Ynt: DEDAK; Sabuncubeli - Gürle Balık Çiftliği Doğa Yürüyüşü (08 Şubat 2009)
Uzun zamandır yürümediğim gibi, doğal olarak yürüyüş notu da yazmıyordum. Biraz unutmuş olabilirim, hatırlayanda kusura bamyayın...
-----
Merhaba,
Çok zaman oldu, farkındayım. Blogumu takip edenlerden çok çok özür dileyerek başlamam gerekiyor. Çok zamandır ne yürüyebildim, ne de ( aslında doğal olarak
) anlatım yazabildim. Gerçi uzun zamandır yazmadığımdan biraz unuttum da yazmayı ama bölümdeki aşırı yoğunluğuma verin, kusuruma bakmayın, not girişini de yapmış şu kulunuzun özrünü kabul edin.
Neyse, tekrar merhaba...
Uzun zaman sonra yürüyecek olmanın heyecanından olsa gerek, Cumartesi gecesi geç yatmama rağmen sabah, saati yarımşar saatlik periyotlarla 6:30'a getirdim. Saatin çalması ile sonunda kalktım, hazırlandım ve dışarıdayım. Hava henüz tam aydınlanmamış ancak bunda çiseleyen yağmurun da etkisi büyük. Dışarı çıkar çıkmaz yağmuru farkedip yağmurluğumu giyiyorum ki sanırım o yağmurluk akşama kadar sırtımdan çıkmayacakmış... Yola yürüyorum. Yolda dolmuşlar, arabalar yollara çıkmış, insanlar dışarı uğramışlar. Bir sorun var, bir sıkıntı var bu tabloda. Aslında yeni aydınlanan bir hava, hafif çiseleyen yağmur, inceden bir fon müzik, uzun zaman yürümemiş olmanın heyecanı, herşey tamam... (Belki bir de kirli Ankara sabahı fonu tamamlardı ama o zamanda bu iyot kokusu nereden gelecek?) Dediğim gibi bir eksik var bu tabloda ki korkarak tahminliyorum; profesyonelleşme
Korkarım giderek profesyonelleşiyorum. Buna bir çözüm bulmak lazım...
Servise biniyorum İzmirspor önünde. Yağmur nedeniyle az yolcu olsa da, aslında beklentimden kalabalık. Konak'tan diğer yolcularımızı da alıp Talatpaşa ve Bornova. Tüm yol boyunca laf atanlar, uzun süreli devamsızlığımı tartışıyor. Tek nedeni var; yoğunluk. Bir süre sanırım devamsızlık yapmam. (Planlı 2 hafta devamsızlığım hariç
Haftaya 14 Şubat haftasonu, değil mi?
)
Birkaç evin arasında iniyoruz otobüslerden, acil olarak hazırlanmak gerek. Zira dışarıda sağlam bir yağmur başlamış, ne tozluk takacak vakit var, ne de uzun uzun muhabbet edecek. Bu nedenle, acil tarafından kıyafetimi tamamlıyorum, herkesle birlikte evlerin arasından aşağıya yürüyoruz. İlk plan B grubu ile yürümek, çünkü parkur ile ilgili en ufak bir fikrim yok ve yoğun yağmur nedeniyle herkes bir telaş içerisinde. Takıyorum kulaklığımı, başlıyorum B grubu yürümeye. Bu sırada saatim 09:30
Saat 'u gösterene kadar dik inişlerin sonundaki toplanma dakikaları veya yol üzerindeki engelleri atlama sonrası dışında dinlenmeksizin yürüyoruz. Gerçi yürüyelim de, zira zaten tempomuz çok yüksek değil.
10:25'de ilk ve belki de net olarak tek molamızı veriyoruz. Yaklaşık 10 dakikalık bir mola, nefes almak için. Sonrasında yumuşak toprakta inişe geçiyoruz. Yavaş yavaş derenin aktığı kanyona iniş yapacağız. Rehberlerimizin birkaç gün önce yapmış oldukları keşifte çok zevkli bir parkur olarak tespit ettikleri, yanlızca 1-2 adım sudan geçmek gereken bir dere yatağına iniyoruz. İniş yaklaşık 10 dakika sürüyor. Dere yatağı birkaç gündür süren (hatta sürmekte olan) yağmurlarla olmuş size bir nehir. 1-2 adım geçiş de, yaklaşık dizinize kadar girmeniz gereken 6-7 adımlık bir yol ve epey sert akan bir su. Doğal olarak burada karar değişiyor. Önce dere boyunca bir patika arıyoruz. Bulamayınca tek çaremiz geriye yürümek. Zira mola noktasında itfaiye yolunu takip ederek gitme şansımızdan vazgeçerek oraya gelmiştik... Yaklaşık 15 dakikalık bir tırmanma ile mola noktamıza yürüyoruz ve tempo arttırarak balıklara koşar adım...
Balık çiftliğinin paraleline gelince itfaiye yolundan ayrılarak, doğal olarak diklemesine inecek patikaya sapıyoruz. Orta zorlukta bir patika ile balık çiftliğine iniyoruz. Bu noktaya kadar zaman zaman yavaş, zaman zaman da sert eşlik eden yağmur, balık çiftliğine gelmemiz ile birden kesiliyor??? 12:00 itibariyle sırıl ve sıklam olarak Gürle Balık Çiftliği'ndeyiz.
Her ne kadar çiftlik balığı olduğundan çok lezzetli olmasa da, pişmesi, belki kiremitte olması, belki sosu ama çok güzel bir balık yiyoruz. Yanında da uzun zamandır yediğim en iyi salatayı yiyorum. Yağı, tuzu, limonu yerinde bir domatesli salata. Güzel bir yemek ve sadece 6lira veriyoruz. (Grup geldiğimiz için tabiki, ama standart fiyat da 8miş...) Yalnız yerken balığın gözünden iki damla sızıyor, benim de içim sızlıyor ama ne yapalım bir eksiği var balık soframızın. Eksiği kabul edip afiyet olsun... (Bu arada Neşe hanımların evlilik yıldönümünü, Ender abinin doğumgününü kutluyoruz. Buradan da nice yıllara...) Tam kalkalım diyoruz, yoğun yapmur başlıyor yine. Tabi sıcağı bulmuş yürüyüşçüler yeniden azgın yağmura çıkmakta çekinceli davranıyorlar. 10 dakika 15 dakika derken çıkışımız 13:45'i buluyor. Herkeste yağmurun bıkkınlığı, parkurun umutsuzluğu ve yemeğin rahaveti var sanırım ki yürüyüşümüz toprak yoldan şehre inişe dönüşüyor. 14:45 itibariyle Organize Sanayi Bölgesinin uç noktasındaki köy kahvesine varıyoruz. 15:30'da da servislerin hareketiyle İzmir'e dönüşe geçiyoruz.
Kısaca yorumlamak gerekirse, her ne kadar ağaçların içinden güzel gibi görünse de çok kısa bir parkur. Yani kısa bir yürüyüş, üstüne de balığımı yerim derseniz, o zaman olur. Ancak sanırım çok uzatmak mümkün değil. (Gerçi C grubu yemek sonrası çıktı ve bizimle İzmir-Manisa Karayolu üzerindeki Jandarma noktasında katıldı ama zorlama bir parkur muydu, yoksa takip edilesi miydi? emin olamıyorum...) Çıkan tüm sorunlar nedeniyle yürüyüş süresinin kısalmasını da disiplin kaybı olarak sayarsak biraz sorunlu bile sayılabilir ama bu yağmur altında çok da birşey diyemiyorum.
Sonuçta zevkli, kısa, patikaları orta zorlukta bir yürüyüştü. Seneye gider miyim? Bir kere gördüm, balık-muhabbet dışında pek çekmez. Ama tavsiye eder miyim? Balık seviyorsanız, evet...
Not: Yazı boyunca yazmadım ama sonuna ekleyeyim. Yürüyüş boyunca herkesten ve herşeyden daha tehlikeli bir durum gördüm: Şemsiyeliler... Şemsiye, doğa yürüyüşüne uymaz demişlerdi. Bu nedenle hiç bir yürüyüşe şemsiye götürmedim. Yürüyüşlere şemsiye gitmeyeceğine göre acemidirler dedim ama B'de yürüyeni bile vardı. Sonuçta belki okuyan birilerine tavsiye olur... Doğa yürüyüşünde şemsiye kullanılmaz. Kendi tecrübemden yola çıkarsam; yürürken ellerinizi serbest bırakamazsınız şemsiye olursa, rahata alışırsınız, ıslanmak/kirlenmek giderek daha zor gelir-bu da hata ihtimalini arttırır, şemsiyeniz etrafa takılır; ki herşey olur o zaman. Ama daha kötüsünü bu yürüyüşte gördüm. Eğer şemsiye kullanıyorsanız, önünüzde ve arkanızda yürüyenlerin gözüne sokma ihtimaliniz yüksektir, önünüzde yürüyen insanın birkaç kez daha bastırırsanız ensesine sokabilirsiniz. Ve eğer bu durumların saygısızlık olacağını düşünmüyorsanız, sadece kendinizi düşünüyorsanız şöyle söyleyeyim: "O zaman önünüzde veya arkanızda yürüyen bir kişinin siz düşerken veya kayarken yardım etmesini bekleyemezsiniz, çünkü o sırada sizden gözünü veya ensesini korumaya çalışıyordur..." Lütfen kendinizin ve çevrenizin sağlığı için yürüyüşlerde şemsiye kullanmayın. Yağmur birşey yapmaz, en azından göz çıkarmaz...
Selam, saygı...
Sabuncubeli - Gürle Balık Çiftliği - Manisa
Servis Hareket _________________08:00
Çay Molası _____________________08:45
Hareket ________________________09:15
Mola(10dk) _____________________10:25
Öğle Yemeği(105dk)______________12:00
Bitiş __________________________14:45
Servis Hareket _________________15:30
Not: Ağır yağmur nedeniyle ancak 2 yürüyüş, 2 tane de Yemek fotoğrafı çekebildim. Kusura bakmayın...
http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/Trekking/2009/Sabuncubeli_20090208/
-----
Umarım birilerinin işine yarar. Bu notu ve önceki notlarımı Gezenbilir'de olduğu gibi blogum http://xtrmprgrmmr.blogspot.com/ adresinde de bulabilirsiniz...