***
Güneşli bir cumartesi sabahıydı. Kahvaltıyı aceleye getirmiştim. Dün okul çıkışı evlere dağılırken sözleşmiştik Ferit’le. Sabah saat sekiz de büyük top sahasında buluşacaktık. Ferit’ten önce oradaydım. İki gün önce yaptığımız maçtan sonra ezilen karların kale önünde oluşturduğu buz tabakası üzerinde oyalanıyordum. Az sonra Ferit göründü ileride. Lojmanlarla top sahasını ayıran dikenli tellerin sürekli kullandığımız ayrık kısmından eğilerek geçti. Kar dizlerini biraz geçiyordu. Yürüyüşünde bir gariplik vardı. Sanki normalden daha fazla çaba sarf ediyor gibiydi. İyice yaklaştığında anladım değişikliği.
umut Kaç numara bunlar?
ferit Kırk.
u Biraz büyük gelmişler sanki.
f Daha küçüğü yokmuş, ama çok sıcak tutuyorlar. Hem de hiç kaymıyorlar. Bak.
Dedi ve ayaklarının altındaki kara bastırarak ileri geri iteklemeye çalıştı postalları.
u Babama söyleyeyim de bana da getirsin bir çift. İyiymiş bunlar.
f Evet. Düşünsene uzun süre üşümeden yürüyebiliriz bunlarla.
u Gel bak. Sana bir sürprizim var.
f Neymiş ama böyle olmaz ki söylemen lazım
u Söylersem sürpriz mi olur? Yürü işte gidiyoruz..
Dün akşam babamdan “olur” sözünü aldıktan sonra uzun süre uyku girmemişti gözüme. Bütün gece rüyamda o tepe senin bu tepe benim uçuyordum sanki. Babam sabah erkenden kademedeki onbaşıyı arayıp iki çocuğun yanlarına geleceğini ve çocukları marangoza götürmesini söylemişti.
Her zaman saatlerce takıldığımız hurdalığı bu sefer es geçip biraz daha ileride bulunan revire kadar yürümeye devam ettik. Neredeyse bir haftadır buralara kadar gelmemiştik. O yüzden arkadaşımızı ziyaret etmeden geçmek istemedik.
Revirin arka bahçesinde bir kulübede yaşıyordu Apo. Çok yaşlı olduğu her halinden belliydi. Genellikle ağır ağır hareket ederdi. Yanakları sarkık, göz kapakları düşüktü. Baygın bir bakışı vardı. Bugüne kadar yüzlerce kediyi boğarak öldürdüğü söylenir dururdu. Hatta bazı sabahlar kulübesinin içerisinden üç dört tane kedi ölüsü çıktığı bile olurmuş. Birçok kez Apo’yu da alıp dolaştığımız olmuştu. Kedileri kovaladığını da görmüştük ama hiçbirisini yakalayamamıştı. Gözlerimle görmediğim bu vahşi olaya inanasım gelmiyordu hiç. Bir köpek neden bir kediyi öldürmek istesin ki? Yemiyor da zaten. Sırf zevk içinde böyle bir vahşiliği yapamazdı bence. Fakat suratındaki izler birkaç boğuşmadan sonra kalmış yara izleri gibi duruyorlardı. Hiçbir zaman bize bir zarar vermeyecekmiş gibi bakardı. Ama içimde hep bir tedirginlik yaratırdı varlığı. Ferit’in de böyle hissettiğini biliyordum.
Kademeye giden kestirme yol üzerinde kavak ağaçları vardı. Civarda en sevdiğim yerlerden birisiydi burası. Bütün bu boşluğun ortasında tek tük de olsa biraz ağacın olduğu ender yerlerden. İncecik bir dere vardı ağaçların hemen dibinden geçen. Derenin hangi tarafında gitmek istiyorsak o tarafına atlayabiliyorduk. Son yağan karın üzerinden on gün geçmesine rağmen hala ayak basılmamış karlar üzerinde yürümenin keyfini çıkarıyorduk. Çocuk dediğinin kestirmesi böyle oluyordu işte. Kimsenin kullanmadığı, aslına bakarsan yolu birazcık uzatan bir kestirmeydi. Ama diğer yollardan daha tenha ve daha maceralı bir yol.
***devam edecek.***