Ynt: Küçükken Neler Yapardık?
Annem ve Eskiden
Üzerinde zıpladığımızda
İçlerinden samanlar dökülen
Yeşil koltuklarımız vardı.
Ve bunların üzerinde,
Pencere önündeki
Diğer tüm çiçeklere kafa tutmuş,
Yeşilli, sarılı, kırmızılı gülleri olan
Annemin elleriyle ördüğü
Rengarenk kırlentler bir de...
Daire şeklinde paspaslarımız olurdu sonra,
O zamanlar moda olan,
Biz çocukların pek sevmediği
Ama zevkli annemin pastel tonlarda örüp,
Onları da sevimli yaptığı paspaslar.
Onların ortasında bile bir gül deseni
Mutlaka olurdu.
Çiçek, çiçek, her yer çiçek.
Bizler de çiçek gibiydik sonra.
Kısacık kesilmiş tırnaklarımız,
Cebimizde mutlaka üçgen şeklinde
Ütülenmiş mendillerimiz olurdu.
Kolalanmış yakamız,
Tiril tiril önlüklerimiz,
Bir de bizleri sarıp sarmalayan,
Düşlerimiz olurdu.
İki çiğdem, bir çekirdek çocuklarıydık.
Heyecanla beklediğimiz arkası yarınlarımız,
Mum ışığında yaptığımız sohbetlerimiz vardı.
Hep birlikte söylediğimiz şarkılarımız bir de.
Yemeklerden sonra ellerimizi havaya kaldırarak
Lavabo önünde sıraya girmek öğretilmişti bize.
Tüm masum duygularımız gibi,
Ellerimiz, yüzümüz de tertemizdi.
Bir ahbaba gönderilirdik arada,
‘Bir maniniz yoksa, annemler size gelmek istiyor’ derdik.
Onların hiçbir zaman manisi olmadı.
Akşamları babamın getireceği
Melek Sakızlarını heyecanla beklerken,
O kavrulmuş soğan kokusu,
O ev gibi ev kokusu nasıl unutulur annem.
Annem...
Bilir misin?
‘Ömründe yediğin en güzel yemek ney? ’ diye sorsalar,
Aklıma gelen tek yemek;
Taze fasulye oluyor.
Hani bir Pazar günü çok acıkmıştık da,
Sen taze fasulye pişirmiştin,
‘Az bekleyin, yanına pilav da yapacağım’ demiştin ya.
Hani biz bekleyememiştik.
Ekmeklerin arasına taze fasulye koyup,
Sandviç hazırlamıştın.
Bilir misin annem,
Ömrümde hiçbir yediğim yemek öyle tatlı gelmedi.
Hiçbir yiyecek onun yerini tutmadı.
Hiçbiri, inan.
Ya bana diktiğin çiçekli elbise.
Hani, kolsuz, kiloş etekli olan...
Hani mavili beyazlı iri çiçekli.
Hani dönerken,
Eteklerinde dünyayı döndürdüğüm o elbise.
Hani tüm yaşamın tek hakimi ben iken,
Hani döndükçe birbirine karışan renklerinde
Geleceği boyadığım o elbise.
Bir daha hiç öyle güzel elbisem olmadı.
Hiçbir elbisem öyle yakışmadı.
Mavi renk de bir daha hiç öyle temiz olmadı.
Bir de abimin sünnetinde
Hepimize takım ördüğün turuncu kazaklar.
Bir daha hiçbir kazağım öyle ısıtmadı.
Sahi annecim,
O gücü nereden bulurdun?
Bazen yorulduğumda,
İşler, yükler ağır geldiğinde,
Hayata söylendiğimde,
Hatta kahrettiğimde
O günler aklıma gelir,
Seni düşünürüm.
Pazar günü olurdu da;
Önce dört çocuğunu teker teker yıkar,
Sonra alüminyum kocaman bir leğende
Çamaşırlarımızı, çarşaflarımızı elinde yıkardın.
Bir yandan çamaşır suyu içinde beyazlar kaynardı da,
Ilık, keskin kokulu bir buhar yayılırdı evin içine.
Ve sen annem, sırtını dönüp,
Eğilip çitiliye çitileye yarınlarımızı da yıkardın.
Şimdi çamaşır makineleri bile senin yaptığın kadar,
Sakız gibi beyazlatamıyor.
Çamaşırlar kururken bir yandan kısır,
Bir yandan da en koyusundan ayran yapardın.
Oturur bir güzel yerdik,
Sonra tüm yorganları dikerek kaplardın.
Bir de aynı güne ütüleri sığdırırdın.
Sen mi çok büyüktün,
Günler mi çok uzundu,
Yoksa yaşamın düğümleri daha mı sıkıydı.
Yoksa hep birlikte atılan düğümler
Daha mı sağlam oluyordu.
Ya sonra,
Ya eşek kadar kız olduğumda,
Mimarlık okurken,
Proje teslimi zamanları,
Uykusuz gecelerimizde,
Sadece bana değil,
Eve getirdiğim tüm arkadaşlarıma
Hizmetine ne demeli.
Meyveleri soyup ağzımıza verişine.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi
Projelerimizi yetiştiremeyeceğiz diye,
Eline rapido kalemi alıp,
Çimleri noktalamana ne demeli.
En basit bir dersten dahi olsa,
Her sınav gününün sabahı,
Kapıdan sağ ayağımı atmamı isteyip,
Sırtıma dokunarak dua edişine...
İyi mi, hala bütün eşiklerden geçerken
Sağ ayağımı atıyorum.
Sol ayağımı yanlışlıkla atarsam,
Çaktırmadan geri dönüp,
Sağ ayağımı yeniden atıyorum.
Ya bizlere ördüğün çeyizlere.
Üç kızına da,
ikişer tane dantel masa örtüsü örülür mü be annem.
Yatak odası takımları, kanaviçeler.
Göz mü dayanır onca şeye.
Bak, şimdi bir iğnenin deliğini zor buluyorsun.
Ya attığın her ilmeğinde,
Ördüğün her zincirinde bizler için ettiğin dualara...
Hala yokluğunda elim kolum bağlanır.
Hala her derdimde, koynundur yerim.
Leyla Ayyıldız