Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan yasarergun Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 8
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 12,139

yasarergun

Dünyayı değiştirebilirsin
Mesajlar
3,414
Tepkime Puanı
360
Yer
Antakya-Hatay ama O bir Antep'li :)
Web
www.yiyenbilir.com
ANTAKYA-KAHRAMAN MARAŞ GRABENİNDEKİ SULAK ALANLARIN (AMİK GÖLÜ, EMEN GÖLÜ VE GÂVUR GÖLÜ BATAKLIĞI) DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
Dr. Hüseyin KORKMAZ
Mustafa Kemal Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi,
Coğrafya Bölümü, Antakya
hkorkmaz@mku.edu.tr

Tarih boyunca akarsu vadileri, açık kıyılar, taşkın alanları ve göller insanlar tarafından yerleşme alanları olarak kullanılmıştır. İnsanların bu alanlarla olan karşılıklı etkileşimi, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel yaşam şekillerini ortaya çıkarmıştır. Ancak zaman içinde bilhassa sığ göl, sazlık ve bataklık gibi sulak alanların, yararsız hatta hastalık taşıyan böceklerle dolu değersiz yerler olduğu düşüncesi benimsenmiştir. Bu düşünceye sanayi devrimiyle birlikte doğanın insan tarafından denetim altına alınması ve sömürülmesi isteğinin de eklenmesi, sulak alanların hızlı bir şekilde yok edilmesi sonucunu doğurmuştur. Anofel sivrisineğinin neden olduğu sıtma hastalığını önlemek, hızlı nüfus artışına paralel tarımsal araziye duyulan ihtiyacı karşılamak, endüstriyel ve kentsel alanlar oluşturmak gibi gerekçelerle sulak alanlar, 1960’lı yılların ortalarına kadar hızlı bir şekilde kurutulmuştur. Ancak 1960’lı yılların sonlarına doğru sulak alanların yeryüzünün tropikal ormanlarla birlikte en yüksek organik madde üreten ve çok yüksek ekonomik değerlere sahip (balıkçılık, tarım, hayvancılık, avcılık, saz üretimi, turizm ve rekreasyonel kullanımlar) ekosistemler olduğu, daha da önemlisi; bulundukları bölgenin su rejimini dengeleyerek sel ve taşkınları önlemek, iklimi stabilize etmek, tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak yada besin maddesi şeklinde kullanarak suyu temizlemek, çok zengin biyolojik çeşitliliği barındırmak, kıyı çizgisini sabitlemek ve fırtınadan korumak gibi birçok hayati öneme sahip işlevleri yerine getirdiği anlaşılmaya başlanmıştır. 1980’lerden sonra sulak alanların kurutulmaması, bilakis korunması gerektiği düşüncesi ön plana çıkmıştır. 1900’lı yıllarda sulak alanların çevrelerindeki kültürler için de önem ifade ettiği anlaşılmış ve kurutma işlemleri kanunen yasaklanma yoluna gidilmiştir (Arı, 2006:281). Hatta bugün dünyanın birçok yerinde atık suları arıtmak amacıyla ekilmiş sulak alanlar inşa edilmektedir.
Ülkemizdeki sulak alanlar da yukarıda belirtilen süreci yaşamışlardır. 1940’lı yıllarda daha çok sıtma hastalığıyla mücadele etmek için kurutulmaya başlanan sulak alanlar, daha sonraki yıllarda taşkınlardan korunmak ve tarım arazisi elde etmek amacıyla kurutulmuştur. Özellikle 1950–1975 yılları arasında yoğunlaşan kurutma çalışmaları sonuncunda önemli birçok sulak alan ortadan kaldırılmıştır. Bu durum yeni çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir.
Sulak alan kavramı oldukça geniş kapsamlıdır. Türkiye’nin de taraf olduğu “Ramsar Sözleşmesi”nde sulak alanlar; “Doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, acı, tatlı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklık, turbalıklar ve gel-git anında derinliği 6 m.yi aşmayan deniz suları” şeklinde tanımlanır (Ramsar Convention Bureau, 1992).
Ülkemizde sulak alanlar genelde tektonik çöküntü alanlarında yoğunluktadır. Bu alanlardan birisi de Antakya-Kahraman Maraş grabeni (çöküntü alanı)dir. Bu çöküntü alanı, Ölü Deniz ve Doğu Anadolu Fayları’nın denetiminde gelişen özel koşullarda uzun ve yoğun bir tektonik süreç sonucunda oluşmuştur. Günümüzden yaklaşık 20–25 milyon yıl önce sözü edilen faylara bağlı Antakya-Kahraman Maraş arasında çökmeler gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda 180 km uzunluğunda ve 3–30 km genişliğinde Antakya- Kahraman Maraş graben alanı oluşmuştur. Aynı zamanda yine günümüzden 10.000–100.000 yıl önce Ceyhan Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı, Kahraman Maraş-Antakya grabeni boyunca akarken Kılılı’daki bir kaptür dirseği ile Ceyhan Nehri’ne bağlanmış ve kaptür sonrası İslahiye ve Hassa’dan geçip Amik Gölü’ne ulaşan eski vadi kurumuş ve kuruyan vadi boyunca güneyden kuzeye doğru Amik Gölü, Emen Gölü ve Gâvur Gölü Bataklığı gibi sulak alanlar oluşmuştur (Şekil 1).
Yukarıda oluşum süreci ifade edilen sulak alanlar, insanlara cömertçe imkanlar sunarken, insanlar vefasızlık ederek onları yok etmişlerdir. Vefasızlığın cezasının çok ağır olduğunu ise ancak bu günlerde anlamaya başlamışlardır. Bu cezalardan kurtulmanın tek yolu, kurutulan sulak alanlara yeniden yaşam sansı tanımak olmalıdır. Bütün bunlar, Amik Gölü, Emen Gölü ve Gâvur Gölü Bataklığı’nın dünü, bugünü ve geleciğinde açık bir şekilde görülmektedir.
AMİK GÖLÜ, EMEN GÖLÜ VE GÂVUR GÖLÜ BATAKLIĞI’NIN DÜNÜ
Amik Gölü: Antakya-Kahraman Maraş çöküntü alanının en güneyini oluşturan Amik Ovası tabanında yer almaktaydı (Şekil 2). Amik Ovası, batıda kuzeydoğu-güneybatı uzanışlı Amanos Dağları (2250 m), doğuda aynı doğrultuda uzanış gösteren Kurt Dağları ve Suriye Platosu (825 m), güneyde ise Kuseyr Platosu, Habibineccar Dağı (509 m) ve Antakya-Samandağ grabeni (0–80 m) tarafından sınırlandırılmıştır.
Amik Gölü beslenme alanı 6.600 km2’dir. Gölün fazla suları 12 km uzunluğa sahip Küçük Asi Çayı aracılığıyla Asi Nehri’ne drene edilmekte idi. Göle çevredeki kaynak ve akarsulardan gelen yıllık ortalama su miktarı 1940–1955 yılları arasında 908,5x106-1830,4x106 m3 arasında gerçekleşmiştir (DSİ., 1958:70). Amik Gölü sığ bir göl olduğu için alanı beslenme rejimine bağlı çok hızlı bir değişim göstermekteydi. Gölün su seviyesi genelde 80–81 m arasında değişmekteydi. Ancak 1949 yılında 79,40 m ile minimum seviye, 1953 yılında ise 83,40 m ile maksimum seviye değerleri ölçülmüştür (DSİ., 1958:25). Göl seviyesindeki bu değişim, göl ve çevresindeki bataklıkların boyutlarının farklı şekillerde belirtilmesine yol açmıştır. Türkmen (1937)’e göre göl alanı, 89 km2 olup taşkın zamanlarında bu alan 220 km2’yi bulmaktadır. Herzog (1954) ise göl alanının 100 km2 olduğu bilgisini verir. 1950’li yıllarda ise göl ve çevresindeki bataklıkların toplam alanı 31.000 hektardır. Bu alanın 9.000 hektarını göl, 22.000 hektarını ise bataklıklar oluşmaktaydı (DSİ., 1958:2).
Amik Gölü ve çevresindeki bataklık alanları, beslenmenin fazla olduğu kış aylarında tek bir göl izlenimi verirdi. Beslenmenin en az olduğu yaz aylarında ise üç ayrı göl görüntüsü ortaya çıkardı (Şekil 2). Bunlardan biri daimi göl, diğer ikisi ise daha çok bataklık özelliği gösterirdi. Daimi göl, diğerlerine göre daha derin ve büyük bir su yüzeyine sahipti. Aynı zamanda içinde saz ve kamışlar yetişmezdi. Bundan dolayı halk tarafından “deniz” olarak isimlendirilmiştir. Daimi göl alanı, kuzeydoğu ve güneydoğudaki bataklık alanlarından kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanış gösteren bir kum seti ile ayrılmaktaydı. Beslenmenin fazla olduğu dönemlerde gölün suları bu kum setini aşarak diğer göller (bataklıklar) ile birleşirdi.

Kum setinin güneydoğusundaki bataklık alan, halk tarafından “Karagöl” olarak isimlendirilmiştir. Karagöl’ün derinliği 80–100 cm arasında değişmekteydi. Afrin Çayı, Amik Ovası’nda önce Karagöl’e dökülürdü. 3.000–4.000 ha alana sahip olan Karagöl, küçük alanlar dışında tamamen saz ve kamışlarla kaplıydı (Karaca, 1990:25).
Daimi gölün kuzeydoğusunda ise Sarısu Gölü (bataklığı) yer almaktaydı. 9.000 ha’lık Sarısu Gölü, Karasu Çayı ve Gölbaşı Gölü’nün ayağını oluşturan Muratpaşa Deresi tarafından beslenmekteydi. Göl alanı, Kargöl’de olduğu gibi tamamen saz ve kamışlarla kaplıydı.
Amik Gölü kurutma çalışmaları iki aşama şeklinde gerçekleştirilmiştir (Şekil 2). Birinci aşamada, daimi göl alanının sulama suyu sağlamak ve taşkın zararlarını önlemek amacıyla bir rezervuar alanına dönüştürülmesi ve Karagöl ile Sarısu bataklık alanlarının kurtulması planlanmıştır (DSİ., 1958:69). Bunun için 1954–1960 yılları arasında Karagöl ve Sarısu Bataklıkları’nı besleyen akarsuların Amik Ovası’ndaki yatakları kanallara alınarak suları doğrudan daimi göl alanına boşaltılmıştır. Bunun sonucunda Karagöl ve Sarısu Bataklıkları kurumuştur. Ayrıca Amik Gölü’nün fazla sularını, beslenmenin fazla olduğu dönemlerde boşaltmakta yetersiz kalan Küçük Asi Çayı yatağı, 1956–1957 yılları arasında yapılan çalışmalarla derinleştirilmiştir.
Ovadaki bataklıkların kurutulmasına yönelik yukarıda belirtilen çalışmalar gerçekleştirilirken, gölü rezervuar alanına dönüştürecek seddeler yapılmamıştır. İkinci aşamadaki kurutma çalışmalarında gölün tamamen kurutulması hedeflenmiştir. Gölü besleyen akarsuların ova tabanında oluşturduğu bataklıklar kurutulduktan sonra bu alanlarda sulu pamuk tarımı yapılmaya başlanmıştır. Bu durum, sulama sezonunda göle ulaşan su miktarının her geçen yıl azalmasına neden olmuştur. Hatta bazı kanallar tamamen kuruyarak Amik Gölü’ne su ulaştıramaz hale gelmiştir. Böylece 1958 yılı sonrasında gölün su seviyesi düşmeye ve alanı küçülmeye başlamıştır. 1960 yılına gelindiğinde, göl ve çevresindeki bataklıkların toplam alanı 70 km2’ye düşmüştür (DSİ. ve İECO., 1966:I-II–3). Ortaya çıkan bu gelişme, ilk defa gölün tamamen kurutulabileceği düşüncesini gündeme getirmiştir. Bunun için gölü besleyen akarsuların ova tabanındaki yatakları kanallara alınarak doğrudan Küçük Asi Çayı’na bağlanmıştır. Kurutma çalışmaları 1975 yılında tamamlanarak göl tamamen haritadan silinmiştir.
Emen Gölü: Amik Gölü ile Gâvur Gölü Bataklığı arasında İslahiye’nin kuzeyinde yer almaktaydı. Emen Gölü 2.250 ha alana sahipti. Gölünün suları, Amik Gölü’nü besleyen Karasu Çayı’nın kaynağını oluşturmaktaydı. Emen Gölü 1952–1958 yılları arasımda kurutma çalışmalarından nasibini almıştır. Bugün Emen Gölü’nden geriye sadece 50 ha bataklık alanı kalmıştır. Kurutma sonrası kazanılan 2.200 ha alan tarıma açılmıştır.
Küçük boyutlu bir göl olduğu için hakkında çok fazla bilgi yoktur. Emen Gölü de diğer sulak alanlarda olduğu gibi biyolojik çeşitliliğinin yanında sulak alan sosyo-ekonomisine sahipti.
Gâvur Gölü Bataklığı: Antakya-Kahraman Maraş çöküntü alanının en kuzeyinde, Sağlık Ovası’nın en çukur alanında yer almaktaydı (Şekil3). Bataklık alanının bulunduğu Sağlık Ovası, batıda Kuzey Amanos Dağları (2259 m) tarafından kuşatılır. Güneyde Emirmusa Tepe (788 m) yükseltisi ile Karagöl Ovası’ndan ayrılır. Doğuda ise Büyükmine Platosu (731 m) bulunur.
Beslenme alanının 659 km2 olduğu bataklık, kurutulma öncesi 5.585,9 ha alana sahipti. Yıllık 150,3x106 m3 su ile beslenen Gâvur Gölü Bataklığı’nda su seviyesi 486 m.ye kadar yükselmiştir. Sonbahar yağışları ile birlikte genişlemeye başlayan bataklık alanı kış ve ilkbahar başlarındaki yağış sularına kar erimesi sularının da eklenmesiyle maksimum düzeye ulaşırdı. Bataklık alanında su seviyesinin maksimum düzeye ulaştığı dönemlerde 6 m derinliğinde bir göl oluşurdu. Fakat bunun uzun süre devam ettiğini söylemek mümkün değildir. Ancak kurutuma öncesi doğu ve batıda bütün yıl kurumadan kalan bataklık gölleri bulunurdu. Doğuda Minehöyük yakınlarındakine Büyük Bataklık Gölü (570 ha), batıda yer alana ise Küçük Bataklık Gölü (312 ha) adı verilmiştir (Şekil 3).
Gâvur Gölü Bataklığı kurutma çalışmaları 1950’li yıllarda başlatılmıştır. Bu amaçla bataklığı besleyen derelerin Sağlık Ovası’ndaki ve bataklık alanındaki yatakları kanallara alınarak suları doğrudan Aksu Çayı’na boşaltılmıştır. Ancak bataklık alanının sularını drene eden kanallar, beslenmenin fazla olduğu kış ve ilkbahar mevsimlerinde yetersiz kalmaktadır. Bu dönemlerde 40–145 cm arasında değişen derinlikte bataklık gölü oluşmaktadır.
Yukarıda belirtilen sulak alanlar, kurutma öncesi kendilerine yeterli ve iyi işleyen ekosistemlerdi. Bu ekosistemler, varlıkları süresince insanları kendilerine çekmişler ve ekosistemin bir parçası haline getirmişlerdir. Aynı zamanda insanların bu ekosistemlerden yararlanma şeklinde belirleyici olmuşlardır. Çevrelerindeki insanlara kara avcılığı, balıkçılık, tarım, hayvancılık, saz ve kamış kesimi, su kaynakları ve eko-turizm gibi sosyo-ekonomik imkanlar sunmuşlardır. Aynı zamanda bulundukları ovaların iklimini stabilize etmiş, su rejimi ve dengesini korumuşlardır.
Bu sulak alanlar, Afrika’dan başlayıp kuzeyde Avrupa ve Asya’ya doğru olan kıtalar arası kuşların göç yolu üzerinde, kuşların konakladığı ve dinlendiği önemli birer istasyon görevini yerine getirmekteydiler. Bu nedenle söz konusu sulak alanlar yerli ve yabancı türlerden oluşan zengin kuş popülasyonuna sahiptiler. Antakya-Kahraman Maraş grabeninde, Ocak 1968’ de 900.000 ve Ocak 1969’da 101.000 kuş sayılmıştır (Yarar ve Magnin, 1997:217). Amik Gölü’nde 250, Gâvur Gölü Bataklığı’nda ise 232 kuş türü tespit edilmiştir (Gürbüz ve diğerleri, 2003:118). Ayrıca Türkiye’de yaşayan ve nesli tehlike altında olan yılan boyun (Anhinga rufa), kaskarabatağı, kara kanatlı (Glareola nordmanni), bataklık kırlangıcı (Glareola pratincola) ile hassas statüsündeki dikkuyruk (Oxyura leucocephala), küçük kerkenez (Falco naumanni), şah kartal (Aquila heliaca) gibi türler başta Amik Gölü olmak üzere graben alanındaki sulak alanlarda yaşamaktaydı.
Yukarıda belirtilen sayıdaki kuş türü ve popülasyonu, graben alanında yoğun bir kara avcılığının yapılmasına neden olmaktaydı. Yerel avcıların yanında Türkiye’nin çeşitli illerinden, Ortadoğu (özellikle Lübnan) ve Avrupa ülkelerinden hatta Amerika’dan gelen yabancı turist avcılar, bu sulak alanlarda avlanırdı. Avlanan kuşlar, yerel pazarlarda satılırdı. Ayrıca göl çevresinde yaşayanların et ihtiyacı karşılanırdı. Avlanan kuşların tüylerinden ise yastık yapılmaktaydı. Av sezonunda oteller yerli ve yabancı avcılarla dolardı. Yerli halk, yabancı avcılara rehberlik yaparak gelir elde ederdi. Ayrıca söz konusu sulak alanlar, gerçek anlamda kuş cennetleri olup bütün yıl boyunca ornitoloji için açık laboratuar özelliği taşımaktaydılar. Bununla beraber sulak alan çevrelerinde kuş avcılığı yanında tavşan, karaca, yaban keçisi avcılığı da yapılmaktaydı.
Graben alanındaki sulak alanlar aynı zamanda zengin balık popülasyonuna sahiplerdi. Bu durum yoğun balık avcılığını da beraberinde getirmiştir. Amik Gölü’nde boyu 1 metreyi aşan yılan balıkları, 20 kg ağırlığında karabalıklar ve 1,5 kg ağırlığında sazanlar yakalanırdı. Gölden yılda 80 ton yılan balığı, 100–150 ton karabalık ile 200 ton sazan türleri avlanırdı. Avlanan balıklar, yöre halkının balık ihtiyacını karşılamasının yanında tatlı su balığına rağbet gösteren Ortadoğu (Suriye, Lübnan ve Filistin) ve Avrupa (Almanya) ülkelerine ihraç edilmekteydi. Gâvur Gölü Bataklığı’nda ise 105 kg ağırlığında yayın balıkları avlanmıştır. Avlanma sezonunda günlük ortalama 15–20 ton balık avlanırdı. Avlanan balıklar trenle Adana’ya gönderilir, buradan da diğer pazarlara ulaştırılırdı (Gürbüz ve diğerleri, 2003:117).

Sulak alanların içinde yer aldığı ovalar, verimli tarım alanlarını oluşturmaktaydılar. Tarımsal faaliyetler, göl ve bataklıkları besleyen su kaynakları, göl alanının mevsimlik değişimi ve arazi mülkiyet durumuna göre şekillenmekteydi. Bu alanlarda 1950 öncesi daha çok çeltik ve buğday tarımı yapılırken 1950 sonrası pamuk, şekerpancarı ve ayçiçeği gibi sanayi bitkileri ön plana çıkmıştır. Bunların dışında özellikle göl sularının çekildiği alanlarda sebze yetiştirilmekteydi.
Graben alanındaki sulak alanlarda kurutma öncesi yapılan bir diğer sosyo-ekonomik faaliyet ise mera hayvancılığı idi. Graben alanında nadasa bırakılan araziler, göl ve bataklık sularının çekilmesiyle ortaya çıkan yeşil ot toplulukları ile hasat sonrası tarım arazilerindeki artıklar zengin bir hayvancılık potansiyeli oluşturmaktaydı. Bu durum herhangi bir masraf yapmadan hayvancılığın yapılmasına imkan vermekteydi. Bataklık alanlarında yoğun olarak manda beslenirdi. Bunun yanında göl ve bataklık çevresindeki her ailenin 15–20 ineği bulunurdu.
Söz konusu göl ve bataklık alanlarındaki saz ve kamışlar ise ev yapımı, hasır, sepet ve semer imalatı ile yakacak ihtiyacının giderilmesinde kullanılırdı. Hatta saz ve kamışlar Arap ülkelerine ihraç edilirdi.
AMİK GÖLÜ, EMEN GÖLÜ VE GÂVUR GÖLÜ BATAKLIĞI’NIN BUGÜNÜ
Graben alanındaki sulak alanların kurutulmasıyla Amik Gölü’nden 31.000 ha, Emen Gölü’nden 2.200 ha ve Gâvur Gölü’nden 4.703 ha tarım arazisi elde edilmiştir. Kurutma sonrası kazanılan bu toprakların bir kısmı, 10–20–40 dönün şeklinde topraksız köylülere verilerek toprak sahibi olmaları sağlanmıştır. Toprakların dağıtımından kaynaklanan anlaşmazlıklar ve su paylaşımı konusundaki sıkıntılar bir tarafa bırakıldığında göl ve bataklıkların kurutulmasının tek olumlu sonucu, böylesi bir sosyolojik değişimin gerçekleşmesidir.
Yağışın ve beslenmenin fazla olduğu dönemlerde kurutulan sulak alanlar kısa sürelide olsa tekrar ortaya çıkmakta ancak çok kısa sürede yok olmaktadır. Bugün Emen Gölü’nden geriye sadece 50 ha, Gâvur Gölü Bataklığı’ndan, kurutma öncesi bütün yıl kurumadan kalan Büyük Bataklık Gölü (570 ha) ve Küçük Bataklık Gölü (312 ha)’nden oluşan 882 ha bataklık alanı kalmıştır. Amik Gölü ise tamamen yok edilmiştir. Hatta daimi göl alanına bugün hava alanı inşa edilmiştir.
Graben alanındaki sulak alanların kurutulması, biyolojik çeşitliliğin ve yukarıda ifade edilen sosyo-ekonomik ve kültürel faaliyetlerin yok olmasına ve bunlara bağlı çevre sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Her şeyden önce, kurutma sonrası tatlı su kaynakları ve su hazneleri yok olmuştur. Buna bağlı olarak sulak alanların yer aldığı ovaların su rejimi ve su dengesi bozulmuştur. Kurutma öncesi 2–3 m derinlikte olan taban suyu seviyesi, kurutma sonrası taban suyu beslenimin azalması, göl ve bataklık alanlarından kazanılan topraklarda, sanayi bitkilerinin yoğunlukta olduğu sulu tarımın yapılması, her yıl beslenimden daha fazla suyun çekilerek tüketilmesine ve taban suyu seviyesinin 250–300 m derinliklere kadar düşmesine neden olmuştur. Bu durum göl ve bataklıklar çevresinde yer alan ve taban suyundan beslenen birçok kaynağın kurumasına yol açmıştır. Taban suyu seviyesindeki düşüş, aynı zamanda uzun bir jeomorfolojik süreç içinde oluşan ve çok kıymetli olan organik toprakların (turbaların) da yok olmasına neden olmuştur. Kurutma sonrası yüzeysel suların çekilmesi, taban suyu seviyesinin düşmesi, organik toprakların kuruyarak yüzeyden derine doğru çatlaklar oluşmasına ve bu çatlakların genişleyerek oksijenle dolmasına yol açmıştır. Özellikle Temmuz ve Ağustos aylarındaki sıcaklıklar, anız ve kamışlıkların yakılması, sigara izmariti, cam kırıklarının mercek görevi görmesi gibi sebepler kurumuş olan organik toprakların önce yüzeyden yanmaya başlamasına daha sonra hızlanarak yanmanın profilin alt horizonlarına kadar inmesine neden olmuştur. Bu şekilde Gâvur Gölü Bataklık alanında sadece 1967 yılında yanan organik toprak miktarı 846 ha’dır (Gürbüz ve diğerleri, 2003:120). Amik gölü kurutulduktan sonra Sarısu Bataklığı’nın bulunduğu alandaki (Comba kanalı ile Karasu kanalı arası) turbalar günlerce yanarak 1–1,5 m. kalınlığında kül tabakası ortaya çıkmıştır (Karaca, 1990:27). Bu durum en verimli ve en değerli toprakların yok olmasına, kurutma kanallarının deformasyonuna ve yanmaya bağlı çökmelerin oluşmasına neden olmaktadır (Foto 1). Bütün bunlar, yağışlı dönemlerde (sonbahar, kış ve ilkbahar) kurutulan ve yanarak çöken alanların sular tarafından istila edilmesine ve geçici de olsa yeni bataklık alanlarının oluşmasına yol açmaktadır. Böylece kurutulan alanlara kış buğdayı ekilememekte, ekilse de sular altında kaldığı için verim alınamamaktadır. Yazın ise kuruyan organik topraklar yanarak yok olmaktadır. Bu durum karşısında çaresiz kalan çiftçiler, çareyi organik toprakları, sera ve çiçek toprağı olarak satmakta bulmuşlardır. Ancak satılan toprakların yerinde tekrar küçük bataklık alanları ortaya çıkmıştır.
Kurutma sonrası tarım arazinde artış olmasına rağmen ürün miktarında istenilen düzeyde bir artış gerçekleşmemiştir. Çünkü kurutma sonrası organik toprakların yanması, taşkınlar, su yetersizliği ve çoraklaşma gibi nedenler, her yıl verimin azalmasına yol açmıştır. Örneğin Amik ovası’nda kurutma öncesi, sulanmayan alanlarda dönümden 300 kg, sulanan alanlarda 600 kg pamuk elde ediliyordu (Güney, 1995:50). Bugün ise 200 kg pamuk üretilebilmektedir. Yine kurutma öncesi dönümden 700 kg buğday üretilirken bugün 250 kg üretim gerçekleştirilebilmektedir (Çalışkan, 2003:113).
Ayrıca elde edilen arazilerde, verimi artırmak için kullanılan, nitrat ve fosfatça zengin olan kimyasal gübreler, tarımsal ilaçlar, sulama suları ile ayrışarak drenaj kanalları ve yeraltı suları aracılığı her tarafa taşınmaktadır. Bu durum yeni çevre sorunlarına yol açmaktadır.
Söz konusu sulak alanların kurutulması, graben alanının iklimini de etkilemiştir. Kurutma sonrası özellikle yağış şiddetindeki değişim dikkat çekmektedir. Örneğin Amik Gölü kurutulduktan sonra yörede yağış şiddetinde artış olmuştur (Korkmaz 2005, s.94). Kurutma öncesi göl üzerindeki nem, Asi Vadisi’ni takip ederek göl alanına ulaşan denizel nemli hava ile birleştiğinde doyma noktasına ulaşarak uzun süreli yağışlara yol açmaktaydı. Kurutma sonrası denizden gelen nem, göl alanında sıcaklığın da etkisiyle uzun süre doyma noktasından uzak havada askıda kalmakta. Belli bir birikimden sonra oluşan yağışlar kısa süreli ve sağanak şeklinde gerçekleşmekte bu da taşkın ve sellenmelere neden olmaktadır.
Bugün graben alanındaki sulak alanların kurutulmasıyla kıtalar arası kuşların göç yolu kesintiye uğratılmış, ülkemizde gerçek anlamdaki kuş cennetleri yok olmuştur. Yılan boyun ve saz horozu gibi türler artık ülkemizdeki yaşam alanını kaybetmişlerdir.
Amik Gölü’nün Asi Nehri, Gâvur Gölü’nün ise Ceyhan Nehri ile Akdeniz’le bağlantısının olması yılan balıklarının bataklık alanlarına giriş ve çıkışını sağlamaktaydı. Kurutma sonrası bu durum ortadan kalkmıştır. Aynı zamanda kurutma sonrası kara avcılığı, balıkçılık, mera hayvancılığı, saz ve kamış kesimi ve eko-turizm faaliyetleri sona ermiştir.

AMİK GÖLÜ, EMEN GÖLÜ VE GÂVUR GÖLÜ BATAKLIĞI’NIN GELECEĞİ
Yukarıda ifade edilenler, insan yaşamı için hayati öneme sahip pek çok işlevi olan bu sulak alanların yine insanlar tarafından bir hiç uğruna yok edildiğini ortaya koymaktadır. Kurutma sonrası kazanımların kısa süreli fayda sağladığı, uzun sürede ise faydadan çok telafisi mümkün olmayan zararlara yol açtığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu sulak alanların kurutulması bugün insan yaşamını tehdit eden sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sorunlar, ancak kurutulan sulak alanların yeniden oluşturulmasıyla çözümlenebilir. Bunun en kolay yolu ise ana drenaj kanallarının iptal edilmesidir. Sosyo-ekonomik açıdan değerlendirildiğinde belki de bu gerçekleştirilmesi en zor olanıdır. Çünkü bu durum kurutma çalışmaları sonucunda elde edilen kazanımların ve yatırımların yok olması anlamına gelir. Her ne kadar kurutma çalışmalarının sonuçları ekonomik olmasa da bu yöntemin aşırı sosyal tepkiye yol açması kaçınılmazdır. Bu nedenle sulak alanların geri dönüştürtmesinden ziyade onların küçük işleyen modellerinin oluşturulması ve bunların sürdürülebilir yönetim anlayışıyla değerlendirilmesi daha sağlıklı bir yaklaşım olmalıdır. Oluşturulacak model alanlar, her sulak alanın jeolojik, jeomorfolojik, klimatolojik, hidrolojik, arazi mülkiyeti ve sosyo-ekonomik özellikleri dikkate alınarak belirlenmelidir. Model alan içinde kalan özel mülkiyet arazileri, söz konusu sulak alanların kurutulması sonucu kazanılan hazine arazileri ile değiştirilerek bu sorun giderilebilir. Ancak şu kesinlikle unutulmamalıdır ki; sorunların çözümü için tepeden inme ve daha çok fiziki coğrafya özelliklerine dayanan yaklaşımlar yerine, yerel yaşam biçimlerine ve geleneksel kaynak kullanım stratejisine saygılı, karar verme sürecine yerel halkın da katıldığı modeller üzerinde çalışılmalıdır. Sadece biyolojik çeşitliliğin korunması ve kurtarılması değil, bunun yanında sulak alan çevresindeki insan kültürünün de korunup geliştirilmesi ön plana alınmalıdır. Bunların yanında sulak alanların modellerinin oluşturulması ve korunması, her şeyden önce bu alanların çevresinde yaşayan insanların istemesiyle gerçekleştirilebilir. Sulak alanların işe yaramayan ve ortadan kaldırılması gereken alanlar olduğu düşüncesin yanlışlığı ve bu alanların gelecekte sağlıklı bir yaşam için çok gerekli olduğu çevre halkına gerekçeleri ile anlatılmalıdır. Bu aşamadan sonra model alanların oluşturulması ve korunması yoluna gidilmelidir. Aksi takdirde başarı elde etme şansı yoktur.
Gâvur Gölü Bataklığı için oluşturulacak model alan, kurutma öncesi bütün yıl sulak alan olarak kalan ve kurutma sonrası yağışlı dönemlerde ortaya çıkan Büyük Bataklık (570 ha) ve Küçük Bataklık (312 ha) Gölleri’ni de içine alan 1569,9 hektarlık bir alanı kapsamalıdır (Şekil 4a).
Emen Gölü’nün kurutulması sonucunda kalan 50 ha bataklık alanı rehabilite edilerek küçük bir model alan oluşturulmalıdır. Amik Gölü’nün ise yeniden oluşturulması sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı bugün pek mümkün görülmemektedir. Ancak Amik Gölü’nün kalıntısı olan Gölbaşı Gölü’nde, sulak alan ekosistemi yeniden canlandırılabilir.
Gölbaşı Gölü, kurutulan Amik Gölü’nün en önemli kaynaklarından biridir . Aynı zamanda Amik Gölü kurutulmadan önce adeta Amik Gölü ekosisteminin küçük bir modeliydi. Flora ve fauna özellikleri Amik Gölü’yle bire bir benzerlik göstermekteydi. Hatta Balıklı Göl olarak bilinmesinde Amik Gölü’nde bulunan karabalık, yılan balığı ve sazanların burada da bolca bulunması etkili olmuştur.
Amik Ovası’nın kuzeydoğusunda, Kurt Dağları eteğindeki Gölbaşı Gölü, Reyhanlı’ya 29 km, Kırıkhan’a ise 11 km uzaklıktadır. Bugün 79 ha göl ve 462 ha bataklıktan oluşan gölbaşı sulak alanı, jeolojik, jeomorfolojik, hidrojeolojik, hidrolojik, arazi mülkiyet ve sosyo-ekonomik özellikler dikkate alındığında 796 ha yükseltilebilir (Şekil 4 b).
Böylece Antakya-Kahraman Maraş graben alanında kurutularak yok edilen kıtalar arası öneme sahip sulak alan ekosistemlerinin işleyen birer modelleri yeniden oluşturularak hem bölge için jeostratejik öneme sahip kullanılabilir su kaynakları korunmuş olacak hem de gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılacaktır. Aynı zamanda söz konusu sulak alanların kurutulmasıyla ortaya çıkan birçok sorun çözüme kavuşacaktır.
Oluşturulacak model sulak alanlarda, herhangi bir nedenle ortaya çıkabilecek su yetersizliği sorunun giderilmesinde, Kılavuzlu baraj suları ile Amik Ovası’nın sulanması projesi alternatif bir çözüm oluşturabilir. Bu projede, Kılavuzlu baraj sularının kanallarla Gâvur Gölü Bataklığı’nın bulunduğu Sağlık Ovası’ndan geçirilerek cazibe ile Tahtaköprü Barajı’na aktarılması, oradan da Amik Ovası’nın sulanması planlanmıştır. Model sulak alanlarda ortaya çıkacak su sıkıntısı, bu kanallardan gerekli suyun aktarılmasıyla çözüme kavuşturulabilir. Bu durum aynı zamanda Suriye’nin yaz aylarında Asi Nehri’nden yeterli su bırakmaması nedeniyle ortaya çıkan su sorununa da bir çözüm olabilir. Böylece bölge için jeostratejik öneme sahip tatlı su kaynakları geliştirilerek korunmuş olur. Bunun yanında yazın su yetersizliği nedeniyle kirlilik oranı oldukça artan Asi Nehri’nin bu sularla beslenmesi, kirlilik konsantrasyonu azaltabilir.
Sonuç ve öneriler
Ülkemizde kıtalar arsı göçmen kuşların göç yolları üzerindeki en önemli sulak alanlardan Gâvur Gölü Bataklığı, Emen Gölü ve Amik Gölü, tarım arazisi kazanmak, anofel sivrisineğini yok etmek ve taşkınlardan korunmak düşüncesiyle kurutulmuştur. Kurutma sonrası, sulak alanların biyolojik çeşitliliği, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri yok olmuş ve bunun sonucunda yeni çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Uzun bir süreçte oluşan çok kıymetli ve değerli olan organik topraklar çok kısa bir sürede yanarak yok olmuş, graben alanındaki ovaların su rejimleri değişmiş, taban suyu seviyesi her geçen gün düşmüş ve buna bağlı bazı kaynaklar kurumuştur. Bu durum graben alanında özellikle yazın çok ciddi su sıkıntısının yaşanmasına neden olmuştur.
Kurutma sonrası kazanımların kısa süreli fayda sağladığı, uzun sürede ise ne aile ekonomisine ne de ülke ekonomisine fayda sağlamadığı bilakis telafisi mümkün olmayan zararlara yol açtığı anlaşılmıştır. Hatta bu durum söz konusu sulak alanların bulunduğu bölgelerde, gelecekte sağlıklı yaşamın tehdit altında olduğu izlenimini ortaya çıkarmıştır.
Bütün bu olumsuzluklar, kurutulan sulak alanların jeolojik, jeomorfolojik, klimatolojik, hidrolojik, arazi mülkiyeti ve sosyo-ekonomik özellikleri dikkate alınarak işleyen küçük modellerinin oluşturulmasıyla giderilebilir.
Antakya-Kahraman Maraş graben alanında kurutulan sulak alanların işleyen modellerinin oluşturulması, ülkemizde kurutulan sulak alanların yeniden canlandırılmasına örnek teşkil edecektir. Aynı zamanda bölge için jeostratejik öneme sahip Asi Nehri’ndeki sorunların çözümü için de bir alternatif oluşturacaktır.
Kaynaklar
Arı Y. 2006. “Ramsar Sözleşmesi’nin Doğa Koruma Yaklaşımına Eleştirel Bir Bakış”. Doğu Coğrafya Der., Yıl:11, Sayı:15, s.275-302, Erzurum.
Çalışkan V. 2003. “Amik Ovası ve Amik Gölü: Bir Sulak Alanı Kurutma Deneyiminin Günümüze Ulaşan Etkileri”. Türk Coğrafya Der., Sayı:41, s.97–125, İstanbul.
Çevre Bakanlığı. 2000. Ramsar Sözleşmesi El Kitabı. Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü, 2. Baskı, Ankara.
Cowardin L.M., Carter V., Golet F.C., Laroe E.T. 1979. Classification of Wetlands and Deepwater Habitats of the United States. U.S. Department of Interior Fish and Wildlife Service, Washington, U.S.A.
DSİ. 1958. Asi Havzası İstikşaf Raporu. T.C. Nafia Vekâleti. DSİ. Etüt ve Plan Dairesi Reisliği, İstikşaf Rapor No: 12–6, Ankara.
DSİ ve İECO 1966. Amik Geliştirilmesi Teknik Ve Ekonomik Fizibilite Raporu. Amik Gölü ve Tahtaköprü projeleri. DSİ., Ankara.
Gülen L., Barka A.A., Toksöz M.N. 1987. “Kıtaların Çarpışması ve İlgili Kompleks Deformasyon: Maraş Üçlü Eklemi Ve Çevre Yapıları”. Hacettepe Üni., Yerbilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Yerbilimleri Dergisi, Sayı:14, s.319-336, Ankara.
Güney E. 1995. “Türkiye’de Sulak Alanların Çevre Sorunları”. Türk Coğrafya Der., Sayı:30, s.41–52, İstanbul.
Gürbüz M., Korkmaz H., Gündoğan R., Dığrak M. 2003. Kurutulan Gâvur Gölü Bataklığı Coğrafi Özellikleri ve Rehabilitasyon Planı. Kahraman Maraş Valiliği, İl Çevre Müd. Yay. No:1 Kahraman Maraş.
Herzog E. 1954. Antakya Civarındaki Amik Ovası İdrolojik Etüd Raporu. MTA., Derleme Rap No:2727, Ankara.
Karaca H. 1990. “Amik Gölü’nün Bildiğim Özellikleri”. Güneyde Kültür Der., Cilt:2, Sayı:15 (Mayıs), s.23-28, Antakya.
Korkmaz H. 2001. Kahraman Maraş Havzası’nın Jeomorfolojisi. Kahraman Maraş Valiliği, İl Kültür Müdürlüğü Yayınları No:3, Kahraman Maraş.
Korkmaz H., Gürbüz M., Gündoğan R. 2002. “Gâvur Gölü Bataklığı’nın Jeomorfolojik Evrimi ve Geleceği”. MKU., Ziraat Fak., Su Havzalarında Toprak ve Su Kaynaklarının Korunması, Geliştirilmesi ve Yönetimi Semp., s.348-354, Antakya.
Korkmaz H. 2005. Amik Gölü’nün Kurutulmasının Yöre İklimine Etkileri. MKÜ. BAP. Projesi, Proje No: 03 F 0701, Antakya.
Ramsar Convention Bureau. 1992. Ramsar Convention, Slimbridge. England.
Pekcan N. 1997. “Kahramanmaraş-Türkoğlu Arasındaki Tipik Bir Akarsu Kapması”. İst. Üni., Ed. Fak., Coğ. Böl. Der., Sayı:5, s.45-54, İstanbul.
Perinçek D., Eren A.G. 1990. “Doğrultu Atımlı Doğu Anadolu ve Ölü Deniz Fay Zonları Etki Alanında Gelişen mik Havzasının Kökeni”. Türkiye 8. Petrol Kongresi Bild., s.180-192, Ankara.
Selçuk Biricik A. 1994. “Gölbaşı Depresyonu”. Türk Coğ. Der., Sayı:29, s.53-81, İstanbul.
Türkmen F. 1937. Mufassal Hatay. Cilt: I, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul.
Yalçın N. 1979. “Doğu Anadolu Yarılımının Türkoğlu-Karaağaç (K.Maraş) Arasındaki Kesimin Özellikleri ve Bölgedeki Yerleşim Alanları”. Türkiye Jeoloji Kurultayı, Altınlı Sempozyumu Bildiri Kitabı, s.49–57, Ankara.
Yarar M., Magnin G. 1997. Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları. Doğal Hayatı Koruma Derneği Yayını, Ankara.
Yılmaz Y. 1984. Amanos Dağları’nın Jeolojisi (Cilt: 1–4). TPAO. Raporu, No: 1920 (Yayımlanmamış), Ankara.
 

Etiketler
Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

Yaşar Hocam, günümüzü ve gelecekteki dünyamızı çok yakından, bire bir ilgilendiren bu yazı için sağolun.
Günlük kaygılarla gerçekleştirilen bu türden uygulamaların nelere yol açabileceği yeterince hesaplanmadığı için, sürekli kayalara bindiriliyor...

Cavid Sezen
 

Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

gezmen' Alıntı:
Yaşar Hocam, günümüzü ve gelecekteki dünyamızı çok yakından, bire bir ilgilendiren bu yazı için sağolun.
Günlük kaygılarla gerçekleştirilen bu türden uygulamaların nelere yol açabileceği yeterince hesaplanmadığı için, sürekli kayalara bindiriliyor...

Cavid Sezen

Cavit Hocam benim ve iki arkadaşın editörlüğünde amanoslar doğa okulu ders kitabı olarak yazılan ekolojik okuryazarlık kitabından kısa bir alıntı idi adresinizi özelden gönderin kitabı göndereyim ama adresi bir 10 gün sonra gönderin şimdi antakyada değilim mesajların arasında kaynamasın
 

Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

yasarergun' Alıntı:
Cavit Hocam benim ve iki arkadaşın editörlüğünde amanoslar doğa okulu ders kitabı olarak yazılan ekolojik okuryazarlık kitabından kısa bir alıntı idi adresinizi özelden gönderin kitabı göndereyim ama adresi bir 10 gün sonra gönderin şimdi antakyada değilim mesajların arasında kaynamasın

Yaşar Hocamın sözünü ettiği ve göndereyim dediği "Ekolojik Okur Yazarlık" kitabı bugün geldi. Kendisine, gönderdiği ve ayrıca imzalama nezaketinde bulunduğu için teşekkür ederim. (Gecikmesinin nedeninin, hocamın yurtiçi ve yurtdışı çalışmalarındaki yoğunluktan kaynaklandığını biliyorum.)

Yavaş yavaş, sindire sindire, tadını çıkartarak okurum artık; nasılsa emekli insanda zaman bol oluyor... :D

Cavid Sezen
 

Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

Kitabı okumak isteyenler için 15 adet kitap gezenbilir ailesine ayrılmıştır. Belki Cavid Hocam gibi geç gelir ama kesin gelir. Lütfen kitap isteyenler özelden mesaj atıp kargo adreslerini bildirsinler.

Yaşar Ergün
 



Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

Benzer uygulamaları tarım arazisi kazanma kaygısıyla yaşadığım coğrafyada da görüyorum. İnsanoğlunun rant kaygısının kendi uzun vadeli geleceğine ipotek koyması durumunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Kitabı okumak isterim. Adresimi özelden ilettim. Teşekkürler...
 

Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

Hemen hemen her yaş ve eğitim düzeyinden yurttaşın ilgisini çekip doğa konusunda bilinç yaratabilecek bu kitabı oluşturan tüm kalemlere, başta Yaşar Hocam olmak üzere, teşekkür etmeyi bir borç bilirim; elinize, gözünüze, beyninize, emeğinize sağlık!...

Cavid Sezen
 

Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

Amik gölünü kurutanların durumu hiç parlak değil ovada yerleşim yerleri genelde içme ve kullanmasuyu ihtiyaçlarını kuyulardan temin etmektedirler göl kuruduğu için geçmişte 10-40 metreden çıkan su 300 metrenin altına inmiş şimdi amik gölünü kurutanlar susuzluktan kuruyacak ilahi adalet işliyor
 

Ynt: Amik Gölü (Hatay), Emen Gölü ve Gavur Gölü'nün (K. Maraş) Kurutulma Hikayesi

Yaşar bey yazılanlar gösteriyorki bugün elde ediceğim bir kaç yıllık ürün artışı gelecekte telafısı olmayan sonuçlar doğuruyor birde burda devlet tarafından sorunlar çözülüyor gibi gözüküp aslında daha büyük sorunlar ortaya çıkıyor halka ilk başta bataklık kurutmaları sivrisinekten kurtulma yeni daha geniş toprak elde verim artışı olarak gösterilen işler 3-5 yıl sonra eskisinden daha büyük çözülmez sorunlar yumağı olarak geridönüyor ilk başta nerede olursa olsun yapılacak herhangi bir değişikliğin çiftcilerimize anlatılması onların ikna edilip projelere onların sahip olması sağlanmalı diyorum hiçbir çiftci tarımla uğraşan kardeşlerimiz 3-5 yıllık ürün artışının sonraki yıllarda kendilerine daha büyük felaketler acacağı bu kurutma olayları yapılırken anlatılmadı sadece bataklıklar kurutulacak daha çok toprak vadedildi şimdi bu ve bunun gibi projeler yapılırken daha önceki yapılan yanlışlardan ders alınarak bölge halkına doğanın dengeleriyle oynamanın felaketler doğurabileceği anlatılır ve ikna edilirse yöre halkıda bu tür olaylara karşı çıkacak ve sorun çözülecektir inancındayım.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,740
Mesajlar
1,522,997
Kayıtlı Üye Sayımız
166,557
Kaydolan Son Üyemiz
Takezo

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst