Kamping hayatım 1970’li yılların ortalarında Istanbul Ataköy Kampingte baṣladı.
VW Vosvos ile yaptığım ilk Türkiye gezilerimden biriydi. Ataköy Kampingte çadırda geceledim. Kampingte çok Macar vardı. Yanlarında getirdikleri kamping malzemelerini satıyorlardı. Yanlarında bolca Macar içkileri vardı. Akṣam içkili sohbetimizde karṣılıklı olarak birbirimze „ṣerefe“ diyorduk. Daha doğrusu ben ṣerefe onlarda Macarca „Egészségére“ diyordu. Macarca öğrendiğim ilk kelime.
„Türkiye'de karavan kültürünün gelişmesinde engeller neler?“ sorusuna cevabım, siyasilerin karavanı lüks bir araç olarak görmesi önemli bir engel. Iṣin ilginç tarafı karavanı pahalı yapanlarda kendileri. Motokaravanda ÖTV, heryıl tüv, aṣırı yüksek trafik sigortası nedeniyle, karavancılar ve karavan üreticileri önce çekme karavana, sonra da tüv ve ruhsat zorunluğu olmayan 750 kg altı karavanlara yöneltiliyorlar.
Bu geliṣme karavan sektörünü ve oluṣmakta olan karavan kültürünü çok negatif etkiliyor.
Halbuki kamp ve karavan, ailecek dinlenmek, gezerek hem ülkeyi hemde insanları tanımaktır. Gezen karavancılar küçük esnaf için önemli bir gelir kaynağı oluyor.
Avrupa’da belediyeler karavancıları kemdilerine çekebilmek için konaklama yerleri (karavan parklar) sunmak yarıṣındayken, Türkiye’de çok sayıda belediye alternatif sunmadan yasaklayıcı tedbirler alıyorlar.
Internette tesadüfen gördüğüm karavanlara konaklama olanakları. Benzer teṣebbüsler gittikçe artıyor. Para kazanmak isteyen insanlar karavancılara olanak sağlıyorlar.
Çalıṣmalarınızda baṣarılar.