranın içinde, Pamukkale'de gördüklerimizin bir benzeri olan büyük bir traverten kitlesi bulunuyor. Bu travertenler Kokarhamam Pınarı sularının mağaraya şelaleler yaparak akması sonucu oluşmuş. Basamaklar halinde havuzlardan meydana gelen travertenlerin gelişimi, halen devam ediyor.
Ayrıca, mağaranın kuzey duvarından küçük şelaleler şeklinde sızan sular da yer yer duvar travertenleri oluşturuyor. Geniş bir ağzı olan mağaranın büyük bir kısmının güneş ışığı alması, mağara duvarlarında yosun ve küçük sarmaşıkların yetişmesine neden oluyor.
Gün içinde yeşilin değişik tonlarına bürünen bu bitkiler, mağaranın olağandışı güzelliğine güzellik katıyor.
Mağaranın ayrıntılı plan ve kesitleri ilk kez 2000 yılında, Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü, Jeoloji Etütleri Dairesi Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi elemanlarınca çıkarıldıktan sonra Koruma ve Kullanım Projesi hazırlandı.
Mağarada insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşan karbondioksit ve hidrojen sülfür gazı fazlalığı bulunuyor. Buna karşılık oksijen az. Mağaradan çıkan termal sudan ileri gelen bu olumsuzluk nedeniyle, MTA Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi elemanlarının hazırladığı turizm amaçlı Koruma ve Kullanım Projesi uyarınca denetimi yapılarak mağaranın yalnızca küçük bir bölümü ziyarete açıldı
Doğal SİT alanı olarak belirlenen ve 2002 yılında turizme açılan Kaklık Mağarası, günümüzden yaklaşık 2-2.5 milyon yıl önce çökelen kireçtaşlarını kükürtlü termal suların eritmeleri sonucu oluşmaya başlamış. İlk oluşan yeraltı boşluğunun tavanının çökmesi sonucu meydana gelen çöküntü konisinin üzeri, mağara dışındaki bir kaynaktan gelen karbonatlı suyun oluşturduğu traverten havuzları ile kaplı. Pamukkale'deki havuzlara çok benzeyen bu şekiller, basamaklar halinde üst üste gelişmiş. Mağara ağzından şelale oluşturarak giren sular, bir havuzdan diğerine geçerek, güneş ışınlarının gün içindeki geliş açılarına göre her an değişen görüntüler yaratıyor. Gezinti yolları, bu koninin etrafından geçiyor.
Her tarafından su girişleri bulunan mağara, birbirini kesen iki fayın kesişme noktasında ve büyük bir jeotermal kaynağın üzerinde bulunuyor. Sıcaklığı 240C olan ve mağarayı bir kaplıcaya çeviren termal sular, gerek mağaranın içinden, gerekse mağarayla bağlantılı diğer mağaralardan ve yüzeyden geliyor. Mağaranın batısındaki ikinci bir mağaradan çıkan yüksek debili su, DSİ tarafından kanala alınarak bir tünelle Kaklık Mağarası'ndan geçirilmiş. Ayrıca mağaranın güneybatıya devamı olan yan galeri içinde büyük bir yeraltı deresi geçişi de görülüyor. Pamukkale ve Denizli gibi önemli turizm merkezleriyle büyük bir turizm potansiyeli oluşturan Kaklık Mağarası, oluşum ve gelişimi bakımından ülkemizde benzerine hemen hemen hiç rastlanmayan farklılıklar sunuyor.
Yazılar : Dr. Lütfi Nazik
Fotograflar: Utku Tonguç Topal
Kaynakça: SKYLIFE 2002/7
Türkiye'nin Doğu ve Orta Anadolu bölgelerini Ege'ye bağlayan karayolu üzerinde, Denizli'ye 30 kilometre kala, sarı bir levha dikkat çeker; 'Haydarbaba Türbesi ve Kaklık Mağarası 3 km'... Karbonatlı ve sülfatlı kayaların yeraltı suları tarafından eritilmesi sonucu oluşan mağaranın hemen yakında mermerlerden meydana gelen 1277 metre yüksekliğindeki Malı Dağı dururken, pamuk ve üzüm tarlalarının içinde, düz bir ovada bulunması insanı şaşkınlığa sürükler.
Mağaranın yakınında, sazlıklar arasında, yeraltından kaynayarak çıkan ve serbest veya kanallar içinde akan sular yöre halkınca 'Kokarhamam Pınarı' olarak anılır. Faylar boyunca ilerleyen, yerin yüzlerce metre derinliğinden yüzeye çıkan kükürt ve yoğun karbonatlı bu jeotermal sular, Hierapolis'in kurulduğu zamanlardan bu yana, cilt hastalıklarının tedavisi ve tarlaların sulanmasında kullanılmış. 'Mağara Kompleksi Alanı'ndaki etrafı tel örgülerle çevrili daire şekli, 13 metreye 11 metre boyutlarında, 8-10 metre derinliğindeki çukurluk, Kaklık Mağarası'nın günyüzüne açılmış bölümü. Büyük bir yeraltı deresinin yarattığı yeraltı boşluğunun tavanının çökmesi sonucu oluşan Kaklık, son derece ilginç özelliklere sahip.
Şekil olarak obruk gelişim özelliği gösteren mağaranın içinde, Pamukkale'de gördüklerimizin bir benzeri olan büyük bir traverten kitlesi bulunuyor. Bu travertenler Kokarhamam Pınarı sularının mağaraya şelaleler yaparak akması sonucu oluşmuş. Basamaklar halinde havuzlardan meydana gelen travertenlerin gelişimi, halen devam ediyor.
Ayrıca, mağaranın kuzey duvarından küçük şelaleler şeklinde sızan sular da yer yer duvar travertenleri oluşturuyor. Geniş bir ağzı olan mağaranın büyük bir kısmının güneş ışığı alması, mağara duvarlarında yosun ve küçük sarmaşıkların yetişmesine neden oluyor.
Gün içinde yeşilin değişik tonlarına bürünen bu bitkiler, mağaranın olağandışı güzelliğine güzellik katıyor.
Mağaranın ayrıntılı plan ve kesitleri ilk kez 2000 yılında, Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü, Jeoloji Etütleri Dairesi Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi elemanlarınca çıkarıldıktan sonra Koruma ve Kullanım Projesi hazırlandı.
Mağarada insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşan karbondioksit ve hidrojen sülfür gazı fazlalığı bulunuyor. Buna karşılık oksijen az. Mağaradan çıkan termal sudan ileri gelen bu olumsuzluk nedeniyle, MTA Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi elemanlarının hazırladığı turizm amaçlı Koruma ve Kullanım Projesi uyarınca denetimi yapılarak mağaranın yalnızca küçük bir bölümü ziyarete açıldı
Doğal SİT alanı olarak belirlenen ve 2002 yılında turizme açılan Kaklık Mağarası, günümüzden yaklaşık 2-2.5 milyon yıl önce çökelen kireçtaşlarını kükürtlü termal suların eritmeleri sonucu oluşmaya başlamış. İlk oluşan yeraltı boşluğunun tavanının çökmesi sonucu meydana gelen çöküntü konisinin üzeri, mağara dışındaki bir kaynaktan gelen karbonatlı suyun oluşturduğu traverten havuzları ile kaplı. Pamukkale'deki havuzlara çok benzeyen bu şekiller, basamaklar halinde üst üste gelişmiş. Mağara ağzından şelale oluşturarak giren sular, bir havuzdan diğerine geçerek, güneş ışınlarının gün içindeki geliş açılarına göre her an değişen görüntüler yaratıyor. Gezinti yolları, bu koninin etrafından geçiyor.
Her tarafından su girişleri bulunan mağara, birbirini kesen iki fayın kesişme noktasında ve büyük bir jeotermal kaynağın üzerinde bulunuyor. Sıcaklığı 240C olan ve mağarayı bir kaplıcaya çeviren termal sular, gerek mağaranın içinden, gerekse mağarayla bağlantılı diğer mağaralardan ve yüzeyden geliyor. Mağaranın batısındaki ikinci bir mağaradan çıkan yüksek debili su, DSİ tarafından kanala alınarak bir tünelle Kaklık Mağarası'ndan geçirilmiş. Ayrıca mağaranın güneybatıya devamı olan yan galeri içinde büyük bir yeraltı deresi geçişi de görülüyor. Pamukkale ve Denizli gibi önemli turizm merkezleriyle büyük bir turizm potansiyeli oluşturan Kaklık Mağarası, oluşum ve gelişimi bakımından ülkemizde benzerine hemen hemen hiç rastlanmayan farklılıklar sunuyor.
Yazılar : Dr. Lütfi Nazik
Fotograflar: Utku Tonguç Topal
Kaynakça: SKYLIFE 2002/7