Osmanlı Seyahatnameleri

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan VitaEsMorte Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 4
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 17,978

VitaEsMorte

Zirve
Mesajlar
2,896
Tepkime Puanı
39
İlber Ortaylı'nın Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek adlı kitabından...

Hiç şüphe yok ki, Osmanlı Devleti ve daha evvel onun selefi olan Selçuklu İmparatorluğu hakkında bilgi edindiğimiz kaynakların başında yabancı seyyahlar gelir. Vatanımız 11.asırdan itibaren Türkleşti. Bunu bizden çok daha önce 12.asırdan itibaren burada ticaret ve diplomasi ile uğraşan İtalyanlar; ülkemizi Türchia, yahut Turcmenia diye adlandırdılar. Yani Yakındoğu’yu iyi tanıyan ve burada ticaret yapan İtalyanlar, Cenevizler, Venedikliler topraklarımıza Türkmenya veya Türkiya adını o zaman vermişlerdir. Biz ise imparatorluk misyonumuz, iddiamız dolayısıyla topraklarımıza Rum ülkesi, Rum iklimi, Rum Selçukluları, Rumeli gibi isimler vermişizdir. Bu Roma’yla ilgilidir. Buraları gezen insanların notları çok önemlidir.

Miladi 1135’ten itibaren Türkiye üzerindeki sistematik ve devamlı raporları bugün Vatikan arşivlerinde bulmak mümkündür. Bu en eski arşivdir. Hiç şüphesiz ne olduğunu henüz tam bilemediğimiz Venedik ve Cenova arşivleri de bu zenginliği tamamlamaktadır. Basılı eserler çoktur. Sadece 19.yüzyılda Osmanlı coğrafyası üzerinde yazılan seyahatnamelerin sayısı 5000’i geçmektedir. Türkiye üzerine okuduğumuz en eski Fransızca ve Almanca seyahatnameler daha öncesine yani Osmanlı öncesine uzanmaktadır. Bunlar Bizans İstanbulu’ndan geçmişlerdir ve elbette ki Türkler’in elinde olan o zamanki Anadolu’yu da canlı bir biçimde anlatmaktadırlar. İşte Kastilya elçisi Klavijo’dan biraz sonra II. Murat devrini anlatan ünlü Fransız gezgin Bertrandon de la Broquiere ve yine aynı döneme ait bir başka Alman gezgin daha doğrusu esir ve gözlemci Hans Schiltberger bunların başında gelir. Üstelik Hans Schiltberger Tatarca yani Kırım-Kazan Çağatay Türkçesi ile bir “pater noster-gökteki babamız” duasını da kaydetmiştir. Bu çok enteresan bir olgudur. Demek ki misyonerler daha o zamandan Türk halklarına yönelik propaganda olarak İncil ve dua metinleri gibi şeyleri hazırlamaktadırlar.

Avrupa halkı Doğu ile ilgileniyor. İşin daha da ilginci bu kitaplar, mesela Hans Schiltberger’in kitabı matbaadan evvel yazılmıştır ve matbaa icat edilip kullanıma geçmeden çok evvel el yazmasıyla onlarca nüshası etrafa dağıtılmıştır. Yani matbaadan evvel bazı milletler o kadar okuyor ki Türkiye’yi dahi tektin ediyorlar. Bu zenginliklerin ortasında gerçekten seyahat, felsefe ve coğrafya edebiyatının şaheserleri vardır. 17. asrın ünlü Fransız’ı Jean Chardin, Paris’ten Tiflis’e ve Paris’ten İsfahan’a başlıklı seyahatnamelerin yazarıdır. Burada canlı ve bize hakikaten çok şeyler öğreten seyahat tasvirleri yanında başka bir şey daha görüyoruz. Avrupalı artık Şark’a yani Akdeniz’in doğusuna; “atıl, değişmeyen, gelişmeyen ülkeler” diye bakmaya başlamıştır. Chardin bu görüşünü “Asya’da hiçbir şey değişmez. Bir atalet vardır. Avrupa’da ise devamlı değişme vardır” diye ifade etmektedir. Artık Avrupalı’nın kendine tapınmasının doruğa ulaştığını, 17. asırda yani Barok aydınlanma çağında Jean Chardin gibi fevkalade bir yazarın kaleminde görebiliyoruz. Aynı şeyleri Fransız aydınlanma çağının önemli seyyahlarından biri olan, bilhassa Doğu Akdeniz seyahatnamesini (Voyages au Levant) yazan ve “İran ve Türkiye’de Altı Seyahat” başlığıyla kitaplarını yayınlayan Jean Baptiste Tavernier’de de gözlemliyoruz. Bu iki gezginin notları, hakikaten sadece verilen bilgi bakımından değil; ayrıca artık Garplı’nın Şark’a nasıl bakmaya başladığını, daha doğrusu Garplı’nın Şark diye bir kavram ve medeniyet yarattığını göstermesi bakımından da önemlidir.
 

Etiketler
Ynt: Osmanlı Seyahatnameleri

Başka yönlere bakalım. Bize devlet ve toplumumuz hakkında bilhassa toplumsal yaşayışımız hakkında çok ilginç bilgiler veren “Navigation into the Turkie” (Türkiye’ye Deniz Yolculuğu) adlı eseriyle Nicolas de Nicolay’dır. Dikkatinizi çekerim bugünkü İngilizler gibi Turkey diye yazmıyor; gerçi memleketimizi hindiye benzetiyorlar diye komplekse girmemize gerek kalmıyor, ama de Nicolay düpedüz Türkiye yazıyor.

16. asır sonunda ükemize gelen Salomon Schweigger oldukça mutaassıb bir Protestan papazıdır. Seyahatnamesindeki bilgilerin yanında daha çok bu dünyaya bakışı ilginçtir. Onun yeniden tıpkıbasım haldeki seyahatnamesine bakarsak, bizim Topkapı Sarayı’nı nasıl anlatıyor görürüz. Bu yeni zaman Almancası, kendine has grameri, kelimeleri ve yazardan yazara değişen imlasıyla çirkin bir metindir. Eser gerçi dilimize son zamanlarda kazandırılmıştır. Türk hamamını tasvir eden sayfasında her Batılı’nın korkulu rüyası olan Türkler’in ordularını görürüz. Bunu anlatmaktan ve çizmekten kendilerini alamamaktadırlar. Schweigger’in çok ilginç gözlemleri vardır: “Adamlar hamamda bile bir örtü kuşanıyorlar. Ne kadar edepli insanlar. Bu edep ve namusu bu barbarlardan öğrenmemiz lazım” diyor. Bir başka gözlemi: “Evleri o kadar fakir ve hem de o kadar pahalıdır ki, bizdeki okkalı bir burjuva evinin fiyatına mal olmaktadır” diyor. Daha ilginç bir gözlemi: “Bütün sahte dindarlar gibi Allah’ı aldatmak için büyük mabetler ve kamu eserleri yaparlar, oturdukları ev bir şeye benzemez” diyor.

Viyana’ya giden elçilik heyetinde de bulunduğu için Osmanlı dışı ülkeyi de tasvir eden Evliya Çelebi, bugün sadece bizim değil; bütün tarihçi alemin ve bütün Avrupa dünyasının merakla takip ettiği bir kaynaktır.

Evliya Çelebi bir kere, keskin hicvi zekasıyla ve hiciv merakıyla olmadık tezatları gözleyip kaleme almıştır. Ayrıca fevkalade kulağı olduğu için fevkalade lisan kaydı yapabilmektedir. O kadar ki bugün kaybolup giden Kafkas dillerinin bazı izlerini onun seyahatnamelerinde bulmak mümkündür. O yüzden Kafkasyalılar için vazgeçilmez bir kaynak haline gelmiştir.

Evliya Çelebi’nin de ayrıldığı yerler vardır. Hayalinin ürünü olan yerler olabilir. Arada sırf eğlence olsun, espri olsun diye damdan dama atlarken donan kedi gibi unsurlardan da söz edebilir. Ancak şunu unutmayalım ki, seyahatnamesi incelemekle bitmeyecek bir Türkoloji, bir Türk dili kaynağıdır. İncelemekle bitmeyecek bir coğrafya ve kültür kaynağıdır. Abidevi bir eserdir. Evliya Çelebi gibisi ne daha evvel ne de ondan sonra bizde olmuştur; ne de Avrupa’da kolay rastlanır. Hiç şüphesiz ki Evliya Çelebi gibi olmasalar da bugünlerde yeniden ortaya çıkan kaynaklar vardır. Hepimizin bildiği Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi Seyahatnamesi buna bir örnektir. Fransa’da Rejans Dönemi dediğimiz, yani XV. Lui’nin çocukluk krallığına rastlayan bu dönemi yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’den öğrenecek değiliz. Resmi, gayri resmi kayıtlar, mektuplar, kitapların haddi hesabı yoktur. Birçok milletin alimlerinin incelediği bu kaynaklara; Fransa medeniyetinin, Garp medeniyetinin kaynağı olan bu kitaplara rağmen niye insanlar hala hem de sadece Türkologlar değil Fransız sosyologları ve bütün Avrupalı sosyologlar, tarihçiler Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin sefaretname tercümesine saldırıyorlar? Çünkü bu eserde başka bir göz, başka bir eleştiri, başka türlü bir takdir söz konusudur.

Buradan şu çıkıyor; herhangi bir medeniyet geçmişini anlamak için sadece evrak kalabalığına, sadece ecdadı ve kendi büyükbabalarının tuttuğu notlara değil; ayrıca başkalarının da değerlendirmesine muhtaçtır. Bunun böyle olduğunu bilmemiz gerekir. Hele Osmanlı medeniyeti ve devleti gibi çeşitli milletlerin coğrafyası üzerinde kurulmuş, birçok etnik grubu idare etmiş, altı asır yaşamış ve yeniçağlara hükmetmiş cihanşümul bir devletin içtimai hayatını, ekonomisini ve kültürünü anlamak için bu kaynaklara başvurmamız kaçınılmazdır.
19. yüzyıl ise değişiklik asrıdır. Şimdi 19. yüzyılda Olivier gibi birisi çıkıyor. Sonra Texier, Mortman gibileri çıkıyor ki, bazıları gerçekten nitelikli adamlardı. Bunlar artık sadece maddi çevreye değil; bu medeniyete de kendi ön yargılarıyla yaklaşıyorlar. Çok bilgili kişiler oldukları hatta Türkçe bildikleri için bu ön yargıları bir yana atamayız ve elimizin tersiyle itemeyiz. Dikkatle anlamak zorundayız. Unutmayın ki 19. yüzyılın Türk seyahatnameleri de çok ilginçtir. Mesela direktör Ali Bey’in Bağdat’a ve Hindistan’a kadar giderken yazdığı “jurnal” son derece ilginçtir. Zamanın Bağdat’ına, ki bu aşağı yukarı Mithat Paşa’nın reformlar yaptığı bir Bağdat’tır; Ali Bey nasıl yaklaşmaktadır, nasıl gözlemlemektedir, Hindistan’a nasıl bakmaktadır? Bütün bunları bu kitapta bulabiliriz. Ayrıca bu devirde, Türkler’in kaleme aldıkları Hindistan seyahatnameleri çok ilginçtir.

Asıl önemlisi 20. yüzyılın Türk seyyahı, ki başlarında Falih Rıfkı Atay gelir, dış dünyaya nasıl bakmıştır? Balkanlar’a Batı Avrupa’ya, komünist Rusya’ya Faşist İtalya’ya ve o zamanki Britanya Hindistan’ına… Her yerde bir siyasi görüşün, bir dünya görüşünün izlerine rastlamamak mümkün değildir. Seyahatnameler bu bakımdan sadece maddi olayları, maddi varlıkları ve geçmişi tespit edebileceğimiz kaynaklar değil; fakat aynı zamanda tarihçi için anlaşılması en zor olanı anlaşılır kılan kaynaklardır: İnsanların zihniyeti, kafalarının içi, dünyaya ve komşuya bakışları gibi…

Bu bakımdan seyahatnamelerin Türkçe’ye de derhal çevrilmesi, çeviri yoluyla kazanılması gerekmektedir. Oysa bunu yapmak bir yana, bizler seyahatname yazan hem de iyisini yazan kendi ecdadımızınkini bile eski harflerden yenisine aktaramadık. Bununla beraber, bu seyahatnamelerin, gazetenin, mektubun, resmi evrakın, resmi kayıtların veremediğini verecek kaynaklar olduklarını unutuyoruz.
 



Ynt: Osmanlı Seyahatnameleri

VitaEsMorte' Alıntı:
Bu bakımdan seyahatnamelerin Türkçe’ye de derhal çevrilmesi, çeviri yoluyla kazanılması gerekmektedir. Oysa bunu yapmak bir yana, bizler seyahatname yazan hem de iyisini yazan kendi ecdadımızınkini bile eski harflerden yenisine aktaramadık. Bununla beraber, bu seyahatnamelerin, gazetenin, mektubun, resmi evrakın, resmi kayıtların veremediğini verecek kaynaklar olduklarını unutuyoruz.

Paylaşım için teşekkürler. Fikirlerinize saygı duydum, bu konuda katılıyorum size maalesef unuttuğumuz ve değer vermediğimiz o kadar çok şey varki...
 



Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,635
Mesajlar
1,521,320
Kayıtlı Üye Sayımız
172,271
Kaydolan Son Üyemiz
flfl112

SON KONULAR



Geri
Üst