Bu konuda önlem alma - ihtiyatlı olmakla, paranoyayı - korkmayı birbirine karıştırmamak lazım.
Genç ve bekarlık yıllarımda gittiğimiz dönemle eş ve çocuk sahibi olduğumuz dönemler birbirinden büyük farklılıklar içeriyor.Bu kimsenin önleyemeyeceği bir içgüdüdür.Diğer bir deyişle hayvani içgidüdür.
Nasıl hayvanlar aleminde olası bir tehlikeye karşı dişi-erkek yavrularını korumaya geçiyorsa, insanlarda da durum farklı değil. Geçmişte gecenin bir yarısı Beyoğlunda sigara isteyen tinercilerle sohbet edebilecek özgüven ve boşvermişliğe sahipken, seneler sonra önümde yürüyen bir çift tinercinin, ya da yanımızda biten bir pitbulun farkına vardığımda oğlumu nasıl kavradığımın farkına varmak ebeveynliğin kaçınılmaz ağırlığından başka bir şey değil.
Dikkat ederseniz verdiğim örnekler diğer yazımda olduğu gibi şehirden, zira bana göre şehir ve doğa birbirinden pek de farklı değil.
Sonuçta doğada üzerinize hızla gelen araba yerine, yuvarlanan bir kaya-devrilen bir ağaç örneğine rastlanabilir. Ya da art niyetli tipler her iki ortamda da mevcut.
Bana göre mis gibi doğaya çıkmışız ne tehlikesi,sapığı,hırsızı kardeşim düşüncesi fazla iyimserlik. Herkes sever rahat olmayı, enseyi karartmamayı ama önlem almak, dikkatli olmak başka bir şey.
Sonuçta benim gördüğüm,duyduğum ve burada da diğer arkadaşların anlattığı kötü örnekler mevcut ve hatta duymadığımız daha kötüleri, tüm bu anlatılanlar gün gibi ortadayken hiç bir şey olmaz kelimeleri biraz anlamsız oluyor.
En iyisi ihtiyatı elden bırakmamak ama olumsuz hiçbirşeyin olmayacağını düşünerek yaşamak.