Ülkemizde karavan, azımsanmayacak sayıda karavan sahibi tarafından "yazlık" imkanına alternatif olarak görülüyor. O yüzden de, zamanı olan ama denize uzak ikamet eden karavancılar (tekerlekli yazlıkçılar), denize yakın ve ücretsiz bir konaklama alanı bulduklarında oraya temel atıyorlar. Bir anlamda yerleşik düzene geçip, çeşit çeşit su bidonlarını, şişeleri, kovaları, leğenleri karavanın çevresine diziyorlar. E, el altında su yok, temin etmek ve taşımak gerekiyor. İpler gerilip kimisine çamaşırlar asılıyor, kimisi de gardrop olarak kullanılıyor. Tenteler, şemsiyeler salkım saçak fora ediliyor. Karavanın içi tamamen yatakhane olduğundan, kapı pencere açılıp havalandırıldığı sürece dışarıdan içerideki yatak, yorgan, çarşaf sahneleri temaşa edilebiliyor. Bu karavanların sayısı eğer bir-iki taneden fazla ise, ortalığın görüntüsü en kötü gecekondu semtini aratacak kadar felaket bir hale dönüşebiliyor.
Yazlığı olmayan, fakat denize yakın kentlerde yaşayan karavancılar ise, hafta içi evlerinde ve işlerinde yaşadıkları için, "yazlıklarına" hafta sonları geliyorlar. Ama o yazlık, kapıları kilitli vaziyette, olduğu yerde tüm hafta onları bekliyor. Siz iki geceliğine kalacak yer bakarken, ücretsiz karavan parkını bu şekilde işgal etmiş olan "yerli turistler" yüzünden yer bulamıyorsunuz.
Bunların hepsi, ekonomik yetersizlikler ve ihtiyaçların olması gereken yollardan karşılanamaması nedeniyle oluyor. Ekonominin tarifi, "sonsuz ihtiyaçları, sınırlı imkanlarla karşılama çabası" diye yapılır. Ülke şartlarında bunu rahatlıkla "imkansız ihtiyaçları, olmayan imkanlarla karşılama çabası" olarak revize edebiliriz. Maalesef karavanın bu şekilde kullanılması olumsuz bir şey ancak, bu insanların bir gereksinimi karşılayabilmek için bulabildikleri mucizevi bir yöntem. Mucizevi diye, karavanın kendisine diyorum. Çünkü pandemi sırasında keşfedilen ve o güne kadar hiç farkında olunmayan, merdiven altı üçkağıtçı imalatçı firmalar sayesinde herkesin bazen kolay, bazen biraz zorlanarak edinebildiği, hatta "ne olacak, elimiz tornavida tutuyor, kendimiz yaparız" gazıyla yapılabilen bu karavan denen icat, tam bir mucizedir.
Toplumda gözlemlediğim iki türlü karavana ve karavancılara bakış ve yargı var. Birisi; "bunlar karavancı, bedavacı, asalak, parasız yaşamaya çalışıyorlar, ortalığı batırıyor, sokaklarımızı istila ediyorlar". Diğeri; "bunlar karavancı, zenginler, evi yetmemiş bir de tekerleklisini almış, her şeyi iki misli fiyata kakalıyacaksın bunlara, madem paran var, bizi de gör".
Yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı ilk yorumcuların bakış açılarına hak vermemek elde değil, doğru düzgün bir karavan sahibi olabilmek için ödemek gereken paralara bakınca da, ikincilerin bakış açılarına hak vermemek elde değil. Aslında ikisi de yanlış tabii. Nedeni, karavan kültürünün ülkemizde daha emeklemeye bile başlamamış olduğu gerçeği. Ne karavancılar sersefil görüntüler sergileyerek yaz tatili ihtiyaçlarını gidermeliler, ne de sağlıklı, düzgün bir karavan alarak işletmek isteyen bir kişi, istenen paralar yüzünden merdiven altına yönlendirilmeli.
Kamp işletmecileri çoğunlukla ikinci kategoridekiler. Bu sene 9 ayrı karavan kampı işletmesi ile muhatap oldum. Ekim ayı fiyatları 165,_TL ile 1.250,_TL arasında değişiyor. Bunlardan altısında kaldım. Bunlardan dördü belediye işletmesi, diğerleri özeldi. Belediye işletmesi olanlardan sadece bir tanesine 10 üzerinden 9 verebilirim (fiyat çok yüksek). Birinde yer yoktu, geçen sene kaldığım için biliyorum, 10 üzerinden 5. Diğer ikisi tuvalet ve duşlardan 0 (sıfır) aldılar (biri ücretsiz, diğeri ortanın üzerinde fiyat). Özellere gelince, "uçmuş fiyatlar"dan, "pahalı"ya kadar çeşitli. Tuvalet ve duşları "eh işte".
Demem o ki, bir işletme özelse eğer elbette kâr etmek için vardır. Kamu kurumu ise, hizmet etmek için vardır. Ancak bunlar bilinçsizce işletilen yerlerse, bunların standardı ve işletme talimatnameleri yoksa, dolayısıyla denetlenemiyorlarsa, iş sadece vicdanlara kalıyor demektir ki, bu durumda karşımıza pahalı ama yetersiz işletmeler çıkıyor.
Şimdi tekrar "yazlıkçı" karavancılara dönersek, bu insanların bu yetersiz ve pahalı işletmelerde kalmasını istemek için nasıl bir gerekçeye sahibiz? Zaten ekonomik kısıtlamalarla hayatına bir renk getirmeye çalışırken, bir de hizmetin son derece kısıtlı olduğu ama ücretlerin 4-5 yıldızlı olduğu yerlere nasıl zorlanabilirler? Ha, "yassah hemşerim" derim, iş biter! Evet. Hem acaip demokrat olup hem de ülkeyi böyle yönetmeyi kendimize yedirebildiğimiz için bu çözüm, çözümdür yani. (!)
"Her toplum lâyık olduğu şekilde yönetilir" sözüne inanırım. O yüzden biz, bedava bulduğumuz yerlerde tente açıp su bidonlarımızı dizmeye devam edeceğiz, birileri bizden nefret edip oradan kovalayacak, biz de onlardan nefret edip başka bedava yer bulacağız, bu iş böyle sürüp gidecek. Bedava yer bulmak zorunda olmamamız gerektiğini anlayana kadar, başkalarının göz zevklerini bozmaya hakkımız olmadığını kavrayabilecek kadar estetik duygusuna sahip olana kadar, bizde olmayan bir şeye sahip insanların yolunacak kaz olmadığını öğrenene kadar, insanların hizmete lâyık ve değerli varlıklar olduğunu kafamıza kazıyana kadar, bütün bunları bilip, anlayıp, ülke yönetimine bu şartlarla talip olan insanları seçmeyi bilene ve becerene kadar bu iş böyle sürüp gidecek.