Kalabalık bir feribot kuyruğu ve yarım saatlik yolculuk sonunda uzun zamandır görmek istediğim Çanakkale’nin bir ilçesi olan Bozcaada’ya yaklaşıyoruz. Neden adı Bozcaada diye hiç düşünmeye gerek kalmadığını, feribotla yaklaşırken tepelerin görüntüsünden anlıyoruz. İskeleye yanaşırken önce sert bir rüzgar arkasından Bozcaada Kalesi karşılıyor bizi.
[attachment=1]
[attachment=2]
Ama önce araçla adanın tepesine rüzgar türbinlerine doğru gidiyoruz. Ülkemizin 3.rüzgar enerji santrali olan Bozcaada türbinleri, bütün ihtişamıyla dönerek elektrik üretmeye 2000 yılında başlamış.
[attachment=3]
Bir rüzgar türbini adanın tüm elektrik ihtiyacını üretebiliyormuş. Ada ihtiyacının fazlası da deniz altından karaya ulaştırılıyormuş. Bozcaada gibi her daim rüzgarı bulunan yerlerde bu türbinlerin kullanılması aynı zamanda doğaya da destek. Rüzgarla çalışıyor ve doğaya zarar vermiyor.
Türbinlerin fotoğrafını çektikten sonra, kumuyla deniziyle meşhur Ayazma Plajı’na gidiyoruz. Haziran-Eylül ayları arası bolca ziyaretçisi bulunan bu plaj, normal olarak bu mevsimde çok sakindi.
[attachment=4]
İncecik kumlara basıp berrak denize bakmakla yetindik biz. Pek büyük olmayan bu plajın arka tarafında yeşillikler içinde yan yana restoranlar sıralanıyor. Mevsim itibarıyla mıdır nedir bilmiyorum ama incecik kumları ve berrak denizi olmasına rağmen beni pek etkilemedi bu plaj. Yaz ayları boyunca merkezden minibüslerle plaja gelmek mümkün.
Araçla gezmemiz gereken yerleri bitirip tekrar ada merkezine gidiyoruz ve önce kaleyi geziyoruz. Birçok şehrin kalesi vardır geçmişten kalan ama günümüze bu kadar sağlam kalanını ben görmemiştim. Tabi bunda defalarca onarım görmesinin de etkisi vardır. İlk olarak ne zaman yapıldığı bilinmese de Fatih Sultan Mehmet döneminde kalıntıların üzerine yeniden inşa edilmiş. Daha sonra II.Mahmut döneminde yeniden elden geçen kale bugünkü durumuna gelmiş.
[attachment=5]
Kalenin çevresinde dev bir hendek ve asma bir köprü var. Günümüzde sabit köprü kullanılsa da asma köprü ve içi su dolu hendekle kaleyi korumaya çalışanları gözünüzde canlandırmak mümkün. Kalenin içinde adadan çıkan mezar taşları ve tarihi eserler sergileniyor.
Kale gezisi sonrası adanın bence en çok görülmesi gereken yerlerinden biri olan Bozcaada Müzesi’ne gidiyoruz. Burası Hakan Gürüney ve eşinin tamamen kişisel çabalarıyla açılmış ve geliştirilmiş bir müze. Ada Kaymakamlığı da adanın eski taş evlerinden birini bu müzeye tahsis etmiş. Böylece ada, tarihi geçmişini gözler önüne serecek bir müzeye kavuşmuş.
[attachment=1]
[attachment=2]
Ama önce araçla adanın tepesine rüzgar türbinlerine doğru gidiyoruz. Ülkemizin 3.rüzgar enerji santrali olan Bozcaada türbinleri, bütün ihtişamıyla dönerek elektrik üretmeye 2000 yılında başlamış.
[attachment=3]
Bir rüzgar türbini adanın tüm elektrik ihtiyacını üretebiliyormuş. Ada ihtiyacının fazlası da deniz altından karaya ulaştırılıyormuş. Bozcaada gibi her daim rüzgarı bulunan yerlerde bu türbinlerin kullanılması aynı zamanda doğaya da destek. Rüzgarla çalışıyor ve doğaya zarar vermiyor.
Türbinlerin fotoğrafını çektikten sonra, kumuyla deniziyle meşhur Ayazma Plajı’na gidiyoruz. Haziran-Eylül ayları arası bolca ziyaretçisi bulunan bu plaj, normal olarak bu mevsimde çok sakindi.
[attachment=4]
İncecik kumlara basıp berrak denize bakmakla yetindik biz. Pek büyük olmayan bu plajın arka tarafında yeşillikler içinde yan yana restoranlar sıralanıyor. Mevsim itibarıyla mıdır nedir bilmiyorum ama incecik kumları ve berrak denizi olmasına rağmen beni pek etkilemedi bu plaj. Yaz ayları boyunca merkezden minibüslerle plaja gelmek mümkün.
Araçla gezmemiz gereken yerleri bitirip tekrar ada merkezine gidiyoruz ve önce kaleyi geziyoruz. Birçok şehrin kalesi vardır geçmişten kalan ama günümüze bu kadar sağlam kalanını ben görmemiştim. Tabi bunda defalarca onarım görmesinin de etkisi vardır. İlk olarak ne zaman yapıldığı bilinmese de Fatih Sultan Mehmet döneminde kalıntıların üzerine yeniden inşa edilmiş. Daha sonra II.Mahmut döneminde yeniden elden geçen kale bugünkü durumuna gelmiş.
[attachment=5]
Kalenin çevresinde dev bir hendek ve asma bir köprü var. Günümüzde sabit köprü kullanılsa da asma köprü ve içi su dolu hendekle kaleyi korumaya çalışanları gözünüzde canlandırmak mümkün. Kalenin içinde adadan çıkan mezar taşları ve tarihi eserler sergileniyor.
Kale gezisi sonrası adanın bence en çok görülmesi gereken yerlerinden biri olan Bozcaada Müzesi’ne gidiyoruz. Burası Hakan Gürüney ve eşinin tamamen kişisel çabalarıyla açılmış ve geliştirilmiş bir müze. Ada Kaymakamlığı da adanın eski taş evlerinden birini bu müzeye tahsis etmiş. Böylece ada, tarihi geçmişini gözler önüne serecek bir müzeye kavuşmuş.