Ynt: Başımız Sağolsun Hüseyin Pelit "rüzgar" Dostumuzu Kaybettik
Rüzgar'ın ardından can dostu Faruk Haksal'ın veda yazısını paylaşmak istedim.
Selma
RÜZGAR... Faruk Haksal
O duygu yüklü bir adamdı.
Düşüncelerini bile duygularına banarak ifade ederdi: Ama açıktan değil, ironi/mizah karışımı bir harmanın içinden geçerek… Bazen sivri!
Bazen yumuşacık, dudaklarının kıvrımlarında küçük bir tebessüm: Hazret kolay yakalanmazdı!..
Sanki yüksek bir yerde durup, şairin dediği gibi, “seyrederdi âlemi…”
Tıpkı rüzgâr gibi… Hatta fırtına.
Ama fırtına O’nun içinde salınır ve gözlerinden sizlere yansırken ehlileşir, biraz yumuşar ve bir yel gibi sıyırırdı alnınızı [yani dimağınızı]…
Acısından keyif üreten bir “birey” di o; tam anlamı ile bir birey.
Bir Cumhuriyet çocuğu.
Bir özgürlük bireyi: İşte karavanı…
Bu düşünce ve duygu yumağının sembolüydü ondaki karavan sevgisi.
Ettiği her sözün hemen ardından gözlerinde bir ürküntü dolaşırdı:
- Acaba anlatabildim mi?
Evet, bir kaygısı da oydu: Ulaşabilmek!
Sözünü iletebilmek.
Bilincinde volta atan yükseklikleri paylaşabilmek…
Ancak bu noktada karamsar olduğunu saklamamak gerekir.
Karamsardı, umudu kırılgandı; sevinçleri sessiz… Bir çığlıktı sanki.
Sade, öfkelerini bilincinde bileyen katışıksız bir bireydi.
Toplumsal sorunları sorgularken dahi, onları duygusallaştıran rüzgâr gibi bir yurttaştı; “sade” değil; nitelikli bir vatandaştı…
Rüzgâr gibi yaşadı.
Ve rüzgâr gibi geçti, bu hayatın üzerinden… Hayatın kendi üzerinden geçmesine izin vermeden, fırsat tanımadan.
İşte bütün bu nedenlerden dolayı ve aynı zamanda, sahici bir karavancıydı.
Karavancılığın bir kültür olduğunu anlattı herkese. O kültürü yaşamıyla sergiledi inatla, ısrarla… Sevgi ile, yılmadan, biraz öfkelenerek, sonra daha çok öfkelenerek, sonra…
Sonra [o gün geldi] çekti gitti bu dünyadan.
Fakında mısınız, son birkaç gündür ülkenin hiçbir yöresi rüzgârlı değil…
Yaprak kımıldamıyor ey koca Rüzgâr.
Karavanını gölgesine çektiğin ağaçların dalları sallanmıyor; yaprak kımıldamıyor…
Güle güle has arkadaşım.
Rüzgârın bol olsun…