SEVAL
www.sevalduban.com
Türklerle Kızılderililerin ataları aynı mı?
İnsanların birbiri ile iletişim kurmasının en bilinen yolu konuşmaktır ve bunun aracı da dildir… Dilin söylediğini unutmamak ve duymayanlara aktarabilmek için “yazı” denen sembolleştirme yöntemine ihtiyacımız vardır. Yeryüzünde bugün mevcut olan yüzlerce farklı dil ve yazı; aynı atadan geldiğine inanılan insanı ne yazık ki “iletişimsizlik” konumuna düşürmüştür. Evrensel dil yapılma çabasında olunan İngilizcenin, ‘ Tüm’ halkları birbiri ile nasıl iletiştirdiği ise tartışılır bir konu bence…
Yazı ve semboller olarak elimizde bulunan tüm kaynaklar şimdiye kadar doğru yorumlanabilmiş midir?
Bizim klasik bilgilerimizle uygarlık tarihimiz 6.000 yıla dayanıyor olsa da, acaba tüm gerçek bu kadar mıdır?
İlk yazıyı Sümer’ler mi kullandı gerçekten?
Sümer’lerin kendi dillerine ait sesleri semboller halinde tabletlere geçirmiş olmaları ve bunun çözümlenmesine kadar geçen 5500 yıl, insanın var oluş cetvelindeki bütün uygarlığı temsil etmekte yeterli midir?
Yazının Sümerlerden intikal ettiği söylenen; Akadlar, Elamlılar, Babilliler, Asur, Hitit ve Urartu sıralaması ve dağılımı ne kadar doğrudur?
Bu soruların sayısı epeyce arttırılabilir.
Aslında son yıllarda bilinen bazı gerçeklerin o kadar da “ gerçek” olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlasa da, Arkeolojik yaş tespiti için kullandığımız eski metotların yerini alacak yeni yöntemler, geçmiş tarihimizin yeniden yazılmasını sağlayana kadar bazı şeyler sadece iddia olmaktan öte geçemeyecek bir süre daha.
Bu iddialardan bir tanesi var ki çok ilginçtir:
Türkler ile Kızılderililer'in ataları aynı (mı)?
Asya'da uygarlık yaratan Türkler ile Amerika kıtasında yaşayan eski uygarlıklar Maya- Aztek- Olmek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerlik, bir sürü konuda şaşırtıcı noktalara ulaştı.
Asya’da Hitit Güneşi olarak bilinen semboldeki TENGRİ (yani evrenin her yerindeki tanrı) ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl ‘ın sembolü arasındaki benzerlik karşılaştırmaya değer. Hele bu tanrının adını “kutsal katlı” olarak okuduğumuzu düşünürsek anlamsal ve sembolik benzerlik iyice artar. (Kutsal katlı, Tengri ile aynı anlamdadır)
Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur.
Chac: Yani "Çak" Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.
Kinich Ahau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş, Türkçe “Güneş” kelimesi ile neredeyse birebir aynıdır. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı ise dikkat çekicidir.
Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır, çifte göreve sahiptir ve çifte kutlu olarak okunabilir.
Tezcatlipoca: Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (hareket eden) ve B den P ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Tezkatlıbora rüzgâr tanrısıdır.
Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada “quetzal” sözünün kutsal olduğunu Xochi’nin çok olduğunu kabul edersek bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.
Aşağıda sıralanan Kızılderili dilinde kullanılan kelimeler ile Türkçe arasındaki benzerlikler gerçekten dikkat çekici.
Yat-kı: yatılan ev
Tamazkal: Hamam, temiz kalmak
Yanunda: yanında
T- sün: uzun
Misssigi: Mısır
Tepek: tepe
Hu: selam
Türe: töre
Tete: dede
Atış-ka: ateş
Aş- köz: yemek
Yu: su
Yu-mak: yıkamak
Köç: göç
Tekun: tekin
Atağ: ata
Yaşıl: yeşil
Çakira: çakır
Kün: Gün
Atapaskan: Kızılderili kabilesinin adı
Ata-Hualpa: Son Maya kralının adı
Kalakmul, Uaxactun, Kopan: Maya şehirlerinin isimleri
Kızılderili kelimeleri ile Türkçenin karşılaştırıldığı bu birkaç örnek dışında Fransız dilbilimci Dumesnil, Kızılderililerin kullandığı 320 kelimenin Türkçe ile aynı olduğunu tespit etmiştir. Tarihçi Ord.Prof. Denis Sinor’ un araştırmalarına göre, töre, kültür, inanış, din, semboller, dil ve gelenekler arasında çok ciddi benzerlikler mevcut. Bazı bilim adamı ve tarihçilere göre genetik incelemelerde de ciddi kanıtlar tespit edilmiştir. (Gen araştırmaları etiklik açısından genellikle gizli yapıldığı için kaynaklarımız sınırlı ne yazık ki.)
Türk kelimesinin tarihine baktığımızda Sümer tanrıçası İnanna ile karşılaşırız, tıpkı Anadolu kültüründe olduğu gibi…
Tarihteki araştırmalara göre Kızılderili gelenekleri ile Türk gelenekleri arasında aşağıda listelenen benzerlikler tespit edilmiştir.
Sümer Tanrıçası İnanna’yı sembolize eden “Ay kayığı”simgesi olan hilal şeklindeki, boğaza takılan kolyeye Tork denilmektedir. (Anadolu’da Hitit devleti kurulmadan evvel yaşayan Tork-lar (Torkom) Hitit devleti sonrası kralları Pamba devrinde Hititlere boyun eğmek zorunda kalmışlardı.)
Tork isimli, hilal şeklinde kolyeyi tıpkı Torkom’lar gibi Bozok kabileleri olan sarışın Kızılderili kabilelerinden Navajo’lar, Şanı’lar, Ocibya’lar kemikten yapılmış olarak boyunlarına takmaktadırlar. Bu “Tork”ları, Çokta Kızılderilileri hilalin ortasına yıldız koyarak göğsü kaplayan geniş bir Ay yıldız kolye olarak kullanırlar.
Mayalar kendi dillerine aynı bizim ifademizle Mayanca demektedirler. Maya’ların Orta Amerika’daki önemli yerleşim yerlerinden olan “Yuka-tan” isminin Türkistan’ın Yok-Tan bölgesinden gelme olduğu anlaşılmıştır. Bu bölge Sümer Türklerinin Mezopotamya’ya göçmeden evvelki yerleşim sahası idi…
Tahiti adasına ayak basan Kaptan Cook Kızılderililerin başlarına taktıkları çiçekten başlığa Türk adı verdiklerini 1769 yılında tespit etmiştir.
Fiji adalarında Rotuma yerlilerinin dillerinin Altaik dil olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Endonezya adalarının dillerinin de Altay dillerinden olduğu anlaşılmıştır.
Doktor kelimesi yerine Ah-men, kırık çıkıkçıya Kak-bak, şifacı hekime Ah-bak, çocuk doğurtan ebeye ilk-alan-zah derlerdi. Bütün Altaylılar gibi Kızılderililer birbirlerine amca, baba, teyze, hala, ağabey diye hitap ederler. Maya Kızılderililerinde 1878 yılında el öpme adeti tespit edilmiştir.
Mohavk Kızılderilileri uzun eşek oyunu da dahil 12 Anadolu oyununun 11 tanesini bilmektedirler. Güreş ise bütün Kızılderili kabilelerinde dua ile başlanılan en önemli ata sporu olarak tatbik edilmektedir.
Anadolu Türklerinin parmaklar arasına sicim gererek oynadıkları sicim oyunu Atapaskan ve Keçuva kabilelerinde de oynanmaktadır. Üstelik figürler ve isimler de aynıdır. Eğer Anadolu’da bir figüre yıldız deniliyorsa, Kızılderililerde de yıldız denmektedir.
İnka’lar kök sülalesine “Ay-ullu” yani ulu soy demekle beraber, kendi yöneticilerine Kur-Hakan demekteydiler.
İnka’lar çocuklarına bir kahramanlık gösterene kadar ad vermezlerdi. Ad verme işlemi merasimle yapılırdı bir kişi ölene kadar bir düzine ad ve nam sahibi olabilirdi. (Dede Korkut Hikayelerinden Boğaç Han’ın Hikayesini hatırlatıyor.)
Kına yakma bütün Kızılderili kabilelerinde, Anadolu ve Orta Asyalı Altaylılar gibi uygulanmaktadır. Beşik kertmesi töresi aynı şekilde yaygın bir töredir.
Loğusa kadın bütün Altaylılar gibi kutsal sayılırdı. Loğusanın kırkını yaparlardı. Ölülerini bütün Altaylılar gibi, silahları ve atı ile birlikte “Kur-gan”lara gömerler. Kan davası bir töre olarak uygulanırdı.
Mayalar ölüm yıl dönümünde Yıl aşı verirler, cenaze törenlerinde erkekler yüzlerine kara boyalar sürerlerdi.
Toltek Kızılderililerinin gebelik ve bereket tanrısı Tez Katlı Poka (Tez katlı boğa)dır. Kızılderililerde cennet ve sırat köprüsü kavramı vardır. Cennete Vakui (Akui-(Altından ırmaklar akan yer) derlerdi.
Siu Kızılderilileri’nin 1870 yılı sonlarında Papıti, Muhave, Kalamat, Şoson, Irok gibi kabilelerinde “Hu” çekerek Bektaşi semahlarına benzeyen ayinler yaptıkları tespit edilmiştir.
İnkalarda Kopuz benzeri bir saz kullanıldığı tespit edilmiştir. Aztek ve Mayalar Ç-şıra (şıra) isimli içki içerler. İnkalar ise bu içkiye Çira derlerdi.
Bu ilginç benzeyişlerin gerçek sebebi ne olabilir?
Peki ama dilde, sembolde, dinde, kültürde bu kadar benzeşmemiz biraz şaşırtıcı değil mi? Biz daha motorlu gemileri ve uçağı yeni bulmuşken, binlerce yıl önce aradaki koskoca Pasifik Okyanusu nasıl aşılabilmiş ve aynı genlere, aynı dile, aynı törelere, aynı törenlere, aynı sembollere nasıl sahip olmuşuz acaba?
Bu sorunun cevabını ararken karşılaştığımız kaynaklar bize şimdiye kadar öğretilen tarih bilgisinin eksiklerle ve yanlışlarla dolu olduğunu göstermeye yetiyor bence. Resmi tarihte bulunan eksiklikler, maddesel kanıtların yokluğundan kaynaklanmaktadır ama Dilbilim söz konusu olduğunda dillerdeki benzeyişler yeterince kanıt olmalıdır.
Atatürk’ün ilgisi
Yıllar öncesinde Atatürk’ü epey heyecanlandıran bir araştırma Türkiye’de ortaya çıkabilmek için yıllarca beklemek zorunda kalmıştır. Türk tarihinin ve coğrafyasının araştırılmasını isteyen Atatürk, ilkel diller uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin Mayatepek'i görevlendirmiş ve ömrünün son yıllarında ilginç kaynaklara ulaşmıştır. Mayatepek’in sunduğu ön raporda Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerlik dikkat çekiciydi. Süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için 1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı ve Arkeolog William Niven’in Meksika’da yaptığı kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait tabletlerin deşifrelerinden ve ardından James Churcward’ın Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden Atatürk’ü haberdar etti. Sağlığının bozuk olmasına rağmen Atatürk, Türkiye’ye getirilen kitaplarla çok ilgilendi ve hızlıca çevirilerini yaptırıp, bizzat kendisi geceler boyu okuyup üzerlerinde notlar aldı. Halen Anıt kabir’de bir kısmı sergilenen kitaplar ancak 2000 li yıllarda Türkçeye çevrilebildi. (Kayıp Kıta Mu , Mu’nun Sembolleri)
Günümüzde bile bilimselliği hala tartışılan adres, MU kıtasından başka bir yer değildi. Mu kıtası üç büyük kara parçasından oluşuyordu, günümüzde küçük adacıkların olduğu bölgede dört ayrı ırk, tek tanrılı bir din, sembolizme dayalı bir öğretim sistemi ve gelişmiş bir uygarlık mevcuttu. Kıtadaki uygarlık devam ederken Asya’da ve diğer kıtalarda koloniler kurmuşlardı. Bu kolonilerden bir tanesi de Uygurlardı.
Azımsanmayacak sayıda bilim adamına, mevcut ve geçmiş medeniyetlerdeki pek çok ortak noktanın kaynağının Mu kıtası olduğunu düşündüren kanıtlar ciddiye alınmayacak gibi değil. Sadece yazılı kaynakların değil, imgelere ve simgelere dayanan kültürel tarihin de incelenmesi bugünkü geçmiş tarih bilgimizin değişmesini sağlayacaktır. Buzul çağından önce yani, günümüzden 30.000 ile 15.000 yıl öncesi göçlerle oluşan Maya, Aztek, İnka kültürlerinin incelenmesi, efsanelerinin tekrar gözden geçirilmesi bakış açımızı mutlaka değiştirecektir.
Mu kıtasının Pasifik Okyanusta batacağını anlayan uygarlığın yaşamın devamını sağlayabilmek için diğer kıtalara göçler yaptığı Dil ve kültür araştırmalarında ortaya çıkmaktadır, tıpkı yıllardır konuşulan Kızılderililer ile Türkler arasındaki benzeyişler gibi…
İstanbul Üniversitesi Mezunları Derneği USA (IEMEZUSA) 26 Ocak tarihinde New York’ta İki kültürün benzerlikleri konusunda bir panel düzenledi:
Türk dünyası ile Kızılderililer arasındaki ortak bağlar?
Panel konuşmacıları:
Prof. Türker Erdoğan (George Washington Üniversitesi), Prof. Timur Kocaoğlu (Michigan Devlet Üniversitesi), Araştirma Profesörü Marjorie Mandelstam Balzer (Georgetown Üniversitesi & Eurasia Antropoloji ve Arkeoji Dergisi Editörü), Doçent Carol Lujan, Ph.D , (Amerikan Kizilderilileri Araştirma Bölümü, Arizona Devlet Üniversitesi)
Diliyorum ki; Milliyetçi bakış açılarının o ince tehlikeli çizgisinde sınırlı kalmadan, sadece Kızılderililer ile Türk dil ve kültürlerinin değil, bilinen eski uygarlıkların bıraktığı tüm maddesel ve sembolik kanıtlar, bütün dünya ülkelerinin katılacağı geniş kapsamlı sempozyumlarla araştırılır ve Mu Kıtasının gerçekte var olup olmadığı anlaşılır bir gün…
MU kıtasının var olduğu iddiasını savunan kaynaklar:
Dr. William Niven'in 1921-1923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet. Yucatan'da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan 'Troano El Yazması'. (British Museum'da bulunmaktadir) Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi. (Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadır.) Paul Schlieman tarafından Tibet'teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”. Yucatan'da (Meksika) Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğü Uxmal tapınağındaki (bana uç mahal kelimesini hatırlattı nedense) yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda “geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” ifadesi bulunmaktadır. Meksiko şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. (Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre, “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir. ), Perezianus ve Dresden kodeksleri.
Kaynağımız neresi olursa olsun hepimiz aynı Tengri’nin çocuklarıyız!
Derleyen; Nesrin Dabağlar
http://indigodergisi.com
İnsanların birbiri ile iletişim kurmasının en bilinen yolu konuşmaktır ve bunun aracı da dildir… Dilin söylediğini unutmamak ve duymayanlara aktarabilmek için “yazı” denen sembolleştirme yöntemine ihtiyacımız vardır. Yeryüzünde bugün mevcut olan yüzlerce farklı dil ve yazı; aynı atadan geldiğine inanılan insanı ne yazık ki “iletişimsizlik” konumuna düşürmüştür. Evrensel dil yapılma çabasında olunan İngilizcenin, ‘ Tüm’ halkları birbiri ile nasıl iletiştirdiği ise tartışılır bir konu bence…
Yazı ve semboller olarak elimizde bulunan tüm kaynaklar şimdiye kadar doğru yorumlanabilmiş midir?
Bizim klasik bilgilerimizle uygarlık tarihimiz 6.000 yıla dayanıyor olsa da, acaba tüm gerçek bu kadar mıdır?
İlk yazıyı Sümer’ler mi kullandı gerçekten?
Sümer’lerin kendi dillerine ait sesleri semboller halinde tabletlere geçirmiş olmaları ve bunun çözümlenmesine kadar geçen 5500 yıl, insanın var oluş cetvelindeki bütün uygarlığı temsil etmekte yeterli midir?
Yazının Sümerlerden intikal ettiği söylenen; Akadlar, Elamlılar, Babilliler, Asur, Hitit ve Urartu sıralaması ve dağılımı ne kadar doğrudur?
Bu soruların sayısı epeyce arttırılabilir.
Aslında son yıllarda bilinen bazı gerçeklerin o kadar da “ gerçek” olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlasa da, Arkeolojik yaş tespiti için kullandığımız eski metotların yerini alacak yeni yöntemler, geçmiş tarihimizin yeniden yazılmasını sağlayana kadar bazı şeyler sadece iddia olmaktan öte geçemeyecek bir süre daha.
Bu iddialardan bir tanesi var ki çok ilginçtir:
Türkler ile Kızılderililer'in ataları aynı (mı)?
Asya'da uygarlık yaratan Türkler ile Amerika kıtasında yaşayan eski uygarlıklar Maya- Aztek- Olmek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerlik, bir sürü konuda şaşırtıcı noktalara ulaştı.
Asya’da Hitit Güneşi olarak bilinen semboldeki TENGRİ (yani evrenin her yerindeki tanrı) ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl ‘ın sembolü arasındaki benzerlik karşılaştırmaya değer. Hele bu tanrının adını “kutsal katlı” olarak okuduğumuzu düşünürsek anlamsal ve sembolik benzerlik iyice artar. (Kutsal katlı, Tengri ile aynı anlamdadır)
Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur.
Chac: Yani "Çak" Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.
Kinich Ahau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş, Türkçe “Güneş” kelimesi ile neredeyse birebir aynıdır. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı ise dikkat çekicidir.
Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır, çifte göreve sahiptir ve çifte kutlu olarak okunabilir.
Tezcatlipoca: Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (hareket eden) ve B den P ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Tezkatlıbora rüzgâr tanrısıdır.
Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada “quetzal” sözünün kutsal olduğunu Xochi’nin çok olduğunu kabul edersek bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.
Aşağıda sıralanan Kızılderili dilinde kullanılan kelimeler ile Türkçe arasındaki benzerlikler gerçekten dikkat çekici.
Yat-kı: yatılan ev
Tamazkal: Hamam, temiz kalmak
Yanunda: yanında
T- sün: uzun
Misssigi: Mısır
Tepek: tepe
Hu: selam
Türe: töre
Tete: dede
Atış-ka: ateş
Aş- köz: yemek
Yu: su
Yu-mak: yıkamak
Köç: göç
Tekun: tekin
Atağ: ata
Yaşıl: yeşil
Çakira: çakır
Kün: Gün
Atapaskan: Kızılderili kabilesinin adı
Ata-Hualpa: Son Maya kralının adı
Kalakmul, Uaxactun, Kopan: Maya şehirlerinin isimleri
Kızılderili kelimeleri ile Türkçenin karşılaştırıldığı bu birkaç örnek dışında Fransız dilbilimci Dumesnil, Kızılderililerin kullandığı 320 kelimenin Türkçe ile aynı olduğunu tespit etmiştir. Tarihçi Ord.Prof. Denis Sinor’ un araştırmalarına göre, töre, kültür, inanış, din, semboller, dil ve gelenekler arasında çok ciddi benzerlikler mevcut. Bazı bilim adamı ve tarihçilere göre genetik incelemelerde de ciddi kanıtlar tespit edilmiştir. (Gen araştırmaları etiklik açısından genellikle gizli yapıldığı için kaynaklarımız sınırlı ne yazık ki.)
Türk kelimesinin tarihine baktığımızda Sümer tanrıçası İnanna ile karşılaşırız, tıpkı Anadolu kültüründe olduğu gibi…
Tarihteki araştırmalara göre Kızılderili gelenekleri ile Türk gelenekleri arasında aşağıda listelenen benzerlikler tespit edilmiştir.
Sümer Tanrıçası İnanna’yı sembolize eden “Ay kayığı”simgesi olan hilal şeklindeki, boğaza takılan kolyeye Tork denilmektedir. (Anadolu’da Hitit devleti kurulmadan evvel yaşayan Tork-lar (Torkom) Hitit devleti sonrası kralları Pamba devrinde Hititlere boyun eğmek zorunda kalmışlardı.)
Tork isimli, hilal şeklinde kolyeyi tıpkı Torkom’lar gibi Bozok kabileleri olan sarışın Kızılderili kabilelerinden Navajo’lar, Şanı’lar, Ocibya’lar kemikten yapılmış olarak boyunlarına takmaktadırlar. Bu “Tork”ları, Çokta Kızılderilileri hilalin ortasına yıldız koyarak göğsü kaplayan geniş bir Ay yıldız kolye olarak kullanırlar.
Mayalar kendi dillerine aynı bizim ifademizle Mayanca demektedirler. Maya’ların Orta Amerika’daki önemli yerleşim yerlerinden olan “Yuka-tan” isminin Türkistan’ın Yok-Tan bölgesinden gelme olduğu anlaşılmıştır. Bu bölge Sümer Türklerinin Mezopotamya’ya göçmeden evvelki yerleşim sahası idi…
Tahiti adasına ayak basan Kaptan Cook Kızılderililerin başlarına taktıkları çiçekten başlığa Türk adı verdiklerini 1769 yılında tespit etmiştir.
Fiji adalarında Rotuma yerlilerinin dillerinin Altaik dil olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Endonezya adalarının dillerinin de Altay dillerinden olduğu anlaşılmıştır.
Doktor kelimesi yerine Ah-men, kırık çıkıkçıya Kak-bak, şifacı hekime Ah-bak, çocuk doğurtan ebeye ilk-alan-zah derlerdi. Bütün Altaylılar gibi Kızılderililer birbirlerine amca, baba, teyze, hala, ağabey diye hitap ederler. Maya Kızılderililerinde 1878 yılında el öpme adeti tespit edilmiştir.
Mohavk Kızılderilileri uzun eşek oyunu da dahil 12 Anadolu oyununun 11 tanesini bilmektedirler. Güreş ise bütün Kızılderili kabilelerinde dua ile başlanılan en önemli ata sporu olarak tatbik edilmektedir.
Anadolu Türklerinin parmaklar arasına sicim gererek oynadıkları sicim oyunu Atapaskan ve Keçuva kabilelerinde de oynanmaktadır. Üstelik figürler ve isimler de aynıdır. Eğer Anadolu’da bir figüre yıldız deniliyorsa, Kızılderililerde de yıldız denmektedir.
İnka’lar kök sülalesine “Ay-ullu” yani ulu soy demekle beraber, kendi yöneticilerine Kur-Hakan demekteydiler.
İnka’lar çocuklarına bir kahramanlık gösterene kadar ad vermezlerdi. Ad verme işlemi merasimle yapılırdı bir kişi ölene kadar bir düzine ad ve nam sahibi olabilirdi. (Dede Korkut Hikayelerinden Boğaç Han’ın Hikayesini hatırlatıyor.)
Kına yakma bütün Kızılderili kabilelerinde, Anadolu ve Orta Asyalı Altaylılar gibi uygulanmaktadır. Beşik kertmesi töresi aynı şekilde yaygın bir töredir.
Loğusa kadın bütün Altaylılar gibi kutsal sayılırdı. Loğusanın kırkını yaparlardı. Ölülerini bütün Altaylılar gibi, silahları ve atı ile birlikte “Kur-gan”lara gömerler. Kan davası bir töre olarak uygulanırdı.
Mayalar ölüm yıl dönümünde Yıl aşı verirler, cenaze törenlerinde erkekler yüzlerine kara boyalar sürerlerdi.
Toltek Kızılderililerinin gebelik ve bereket tanrısı Tez Katlı Poka (Tez katlı boğa)dır. Kızılderililerde cennet ve sırat köprüsü kavramı vardır. Cennete Vakui (Akui-(Altından ırmaklar akan yer) derlerdi.
Siu Kızılderilileri’nin 1870 yılı sonlarında Papıti, Muhave, Kalamat, Şoson, Irok gibi kabilelerinde “Hu” çekerek Bektaşi semahlarına benzeyen ayinler yaptıkları tespit edilmiştir.
İnkalarda Kopuz benzeri bir saz kullanıldığı tespit edilmiştir. Aztek ve Mayalar Ç-şıra (şıra) isimli içki içerler. İnkalar ise bu içkiye Çira derlerdi.
Bu ilginç benzeyişlerin gerçek sebebi ne olabilir?
Peki ama dilde, sembolde, dinde, kültürde bu kadar benzeşmemiz biraz şaşırtıcı değil mi? Biz daha motorlu gemileri ve uçağı yeni bulmuşken, binlerce yıl önce aradaki koskoca Pasifik Okyanusu nasıl aşılabilmiş ve aynı genlere, aynı dile, aynı törelere, aynı törenlere, aynı sembollere nasıl sahip olmuşuz acaba?
Bu sorunun cevabını ararken karşılaştığımız kaynaklar bize şimdiye kadar öğretilen tarih bilgisinin eksiklerle ve yanlışlarla dolu olduğunu göstermeye yetiyor bence. Resmi tarihte bulunan eksiklikler, maddesel kanıtların yokluğundan kaynaklanmaktadır ama Dilbilim söz konusu olduğunda dillerdeki benzeyişler yeterince kanıt olmalıdır.
Atatürk’ün ilgisi
Yıllar öncesinde Atatürk’ü epey heyecanlandıran bir araştırma Türkiye’de ortaya çıkabilmek için yıllarca beklemek zorunda kalmıştır. Türk tarihinin ve coğrafyasının araştırılmasını isteyen Atatürk, ilkel diller uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin Mayatepek'i görevlendirmiş ve ömrünün son yıllarında ilginç kaynaklara ulaşmıştır. Mayatepek’in sunduğu ön raporda Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerlik dikkat çekiciydi. Süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için 1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı ve Arkeolog William Niven’in Meksika’da yaptığı kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait tabletlerin deşifrelerinden ve ardından James Churcward’ın Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden Atatürk’ü haberdar etti. Sağlığının bozuk olmasına rağmen Atatürk, Türkiye’ye getirilen kitaplarla çok ilgilendi ve hızlıca çevirilerini yaptırıp, bizzat kendisi geceler boyu okuyup üzerlerinde notlar aldı. Halen Anıt kabir’de bir kısmı sergilenen kitaplar ancak 2000 li yıllarda Türkçeye çevrilebildi. (Kayıp Kıta Mu , Mu’nun Sembolleri)
Günümüzde bile bilimselliği hala tartışılan adres, MU kıtasından başka bir yer değildi. Mu kıtası üç büyük kara parçasından oluşuyordu, günümüzde küçük adacıkların olduğu bölgede dört ayrı ırk, tek tanrılı bir din, sembolizme dayalı bir öğretim sistemi ve gelişmiş bir uygarlık mevcuttu. Kıtadaki uygarlık devam ederken Asya’da ve diğer kıtalarda koloniler kurmuşlardı. Bu kolonilerden bir tanesi de Uygurlardı.
Azımsanmayacak sayıda bilim adamına, mevcut ve geçmiş medeniyetlerdeki pek çok ortak noktanın kaynağının Mu kıtası olduğunu düşündüren kanıtlar ciddiye alınmayacak gibi değil. Sadece yazılı kaynakların değil, imgelere ve simgelere dayanan kültürel tarihin de incelenmesi bugünkü geçmiş tarih bilgimizin değişmesini sağlayacaktır. Buzul çağından önce yani, günümüzden 30.000 ile 15.000 yıl öncesi göçlerle oluşan Maya, Aztek, İnka kültürlerinin incelenmesi, efsanelerinin tekrar gözden geçirilmesi bakış açımızı mutlaka değiştirecektir.
Mu kıtasının Pasifik Okyanusta batacağını anlayan uygarlığın yaşamın devamını sağlayabilmek için diğer kıtalara göçler yaptığı Dil ve kültür araştırmalarında ortaya çıkmaktadır, tıpkı yıllardır konuşulan Kızılderililer ile Türkler arasındaki benzeyişler gibi…
İstanbul Üniversitesi Mezunları Derneği USA (IEMEZUSA) 26 Ocak tarihinde New York’ta İki kültürün benzerlikleri konusunda bir panel düzenledi:
Türk dünyası ile Kızılderililer arasındaki ortak bağlar?
Panel konuşmacıları:
Prof. Türker Erdoğan (George Washington Üniversitesi), Prof. Timur Kocaoğlu (Michigan Devlet Üniversitesi), Araştirma Profesörü Marjorie Mandelstam Balzer (Georgetown Üniversitesi & Eurasia Antropoloji ve Arkeoji Dergisi Editörü), Doçent Carol Lujan, Ph.D , (Amerikan Kizilderilileri Araştirma Bölümü, Arizona Devlet Üniversitesi)
Diliyorum ki; Milliyetçi bakış açılarının o ince tehlikeli çizgisinde sınırlı kalmadan, sadece Kızılderililer ile Türk dil ve kültürlerinin değil, bilinen eski uygarlıkların bıraktığı tüm maddesel ve sembolik kanıtlar, bütün dünya ülkelerinin katılacağı geniş kapsamlı sempozyumlarla araştırılır ve Mu Kıtasının gerçekte var olup olmadığı anlaşılır bir gün…
MU kıtasının var olduğu iddiasını savunan kaynaklar:
Dr. William Niven'in 1921-1923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet. Yucatan'da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan 'Troano El Yazması'. (British Museum'da bulunmaktadir) Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi. (Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadır.) Paul Schlieman tarafından Tibet'teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”. Yucatan'da (Meksika) Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğü Uxmal tapınağındaki (bana uç mahal kelimesini hatırlattı nedense) yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda “geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” ifadesi bulunmaktadır. Meksiko şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. (Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre, “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir. ), Perezianus ve Dresden kodeksleri.
Kaynağımız neresi olursa olsun hepimiz aynı Tengri’nin çocuklarıyız!
Derleyen; Nesrin Dabağlar
http://indigodergisi.com