İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan YOL Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 13
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 18,801

YOL

SEDAT AÇIL
Mesajlar
10,408
Tepkime Puanı
531
Yer
İstanbul, Acıbadem
Web
www.sedatacil.com
Telsiz Çağrı Kodu
TB2FKL
Aksaray: Fatih'in sadrazamı İshak Paşa, İç Anadolu Bölgesi'ndeki Aksaray'ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler.

Ahırkapı: Marmara Denizi'nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, Padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.

Aşiyan: Kuş yuvası

Aşiyan: Günümüzdeki ismini şair Tevfik Fikret'in burada bulunan, Farsça'da kuş yuvası anlamına gelen 'Aşiyan' isimli evinden alıyor.

Bağlarbaşı: Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı bu adla anılıyor.

Bebek: Semtin isminin nereden geldiği konusunda iki rivayet bulunuyor. Bunlardan ilki, Fatih Sultan Mehmet'in bölgeyi koruması için gönderdiği bölükbaşının Bebek lakaplı olması. Diğeri ise padişahın semtteki bahçesinde gezerken yılan görüp korkan şehzadesine bebek demesi ve bundan sonra bahçesinin bebek bahçesi olarak anılması.

Beşiktaş: İlk görüş, semtin ismini Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemilerini bağlamak için diktirdiği beş taştan aldığı yönünde. Diğeri ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs'ten getirdiği beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiği yönünde.

Beyazıt: Sultan II. Beyazıt'ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt, Beyazıt olarak anılmaya başladı.

Beyoğlu: Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, İslamiyet'i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensinin burada oturmasından geliyor semtin adı. Son bir rivayet de, burada oturan Venedik elçisine, yazışmalarda, "Beyoğlu" diye hitap edilmesinden semtin bu adla anıldığını söylüyor.

Bakırköy: Bizanslıların 'Makri Hori' dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy' adını aldı. 1925'te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk'ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.

Bostancı: Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.

Depremde çatlayan kapı
Çatladıkapı: Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı bir verilen kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başladı.

Çemberlitaş: Bizans'ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu'nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaş, semte adını verdi.

Çengelköy: Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.

Çıksalın: Güzel manzaralı, geniş bir çevreye hakim olan bölgeye, halk arasında "çık, salın" denilmeye başlandı.

Eminönü: Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adını burada bulunan 'Gümrük Eminliği'nden alıyor.

Feriköy: Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri'den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri'nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.

Galata: Gala, Rumca da "süt" anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata'nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca 'denize inen yol' anlamına gelen 'galata' kelimesi düşünülerek bu isim verildi.

Horhor: Fatih'te bulunan semt, adını Horhor çeşmesinden alıyor. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet bölge civarında yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere, "Buraya bir çeşme yapın baksanıza 'hor hor' su sesleri geliyor" der ve buraya bir çeşme yapılır. Çeşme de semt de Horhor ismiyle anılmaya başlar.

Okmeydanı: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.

Samatya: Bizanslılar döneminde kum tedavisi yapılan kumsalı dolayısıyla Psammothia olarak adlandırılan semte osmanlı döneminde samatya denilmeye başlanmış.

Şişli: Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.

Şaşkınbakkal: Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkanı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala "şaşkın bakkal" yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlandı.

Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu.

Tahtakale: Sözlük anlamı 'kale altı' olan Taht-el-kale'nin bozulmasıyla Tahtakale'ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının aşağı kotunda yer aldığı için bu ismi aldığı tahmin ediliyor.

Taksim: Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı.

Tarabya: Bizans döneminde denize girilen ve su tedavisi yapılan semte tedavi anlamında Therapia denirmiş, Fatih'in sehri işgalinden sonra osmanlılar tarafından Tarabya olarak anılmaya başlandı.

Teşvikiye: Sultan Abdülmecit'in bir mahalle kurulması için teşvikte bulunduğu semtin adı Teşvikiye olarak kaldı. Bu durumu, Harbiye Karakolu ile Rumeli ve Valikonağı Caddelerinin kesiştiği kavşakta bulunan iki taş belgeleliyor.

Unkapanı: Bazı satış yerlerinde Arapça'da 'Kabban' adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.

Üsküdar: Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüştü.

Veliefendi: Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi'nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi'yle anılıyor.

9 dilde İstanbul
İstanbul'un pek çok dilde çok farklı isimleri bulunuyor.
Grekçe: Vizantion
Latince: Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma
Rumca: Konstantinopolis, İstinpolin, Megali Polis, Kalipolis
Slavca: Çargrad, Konstantingrad
Vikingce: Miklagord
Ermenice: Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli
Arapça: Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma
Selçuklular zamanında: Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul
Osmanlıca'da: Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, İstanbul, İslambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet
 

Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Sedatçım , listede rahmetli babamın,benim ve can'ın doğum yeri ve yetiştiğimiz semt olan Karagümrük yoktu , ilave edeyim dedim.

Bizans surlarının girişlerinden biri olan Edirnekapı'nın hemen altında olan Karagümrük semtinin adı Osmanlı zamanında burada bulunan gümrükten geliyor.
 


Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Sanki Yedim Camii

Evet,belki semt adı değil ama Fatih'te bulunan bu ilginç isimli cami ile ramazan dolayısı ile de bilgi vemek istedim.

18.yüzyılda yaşamış olan Keçeci Hayrettin adındaki kişi çok tutumlu imiş.Boşa harcayacağı her parayı bir kenara koyar ve ''sanki yedim'' dermiş.Ve sonunda biriktirdiği paralarla adı ile meşhur olmuş bu camii yaptırmış.Camii Sinanağa mahallesinde bulunmaktadır(Meşhur Çarşamba Pazarının kurulduğu Haliç Caddesinin sağ tarafı)
 




Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Yenikapı

En sevdiğim söylencelerden biri de, "Yenikapı’nın öyküsü"dür. İlk duyduğum günden beri, fırsat buldukça çocuk dostlarıma anlatırım. Bilirsiniz, İstanbul tarihte bütün büyük kentler gibi surlarla çevrili ve pek çok giriş kapısı olan bir yerleşim yeriydi. Bu kapıların adları Türkler İstanbul’u aldıktan sonra değişti. Edirnekapı, Topkapı, Ahırkapı, Kumkapı, Çatladıkapı, Mevlanakapı, Silivrikapı, Azapkapı, Altunkapı... gibi. Bilirsiniz, kitaplarda padişahların halkın kendisiyle ilgili düşüncelerini öğrenmek için giysilerini değiştirerek, yanında bir-iki yardımcıyla birlikte halkın arasına girip, dolaştıkları anlatılır.
İşte böyle bir günde, padişah yardımcılarıyla birlikte bir kayığa biner. Kayıkta kayıkçıdan başka ünlü bir falcı da vardır. Öylesine ünlüdür ki, bir adı da, "Her şeyi bilen adamödır. Kayıkta kimseye aldırmadan, önündeki bir mendil içinde bakla taneleriyle kendi kendine fal bakmaktadır. Padişah, falcılığı ülkesinde yasaklamıştır. Ama yine de yasalarına aldırmayıp, fal bakan bu adamı görünce çok kızar ve adama sorar: "Be densiz adam, padişahın falı yasak ettiğini bilmiyor musun?"
Adam başını öne eğer ve, "Biliyorum efendim," der. Bunun üzerine padişah, "O zaman sözümü iyi dinle! Ben padişahım ve sana şimdi bir soru soracağım. Eğer geleceği bu kadar iyi biliyorsan benim sorumu da bilir, hayatını kurtarırsın. Yok bilemezsen, artık başına gelecekleri sen düşün!" der.
Falcı, "Tamam Padişahım!" der ve padişah sorusunu sorar: "Söyle bakalım, az sonra kayığı sahile yanaştıracağım ve şehre bir kapıdan gireceğim. Sen her şeyi bilen falcı, benim şehre hangi kapıdan gireceğimi bileceksin."
Falcı hiçbir şey söylemez, bir kâğıdın üzerine iki satır yazı yazar ve padişaha şöyle söyler: "Padişahım, lütfen bu notu kuşağınıza koyunuz ve İstanbul’a girdikten sonra açıp okuyunuz."
"Tamam," der padişah ve kayıkçıya, "hemen sahile çıkmasını," söyler. Sahilde kendisini bekleyen askerleri yanına çağırır. Gösterdiği yeri yıkmalarını ister. Askerler hemen duvarda bir delik açarlar. Padişah açılan delikten falcıyla birlikte İstanbul’a girer. Falcıya alaycı bir yüzle bakarak kuşağındaki küçük notu çıkarır ve okur. Notta aynen şöyle yazmaktadır: "Padişahım, yenikapınız hayırlı olsun!" O günden sonra yıkılan surun olduğu yere bir kapı yapılır ve adına da "Yenikapı" denilir.
Bugün orada ne surlar, ne de kapı var ama Yenikapı semtinin adının bu olaydan kaynaklandığı anlatılır.
Ben de falcılara inanmam, ama "Yenikapı söylencesi"ne inanıyorum.

Alıntı : Milliyet Yalvaç Ural

P.S Ben de bu öyküyü çok severim.
 

Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Merkezefendi;
Bu mahalle ismini Kanuni Sultan Süleyman döneminde burada yaşamış olan ünlü İslam alimi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın hekimi olan Merkez Efendi’den almıştır.
 

Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Eğrikapı ismi
“Eğrikapı” ismi burada bulunan sur kapısından gelir. Bizans dönemindeki adı “Kaligaria” olan bu kapıya, Türklerin “Eğri” demelerinin nedeni kapının kendisinde olan bir bozukluk değildir, kapıdan içeri girmeden önce yolun keskince bir dirsek yapmasıdır. Bu eğrilik; Ashab- kiram’dan, İslam ordularının İstanbul kuşatmasında yer alan, Hz. Hafir’in türbesinin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır.
 


Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Iceman®' Alıntı:
Eğrikapı nerede yahu?


Edirnekapı kavşağından Bel.Halk Ekmek fab.önünden Ayvansaray ve Haliç Köprüsüne giderken sağdaki ilk kapıdır İbrahimciğim.İç taraftan surları sağına doğru alıp yukarı çıkarsan Tekfur Sarayı ve Anemas zindanlarının önünden
tekrar Edirnekapı ve Karagümrük yönüne çıkarsın.(Çocukluktaki oyun yerlerimiz) ;D ;D ;D
 




Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

Sevgili Cüneyt Abimizin ''Kolsuz Kahramanın Kolu'' gibi filmlerinin çekildiği mekanlar.Yazarken aklıma geldi de o ''7 Kat Yerin Dibi '' çukuruna belimize halat bağlayıp,Edirnekapı daki benzinlikten yanık yağ buladığımız leş kokulu meşalelerle inerdik.
Sulukulenin şoparları ile ne kavgalarımız olurdu oralarda.Çocukluk işte. ;D ;D ;D
 

Yeniköy

Yeniköy, İstanbul boğazının Rumeli yakasında yer alan en güzel semtlerden birisidir. İlçe olarak, Sarıyer'e bağlıdır. Kuzeyinde Tarabya, güneyinde ise İstinye semtleri ile komşudur.

Yeniköy'ün yerleşim bölgesi olarak ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmiyor. Bazı kaynaklar Bizans döneminde böyle bir semte rastlanmadığından bahsederken, bazı kaynaklar ise tam aksine, Bizans döneminde ki adını bile vermektedirler. Ancak kesin olan, Yeniköy'ün Kanuni Sultan Süleyman'ın(1520-1566) fermanı ile, Karadeniz, özellikle Trabzon ve Rize tarafından getirtilen Rum ve Türk ailelerin iskan edilmesiyle kurulduğudur. Yeni bir yerleşim bölgesi olan buraya Türkler Yeniköy, Rumlar ise, aynı anlama gelen Neohorion(Neokhorion) demişlerdir. Zamanla Neohorion kelimesi, biraz kısaltılarak Nihoriye dönüşmüş ve öyle söylene gelmiştir.

Ne var ki bazı kaynaklar, Yeniköy'ün antik çağlarda ki varlığından bahseder ve isminin Neapolis(yenişehir), olduğunu yazar. İstanbul'un fethinden sonra Romanya'nın Geni bölgesinden gelen Ulah ailelerinin yerleştiği bu bölgeye, Geniköy'den esinlenerek, Yeniköy denilmektedir. Bizans döneminde, semtin üstkısımlarında ki kocayemiş ağaçlarının çokluğundan esinlenerek aynı anlamı veren, Kamarodes(Kommaros) denilirdi. Bizans öncesinde ise, Makedonyalı Filip'in komutanlarından Demotriyos, çok sıcak bir günde bu yörede yaptığı savaşta Bizanslılara yenildiği için, günün anısına semte, Termimeriyon (termineri), yani sıcak köyü denilmiştir.

17.yüzyılda Padişah Kanuni Sultan Süleyman(1520-1566) bir ferman çıkararak İstanbul'un çevresindeki boş alanların yerleşim bölgesine dönüştürülmesini ister. Bu istek üzerine bir çok yerleşim bölgesi kurulur. Bu yeni yerleşim bölgelerinden biri de Yeniköydür.

Yeniköy'ün yerli halkı Karadeniz yöresinden, özellikle Trabzon ve Rize'den getirilen Rum ve Türk ailelerdir. Semte sonra Ermeniler daha sonrada Museviler gelerek yerleşmişlerdir.

Evliya çelebi Seyahatnamesinde Yeniköy ile ilgili şöyle yazmaktadır: " Burası Sultan Süleymen'ın fermanı ile iskan edildiği için Yeniköy derler. Üç bin haneli, bağlı ve bahçeli müzeyyen bir şehirdir. Galata kadısı'nın naibi hükmünde olup, subaşısı, yeniçeri Serdar'ı, çavuşu ve yasakcıları vardır. Üç camii olup, lebiderya'da olan kaptan Halil paşa cami gayet şirindir. Hacı Ömer hanesi önünde, yeniçeri avcıları, Istranca dağlarında avladıkları Karacaların etini padişah için pastırma yaparlar, evin önünde ki çimenzar sofada perverde ederler; çünkü buraların ab-ı latifdir. Bir hamamı, bir hanı ve bekar odaları, iki yüz dükkanı vardır. Karadeniz'e giden gemilerin kaptanları, peksimeti Galata'dan ve Yeniköy'den alırlar.

Yeniköy'de diğer boğaz semtleri gibi sık sık Rus ve Don kazaklarının saldırısına maruz kalır. Rus kazaklarının 1624 yılında yaptıkları saldırıda, saldırganlar üç yüz kadar şayka[ küçük fakat çok süratli tekne] ile Yeniköy'e saldırır, etrafı yakıp yıkar, ne varsa yağmalarlar, çok sayıda Türk ve Rum'u öldürüp, binden fazla esir alarak çekip giderler. Yeniçerileri bayram nedeni ile müdahale edememiş olması bu felaketi, Yeniköylülerin başına getirir. Ne var ki, Rus ve Don kazaklarının saldırıları pek çok kez tekrar etmiş, ve Yeniköy gibi diğer semtlerde yağmalanmıştır. Nispeten genç bir yerleşimbbölgesi olmasına karşın Yeniköy'de pek çok tarihi eser vardır. Bilhassa sahil şeridinde ki yalılar, sahilhaneler, ana caddenin üst kısımlarında ki konak ve köşkler birer tarihi yapı özelliği taşır.

Yeniköy'de üç tarihi cami vardı. Bu camilerden biri Padişah II.Osman döneminde(1618-1622) Kaptan-ı derya ve sadrazam Güzelce Ali Paşa tarafından yaptırılan camidir. Bu camiye Çelebi Ali Paşa cami de deniliyordu. Diğeri, şeyhülislam Zembilli Ali efendinin oğlu Fazlı efendi(ö:1583) tarafından yaptırılam Molla Çelebi cami ve diğeri de derya reislerinden Osman Ağa tarafından yaptırılan Osman reis camii idi.Bu camilerdden Molla Çelebi cami ile Çelebi Ali paşa camii, 1958 yılında yapılan yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmış gitmiştir. Ancak Osman Reis camii halen durmaktadır.

Yeniköy'de günümüzde beş cami vardır. Bunlar: Osman Reis camii(1635), Yeniköy çarşısı içinde ki yeni cami, Bağlar mevkii Cevahirler camii, askerlik şubesi karşısında ki sokaktaki Yeniköy yeni cami(1966), ve kalender üstü mahallesi camidir. Bu camilerden Osman Reis cami, Yeniköy'de ki en eski ve önemli tarihi yapılardan biridir. Bu cami 1903 yılında Ahmet Arif paşa tarafından bugünkü haliyle yeniden inşa edildi. Caminin alt tarafında(deniz tarafı) bir haziresi(mezarlık) bulunmaktadır. Cami bahçesinde çok eski tarihlerde yine bu camiye ait bir okul vardı. Ancak günümüzde bu okul ile ilgiili bir iz yoktur.

Yeniköy'de ki bir başka tarihi eser, Yeniköy hamamıdıır. Bu hamamı İskender paşa yaptırdığından, İskender Paşa hamamı olarak da anılır. Hamam, Yeniköy Köybaşı caddesi üzerinde cami yakınlarında idi. Yol yapım çalışmalrı sırasında ve 1958 yılında yıkılmıştır. İskender paşa vakfında olan hamama, Reisler hamamı deniliyordu. Yeniköy'de bir de Şeyh İsmail efendinin kurduğu Halveti tarikatı tekkesi vardı. Bu tarikatın tekke binası günümüze kadar gelmemiştir, ancak bahçesinde ki mezarlıkta bulunan mezarlar ve mezar taşları halen korunmaktadır.

Yeniköy'de beş kilise, bir sinagog inşa edilmiştir. Bunlar; Ayios Nikolaos, Ayios Yeorgios ve Panayia Kumariotisa Rum kiliseleri, Surp Asdvadzadzin ve Surp Hovhannes Mıgırdıç Ermeni kiliseleridir. Musevilerin de yeniköy Sinagogu adını taşıyan bir sinagogları vardır. Panayia Kumariotisa kilisesi Meryem anaya ithaf edilmiş olup, inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak 17.yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. 1722 yılında Yeniköy'de çıkan büyük yangında, üç kilisenin yandığı bilinmektedir. ikinci kez inşa edilen kilise, 1821 yılına kadar kullanılmıştır.1821 yılında Mora isyanı nedeniyle bazı kiliseler yakılıp yıkılmıştı. Bu kilisede yakılanlardan biri olmuştur. 1836 yılında İstanbul'u kasıp kavuran veba salgınının, Yeniköy'lü Kara Theodori paşanın uyguladığı karantina sistemi ile önlenmesi üzerine, Padişah Sultan II.Mahmud, çok memnun olmuş ve bu hizmete karşılık bugünkü kilisenin yapımına izin vermiştir.1837 yılında tamamlanan kilisede, değerli tarihi eser ikonalar ve üç katlı görkemli çan kulesi vardır. Çan kulesi ayrı bir binadır.

Ayios Nikolaos kilisesi yeniköy'ün ikinci büyük kilisesidir. balıkcı ve denizcilerin koruyucusu Aziz Nikola adına ithaf edilmiştir. Bu kilisenin ilk yapım tarihi belirsizdir. 1772 yangınından sonra bir kaç kez yenilenmiştir. Bu kilisede tahrip edilen kiliselerden idi ve 1839 yılında yeniden inşa edilerek günümüze kadar gelmiştir. Kilise bahçesi içersinde ayrı bir bina olarak iki katlı çan kulesi 1888 yılında inşa edilmiştir.

Ayios Yeorgios kilisesi, İstanbul'da Kudüs Patrikhanesine bağlı ve aynı ismi taşıyan kiliselerden biridir. Bu kilisenin de ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak 1740 yılında mevcut olduğu, yıllık gelirinin 40 kuruş civarında olduğu ve bu haliyle yeniköy'de ki kiliseler içersinde mali açıdan en fakiri olduğu kayıtlarda mevcuttur. Bu kilise simitci Salih sokağı ile Valide çeşmesi sokağı arasında olup, bugünkü durumunu 1851 yılında almıştır.

Yeniköy'de, 17. yüzyılda az miktarda da olsa Ermeniler de yaşıyordu. Ermeni nüfusu 18. yüzyılda artmaya başlamış ve 20. yüzyılın başlarında cemaat olabilmişlerdir. Ermenilerin kilisesi Surp Asdvadzadzin kilisesi, Meryem anaya ithaf edilmiştir. 1760 yılında yapılan kilise, 1834yılında yenilenmiş olup halen kullanılmaktadır. Ermenilere ait ikinci kilise Surp Hovhannes Mıgırdıç kilisesidir. Vaftizci yahya'ya ithaf edilmiştir ve Yeniköy köybaşı'nda olup, ana caddeye yakındır.

Yeniköy'de ilk yerleşim yıllarında Musevi nüfus yoktu. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sayfiye amaçlı gelmeleri ve özellikle yaz aylarında ikamet etmeleri ile dikkati çektiler. Cemaat olacak duruma geldiklerinde ise, ibadet ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla, Musevi banker Kamondo ailesinin desteği ile 1870 li yıllarda askerlik şubesinin karşısında inşa edilen sinagogu hizmete açtılar.

Yeniköy'de ki her kilisenin bahçesinde mezarlık var. Kilise bahçesinde ki mezarlıklar hala bakımlı ve mezarların kimlere ait oldukları bellidir. Kiliselerin dışında ki Rum mezarlıkları sahilden hayli içerde, yeniköy'ün sırtlarındaolup kullanılır durumdadir. Ermeni mezarlığı ise, Yeniköy mezarlığı arkasında bulunan hakim bir tepe üzerindedir. Bu mezarlığı hangi olay nedeniyle şehitlik olarak isimlendirildiiği bilinmemektedir. Türk mezarlığı da Yeniköy'ün iç kısımlarındadir. Yeniköy'de Musevi mezarlığı bulunmamaktadır.

Yeniköy'de padişah III.Selim'in annesi Mihrişah sultan'ın yaptırdığı iki çeşme vardı. Köybaşı caddesi üzerinde bulunan tek yüzlü duvar çeşmesi 1805 yılında yaptırılmış fakat 1957 yılında ki yol yapım çalışmaları sırasında yok olmuştur. Mihrişah valide Sultan 1805 yılında bir çeşme daha yaptırdı. Çeşme, Molla Çelebi caminin kıble duvarındaydı. Ancak yol yapım çalışmaları sırasında 1957 yılında Molla Çelebi cami ile birlikte yıkılmıştır. Bu çeşmeşimdi, askerlik şubesinin yanında ki parkın içinde olup, tarihi eser olarak korunmaktadır. Bu parkın içersinde bir de su terazisi vardır ancak hangi tarihde ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Hüseyin paşa(ağa) çeşmesi, 1825 yılında kalender mevkiinde ve yol üzerinde yapıldı. Ne var ki bu çeşmede yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Yıkımdan nasibi alan çeşmelerden biri de üç kitabeli Hacı Baba çeşmesidir. Ana cadde üzerinde bulunan bu çeşmede, Ermenice, Türkçe ve Rumca olmak üzere üç kitabe vardır. Ermenicekitabede 1841, Rumca kitabede 1861 ve Türkçe kitabede 1863 tarihleri yazılıdır. Bu göstermekktedir ki çeşme, üç kez bakım görmüştür. Bu çeşmede yol bakım çalışmaları sırasında yıkılıp gitmiştir. Yeniköy Yeni cami yanında ki büyük duvar çeşmesi de tarihi çeşmelerden olup, üzerinde herhangi bir kitabe olmadığından, kim tarafından ve hangi tarihde yapıldığı bilinmemektedir.

Mahallenin tek kaynak suyu, Kumsuyudur. Özgür sokağının ist kısmında bulunan bu çeşme, üç ayrı çeşme ile çarşı içine iner. Birinci çeşme Özgür sokakta, ikinci çeşme Köyderesi sokakta, üçüncü çeşme ise Simitci Salih sokaktadır. Çeşmenin yapılış tarihi 1947 dir. Eski dönemlerde Yeniköy, su kaynağı bol olan yerleşim alanlarındandı. Bu nedenle de pekçok ayazma vardı. Yeniköy'de ki başlıca ayazmalar şunlardır: Panayia Tis Fatnis ayazması, Ayia Paraskevi ayazması, Ayios Haralombos ayazması. Panayia Tis Fatnis ayazmasının yapım tarihi bilinmemektedir. Su dolabı sokağında bulunan bu ayazma yığma taştan yapımış ancak sonradan ahıra dönüştürülmüştür. 1950 yılında Ayazmanın bulunduğu alan Rumlar tarafından satın alınmış, yeniden inşa edilmiştir. Yeniköy'ün en bakımlı ve en büyük ayazmasıdır. Ayia Paraskevi ayazması, Yeniköy'ün hala en çok ziyaret edilen ayazmasıdır. Küçük bir kulübe durumundadır, suyu acıdır, göz hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Bu ayazmanın yanında, iki tarihi çınar ağacı bulunmaktadır. Ayios Haralombos ayazması, halen kullanılan bir ayazmadır ve kısa bir süre önce onarım görmüştür. Sayılan bu üç ayazmadan başka pek çok ayazma daha vardı. Ayios Therapnon ayazması adını taşıyan iki ayazma 1960 yılına kadar ziyaret ediliyordu, ancak zamanla kaybolup gitmişlerdir. Bu bölgede bulunan diğer ayazmalarda zaman süreci içersinde yıkılıp gitmişlerdir.

Mahallede ki asırlık ağaçların çokluğu dikkat çeker. Ayaparaskevi ayazmasının yanında ki iki çınar ağacından birinin çevresi 4.40 metre, diğerinin ise 2.85 metredir. Eski çifte Çınar gazinosu[şimdi böyle bir gazino yok] girişinde ki çınar ağacının çevresi 3.80 metredir. Tahsin Gürel[sonraları Ilıcak yalısı] yalısının bahçesindeki dev çınar ağacı ise, dipten beş dallıdır. Aynı yalının bahçesinde bulunan bir başka çınarda asırlık ağaçlardandır.

Yeniköy, Boğaziçi'nin en göz alıcı yerine kurulmuş bir yerleşim bölgesidir. He riki yanında koy olması(İstinye-tarabya) önemini daha da arttırmıştır. Deniz suyunun biraz akıntılı ama temiz, semtin iç kısımlarına gidildikçe yeşil ve ağaçlık alanların bolluğu, havasının fevkalade güzel olası ile İstanbul'un çok çabuk gelişen ve ilgi çeken mahallelerinden olmuştur.

Yeniköy'ün kuruluşunda iki mahalle ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Türk mahallesi diğeri ise Türk mahallesidir. Türkler İstinya'ye kadar olan bir alanda yerleşmişlerken, Rumlar da Kalender'e kadar olan bir alanda yerleşmişlerdi. Türkler kendi mahallelerine Yeniköy, Rumlar ise Neohorion diyorlardı. yeniköy, 19. yüzyılın sonları ile 20.yüzyılın başlarında çok ilgi çeken semtlerden biri oldu. Bilhassa devlet adamları ile bürokratların ilgi göstermesi, zenginlerin, paşa, paşazade, devlet adamları ve bürokratların Yeniköy'e yerleşmesi burayı yalılar, sahilhaneler ve konaklar semti yapmıştır.

Yeniköy'de ilk tarihi eser binayı yaptıran, Sultanahmet cami bina emini, Kalender çavuş olmuştur. Kalender cavuş burada büyük bir hamam ve sahilsaray yaptırdı. Semt bu nedenle de Kalender adını aldı. Halen ordu evi olarak kullanılan Kalender köşkü, Padişah III.Ahmet döneminde(1703-1730) Sadrazam Damat İbrahim paşa tarafından yaptırıldı. Bu bina daha önce Kalender Çavuş tarafından yaptırılan binanın temelleri üzerine inşa edilmiştir. Bazı kaynaklarda bu binanın 1866-1875 yıllarında yaptırıldığı belirtilmektedir. Kalender köşkünde, Sultan Aziz 27.09.1864 tarihinde III.Napoleon'un kuzeni Muray'ı kabul etti. Bu muhteşem köşk bir kaç kez yangın geçirmiştir. Son kez 1939 yılında yandı. 1967 yılına kadar harap bir vaziyette kalan yalı, bir kat ilavesiyle yeniden inşa edilmişi ve günümüzde ordu evi olarak kullanılmaktadır.

Mr Walker sahilhanesi 1870 li yıllarda yapılmış olup günümüzde sahibi Eczacıbaşı ailesidir. Kalender caddesi üzerindeki Mühendis Nebil Serter yalısı 19. yüz yılda Sultan Abdülhamid döneminde yaptırılmıştır. Eski Sarıyer adliye binası daha önceleri Polonya büyük elçiliği idi. Bina 19. yüzyıl başlarında inşa edildi. Bu binayı İlhami Özdemiroğlu satın aldıktan sonra, 1960 yılında Sarıyer adliyesi olmuştur. 1972 yılında büyük bir yangın gördükten sonra onarım görmüştür. Cezayirliyan yalısı da tarihi binalardandır. 1885 yılında inşa edilmiştir.Bu yalı I.Dünya Savaşından önce Avusturya-Macaristan büyükelçiliği daha sonra da yazlığı olarak kullanılmıştır. Yalının en büyük özelliği, giriş taşlığında ki çakıl taşı süslemelerinin muhteşem bir güzelliğe sahip olmasıdır.
Tarabya-Yeniköy yolu üzerinde ki 48 numaralı yalı,1885 yılında inşa edilmiş olup İbrahim Esi'ye aittir. Bu yalının bir diğer ismide F.Selman Kabibay yalısıdır. Deniz kenarında ve Yeniköy'ün küçük balıkcı barınağının hemen yanında ki yalı 19. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olup, Ziya Kalkavan yalısı ismini taşımakta ise de, bu yalı Armatörler Kooperatifine aittir. Yeniköy'de sahilhaneler, yalılar birbirini kovalar. Sandoz yalısı olarakbilinen yalının ilk sahibi, Mösyö Pardoe idi. Sonraları yalıya, Fuat-Feride irel ailesi sahip oldular. Dadyan yalısı,18. yüzyılın sonlarında inşa edildi. Sahibi Sultan II.Abdülhamid'in vezirlerinden Dadyan idi. Bu binayı zengin tüccarlardan Ermeni Düzoğlu yaptırmıştır. Ne var ki büyük harcamalarla yapılan bu yalı nedeniyle Düzoğlu yolsuzluklarla suçlanmış ve sonuçte saray gibi olan bu yalının balkonunda asılarak idam edilmiştir. Yalı daha sonraları Nikola Aristarhi'ye geçmiş, daha sonrada Dadyanlar tarafından satın alınmıştır. Binanın son sahibi ise Adil Sezer dir. Baran yalısı 1897yılında inşa edilmiş sonra da el değiştirmiştir. Yalıyı önce Hamapolos isimli bir şahıs satın almış, daha sonra 1920 yılında Dr. Muvaffak Gören yalının sahibi olmuştur. Bu yalının yanı başında Ali Rıza paşa yalısı bulunmaktadır. yalı 19. yüzyılın sonlarında bir Fransız Musevisi tarafından inşa edilmiş, 1908 yılında yalıyı Ali Rıza Paşa satın almıştır. Yalı bu isimlle anılmaktadır. Rum parayia Mütevelli heyetinin sahibi olduğu 11 kapı numaralı yalı, 1850-1875 yılları arasında yapılmış olan tarihi özellik taşıyan bir yalıdır. Faik bey ve Bekir yalıları birbirine simetrrik olarak yapılmış yalılardır. Son sahipleri Müh. Adnan Ünlütürk ve Lütfiye Kurtoğludur. 1890-1895 yılları arasında yapılan yalı, Yeniköy vapur iskelesinin hemen yanındadır.

Yeniköy vapur iskelesinin yanında ki(İstinye tarafı) yalının yapılış tarihi belli değildir. İlk sahibi olan Eyüp paşa'dan Hacı Parsık İhmalyan'a geçmiş uzun yıllar lokanta olarak kullanılmasına rağmen son yıllarda kaderine terk edilmiş durumdadır. Mısırlı Fuat bey yalısı bilahare Baltacıoğlu yalısı olmuştur. 18. yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş olan yalıyı Fuat bey, Mısırlı İhsan bey'den satın almışsa da daha sonraları yalı önce Boronkay ailesine sonraları da Mustafa Özkan'a satılmıştır.

yeniköy'deki tarihi eser yalılardan biri de Tahsin bey yalısıdır.Tahsin bey'e ait şirketin iflasından sonra yalı, Ilıcak ailesine geçmiştir. Bu ailenin de iflası üzerine yalıya Enka şirketi ortaklarından Sadi Gülçelik sahip oldu(1975) 1980 yılında elim bir uçak kazası sonucu Sadi Gülçelik ölünce, yalı tekrar Ilıcak ailesine geçti. daha sonra Borç-Alacak olayları nedeniyle yalı, Doğuş grubu tarafından haciz edildi. Erol Aksoy ile Ilıcakların anlaşmaları üzerine yalıya Erol Aksoy sahip oldu. Ne varki,yalı Erol Aksoy'da fazla kalmadı ve 2004 yılında Sabancı ailesi tarafından satın alındı. Bu yalının bir ismi de lanetli yalıdır. Bu ismi almasının nedeni, yalıya sahip olanların hiçi birisinin işlerinin iflah olmamasıdır. Bu yalının en büyük özelliği seksen metrelik bir rıhtıma sahip olmasıdır.

Yeniköy'ün en görkemli yalılarından birisi de Sait Halim paşa yalısıdır. 1875- 1900 yılları arasında yapılmıştır. Yalının bir ismide, bahçesinde Aslan heykeli olması nedeniyle Aslanlı yalıdır. Mısır prensi tarafından satın alınan harap haldeki yalı, bugünkü haliyle yeniden yaptırıldı. 1950 li yıllarda ki yol bakım ve genişletme çalışmaları sırasında yalıyı, koruya bağlayan ve geçiş veren iki köprü yıktırılmıştır. Sadrazam Sait Halim paşa'nın bu yalısında Türk-Alman anlaşması imzalandı ve Osmanlı imparatorluğu bu anlaşma ile I.Dünya savaşına girdi. Bu savaş osmanlı imparatorluğunun çökmesine neden olmuştur. Sadrazam Sait Halim Paşa, 1921 yılında Paris'de bir Ermeni komitacı tarafından öldürüldü. Yalı 1960 yılında Turizm bakanlığı tarafından satın alındı ve değişik amaçlar için kullanıldı. Bir ara eğlence merkezi yapılan yalı, sonraları Başbakanlık yazlık komutu olarak da değerlendirildi. yalı 1980-1984 yılları arasında büyük onarım gördü. 1995 yılında yangın geçiren yalı, Turizm bakanlığı tarafından yeniden onarıldı ve 2004 yılında kırk dokuz yıllığına Göçtur turizm firmasına kiralanmıştır.

Köybaşı caddesinde ki yalılardan biri de çaycı İstapan yalısıdır. Ne zaman yapıldığı bilinmiyor. 1991 yılında Necati Aslan olarak isim almışsa da bu yalı, Dr. Hulusi Beçet yalısı olarak bilinir.

Eski zaptiye(polis) karakolu, 1901 yılında yapılmış olan, Yeniköy'den Yenimahalleye kadar giden karakollardan biridir. Bu bina 1923 yılından beri askerlik şubesi olarak kullanılıyor. Madenci Arif bey yalısı tarihi eserlerden olup, Süreyya bey yalısı olarak da bilinmektedir. Köybaşı caddesindeki 157 nolu yalı, Dr. Rasim bey yalısı olup, son sahibi eski Başbakanlardan Tansu Çillerdir. Bu yalının hemen yanında Üstünkaya yalısı bulunmaktadır. Bu yalıda çok el değiştiren yalılardan olmuştur. Faruk Sezerar yalısı, 18. yüzyılın sonlarında yapılmış tarihi ve önemli yapılardan biridir. Yalı, iki Fransız tarafından Aslan Sadıkoğluna satıldı. 1933 yılında Ord. Prof. Dr. Burhanettin Sezerar yalının son sahibi oldu. Yalı, profesör'ün oğlu olan Faruk Sezerar adıyla anılmaktadır. Bir diğer tarihi yalı da, Levazım Reisi Birinci Ferik Ahmet Afif paşa(1852-1920) yalısı olup 1910 yılında yaptırılmıştır. Yalıya sonraları Misbah Muhayyeş sahip olmuş ve yalı bu isimle anılmaya başlamıştır. Özgün mimarisi ve görkemli yapısıyla bu yalı boğaziçi'nin en kıymetli yalılarından birisidir. Bu tarihi binanın son sahibi ise Uzan ailesidir. Yalı eskisine uygun olarak 1986 yılında yenilenmiştir. Sadece yeniköy mahallesinin ve Sarıyer ilçesinin değil, Boğaziçi'nin en muhteşem yalısı, Şehzade Burhanettin efendi yalısıdır. Yalı 1880 yılında yapılmış olup, ilk sahibi Varti Vartaks efendidir. Üç bin metrekare kapalı alanı, 64 odası bulunan yalının 60 metrelik bir de rıhtımı vardır. İlk sahibinin ölmesi üzerine yalıya Teşkilat-ı umumiye nazırı Ahmet Münir paşa sahip oldu. 1911 yılında Sultan II.Abdülhamid, çok sevdiği oğlu şehzade Burhanettin efendi için yalıyı satın aldı. Burhanettin efendi, İstanbul'dan ayrılmadan önce yalıyı Ahmet İhsan bey'e sattı. 1984 yılında ise yalının sahibi Müfit Erbilgin oldu. Yalı büyük bir onarım gördü ve 1999 yılında tamamlandı. Bu yalı 1984 yılından beri Erbilgin yalısı olarak anılmaktadır.

Yeniköy, İstanbul'da ki pek çok yabancı ülke temsilcilikleri tarafından da ilgi gördü. Aynen Tarabya ve Büyükdere gibi. Yeniköy'de Polonya, İran, Avusturya, Yunanistan, A.B.D. sefaret ve konsolosluklarının yazlık binaları bulunuyor, bu ülke temsilcileri yaz aylarını buralarda geçiriyorlardı.

Yeniköy sadece yabancı ülke temsilcileri tarafından değil, turist olarak da gelen yerli ve yabancıların da ilgi gösterdikleri bir semt olduğundan otel sayısı fazla idi. Yeniköy'de ilk otel 1913 yılında Hotel Thalia adıyla açıldı. Sonraları Yeniköy Rum Parayia kilisesi mütevelli heyetine ait yalı bir ara, Josep Levi tarafından Splendit oteli adıyla işletildi. Bu yalının alt bölümü uzun bir zamandan beri Aleko'nun yeri ve Deniz park adıyla restaurant olarak işletilmektedir. Daha sonra ki yıllarda da Yeniköy'de otel açımına devam edildi. Bu otelleri Beyaz yalı oteli(1949), ve Boğaziçi otelleri(1960) izledi.Ne var ki bu otellerin hiç biri uzun ömürlü olamadı. Yeniköy'de ilk modern otel, 1960 lı yılların sonunda, Sait Halim paşa yalısının yanında, Carlton oteli adıyla açıldı. Bu otel 1986 yılında kapatıldı ve sonra da yıkılmıştır.

Yeniköy'de yaşam çeşitlilik gösterir. İlk yıllarda Yeniköy halkı balıkcılık, bağcılık, bahçecilik, meyvecilik, fırıncılık, meyhanecilik ve kayıkcılık yapıyorlardı. Yeniköy'ün özellikle Rum fırıncıları ile balıkcıları mesleklerinde çok başarılı olmuşlardı. daha sonra diğer meslekler gelişmiştir.

Yeniköy uzun yıllar, Karadeniz veya Marmara tarafına sefere çıkacak olan gemilere erzak veren hareketli bir merkezdi. Bilhassa Yeniköylü fırıncıların yaptıkları peksimetler, çok meşhurdu ve dayanıklı olmaları nedeniyle gemiler bolca peksimet alırlardı. Halen yeniköy otobüs durağının arkasında bulunan Tarihi Yeniköy börekcisi ününü devam ettirmektedir.

Yeniköy'ün balıkcıları ve balıkcı reisleri de çok ünlüydüler. Özellikle dalyancıları ve Dalyan reisleri çok aranır, dalyan kurulması işi hep onlara verilirdi. Dalyancılık gibi, küçük ağa ve olta balıkcılığı ile Çirozculukta da çok ustaydılar.

Yeniköy'de gelişen en önemli sanat, yazma ve yemeni imalatı idi. Yeniköy'ün kurulduğu yıllardan 1960 lı yıllara kadar yemeni ve yazma imalatı devam etti. 19. yüzyılın sonlarına doğru çok sayıda imalathane varken, bu sayı 1960 larda hayli azaldı ve bir süre sonra da tamamen yok olup gitti. yeniköy'ün yazma ve yemenileri sadece yurt içinde değil, yurt dışından da alıcı buluyordu.

Yeniköy, günümüzde en modern yerleşim bölgelerinden biridir. Türkiye'nin en zengin iş adamlarının ikamet ettiği bu semt de yaşam son derece renklidir.
 

Ynt: İstanbul Semtlerinin Adları Nereden Geliyor

AKARETLER - SULTAN ABDULAZİZ TAŞLIKTA AZİZİYE CAMİİNİN GİDERLERİNİ KARŞILAMAK ÜZERE BİR VAKIF KURMUŞTUR. BU VAKFA GELİR SAĞLAMAK İÇİN DE GELİR GETİREN ANLAMINDA AKARETLER YAPTIRMAYI PLANLAMIŞTIR. BU PLANI BİTİRMEK İSE II.ABDULHAMİT’E NASİP OLMUŞTUR. BU YÜZDEN SEMTEDE AKARETLER DENMİŞTİR.

ALTUNİZADE - ALTUNİZADE İSMAİL ZÜHTÜ PAŞA’NIN YAPTIRDIĞI CAMİ, SEMTİNDE BU ADLA ANILMASINA SEBEP OLMUŞTUR. ZÜHTÜ PAŞA’NIN BABASI ALTIN ALIM SATIMI İLE İŞTİGAL ETTİĞİNDEN ZÜHTÜ PAŞA’YA DA ALTUNİZADE DENMİŞTİR.

AYAZAĞA - İSMİNİ YENİ ÇERİ KETHUDASI AYAZ AĞA’NIN ÇİFTLİĞİNDEN ALMIŞTIR. ABDULAZİZ DÖNEMİNDE BURAYA YAPTIRILAN SARAY BUGÜN BİNİCİLİK OKULU OLARAK KULLANILMAKTADIR.

BALAT - RUMCA SARAY ANLAMINA GELEN PALATİON SÖZCÜĞÜNDEN GELDİĞİ SÖYLENİR. ÖNCELERİ İSTANBUL’UN KAPILARINDAN BİRİNE VERİLİN BU AD, SONRALARI SEMTİN ADI OLMUŞTUR.

BEYLERBEYİ – III. MURAT DEVRİ BEYLERBEYLERİNDEN MEHMET PAŞA’NIN YALISINI BULUNDUĞU İÇİN KÖYE BU AD VERİLMİŞTİR

ÇARŞAMBA – SAMSUN ÇARŞAMBA OVASINDAN GELENLER YERLEŞTİRİLDİĞİ İÇİN BURAYA DA ÇARŞAMBA DENİLMİŞTİR

KABATAŞ – İSKELENİN BULUNDUĞU YERDE ESKİDEN BÜYÜK BİR TAŞ VARDI. OSMANLI DEVRİ İLERİ GELENLERİNDEN “KÖSE KAHYA” DİYE TANINMIŞ MUSTAFA NECİP ÇELEBİ BU TAŞI YONTTURUP İSKELE HALİNE GETİRDİ

KUZGUNCUK – FATİH SULTAN MEHMET DEVRİNDE, KUZGUN BABA DİYE ANILAN BİR DERVİŞ BURADA OTURMUŞTU
 

SON KONULAR - FORUM

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,905
Mesajlar
1,525,373
Kayıtlı Üye Sayımız
166,706
Kaydolan Son Üyemiz
Ayhnn

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst