.
Arif bey, başta söylediğim gibi benim de tam 48 sene evvel fakültede hijyen dersinde su konusunda okuduklarımdan aklımda kalanlar (?) dışında pek bilgim olduğunu söyleyemem. Fakat yine de videonun oldukça kavram kargaşası, gerekçesiz tesbit ve yanlış anlamlandırmalar yaptığını sanıyorum.
* Sözü geçen sistemin su içinde olan toksinleri attığını söylüyor. Halbuki suyun asıl kendisi vücudumuzdaki toksinleri atan madde. Günde sadece iki bardak yeşil çay bile ayni işi görmekte.
* Söylediği mikroproseslerin neler olduğunu açıklamıyor. Vücuttaki proseslerin suyun kendisiyle ilgisi var. Suyun kalitesi ise ayrı konu. Karıştırmamalıydı.
* Suyun tabi enerjisi var. Ama tribünleri çalıştırmak için. Onun da en az 70-80 metre yükseklikte olması lazım. Moleküllerin hidrojen yapısıyla ilgili gevelenenin olsa olsa isoterik karşılığı olmalı ? Ciddi bilimsel bir yazı bulanın buraya aktarması bizleri aydınlatırdı. 6 çeşit su buz çeşidi içindeki hidrojen atomlarının konumunun enerjiyle ilişkisi yok.
Rakı içtiğimde kendimi aslan gibi enerji dolu hissediyorum doğru ama bunun içindeki su ve buzla ilgili olduğuna her Türk’ün ilgili yeriyle güleceğine adım gibi eminim.
* Gerekçe olarak adı geçen Hömopati’nin tesiri ancak Placebo ile açıklanabilir. Mega araştırmalarla gerekçelendirilebilen bulgularımız olsaydı zaten çoktan tıpın bir disiplini olmuşdu. Hem de ne güzel, her 26 kere sulandırdığımız ilaçlarla ilaç şirketlerine nanik yapar, hem eczacıları daha da gereksiz şeyleri satmaya zorlardık. Kabul biraz demogoji yaptım. Olsun biraz da biz eğlenelim.
* Tersine osmoz, karsinojen yapılı nitratları da ayırıyorsa aslında faydalı olmalı. Mineraller için durum biraz değişik. Orhan beyin bahsettiği durumun sadece alınan hazır besinlerle artarak kuvvetleneceği söylense de sadece iştahımız olan şeyleri yemenin günlük mineral gereksinimini karşılamakta yeterli olacağını sanıyorum. Reklamların, bilgece yazıldığı sanılan ve her gün bunu da yemeyi unutma diyen makalelerin mi yoksa yüzbinlerce yıllık evrim boyunca programlanmış iştahımızın mı daha iyi bileceğinin takdirini, size bırakıyorum.
Vücut için gerekli minerallerin bizim için öncelikle hangi besinlerde olduğuna bakın. Hiçbirinde suyun miktar açısından nesamesi bile okunmuyor..
Önemli not !
Rakı iştahının ise vücutla bir alakası yok. O manevi bir gereksinim, lütfen onu da karıştırmayalım.
Daha evvel yeterli bilgim olmadığını söylediğim bu metodun sadece bize Türkiye’de karavancılarla olan ilişkisine tekrar dönersek.
Teorikte ıssız kamp yerleri için gerektiği düşünülse de günlük karavancı yaşamındaki boyutunu es geçmek bence yanlış olur.
Sanırım hepimizin tecrübesi şu yönde:
* Buz dolabında olsun olmasın, bulgur ve konserveler hariç her yiyeceğimiz sudan evvel bitiyor. Yerimiz olduğu müddetçe, içecek suya ihtiyac daha seyrek ve zaten yiyeceklerle beraber hep yeteri kadar tedarik edilmekte. Bunu yaşamadığımız hafta yok.
* En geç üçüncü günün sonunda artıklarımızdan kurtulmak zorundayız. Çevre bu amaçla düşünülmediği müddetçe boşaltımın yapılacağı yerler hep su bağlantısı olan yerleşim yerleri. Umarım çevre, herkez için keyfi değildir ?
Bu durumda sanırım besin ve artık gereksiniminin arkasında yer alan içme suyu temininin, karavan yaşamındaki gerçek yeri kolayca kavranabilir ?
Tabi Türkiye için böyle yerlere gitmeden kendimize sormamız gereken bazı somut faktörler de söz konusu olmakta.
* Bırakın çekme karavanla, motokaravanımızla bile sapa yollarla gidebildiğimiz bu nihai noktalar, yürüyerek de olsa suya erişebileceğimiz yerleşim yerlerinden sadece birkaç saat mesafede mi ? Ben böyle neredeyse hiçbir yerin olmadığını düşünüyorum. Üstelik herkezden uzak olmak için bir saatlik mesafe neden yeterli olmasın ?
* Böyle yerlerde bulacağınız suyun doğrudan içmeye uygun olmadığını şimdiden biliyor muyuz ? Birçok dağbaşı kaynağı doğrudan içiliyor biliyorum.
* Bu suları arındırmak için su filtresi, dezenfektan kimyasalı yahut kaynatmanın bile yetersiz olacağından şimdiden emin miyiz ? Bildiğim kadarıyla bunlar %90 ın üzerinde geçerli metodlar.
Sanırım kuş avına bazukayla çıkmaya gerek yok.
Üstelik herhangi birşeyin olabilirliği, onun gereksinim sebebi değil.
...
Çalışmanın kendisi sistem olarak orjinal olmasa bile takdiri hak ediyor.
Ona söylediğimiz birşey yok zaten..
.