Hikayeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Nursel Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 808
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 123,257
Ynt: Hikayeler



"Barış ,milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur.
Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daima dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı
hazırlığını ister"
Mustafa Kemal ATATÜRK





--------------------------------------------------------------------------------






















Yeni evli bir çift vardı.Evliliklerinin daha ilk aylarında,bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi.Son zamanlarda o kadar sık olmasa da,evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüşlerdi.Ama şimdilerde, küçük bir söz,ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkasına yetiyordu. Bir akşam oturup ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, boşanmayı istememekle berab
er, işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar. Erkek, "Aklıma bir fikir geldi" dedi. "Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım." Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gitti. Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti.Bir gece bahçede karşılatılar.

Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı........

125147
 

Etiketler

Beyazıd-ı Bestami Hazretleri ve Rahipler'in Kıssası

Beyazid-i Bistami Hazretleri kırk beş kez haccetmiş ve her gün bir hatme okumuş mübarek kişilerin safında yer alan kadri yüce bir zattır.
Bir gün Arafat tepesinde oturuyorduNefsi ona şöyle fısıldadı:
"Beyazid! Senin benzerin var mıdır? Kırk beş defa haccettin ve binlerce defa hatmetme bahtiyarlığına eriştin" Bu ses onu üzdü, nefsin hala onu kendine doğru sürüklemek istediğini ve enaniyete doğru ittiğini anladı

Derhal toparlandı ve orada bulunan mahşeri kalabalığa dedi ki:
"Kim benim kırk beş defa yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alır?"

Bir adam: "ben alırım" dedi ve ekmeği uzattı.
Beyazid-i Bistami Hazretleri aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı Ve sonra işini bitirip yol hazırlığı yaparak Rum diyarına doğru yüzünü çevirdi.

Günlerce yol aldıktan sonra bir rahip ile karşılaştı.
Rahip terbiyeli bir adama benziyordu. Hazretin elini tutup evine misafir olarak götürdü. Evinde ona bir oda ayırdı.
Beyazid-i Bistami Hazretleri kendisine ayrılan bu odada ibadete başladı ve kalbini herşeyden çevirip Cenab-ı Hakk'a yöneltt.i
Rahip her gün onun yiyeceğini, içeceğini sabah-akşam getirir önüne kor, sonra dışarı çıkardı.
Bu hal bir ay devam etti, Beyazid nefsine dönerek dedi ki:
-"Ey nefis seni kırmak istiyorum, fakat sen uğursuzluğunla kırılmıyorsun"
Tam bu sırada rahip içeri girdi ve Beyazid'e:
-"İsmin nedir?" diye sordu
O'da:
-"Beyazid" diye cevap verdi.
Rahip:
-"Ne güzel adamsın… Keşke Mesih'in (İsa AS) kulu olsaydın !" dedi
Bu söz Beyazid'e ağır geldi ve evi terk etmek isterken rahip ona seslendi:
-"Bizim burada kırk gününü tamamla, öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni arzu ediyorum. Aynı zamanda değerli bir vaizimiz var, senede bir defa bize hitap eder, birde onu dinlemeni diliyorum"

Beyazid-i Bistami Hazretleri, onun bu teklifini kabul etti ve kırk gün kalmaya razı oldu Kırkıncı gün olunca rahip içeri girdi ve:
-"Buyrun, ayağa kalkın, bayram günümüz geldi"
Beyazid ayağa kalktı; Fakat rahip ona dedi ki:
-"Sen bu kıyafet ve halde nasıl bin kadar rahibin arasına girebilirsin? Doğrusu biraz endişeliyim. Bu sebeple üzerindeki elbiseyi çıkar, şu üstlüğü giy, beline şu zinnarı bağla, İncil'i de boynuna as !" dedi

Bu teklif ona çok ağır geldi, Fakat bunda bir hikmet ve esrar, İSLAM'ın da izzet ve şerefi gizlenmiştir, onun dediğini yapayım, diye düşündü. Hemen üzerindeki elbiseyi çıkardı, onun verdiği üstlüğü giydi, beline de zünnar'ı bağladı İncil'i de boynuna astı ve rahiple birlikte bine yakın rahibin arasına katıldı. Hiç kimse onu yadırgamadı.

Biraz ilerledikten sonra birdenbire kalabalık durdu.
Rahiplerin en büyüğü ve saygıdeğeri olan zat geldi, yerine geçti. Herkes onun konuşmasını bekliyor, fakat o susuyordu.
Rahipler bunun manasını anlayamadılar ve sordular:
-"Ey büyüğümüz! Neden konuşmuyorsunuz? "
-"Nasıl konuşabilirim ki, aranızda bir Muhammedi var! … " diye cevap verdi. Halk ve rahipler galeyana geldi ve:

-"Onu bize göster, parçalayalım!" Diye bağırdılar
Baş rahip onlara dedi ki :

-"Hayır, yemin ederim ki söylemem, ancak bir şartla onu size tanıtabilirim. Ona dokunmayacağınıza söz veriniz!"
Bunun üzerine rahipler ve halk Muhammedi olan adama dokunmayacaklarına yemin ettiler. Baş rahip başını kaldırdı ve şöyle seslendi :
-"ALLAH için ey Muhammedi ! Ayağa kalk ve kendini göster"

Beyazid-i Bistami Hazretleri ayağa kalktı Baş rahip :
-"İşte bu zat, ona dikkatle bakın" dedi Sonra Beyazid'e sordu:
-"Adın ne ?"

-"Beyazid"

-"Tahsil gördün mü ?"

-"Rabbimin öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum"

-"O halde bana şu hususları cevaplandır:

'' İkincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, onbirincisi olmayan onu, onikincisi olmayan onbiri, onüçüncüsü olmayan onikiyi Söyle bunlar nelerdir?''

Beyazi (ks), baş rahibe :
-"Beni iyi dinle, cevap veriyorum:
İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı,dengi ve benzeri bulunmayan ALLAH'tır CC,
Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür,
Dördüncüsü olmayan üç, üç talaktır (kadını boşamak),
Beşincisi olmayan dört, Tevrat, Zebur, İncil, Kur'ân-ı Kerimdir,
Altıncısı olmayan beş, beş vakit namazdır,
Yedincisi olmayan altı, göklerin ve yerlerin yaratıldığı altı gündür,
Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat göktür,
Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyamet günü Arş'ı taşıyacak olan sekiz melektir,
Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz aylık gebelik müddetidir,
On birincisi olmayan on, Hazreti Musa'nın AS Şuayb Peygamber'e AS on yıl çobanlık etmesidir,
On ikincisi olmayan on bir Hz Yusuf Peygamberin AS onbir kardeşidir,
On üçüncüsü olmayan on iki, on iki aydır"

Rahip tebessüm etti ve :
-"Doğru söyledin. Şimdi de bana,havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu ve kim hava ile helak edildi? Bunlardan haber ver"

''İsa Peygamber AS havadan yaratıldı, havada muhafaza edildi.
Süleyman AS Peygamberde havada muhafaza edildi.
Ad kavmi de hava ile helâk edildi''diye cevap verdi.

Rahip ona :
-"Doğru söyledin," dedi ve tekrar sordu:
"Kim ateşten yaratıldı, kim ateşte korundu ve kim ateşte helâk oldu?''

-İblis ateşten yaratıldı.
İbrahim AS Peygamber ateşte korundu.
Ebu Cehil ateş ile helâk oldu''diyerek gereken cevabı verdi

Rahip tekrar sordu:
-"Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu?"

-"Salih AS Peygamberin devesi taştan yaratıldı.
Ashâb'ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe'nin filleri taş ile helak edildi"diye cevap verince,

Rahip :
-"Doğru söyledin" dedi ve tekrar sordu:

Alimler, Cennette dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, birisi de şaraptandır Ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş diyorlar, bunu açıklar mısın? Dünyada bunun örneği var mıdır?
Beyazid :
-Evet vardır İnsanın baş kısmından dört nehir akar:
Kulak yağı acıdır. Gözyaşı tuzludur. Burun suyu ayrı bir tat taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır" diye cevap verince,


Rahip ona :
-"Doğru söyledin" dedi ve sormaya devam etti
-"Cennet ehli yer içer, fakat abdest bozmaz, su dökmezBunun dünyada benzeri varmıdır?''
Beyazid :
-"Evet vardır, Ana rahmindeki cenin yer içer fakat dışkısı yoktur''

-"Doğru söyledin Cennette TUBA ağacı vardır. Cennette hiçbir saray, hiçbir köşk yoktur ki bu ağacın bir dalına dokunmasın. Bunun dünyada bir örneği varmıdır?''
-Evet, güneş sabahleyin doğunca böyle değill midir?''

-"Doğru söyledin Şimdi de bana şunları cevaplandır:
Bir ağaç vardır, on iki dalı bulunuyor, her dalında otuz yaprak var ve her yaprakta beş çiçek yer almıştır; bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakar; bu ağaç nedir?''

-"Ağaç yılı temsil eder On iki dalı oniki ayı, her daldaki otuz yaprak otuz günü, her yapraktaki beş çiçek beş vakit namazı temsil eder"

-"Doğru söyledin Bana şu kimseden haber ver ki; Hacca gitmiş, tavaf yapmış ve o makamlarda bulunmuştur; ama onun ne ruhu var, ne de hac kendisine vacibdir? "

-"Nuh AS Peygamberin gemisidir"

-"Doğru söyledin Peki gece gelince gündüz, gündüz girince gece nereye gidiyor?

-Bu sun'i bir zaman meselesidir Güneşi doğup batması bunun ölçüsü oluyor Geri kalanını ALLAH CC bilir"

-"Doğru söyledin"
Sorular bitince Beyazid-i Bistami Hazretleri dedi ki :
-"Muhterem rahip! Birçok sorular sordun, cevaplandırmaya çalıştım. Müsaade ederseniz benim de birkaç sorum var. Ama bir tanesiyle yetinerek sormak istiyorum"

-"Tabii, istediğin şeyi sorabilirsin!"

Beyazid-i Bistami Hazretleri sordu:

-"Cennetin anahtarı nedir ? Sekiz Cennet kapısının üzerinde yazar?"

Rahip sustu, cevap vermekten çekindi Diğer rahipler bozuldular ve:

-"Ey büyüğümüz, mağlup mu oluyorsun?" O da:
-"Hayır, mağlup olmak istemiyorum" deyince,

-"Öyle ise neden cevap vermiyorsun?" dediler
-"Şayet cevap verirsem, benim cevabıma katılır mısınız?" deyince, hepsi birden:

-"İncil hakkı için, sana uyarız" diye söz verdiler Rahip:
-"Dinleyin, şimdi cevap veriyorum:
''Cennetin anahtarı ve kapılarının üzerinde yazılı bulunan ibare, LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RASULULLAH' dır''
Bunun üzerine diğer rahipler hep bir ağızdan Kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldular.
Beyazid-i Bistami Hazretleri de onların yanında bir müddet kalıp İSLAMİYETİ öğretti ve bu sır'da böylece çözülmüş oldu.....
 





Al Sana Leyla nekadar doğrudur bilmiyorum ama

Arayan belasını da, Mevlasını da bulur derler.
Aramak, ihlasla istemek, buna kavuşmak için azimle çalışmak demektir. Bir şeyi iyi yapmak, onu çok ve devamlı yapmakla mümkündür. İnsan zamanla o işin ustası olur. Allah yolunda azimle çalışan da Allahü teâlânın rızasına kavuşur. İnsan sevdiğini çok anar. Çok anınca ikisi arasında bilmediğimiz bir şekilde muhabbet hasıl olur. Onun için neyi aradığımıza, neyi çok andığımıza dikkat etmeli.

Delikanlının biri, ilk görüşte bir kıza âşık olmuş, kızın haberi yok. Kızın evini öğrenir, gider babasına kızıyla evlenmek istediğini söyler. Bunu ne kız tanır, ne annesi tanır ne de babası. Dolayısıyla adam kovar bunu.

Delikanlı da o bölgede olan evliya bir zata gitmiş, durumu anlatmış:
- Ben o kıza ilk görüşte aşık oldum, gittim istedim, beni kovdular. Ne olur bu işe bir çare bulun, beni o kızla evlendirin.
- Dediklerimi yaparsan, bu çok kolay.
- Efendim ne isterseniz yaparım, yeter ki o kızla evleneyim.
- Kızın adı ne?
- Leyla.

Bunun üzerine, o mübarek zat, genci bir odaya kapatır. Ona der ki:
- Burada Leyla Leyla diye bağır. Namaz, abdest, yemek haricinde bu odadan çıkma ve devamlı Leyla Leyla diye bağır; sevgi ve talebinde samimi isen merak etme Leyla’ya kavuşursun.

Aşık genç, inanamamış ama; başka çare olmadığı için bağırmaya devam etmiş.

Üçüncü gün genç bir kız dergaha gelir. Hoca efendiyle görüşmek istediğini söyler ve der ki:

- Efendim üç gün önce bize bir genç geldi, beni çok sevmiş, evlenmek istiyordu. Bunu hiç tanımıyorduk, ben de dahil olmak üzere ailece onu kovduk gitti. Sonra ne olduysa yavaş yavaş o gence kalbim meyletmeye başladı, derken ben de ona aşık oldum. Ben de şimdi onunla evlenmek istiyorum ama kimdir, nerdedir, hiç tanımıyoruz. Onu bulmanız için, yardım etmeniz için geldim.

Bunun üzerine mübarek zat, gencin bulunduğu odanın kapısını açar, al sana Leyla der.

Delikanlı, bakar ki gerçekten Leyla gelmiş. Demek ki başka şey isteseydim ona da kavuşacaktım diyerek, Leyla'dan vazgeçip hocanın talebesi, Allahü teâlânın da sevgili kulu olur.
 


Ynt: Hikayeler


Bu sralar severek okuduğum bir hikaye :smiley:

Sarı Öküzün Hikayesi

Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış.
Ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazlarmış onları.
Hemen her gün saldırırlarmış bu sürüye.
Öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki,
Bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları.
Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı.

"Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor" demiş aslanlardan birisi.
"Nereye gideriz" diye düşünürlerken.
"Bir dakika" diye bir ses duymuşlar
Sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan topal aslanmış söze atılan.
"Hayır" demiş, "Hiçbir yere gitmiyoruz.
Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi."
Topal aslan elinde beyaz bayrak gitmiş öküzlerin yanına.

Topal aslan "Saygıdeğer öküz efendiler" diye başlamış lafa:
"Bugün buraya sizden özür dilemek için geldik. Evet size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki sarı öküz yüzünden. Verin onu bize, siz de kurtulun biz de barış içinde yaşayalım!.."
Boz öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş.

Hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife.
Bir tek yaşlı benekli öküz "Olmaz" demiş ama kimseye dinletememiş sözünü.
Zavallı sarı öküz teslim edilmiş aslanlara.
Bütün sürünün selameti için bir öküz.
Gerçekten de günlerce sürüye saldıran olmamış.

Ama aslan milleti bu, ne kadar sabreder ki? Hele öküz etinin tadını aldıktan sonra.
"Acıktık" demişler
Topal aslan boz öküzün yanına giderek "Selam" diye girmiş söze:
"Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz. Ama büyük bir problemimiz var!.."
"Nedir?" demiş boz öküz…
"Şu sizin uzun kuyruklu öküz" demiş topal aslan ve devam etmiş:
"Gelin verin onu bize bu mevzuyu burada kapatalım. Eskisi gibi barış ve huzur içinde iki taraf da hayatını sürdürsün."
Boz öküz yine istişare yapmış sürünün ulularıyla.
Yine sadece benekli öküz olmuş karşı çıkan.
Hepsi de "Verelim gitsin" demişler.

Tekrar tekrar yinelenmiş bu olanlar.
Her geçen gün aslanlar daha da güçlenmişler.
Öküzlerse her geçen gün daha da zayıflamışlar
Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış.
Artık bir sebep bile söyleme gereği duymuyorlarmış.
"Verin bize şu öküzü sonra karışmayız" derlermiş sadece.
Zavallı öküzlerin "Hayır" diyebilecek güçleri kalmamış.
Boz öküz de aralarında olmak üzere birkaçı kalmış en sona.
"Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu savaşı aslanlara karşı, oysa ne kadarda güçlüydük?" diye sormuş biri boz öküze.
"Biz" demiş boz öküz, gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek,

"Sarı Öküz'ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı!.."
 

Ynt: Hikayeler

Ataturk'un Yaveri Muzaffer Kilic anlatiyor;

Bir gun Ataturk'le beraber Abidinpasa'dan gelip Samanpazari yoluyla Ulus'a geciyorduk.

O zamanlar Samanpazari' nda bulunan uc bes dukkandan birisi Ali Efendi isimli kitapciya aitti. Kitapci dukkaninin kepenklerinde, nefis bir hali asilmis duruyordu. Harp yillarinin sonu oldugundan hicbir yerde, hele Ankara'da boyle guzel bir sey gormek pek sasirtici oldugu icin bu hali Ataturk'un de dikkatini cekti. Hemen arabayi durdurup indik.

Beraberce dukkana yuruduk. Kitapci, Ata'yi gorunce, buyurun Pasam diyerek heyecanla bir emri olup olmadigini sordu. Pasa da bu haliyi cok guzel bulduklarini ifade ettiler. Kitapci;

- "Pasam, bu hali bir musterimin. Paraya ihtiyaci olmus, satilmasi icin bana biraktilar. Benimle bir ilgisi yok" dedi.

Ataturk, boyle guzel bir halinin cok kiymetli oldugunu, bunu hali sahibinin nereden almis olabilecegini ogrenmek istediler. Kitapci ezile buzule;

- "Pasam, emanet koyan isminin soylenmemesini ozellikle rica ettiler, musaade ederseniz ismini soylemeyeyim" dedi.

Bu sefer Ataturk daha cok merak edip;

- "Cocuk, belki haliyi almak isteyecegiz. Kimin ve kaca oldugunu ogrenmek isteriz" dediler.

Kitapci;

- "Pasam 40 lira istemislerdi " deyip yine hali sahibinin ismini vermedi. Ataturk hali sahibini iyice merak edip israr edince de, kitapci istemeyerek ve sikilarak;

- "Abdulhalim Celebi Hazretlerinin Pasam " dedi.

Abdulhalim Efendi, Mevlana sulalesinden gelmis, Konya milletvekili olarak Mecliste gorev yapiyordu. Kapisi herkese daima acik, comert, gayet guzel konusan, Mevlevi kalpagi ile gezen, akilli, sevimli, hos sohbet, ozu sozu dogru bir kisiydi.

Ataturk, bu cevabi alinca cok duygulandi ve bana donerek dukkana 40 lira birakmami emretti.

Hemen parayi biraktim. Kitapci haliyi kosarak indirip paket yapmaya koyuldu.

Bu arada Ataturk, Abdulhalim Efendi'nin kisiliginden ovguyle bahsederek;

- "Abdulhalim Efendi, evde halisini satacak kadar parasiz kaliyor ama, kapisini kimseye kapamiyor" diyerek onu ovdu. Sonra da kitapciya donerek;

- "Bana bak, haliyi biz aliyoruz. Fakat haliyi Abdulhalim Efendi'nin evine yollayiniz, biz oradan aldiririz. Aksamuzeri de kendilerine bir kahve icmek icin gelecegimizi soyleyiniz." dediler. Kitapci bu davranisa sasirmis bize bakarken, arabaya binip uzaklastik.

Ayni aksam Abdulhalim Efendi'nin evine gittik. Kendisi bizi avlu kapisinda karsiladi.

Eve girince baktim hali, kapi arkasinda paketli olarak duruyordu. Mutevazi evinde minderlere oturuldu, kahveler icildi.

Abdulhalim Efendi;

- "Pasam haliyi almissiniz. Fakat hali evime geri geldi. Musaade ederseniz, arabaniza koyduralim." dedi.

Ataturk de;

- "Abdulhalim Efendi hali yine bizim olsun. Biz arada sirada sana kahve icmeye geldikce onun uzerinde kahvemizi iceriz." diyerek haliyi actirdilar ve odaya serdirdiler.

Kahveler icildi ve sohbet edildi. Giderken Abdulhalim Efendi yine bizi kapiya kadar ugurlayarak;

- "Pasam eger musaadeniz olursa haliyi..." derken Ataturk sozunu keserek mutebessim;

- "Abdulhalim Efendi, onu sana emaneten birakiyoruz. Her gelmemizde onu burada gormek ve uzerinde oturmak isteriz." diyerek veda edip ayrildilar.

Boylece Ataturk, Abdulhalim Celebi Efendi'ye, kitapciya bile belli etmemeye calisarak ihtiyaci olan yardimi yapmis, fakat haliyi almamislardi.



Abdulhalim Efendi, o haliyi Konya Mevlana Muzesi kurulunca oraya armagan etmistir. Goruluyor ki, Abdulhalim Efendi de bu asil davranisi kotuye kullanmamis ve haliyi sahiplenmeyip, layik oldugu yere armagan etmistir. (1922)


(alıntı : Ataturk'ten Hic Yayinlanmamis Anilar / Prof. Yurdakul Yurdakul)
 

Ynt: Hikayeler

işte ATA'nın büyüklüğü burda na kadar da belli oluyor değilmi.bir şimdiki atatürkçülere bak birde sevgili ATA'mızın yapmış olduğu inceliğe bak.saygılarımla (yanlış anlamaya mahal vermemek için açıklama yazıyorum atatürkçü geçinenler için demek istemiştim yoksa hepimiz ATA'yı seviyoruz)
 




Ynt: Hikayeler

DERT AĞACI

Eski çiftlik evini restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı Arabasının patlayan lastiği
onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı
reddetmişti Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu Evine ulaştığımızda beni ailesiyle tanışmam için
davet etti Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokundu Kapı
açıldığında; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine
kocaman bir öpücük verdi Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve
ona eve giderken gördüğüm olayı sordum "O, benim dert ağacım," dedi "Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor ama şundan
eminim ki o sorunlar evime, eşime ve çocuklarıma ait değil Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca
asıyorum Sabahları tekrar onları oradan alıyorum Ama komik olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde,
astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum
 

Ynt: Hikayeler

SNM' Alıntı:
DERT AĞACI

Eski çiftlik evini restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı Arabasının patlayan lastiği
onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı
reddetmişti Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu Evine ulaştığımızda beni ailesiyle tanışmam için
davet etti Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokundu Kapı
açıldığında; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine
kocaman bir öpücük verdi Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve
ona eve giderken gördüğüm olayı sordum "O, benim dert ağacım," dedi "Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor ama şundan
eminim ki o sorunlar evime, eşime ve çocuklarıma ait değil Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca
asıyorum Sabahları tekrar onları oradan alıyorum Ama komik olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde,
astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum

Bu gerçek olsa..''işte yaşadığın sorunlar sen ne kadar dikkat etsende illahali bir şekilde eve taşınıyor''..keşke bu kadar kolay olsa...
;) hikaye için teşekkürler..
 


Ynt: Hikayeler

Günaydın,
Kesinlikle... Sevdiklerimizle geçirilen kıymetli zamanlarımızı daha da kaliteli bir hale getirmek için iyi bir yöntem olabiir.:smiley:
(Sadece paylaşılması gerekenleri, gerektiği şekilde paylaşmak sanırım en doğrusu.)
Selamlar.
 




Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,475
Mesajlar
1,518,492
Kayıtlı Üye Sayımız
172,126
Kaydolan Son Üyemiz
Mev

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst