Nasuh Mahruki TDF Başkanlık Adaylığı Açıklaması

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan YOL Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 0
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 1,933

YOL

SEDAT AÇIL
Mesajlar
10,408
Tepkime Puanı
531
Yer
İstanbul, Acıbadem
Web
www.sedatacil.com
Telsiz Çağrı Kodu
TB2FKL


Değerli dağcı dostlar ve dağcılığa gönül verenler;


Son 5 yılda sayısız kereler pek çok farklı kaynaktan, pek çok şikayetle birlikte, Türkiye Dağcılık Federasyonu'nun yönetimine talip olmam konusunda istek ve öneri aldım. Ancak AKUT derneğinde üstlendiğim sorumluluklar ve zaman konusundaki endişelerim nedeniyle geçtiğimiz haftalara dek kafamda bu yönde bir görüş şekillenmedi.



TDF'nin özerkleşmesine bağlı olarak 10 Aralık 2006 tarihinde yapılacak olan yeni başkanlık seçimi dolayısıyla camiada takip ettiğiniz gibi bir hareketlilik başladı. 11 - 12 Kasım 2006 tarihinde Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen toplantıda kendi kendine gelişen ortak görüşleri ve TDF'nin son 9 yıldaki yönetim anlayışı ile yapılanları, yanlış yapılanları ve yapılamayanları dinledikçe ve öğrendikçe, bu konudaki kişisel gerekçelerimle benden istenen görevi daha fazla elimin tersiyle itmeye devam edersem, pek çoğunuzdan daha fazla olmak üzere hayatımı adadığım ve en büyük mutluluklarımı yaşadığım bu asil spor dalına karşı sorumluluklarımdan kaçıyormuş duruma düşeceğim düşüncesi ağır basmaya başladı.



2 hafta kadar önce yapılan sözkonusu toplantıda, türlü sebeplerle 10 yıldır birarada durmayı başaramayan dağcılık camiasının, artık TDF'nin 1970'lerin anlayışı ile Türk Dağcılığı'nı yönetmeye çalışması, açıkça bir takım eksikleri olan mevcut yönetmeliğe sırtını dayayıp kendi dışındaki faaliyetleri dağcılık olarak bile saymayan, kendi faaliyetlerine katılmayanları dağcı olarak değerlendirmeyen ayrımcılığı esas alan yönetim anlayışının kesinlikle değiştirilmesi gerektiği yolundaki ortak duruşu ve mevcut şartlar altında bu görev için de benim adım üzerindeki fikir birlikteliği ile bu sorumluluğun, sporculuk ve örgütçülük geçmişim gereği benden beklenmesi üzerine, konuyu enine boyuna düşünmeye başladım.



Geçtiğimiz 10 günde de bu projenin ne kadar gerçekçi olduğunu anlamak için detaylı bir çalışma yaptı arkadaşlarımız. Tahmin ettiğimiz gibi TDF'nin mevcut yönetim yapısı, Türk Dağcılığı'nın gelişmesinde ve dünya dağcılığında varlığını sürdürmesinde göstermediği özeni, delegelerin seçiminde büyük bir titizlikle gerçekleştirmiş. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum ama temsil konusunda büyük sorunlara yol açacağı aşikar olan bu yönetmeliğe dayanarak İstanbul gibi 10 küsur milyonluk bir şehirde sadece bir tek delege bulunurken, 365.000 nüfuslu Rize'den 20 delege çıkarılması gibi, biraz vicdanı olan herkesin "vay canına" diyeceği bir model kurulmuş burada. Bu örneği elbette ki başka bazı iller için de vermek mümkün. Şu 10 gün içerisinde edindiğim izlenim, TDF'deki yönetim anlayışının iyiniyetten uzak ve tamamen mevcut yapı içerisindeki staükoyu korumaya dönük bir modelle hareket ettiği, Türkiye Dağcılığı'na verdiği hizmetleri de hep bu eksende kurgulayarak, götürdüğü her hizmetin karşılığında, sistemin devamlılığını da garanti edecek bir yapının kurulduğu yönündedir.



Bu anlayış sadece TDF'nin kendi içinde kalsa ve kendi dışında dağcılıkla uğraşanların da sportif faaliyetlerini bildikleri gibi yapmalarına müsaade etseydi, belki bugün bunları konuşuyor olmazdık. TDF'nin bize garip gelen uygulamalarını daha önce de yaptığımız gibi ilgilenmeyerek, üzerinde durmayarak geçiştirebilirdik. Nasıl olsa dağa gitmek için TDF'ye kimsenin ihtiyacı yok ve hepimiz Allaha şükür, TDF bünyesinde yapılan tırmanışlardan çok daha üst seviyelerdeki tırmanışları yurt içi ve yurt dışında başarıyla sürdürüyoruz. Ancak son yıllarda yaşadığımız gibi, TDF yönetiminin dağlara gitmeyi izne bağlamaya kalkması ve aldığı büyük tepki sonucunda geri adım atmak zorunda kalması, dağlarda hayatını kaybeden dağcı dostlarımızın arkasından bizim lisanslı sporcumuz değil diyerek herkesi rahatsız etmesi ve "bizden ve bizden olmayan" anlayışını TDF'nin bakış açısı haline dönüştürmesi gibi konular, eğer bu gidişe müdahale etmezsek, etki alanını yaymak için fırsat kollayan bu anlayışın, hayatımızın merkezine oturttuğumuz bu güzel sporu kendi vatanımızda bile sağlıklı bir şekilde yapamayacağımızı düşündürtmeye başladı hepimize.



Kendi adıma, Türkiye'nin muhtemelen eğitim seviyesi en yüksek spor branşlarından biri olan dağcılığın bu duruma layık olmadığını düşündüğümü bilmenizi isterim. TDF başkanlığına aday olmam konusundaki önerileri bugüne dek hep reddettiğim halde, 14 yıl önce yüksek irtifa tırmanışlarını bu ülkede tekrar başlatan ve ayyıldızlı bayrağımızı dünyanın en yüksek, en zorlu zirvelerine taşıyan kişi olarak, TDF bünyesinde sporumuzun bugünkü konumunun, benim kuşağımın dağcılarının 10 yıl önce ulaştığı yerden bile geri kaldığını görmekten artık had safhada rahatsız olduğumu eklemek isterim. Bunu söyleyince hemen 19.000 küsur lisanlı sporcumuz var, bu kadar ilde şu kadar kulübümüz var cevabını söyleyenlere şunu sormak isterim; Bu kadar kulüp ve lisanslı sporcu varsa neden elle tutulur bir başarı yıllardır yok sporda. TDF'nin imkanlarıyla Demavend Dağı tırmanışına milli sporcu olarak göğüslerinde Türk Bayrağı ile 11 bölgeden 13 sporcu götürüldü diye gidenler tarafından TDF övülürken, aynı günlerde Everest Dağı'na kendi yarattığı imkanlarla giden ORDOS'un, bayan sporcular dahil onda on başarısını Türk Dağcılığı kutlarken, Demavend Dağı'nda Milli Takımımızdan sadece 5 sporcunun zirveye varabildiği hiçkimseyi rahatsız etmiyor mu? Bu nasıl bir milli takım seçme anlayışıdır. Bizler 12 yıl önce Türk Milli takımına girebilmek için, TDF'den gelen davet üzerine formlar doldurmuş ve 120 başvurudan seçilen 27 kişi Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu'nda performans, kuvvette devamlılık, dayanıklılık ve refleks testlerine, yüzlerce soruluk psikolojik testlere, kaygı ve endişe testlerine girmiştik. Bunun sonucunda da 11 kişi yüksek irtifa tırmanışları için seçilmişti. O zamanlar öyle seçilirdi Milli Takım ve kısıtlı olan imkanlar en yüksek şansı olanlar ve hakedenler için kullanılırdı.



TDF'nin sporu yayma vizyonu ile, 10 yıl önceye kadar neredeyse sadece üniversitelilerin elinde olan dağcılığın geniş kitlelere yayılmış olması hepimizi elbette ki gururlandırıyor. TDF'nin bu konudaki başarısını takdir ettiğimi her fırsatta ve her ortamda ifade ediyorum, bunu Alaaddin Karaca'ya da muhtelif kereler söyledim. Yönetime hangi ekip gelirse gelsin bu yapıyı güçlendirerek ve yaygınlaştırarak sürdürmelidir. Dağ sevgisi bizim genlerimizden, Ata kültürümüzden gelir, daha önceleri evinin arkasındaki dağa tırmanılabileceğini aklından bile geçirmeyen pek çok kişi, TDF'nin öncülüğünde bu asil sporu tanımış, öğrenmiş, sevmiştir ve bizler gibi heyecanla bu sporu yaşamaktadır. Bu gelişmeyi kimse olumsuzlayamaz. Ancak bu gelişmeler, kendisinden önceki yönetimlerde geliştirilen ve Türk Dağcılığı'nı artık 7000'lik - 8000'lik zirvelere taşıyan yetişmiş, deneyimli yıldız sporcuların ve çoğunun bağlı olduğu 20 - 30 yılı aşan geçmişe sahip olan kulüplerin neden 9 yıldır görmezden gelindiğini kabul edilir kılmaya yetmiyor. En kolay söylenen "yönetmelikler böyle" cevabını kabul etmiyorum.
Adil ve şeffaf çalışma anlayışında olduğunu iddia eden bir yönetimin bu çarpık durumu çözecek önlemleri de düşünmesi gerekirdi. İlan edilen lisanslı sporcu rakamlarını ve tescilli kulüp sayılarını, sporun ulaştığı seviye, elde edilen başarılar ve etkinliklerdeki kalite gözönüne alındığında, bu sayısal veriler, dünyanın yedi kıtasında çok değişik seviyelerde sayısız tırmanış yapmış profesyonel bir dağcı olarak beni tatmin etmemektedir.



Değerli dağ dostları; yukarıda kısaca değinmeye çalıştığım konuların ışığında, bir karar verme süreci yaşadığımı ve bu sürecin sonunda mevcut delege sisteminin adil temsilden uzak olduğunu hatta bazılarının sadece statükonun devamını sağlamak üzere seçildiğini düşündüğüm halde, tabandan başlayan ve artık önlenemez seviyeye ulaşan bu onurlu dip dalgası hareketini görünce, daha fazla bu sorumluluktan kaçamayacağımı görüyor ve bu kadar emeği boşa çıkarmaya hakkım olmadığını düşünüyorum. Yine de bu bir seçimdir, hem de hazır olmadığımız, meşruiyeti de tartışılabilir bir seçim ve sonuç iki türlü de olabilir. 10 Aralık'ta sonuç ne çıkarsa çıksın, bu seçime, herşeye rağmen kendi adıma büyük bir risk üstlenerek, 9 yıldır TDF'nin dışında bırakılan dağcılar için girdiğimi lütfen unutmayın.



Hayatım boyunca bir görev insanı olarak hareket ettim. Gerçekçi olduğu ve gerektiğine inandığım sürece ne görev üstlenmekten ne de sorumluluk almaktan kaçmadım ve üzerime aldığım işleri her zaman büyük bir ciddiyet, dikkat ve özenle takip ettim. Bugün itibariyle 27 kulübün ve 550'nin üzerinde dağcılığa gönül vermiş insanın imzaladığı deklarasyonun gereğinin yapılması için TDF başkanlığına aday olma konusunu da bir görev olarak kabul ediyor ve yaşanan sıkıntıları çözebilmek için yapılması gereken herşeyi çağdaş, demokratik ve şeffaf bir anlayışla birlikte oluşturacağımız ekiplerle takip edeceğimizi ifade etmek istiyorum.



Son söz olarak şunu söylemek isterim; Türkiye Dağcılığı'nı 1970'lerin anlayışından kurtararak çağdaş ölçülerin üzerine çıkarmak, benim ve diğer yıldız sporcuların yıllar önce yaptıklarını daha ileri seviyelere taşıyacak yeni nesiller yetiştirerek ulusal ve uluslararası başarılara imza attırmak, dağlarımıza her konuda sahip çıkarak korunarak kullanılmasını sağlamak, dağcılığı; 'sağlıklı yaşam için' ve 'herkes için' spor felsefesiyle yediden yetmişe çok daha geniş kitlelere sevdirmek, son yıllarda gittikçe güçlenen; "bizden ve bizden olmayan" ayrımına artık kesin olarak bir son vermek ve herkesi kucaklayarak, herkese sahip çıkarak birlikteliği ve bütünlüğü her seviyede sağlamak, çağdaş ölçülerde turizm açılımları yaparak yeni istihdam olanakları yaratarak bölge insanına ve ülke ekonomisine katkıda bulunmak ve ülkemizin doğal fırsatlarını kullanarak belirli bölgeleri dağcılık cazibe merkezleri haline dönüştürerek daha pek çok açılım ve atılım yapabilmek; kısacası TDF'nin kurumsal gücünü bir üst kurum olarak harekete geçirerek, dağları ve dağcılığı ilgilendiren her konuda ilgili kurumlarla öncü ve yönlendirici ilişkiler kurarak ülkeme bu alanda da hizmet etmek için Türkiye Dağcılık Federasyonu başkanlığına, bu onurlu görevin ağır sorumluluğunu sizlerin desteğiyle en iyi şekilde yerine getirmek üzere adaylığımı koyuyorum.



Zamanı gelmiş bu mücadeleye, iki hafta önceki toplantıdan bu yana beni ikna etmek için çaba gösteren ve delegelerle tek tek görüşerek onların görüşlerini alan ve yıllardır uzak durduğum bu kararımda büyük payı olan tüm dağ dostlarına sevgilerimi ve teşekkürlerimi iletmek istiyorum. İleride bu detaylar unutulur ama, elde edilecek başarıda en büyük pay sizlerin olacak.



Bir son söz de mevcut delege sistemi içerisinde yeri bulunan arkadaşlara söylemek istiyorum. Size ne anlatılırsa anlatılsın, ne denirse densin, bugüne dek yapılmış doğru ne kadar proje varsa hepsine sahip çıkacağımızı ve daha ileriye götüreceğimizi, mevcut yanlışları engelleyeceğimizi ve yapılması gerekenleri tek tek yapacağımızı bir kez daha ifade etmek isterim.
Kimsenin, 'elimizden haklarımız alınacaktır' endişesi ile hareket etmesini istemem ama 70 milyonluk Türk Milleti'nin hakkı olan ulusal bir yapının imkanlarını küçük bir azınlığın kullanmasına seyirci kalınmasını da kabul edemem. Ben politikacı değilim, tutamayacağım sözler vermem, verdiğim sözleri de mutlaka tutarım. Bu noktada size sadece adalet, birleştiricilik, kucaklayıcılık, çoğulculuk, çağdaşlık ve şeffaflık sözü veriyorum. Herşey bu ilkeler içerisinde yapılacak.



Bildiğiniz gibi iki hafta önce başlatılan taban hareketi, mevcut yapı nedeniyle TDF başkanlık seçimine delege olarak katılma konusunda son derece zayıftır. Bu görev sağduyulu davranabilecek ve ulusun menfaatlerini kendi menfatlerinin üzerinde değerlendirecek bir anlayışla hareket edecek olan siz değerli TDF delegelerine düşmektedir. Elinizi vicdanınıza koyun ve TDF'nin son 9 yılda yaptıklarını, yapmadıklarını, yapamadıklarını ve bunlara bağlı olarak Türk Dağcılığı'nın Dünya Dağcılığı içerisindeki yerini değerlendirin ve ona göre oyunuzu verin. Mevcut yapıdan memnun olanlarla uzlaşma aralığımız çok dardır. Onlara söyleyebileceğim tek şey; oyunuz kutsaldır, inandığınız yere verin, bu görev değişimi yaşandığı taktirde, dağcılığımızın en iyi ve sağlıklı şekilde gelişimini hedef alarak, sizlerin menfaatlerini de karşıt görüşlerdekiler gibi aynı şekilde koruyacağımız sözüdür.



Kendi kendine gelişen, bu çok daha iyiye doğru değişim ve dönüşüm fırsatını tepmezsek, Türk Dağcılığı'na çağdaş bir anlayış, taze bir kan getirilmesi ve yeni neslin önünün açılması gerektiğine inananlarla 2010'ların dağcılığını, ülkenin her yerinde dağcılığı seçmiş ve seçecek olan herkesi ve her kesimi kucaklayarak birlikte yaratabileceğimize inancım tamdır.



TDF yönetiminde başarı hepimizin başarısızlık sadece benim olacaktır.



Türk Dağcılığı için hayırlı, uğurlu olsun.



Sevgilerimle,



Ali Nasuh Mahruki
 

SON KONULAR - FORUM