carpediem_istanbul
Yeni Üye
- Mesajlar
- 17
- Tepkime Puanı
- 0
Saat 00:30’da Harem’den hareket eden otobüsümüz, 05:30 civarında Safranbolu’ya vardı. Servis ile kısa sürede kent merkezine geldik, oradan da yürüyerek tarihi kent merkezine ulaştık. Bu yürüyüş yaklaşık yarım saatimizi aldı.
Kentte bizi ilk karşılayan Havuzlu Asmazlar Konağı oldu. Bartın sapağında bulunan bu butik oteli en sona bırakıp yolumuza devam ettik. Hafif bir rampa inilerek ulaşılıyor Safranbolu tarihi kent merkezine. Yol üzerinde irili ufaklı konak silsileleri güne henüz uyanıyordu. Fazlasıyla turistik bulduğum bu yol üzeri konaklarını aşarak kent meydanına ulaştık.
Meydanda ilk olarak gözümüze Cinci Hamamı çarptı. 1645 olarak tarihlenen ve restarasyonu tamamlanmış olan hamam Karabaşzade Hüseyin Efendi ( Cinci Hoca ) tarafından yapılmış. Bu meydan da bizim gibi sırt çantası ile gezenler için taksiler ile çevre turları var. Yörük köyü, İncekaya su kemeri ve bir kanyonun dahil olduğu çevre turu için taksiciler kişi başı 25 ytl alıyorlar ve min. 3 kişi ile binmek gerekiyor. Ayrıca Safranbolu’nun dar sokaklarında golf arabaları ile 40-45 dakikalık panaromik turlarda var. Hatırladığım kadarıyla kişi başı 8 YTL idi. Bu turlarda elektronik rehber aracılığı ile sokaklar ve konaklar ile ilgili detaylı bilgi veriyorlar. Her neyse, biz kahvaltı peşinde koşarken Cinci Hamamı arkasında kalan çoğu sokağı aşındırmışız. Bizim gibi erken saatlerde burada olanlar saat 09:00’a kadar kahvaltı imkanı bulamıyor.
En sonunda Yemeniciler Arastası arkasında bulunan Köprülü Mehmet Paşa camiinin avlusundaki Güneş Saatinin yanından kıvrılarak giriş kapısı aynı avluda bulunan bir kahvaltı bahçesine ulaşıyoruz tesadüfen. Teyzemiz çayı demlemiş bahçeyi suluyordu. Kahvaltılarımızı söyleyip kendimizi salıncaklı koltuğa bıraktık. Otobüs yolculuğu üzerine 2 saatlik yürüyüş bendeni yormuş, midemizi kazındırmıştı. Çay güzel ama kavatlılıklar umduğum gibi değildi. Safranbolu’da bu konuda fazla bir şey beklememek gerekiyor. Burada geçirdiğimiz 1 saat sonrasında güneş saatinin diğer tarafından Yemeniciler Arastasına geçtik. Daha az turistik olsa kendimi kaptırabilir, geçmişe yolculuk edebilirdim ama bu bile İstanbul’dan gelmiş birisi için yeterliydi. Gölgelik ve insanın ruhunu yükselten bir havası vardı. Daha önemlisi burası ile ilgili bilgi almadan önce ben yemeni’yi bir tür baş örtüsü sanırdım. Meğer yemeni doğal deri ve pamuk ipliği kullanılarak üretilen topuksuz bir ayakkabı türüymüş. Çok ilginç geldi bana. Arastanın diğer kapısından Semerciler çarşısına çıktım. Çarşı derken, sadece bir semerci kalmış sokakta. Bu meslek burada ölmüş artık.
Kasaplar çarşısındaki hayvan kokusunu ardımızda bırakarak Kileceler Konağı önüne vardık. Konağın içerisinde birde müze var, Tayfun Talipoğlunun meşhur Bam Teli Müzesi. Biz konak hakkımızı Kaymakamlar Evinden yana kullanarak, hedefimize doğru ilerledik. Cinci Han’ın arkasından, Pazar meydanından çıkılıyor bu konağa. 3 katlı evin giriş ücreti 2.5 YTL. Her odasında ev halkının yaşamı cansız mankenlerle canlandırılmış. Ev beni pek etkilemedi ama bir dolabın içerisine yapılmış küvet içerisinde yıkanan adam mizanseni beni çok güldürdü. Kaymakamlar Evinin bahçesinde yöresel Bağlar gazozunu içerek Hıdırlık Tepesine doğru yol aldık.
Aynı yokuştan yukarı 15 dakika yürüyerek ulaşılıyor tepeye. Panaromik olarak tüm Safranbolu’yu görebileceğiniz bu tepeye giriş ücreti 2 YTL, ama cafe’sinde 1 içecek ücretsizdi. Ben Safran çayı içtim ama pek bir şey anlamadım. Tepeden indikten sonra Cinci Hanı’nı dışarıdan gördük, sonra belediyenin paralelindeki sokakta karnımızı doyurup çayımızı içtik. Bu arada sokaktan geçen ve boyunlarında Kuran-ı Kerim asılı minikler kurslarına yetişmek için koşturuyorlardı. Hanları, Hamamları , taş döşeli sokakları arkamızda bırakıp geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladık. Rotamız Amasra ama öncesinde sabah sözleştiğimiz gibi Havuzlu Asmazlar Konağına uğrayacağız. Girer girmez kendimizi sedirlere attık. Salonunda inanılmaz ferahlatıcı bir havuzu var bu konağın. Bu yorgunluğun üzerine demli bir çay ve havuza akan suyun şırıltısı beni aldı götürdü. Neredeyse az sonra kapıdan Tellioğulları içeri dalacak ve “yeşil vadi bizimdir” diye bağıracak. Beni bu derece aldı götürdü burası. Çelik Gülersoy’un ruhuna bi fatiha gönderip ayrılıyoruz buradan. Ama bütçemi doğrultup sırf bu otelde kalmak için bir kez daha gelicem Safranbolu’ya. Rotamız Amasra.
Safranbolu-Bartın sapağından Savaş Turizm araçlarını beklemek gerekiyor Amasra’ya gitmek için. Her yarım saatte bir geçiyor bu minibüsler, ama dolu gelme ihtimali çok yüksek o yüzden ilk durağına gitmek gerekiyor. Biz Safranbolu-Bartın sapağında beklerken dolmuş yapan bir taksiye bindik. Şanslıydık 1,5 saatlik yolu 1 saatte aldık. Aslında 80 km Safranbolu-Bartın arası ama sürekli inişler ve virajlar var. Zor bir yol, o yüzden arabası ile gidecek olanlar dikkatli olmalı. Taksiye kişibaşı 10 YTL ödedik. Yol bir orman denizinin tam ortasından gidiyor. Yeşilden başka bir renk görmeniz zor, meşhur Valla kanyonu ve Ilgarini mağarasına giden yol ayrımları da burada. 15:00 civarında Bartın’daydık.
Amasra minibüsleri eski otogar’dan kalkıyor. Otobüsle yeni otogara gelecek olanlar yaklaşık 20-25 dk lık bir otobüs yolculuğu sonrasında bu garaja ulaşabilirler.(7 km) Taksiden iner inmez bekleyen Amasra Seyahat minibüslerine bindik. Ulaşım ücreti 3 YTL. Mesafe 17 km. Bartından sonra yol direk Çakraz’a gidiyor. Minibüsler Amasra sapağından yeşillikler içerisine dalıyor. Yolda bizi ilk karşılayan Kuş kayası anıtı. Tarihin ilk dinlenme tesisi olmak gibi bir özelliği var. Yoldan yaklaşık 20 metre yükseklikte ve merdivenlerle çıkılıyor. Dilerseniz burada minibüsten inebilir, anıtı gezdikten sonra ( çok görülesi bir şeyler yok, sadece 5 dk alır ) bakacan tepesine kadar yürür, orada çaylarınızı içtikten ve belki hayatınız boyunca görmediğiniz kadar hoş bir manzaraya daldıktan sonra tekrar minibüse binebilir ve Amasra’ya devam edebilirsiniz. Yaklaşık 5 dk sonra Çeşm-i Cihan’dasınız. Biz cumartesi günü orada olduğumuzdan kalacak yer bulmakta çok zorlandık. Kaliteli konaklama tesisleri Büyük Liman’da bulunuyor. Oteller kişi başı 60 YTL’den başlıyor. Çakraz yolu üzerinde bulunan Turizm Uygulama Oteli bence en akıllıca tercih olacaktır. Kişi başı kahvaltılı 35 YTL ve oldukça temiz. Çalışanlar çocuk denecek yaşta ve işlerini severek yapıyorlar. Biz bu otelde ve diğerlerinde yer bulamadığımız için bir pansiyon evde kaldık. 3 odalı ev gecelik 70 YTL. Kalabalık gidecekler için önerebilirim. Saat 5 civarında eve yerleştikten sonra keşfe çıktık Amasra’da. Kent genel olarak 3 parçaya ayrılmış. Boztepe(Büyükada), Küçük Liman, Büyük Liman. Kente giriş Küçük Liman tarafından ve karşımıza ilk çıkan şey Amasra Müzesi. Küçük Liman genellikle lokanta, çay bahçeleri ve pansiyonlar tarafından kuşatılmış.Amasra Kalesi ve Boztepe’ye geçiş de bu tarafta. Lokanta ve irili ufaklı pansiyonları aştıktan sonra Amasra Kalesinin ( Sormagir ve Zindan olarak iki parça ) kapısı ile karşılaşıyorsunuz. Sağa yukarı doğru çıkarsanız şuanda sadece surları kalmış olan Amasra Kalesine çıkarsınız. Buradan eşsin Karadeniz ve Büyük Liman manzarasını görebilirsiniz. Gece çıkmamaya gayret edin, çünkü bu bölgede de alkol alanlar çok oluyor. Kaleden tepeye doğru devam ederseniz Fatihin mescide çevirdiği, şuanda ise kültür merkezi olan Kilise Mescidi’ne ulaşırsınız. Kapıdan geçer ve düz devam ederseniz, Amasra’ya hayat veren Kemere Köprüsüne varıyorsunuz. Büyük ada ile anakara’yı birleştiren tarihi köprüden geçip sağa dönerseniz, panaromik olarak Tavşan Adası’nı(küçük ada ) görebileceğiniz Ağlayan Ağaç Kale Çay bahçesi’ne çıkarsınız. Buradan dürbün kiralayarak adadaki tavşanları ve karadeniz’de cirit atan yunusları izleyebilirsiniz. Yalnız akşam saatlerinde burası çok soğuk oluyor, dikkatli olmak lazım. Adanın sadece liman yüzünde ikamet ediliyor, arka taraflara yürüyerek eşsiz karadeniz’i izleyebilirsiniz. Biz bu gesinti sonrasında küçük limana dönüp bir lokantaya oturduk. Büyük umutlarla beklediğim mezgit, fileto çıkınca keyfim bozuldu, yemek biraz ucuza kaçmıştık ama genede hayal kırıklığı oldu benim için. Yemek yediğimiz Amasya Mutfağı isimli lokantayı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Amasya’da güzel balık yemek isteyenler için bence adres Mavi-Yeşil Balık Lokantası olmalı. Ayrıca Amasra Salatası kesinlikle denenmeli. Yemek sonrasında Küçük Liman ile Büyük Limanı birbirine bağlayan Tahtacılar ( oymacılar ) çarşısını geçerek Büyük Liman Oteli önündeki birahane’lerden birine oturarak mendirek manzarasıyla biramızı içtik. Gün bitti ama bizde bittik. Yaşasın uyku.
3/8/2008 – AMASRA / BARTIN
Kahvaltı için Boztepe’nin yolunu tuttuk. Bu defa Kemere Köprüsünü geçip sola saptık, çok hoş manzaralı bir cafe var. Hatta bence Amasra’nın en güzel manzarasına sahip. 2 Menemen ve 5 çaya 20 YTL verdik. Menemen’i kötü ve fiyatı’da pahalıydı. Kahvaltı sonrasında eve dönüp eşyalarımızı topladık. Rotamız Ankara-Beypazarı.
Yazım biraz düzensiz oldu ama kusura bakmayın, gitmek isteyenlere yardımcı olabilecek şeyler yazmaya çalıştım. Kısmet olursa resimlerde yarın ekleyeceğim.
Kentte bizi ilk karşılayan Havuzlu Asmazlar Konağı oldu. Bartın sapağında bulunan bu butik oteli en sona bırakıp yolumuza devam ettik. Hafif bir rampa inilerek ulaşılıyor Safranbolu tarihi kent merkezine. Yol üzerinde irili ufaklı konak silsileleri güne henüz uyanıyordu. Fazlasıyla turistik bulduğum bu yol üzeri konaklarını aşarak kent meydanına ulaştık.
Meydanda ilk olarak gözümüze Cinci Hamamı çarptı. 1645 olarak tarihlenen ve restarasyonu tamamlanmış olan hamam Karabaşzade Hüseyin Efendi ( Cinci Hoca ) tarafından yapılmış. Bu meydan da bizim gibi sırt çantası ile gezenler için taksiler ile çevre turları var. Yörük köyü, İncekaya su kemeri ve bir kanyonun dahil olduğu çevre turu için taksiciler kişi başı 25 ytl alıyorlar ve min. 3 kişi ile binmek gerekiyor. Ayrıca Safranbolu’nun dar sokaklarında golf arabaları ile 40-45 dakikalık panaromik turlarda var. Hatırladığım kadarıyla kişi başı 8 YTL idi. Bu turlarda elektronik rehber aracılığı ile sokaklar ve konaklar ile ilgili detaylı bilgi veriyorlar. Her neyse, biz kahvaltı peşinde koşarken Cinci Hamamı arkasında kalan çoğu sokağı aşındırmışız. Bizim gibi erken saatlerde burada olanlar saat 09:00’a kadar kahvaltı imkanı bulamıyor.
En sonunda Yemeniciler Arastası arkasında bulunan Köprülü Mehmet Paşa camiinin avlusundaki Güneş Saatinin yanından kıvrılarak giriş kapısı aynı avluda bulunan bir kahvaltı bahçesine ulaşıyoruz tesadüfen. Teyzemiz çayı demlemiş bahçeyi suluyordu. Kahvaltılarımızı söyleyip kendimizi salıncaklı koltuğa bıraktık. Otobüs yolculuğu üzerine 2 saatlik yürüyüş bendeni yormuş, midemizi kazındırmıştı. Çay güzel ama kavatlılıklar umduğum gibi değildi. Safranbolu’da bu konuda fazla bir şey beklememek gerekiyor. Burada geçirdiğimiz 1 saat sonrasında güneş saatinin diğer tarafından Yemeniciler Arastasına geçtik. Daha az turistik olsa kendimi kaptırabilir, geçmişe yolculuk edebilirdim ama bu bile İstanbul’dan gelmiş birisi için yeterliydi. Gölgelik ve insanın ruhunu yükselten bir havası vardı. Daha önemlisi burası ile ilgili bilgi almadan önce ben yemeni’yi bir tür baş örtüsü sanırdım. Meğer yemeni doğal deri ve pamuk ipliği kullanılarak üretilen topuksuz bir ayakkabı türüymüş. Çok ilginç geldi bana. Arastanın diğer kapısından Semerciler çarşısına çıktım. Çarşı derken, sadece bir semerci kalmış sokakta. Bu meslek burada ölmüş artık.
Kasaplar çarşısındaki hayvan kokusunu ardımızda bırakarak Kileceler Konağı önüne vardık. Konağın içerisinde birde müze var, Tayfun Talipoğlunun meşhur Bam Teli Müzesi. Biz konak hakkımızı Kaymakamlar Evinden yana kullanarak, hedefimize doğru ilerledik. Cinci Han’ın arkasından, Pazar meydanından çıkılıyor bu konağa. 3 katlı evin giriş ücreti 2.5 YTL. Her odasında ev halkının yaşamı cansız mankenlerle canlandırılmış. Ev beni pek etkilemedi ama bir dolabın içerisine yapılmış küvet içerisinde yıkanan adam mizanseni beni çok güldürdü. Kaymakamlar Evinin bahçesinde yöresel Bağlar gazozunu içerek Hıdırlık Tepesine doğru yol aldık.
Aynı yokuştan yukarı 15 dakika yürüyerek ulaşılıyor tepeye. Panaromik olarak tüm Safranbolu’yu görebileceğiniz bu tepeye giriş ücreti 2 YTL, ama cafe’sinde 1 içecek ücretsizdi. Ben Safran çayı içtim ama pek bir şey anlamadım. Tepeden indikten sonra Cinci Hanı’nı dışarıdan gördük, sonra belediyenin paralelindeki sokakta karnımızı doyurup çayımızı içtik. Bu arada sokaktan geçen ve boyunlarında Kuran-ı Kerim asılı minikler kurslarına yetişmek için koşturuyorlardı. Hanları, Hamamları , taş döşeli sokakları arkamızda bırakıp geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladık. Rotamız Amasra ama öncesinde sabah sözleştiğimiz gibi Havuzlu Asmazlar Konağına uğrayacağız. Girer girmez kendimizi sedirlere attık. Salonunda inanılmaz ferahlatıcı bir havuzu var bu konağın. Bu yorgunluğun üzerine demli bir çay ve havuza akan suyun şırıltısı beni aldı götürdü. Neredeyse az sonra kapıdan Tellioğulları içeri dalacak ve “yeşil vadi bizimdir” diye bağıracak. Beni bu derece aldı götürdü burası. Çelik Gülersoy’un ruhuna bi fatiha gönderip ayrılıyoruz buradan. Ama bütçemi doğrultup sırf bu otelde kalmak için bir kez daha gelicem Safranbolu’ya. Rotamız Amasra.
Safranbolu-Bartın sapağından Savaş Turizm araçlarını beklemek gerekiyor Amasra’ya gitmek için. Her yarım saatte bir geçiyor bu minibüsler, ama dolu gelme ihtimali çok yüksek o yüzden ilk durağına gitmek gerekiyor. Biz Safranbolu-Bartın sapağında beklerken dolmuş yapan bir taksiye bindik. Şanslıydık 1,5 saatlik yolu 1 saatte aldık. Aslında 80 km Safranbolu-Bartın arası ama sürekli inişler ve virajlar var. Zor bir yol, o yüzden arabası ile gidecek olanlar dikkatli olmalı. Taksiye kişibaşı 10 YTL ödedik. Yol bir orman denizinin tam ortasından gidiyor. Yeşilden başka bir renk görmeniz zor, meşhur Valla kanyonu ve Ilgarini mağarasına giden yol ayrımları da burada. 15:00 civarında Bartın’daydık.
Amasra minibüsleri eski otogar’dan kalkıyor. Otobüsle yeni otogara gelecek olanlar yaklaşık 20-25 dk lık bir otobüs yolculuğu sonrasında bu garaja ulaşabilirler.(7 km) Taksiden iner inmez bekleyen Amasra Seyahat minibüslerine bindik. Ulaşım ücreti 3 YTL. Mesafe 17 km. Bartından sonra yol direk Çakraz’a gidiyor. Minibüsler Amasra sapağından yeşillikler içerisine dalıyor. Yolda bizi ilk karşılayan Kuş kayası anıtı. Tarihin ilk dinlenme tesisi olmak gibi bir özelliği var. Yoldan yaklaşık 20 metre yükseklikte ve merdivenlerle çıkılıyor. Dilerseniz burada minibüsten inebilir, anıtı gezdikten sonra ( çok görülesi bir şeyler yok, sadece 5 dk alır ) bakacan tepesine kadar yürür, orada çaylarınızı içtikten ve belki hayatınız boyunca görmediğiniz kadar hoş bir manzaraya daldıktan sonra tekrar minibüse binebilir ve Amasra’ya devam edebilirsiniz. Yaklaşık 5 dk sonra Çeşm-i Cihan’dasınız. Biz cumartesi günü orada olduğumuzdan kalacak yer bulmakta çok zorlandık. Kaliteli konaklama tesisleri Büyük Liman’da bulunuyor. Oteller kişi başı 60 YTL’den başlıyor. Çakraz yolu üzerinde bulunan Turizm Uygulama Oteli bence en akıllıca tercih olacaktır. Kişi başı kahvaltılı 35 YTL ve oldukça temiz. Çalışanlar çocuk denecek yaşta ve işlerini severek yapıyorlar. Biz bu otelde ve diğerlerinde yer bulamadığımız için bir pansiyon evde kaldık. 3 odalı ev gecelik 70 YTL. Kalabalık gidecekler için önerebilirim. Saat 5 civarında eve yerleştikten sonra keşfe çıktık Amasra’da. Kent genel olarak 3 parçaya ayrılmış. Boztepe(Büyükada), Küçük Liman, Büyük Liman. Kente giriş Küçük Liman tarafından ve karşımıza ilk çıkan şey Amasra Müzesi. Küçük Liman genellikle lokanta, çay bahçeleri ve pansiyonlar tarafından kuşatılmış.Amasra Kalesi ve Boztepe’ye geçiş de bu tarafta. Lokanta ve irili ufaklı pansiyonları aştıktan sonra Amasra Kalesinin ( Sormagir ve Zindan olarak iki parça ) kapısı ile karşılaşıyorsunuz. Sağa yukarı doğru çıkarsanız şuanda sadece surları kalmış olan Amasra Kalesine çıkarsınız. Buradan eşsin Karadeniz ve Büyük Liman manzarasını görebilirsiniz. Gece çıkmamaya gayret edin, çünkü bu bölgede de alkol alanlar çok oluyor. Kaleden tepeye doğru devam ederseniz Fatihin mescide çevirdiği, şuanda ise kültür merkezi olan Kilise Mescidi’ne ulaşırsınız. Kapıdan geçer ve düz devam ederseniz, Amasra’ya hayat veren Kemere Köprüsüne varıyorsunuz. Büyük ada ile anakara’yı birleştiren tarihi köprüden geçip sağa dönerseniz, panaromik olarak Tavşan Adası’nı(küçük ada ) görebileceğiniz Ağlayan Ağaç Kale Çay bahçesi’ne çıkarsınız. Buradan dürbün kiralayarak adadaki tavşanları ve karadeniz’de cirit atan yunusları izleyebilirsiniz. Yalnız akşam saatlerinde burası çok soğuk oluyor, dikkatli olmak lazım. Adanın sadece liman yüzünde ikamet ediliyor, arka taraflara yürüyerek eşsiz karadeniz’i izleyebilirsiniz. Biz bu gesinti sonrasında küçük limana dönüp bir lokantaya oturduk. Büyük umutlarla beklediğim mezgit, fileto çıkınca keyfim bozuldu, yemek biraz ucuza kaçmıştık ama genede hayal kırıklığı oldu benim için. Yemek yediğimiz Amasya Mutfağı isimli lokantayı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Amasya’da güzel balık yemek isteyenler için bence adres Mavi-Yeşil Balık Lokantası olmalı. Ayrıca Amasra Salatası kesinlikle denenmeli. Yemek sonrasında Küçük Liman ile Büyük Limanı birbirine bağlayan Tahtacılar ( oymacılar ) çarşısını geçerek Büyük Liman Oteli önündeki birahane’lerden birine oturarak mendirek manzarasıyla biramızı içtik. Gün bitti ama bizde bittik. Yaşasın uyku.
3/8/2008 – AMASRA / BARTIN
Kahvaltı için Boztepe’nin yolunu tuttuk. Bu defa Kemere Köprüsünü geçip sola saptık, çok hoş manzaralı bir cafe var. Hatta bence Amasra’nın en güzel manzarasına sahip. 2 Menemen ve 5 çaya 20 YTL verdik. Menemen’i kötü ve fiyatı’da pahalıydı. Kahvaltı sonrasında eve dönüp eşyalarımızı topladık. Rotamız Ankara-Beypazarı.
Yazım biraz düzensiz oldu ama kusura bakmayın, gitmek isteyenlere yardımcı olabilecek şeyler yazmaya çalıştım. Kısmet olursa resimlerde yarın ekleyeceğim.